Sanayi Devrimi kavramı dünya siyasi hayatından, iktisadına değin çok ciddi ve radikal değişimlere yol açan bir tekâmülü yansıtıyor esasında. Bazı tarihçilerin binlerce yıllık teknolojik durgunluğun sadece birkaç on yılda bambaşka değişim ve yeniliklere gebe olduğundan dem vurdukları bir sanayi çağının başlangıcını vurguluyoruz sanayi devrimi kavramı ile. Az önce ifade ettiğimiz siyasi ve iktisadi değişimlerin yanında elbette insanın merkezde olduğu bu değişimler çağı, toplumsal hayatında topyekûn yeniliklerle tanışması anlamına da geliyordu. İşbu değişiklikleri sosyolojik açıdan anlamaya, değerlendirmeye çalışan Hans Freyer’in, Sanayi Çağı adlı eseri bizlerin bu hareketli dönem hakkında fikir sahibi olması adına faideli bir kaynak.
Hans Freyer’in bu eseri onun Türkiye’de misafir öğretim üyeliği yaptığı sırada 1954 senesinde verdiği bir dizi konferansın Türkçeye çevrilmesinden meydana gelmiş bulunuyor. Temel olarak sanayi çağının tarihi kökenlerinden, ortaya çıkardığı toplum merkezli değişikliklere değin bir porte ile karşımıza çıkan Freyer, aynı zamanda son konuşmasında sosyolojinin işlevi ve gayeleri ile ilgili görüşlerini de dinleyicilerine ve dolaylı yoldan okuyucularına aktararak zihinlerde bir sosyoloji bilimi algısını oturtmaya gayret gösteriyor.
Sanayi çağının başlangıcı olarak 19. yüzyılı ön plana çıkarıyor Freyer. Dünya tarihinin hiçbir çağında, üzerinde yaşadığımız dünyanın tablosu 19. yüzyılda olduğu kadar değişmemiştir ona göre. Elbette bu varsayımın temelleri var. Sosyal hareketlilikten iktisadi faaliyetlerin genişlemesine kadar birçok alanda köklü değişiklere sebebiyet vermiştir Sanayi Devrimi. Örneğin sanayi çağının simgesi haline gelen ve 1768 senesinde James Watt tarafından icat edilen buhar makinesi, getirdiği etki ile 19. yüzyılın bu denli ön plana çıkmasında ciddi bir katkıya sahiptir.
Freyer, sanayi tekniğinin tarihini incelerken altı temel başlık belirliyor. Bu başlıklar teknik icatların kronolojik sıralamasını ihtiva etmelerinin yanında, simge icat, üretim yahut teknik gelişimin ismini verdiği dönemler olarak dikkati çekiyor.
İlk sanayi dalgası İngiltere’de ortaya çıkan ‘dokuma sanayisi’ hamlesi. 1700’lerin son çeyreğinde Arkwright’ın pamuk eğirme makinasını, rahip Cartwright’ın ise mekanik dokuma tezgahını icadı ile Watt’ın buhar makinesi ile birleşen bu yeni icatların getirdiği yeni üretim tekniği ilk ciddi değişimlerin de habercisi niteliğinde. ‘Buhar pamukla evlendi’ deyiminin ortaya çıkmasına da neden olan bu gelişmelerden yaklaşık otuz yıl sonra İngiltere ve İskoçya’nın birçok şehri dokuma sanayisinin merkezleri konumuna gelecekti.
Freyer’in ikinci sanayi dalgası olarak nitelendirdiği başlık, 1800’lerin başı, ‘demir-çelik’ dönemini işaret ediyor. Bu dönem bir yönüyle kendisinden sonra gelen dönemleri de önemli ölçüde etkileyecekti. Şöyle ki, artık bu dönemle birlikte makine yapmak gibi bir üretim sistemi de kendine sanayi çağı içerisinde yer buluyordu. Güçlü ve dayanıklı çelik ile sanayi alanındaki yeniliklerin yanında günlük yaşamda kullanılan çatal kaşığa değin önemli bir değişim hamlesi de ortaya çıkıyordu.
Üçüncü sanayi dalgası ‘ulaştırma’ çağı olarak adlandırılan dönem. 1800’lerin ikinci çeyreğiyle beraber başlayan bu çağ ile birlikte üretilen malların üretim alanlardan başka şehirlere ve hatta kıtadan kıtaya ulaşmasının da yolu açılıyordu. Lokomotifler ve buharlı gemiler ile hem iktisadi alanda hem de toplumsal hayat ekseninde önemli değişiklikler gündeme geliyordu.
1850 yıllarında kimya biliminin mesafe kat etmesi ve Justus Von Liebig’in geliştirdiği ‘yapay gübreleme yöntemi’ ile beraber dördüncü sanayi dalgası olan ‘kimya’ çağı başlamıştır Freyer’e göre. ‘Gerek kömürle, gerekse kömürden çıkan maddelerle ilgili kimya araştırmaları bu sırada büsbütün önem kazanır’. Bu çağın önemli bir özelliği de daha önceki makinaların ‘el işçiliğinden, meslekten olmayan kimseler’ tarafından icat edilmesine rağmen, artık yeni teknik gelişmelerin bilim adamlarının araştırmaları sonucu ortaya çıkmaya başlamasıdır.
Freyer’in ‘bu yeni sanayi, kendisinden önceki bütün sanayileri kökünden değiştirmiştir’ dediği ‘elektrik’ sanayisi beşinci dalgayı oluşturuyor. Bu dönem ile beraber ‘elektrik, itme ya da işletme gücü olarak buhar gücü ile rekabete girişmekte gecikmedi. Elektrik yardımıyla, taşıma ve ulaştırma işleri yeni bir şekle girdi. Sözgelişi, çabuk gelişen büyük kentler bu sayede elektrikli taşıt aracına, tramvaya kavuştu’.
Altıncı ve son dalga: Benzin motoru çağı. Bu çağ ile beraber ulaştırma çok daha farklı bir boyuta taşındı. 1889’da Paris’te ilk otomobil sergisinin açılması, 1894’te ilk uluslararası otomobil yarışlarının yapılması ve ilk kez bu sanayi alanında Abd’nin liderliği ele almasına sebep olan 1903’te kurulan Henry Ford Motor Company ile bu çağın gelişim evresini hemen hemen ortaya koymuş olabiliriz.
İşte peş peşe ve süratle gelişen bu çağların en büyük etkisi elbette insan üzerinde oldu. Köylerin, geleneksel zanaatların ağır ağır tasfiye olduğu, köyden fabrika ve sanayi merkezlerine dönük ciddi göçlerin meydana geldiği, üretim ve tüketim dengelerinin yeniden kodlandığı 19. yüzyıldan bahsediyoruz. Hatta Freyer’in şu sözleri bu dönemi idrak etmek açısından önemli bit benzetme olarak karşımıza çıkıyor: ‘Şimdiye dek dünya tarihinin hiçbir kavimler göçünde böyle bir insan yığınının harekete geçmemiş olduğu güvenle söylenebilir’.
Bu göçlerle beraber değişen toplum düzeni ve ortaya çıkan buhranlar sosyolojinin de ortaya çıkmasının en büyük sebepleri arasında sayılabilir. Eski mesleklerin yok olurken yeni mesleklerin ve uzmanlıkların ortaya çıkıyor olması, aile hayatını derinden etkileyen ve ucuz işgücü nedeniyle öne çıkan kadın ve çocuk işçi problemleri, günlük 14-16 saat süren ağır çalışma koşulları aynı zamanda yeni kuramların ve işçi haklarını müdafa etmeye dönük ideolojik çalışmalarında önünü açıyordu.
Özellikle bu konuda Karl Marx’ın ortaya koyduğu proletarya kavramı, büyük işletmelerle küçük işletmeler arasındaki rekabetin kızışacağı tahminleri, yoksullaşma kavramı, sınıf mücadelesi tezi, kapitalist ekonomi karşında öne çıkardığı iktisadi tavır dönemin önemli fikri ve ideolojik gelişmesi olarak karşımıza çıkıyor. Yine işçi sınıfının ortaya çıkmasına sebep olan sanayi çağı aynı zamanda bu örgütlü ve karmaşık iktisadi hayatın düzenlenmesine ihtiyaç duyulduğundan memur ve müstahdemler olarak yeni bir sınıfın da ortaya çıkması anlamına geliyordu.
Hans Freyer’in Sanayi Çağı adlı bu eserinden çok kısa bir bölümünü özetlemeye çalıştığımız üzere 19. yüzyıl ile başlayan ve günümüze değin derin etkilerini sürdüren sanayi çağı, aynı zamanda toplumsal hayatın da yepyeni bir düzleme oturduğunu da gözler önüne seriyor. Sanayi tekniğinin gelişmesine paralel olarak ortaya çıkan sosyoloji bilimi de, bugün geçmişten miras kalan kent sorunları, sanayi toplumu, toplumsal hareketler gibi birçok problem alanını incelemeye, anlamlandırmaya gayret gösteriyor. Özellikle Freyer’in sosyolog bakışı ve kaygısı ile yansıtmaya çalıştığı bu teknik gelişmeler çağına ilgi duyanlar açısından klasik kronolojik tarih bilgisinin yanında küçük detaylar ekseninde hadiseleri yerli yerine koymaya çalışan bu eser önemli bir yardımcı kaynak olabilir.