Sarı Müderris Sinan Efendi, 15. Yüzyıl mutasavvıf şairlerindendir. Kendisi bir Ümmî Kemâl dervişidir. Hayatı boyunca Bolu sınırları içerisinde yaşadığı düşünülmektedir. Müderris olması dolayısıyla iyi bir medrese eğitiminden geçtiği tahmin edilebilir.
Sarı Müderris Sinan Efendi’nin bir divanı vardır. Bu divan içinde 183 adet manzumesi bulunmaktadır. Aşk ve irfan temalı bu şiirler 15. Yüzyıl Türkçesinin nefis örneklerini içinde barındırmaktadır. Bu manzumelerden öğrendiğimize Sarı Müderris’in bir de Kur’ân tefsiri bulunmaktadır. Mutasavvıf, şiirlerinde en az iki yerde bu tefsirden söz etmektedir. Ancak bu tefsir hakkında elde fazla malumat bulunmamaktadır.
Sarı Müderris’in bugün elimizde mevcut olan tek eseri divanıdır. Sarı Müderris Divanı üzerine bir yüksek lisans tezi yapılmıştır. Divan ayrıca yakın zamanlarda yayınlanmıştır. Bu yazı da bu divan neşri üzerine kaleme alınmıştır.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, Sarı Müderris Divanı Türk Tasavvuf Tarihi açısından oldukça önemli bir eserdir. Özellikle Bolu ve civarındaki tasavvufî faaliyetlerini bu divandan -en azından belli bir dönem için- takip etme imkânı vardır. Divanın neşredilmesinin bu açıdan çok önemli ve yerinde bir hizmet olduğunu söyleyebiliriz.
Divan, Hayati Yavuzer ve Yunus Nadi Özçelik’in çalışmaları neticesinde Net Kitaplık Yayınları arasından çıkmıştır.[1] Bu sebeple en başta Divan’ı yayına hazırlayanları böyle önemli bir hizmeti yerine getirdikleri için tebrik ederiz. Çok önemli bir hizmet gerçekleştirdiklerini burada yeniden söylemek isteriz. Biz bu yazıda bu yayına bir destek olması için göze çarpan bazı eksik ve tenkide açık tarafları söz konusu etmek istiyoruz. El verir ki, başka baskılarda bu hatalar giderilir ve Divan’ın daha sağlam bir neşri ortaya konur.
Sarı Müderris Divanı, sosyal hayat unsurları bakımından bir hayli zengindir. Mesela o dönem Bolu’daki yayla hayatı, yayla göçleri bu manzumelerde zaman zaman söz konusu edilmektedir. Ancak Divan’ı yayına hazırlayanlar bu noktalara eserin inceleme kısmında pek fazla değinmemişlerdir. Bu açıdan inceleme kısmının çok yetersiz kaldığını ifade edebiliriz. 15. yüzyıl tasavvuf hayatı ve belli başlı bazı şahsiyetler için önemli bir kaynak eser olan Sarı Müderris Divanı’nın inceleme kısmının daha etraflı olması çalışmanın değerini bir kat daha artırabilirdi.
Divan’da dikkatimizi çeken bir diğer husus transkripsiyon harflerindeki tutarsızlıklardır. Öyle ki, bu eserin Osmanlı Türkçesinden aktarımı esnasında transkribe edilip edilmediği bile tam olarak anlaşılamamaktadır. Bazı yerlerde Divan transkribe edilmiş ancak yayıncının teknik eksikliği nedeniyle transkripsiyon alfabesine ait harfler yayın aşamasında başka şekillere dönüşmüştür. Buna yayın aşamasında dikkat edilmeliydi. Bu konuda çalışma içerisinde tam bir birlik ve uyum olmasına dikkat edilmeliydi.
Divan’da bazı harflerin yazımına da dikkat edilmediğini görüyoruz. Söz gelimi s. 29’da yer alan üçüncü manzumede “ümmî velî’de” yazılırken bulunma hâli eki ayrılmıştır. Bir de yine burada aslında özel ad olmayan “Mevlânalık” büyük harfle yazılmıştır. Bu kelime medresede bir pâyeyi ifade etmektedir. Divan içerisinde bu türden yazım hataları biraz fazla bulunmaktadır. Yine s. 154’te bulunan 126. şiirde “dağ kuşı” ifadesi iki farklı şekilde yazılmıştır. Çalışma içinde nöbet kelimesinin de “nevbet” ve “nöbet” olarak iki farklı şekilde kullanıldığını görüyoruz. Benzer bir durum aşk kelimesinin yazımında da vardır. Kelime 115. manzumede, iki farklı şekilde görülmektedir. Üçüncü beyitte ‘aşkile şeklinde yazılan kelime son beyitte ‘ışkile şeklinde yazılmıştır.
Divan’da göze çarpan hatalı durumlardan birisi de Farsça eklerin yazımıdır. Bu eklerin yazımında bazı tutarsızlıkların olduğu görülmektedir. Mesela s. 184’te ilk beyitte “ğonca veş” yazımı doğru olmasa gerek. Yine bu sayfadaki şiirin en son mısraında, dipnot yanlış yerden verilmiş ve tamlama “Dostva ‘desin” şeklinde yazılmıştır. Benzer bir hata, 146. manzumenin son dizesinde de vardır.
Farsça terkiplerin yazımı da genel olarak hatalıdır. Bunlar mesela “feyz i akdes”te (158. manzume, 2. Beyit) olduğu gibi yazılmıştır. Biz böyle bir yazımın veya tercihin olmadığını burada ifade etmek isteriz. Metinde böyle durumlarla zaman zaman karşılaşmak mümkündür. Yine bazı şiirlerin baş kısımlarında ilk harfler çıkmamıştır. S. 105’te yer alan 77. manzumenin ikinci beytinde ilk mısranın ilk kelimesinin çıkmaması gibi. Ayrıca bazı mısralar küçük harfle başlamıştır. Bazı kelimelerde ise harfler çıkmamıştır (135 manzumede olduğu gibi). Bütün bu meseleler çalışmada yazım birliğinin kurulmasının önüne geçmiştir. Bunlar çalışma içerisinde ne yazık ki, metne göre biraz fazla miktardadır.
Divan nüshalarındaki bazı kelime tercihlerinde de hatalar vardır. Mesela 158. manzumenin ikinci beytinin ilk mısraında “zâtımda” değil, “zâtında” kelimesi tercih edilmeliydi. Nitekim dipnotta başka bir nüshadaki bu tercih kaydedilmiştir. Benzer bir durum 47. manzumede de görülmektedir. Burada dördüncü beytin ilk dizesinde “sorar” tercihi yanlıştır. Evrâd sürmek, bir tarikatın virdlerini günün belirli vakitlerinde okumaktır. Bu sebeple dipnota konulan “sürer” kelimesi şiir içerisinde tercih edilmeliydi.
Birkaç manzume de Divan’da bir öncekinin devamı gibi durmaktadır. 12. manzumenin matla beyti yoktur ve şiir, bir önceki manzumeyle aynı rediftedir. Biz Divan’da ayrı ayrı verilen bu şiirlerin birbirinin devamı olabileceğini düşünmekteyiz. Aynı durumun 120. ve 121. manzumeler için de söz konusu olduğunu söylemek gerekir. Bu şiirler de birbirinin devamı gibi durmaktadır. Vezinleri ve redifleri aynı olan bu manzumelerin ayrı ayrı şiirler olarak değil birbirinin devamı olarak görülmesi yerinde bir tercih olurdu, kanaatindeyiz.
Bunların yanında manzumelerde geçen âyet ve hadis iktibaslarının tam halleri ve bunların anlamı dipnotlarla verilmeliydi. Sarı Müderris Divanı, bu türden iktibaslar bakımından zengin denebilecek bir özellik göstermektedir. Aynı zamanda Divan’ın sonuna özellikle Eski Anadolu Türkçesine ait kelimelerin anlamlarının verildiği bir sözlük eklenmesi çok yerinde olurdu. Belki manzumelerin hemen yanında onların sadeleştirilmiş hâllerinin verilmesi de düşünülebilirdi. Böyle bir durum günümüz okuyucuna daha çok hitap edebilirdi.
Divan’da dikkati çeken bir diğer husus, Sarı Müderris Sinan Efendi ve onun mürşidi Ümmî Kemal’le ilgili neşriyatın ve çalışmaların kaynakçadaki eksikliğidir. Söz gelimi Emre Sessiz’in Sarı Müderris Sinan Efendi’nin Divanı üzerinde yaptığı teze burada yer verilmemiştir. Ayrıca Ramazan Sarıçiçek tarafından yayınlanan ve Sarı Müderris için de önemli bir kaynak olan Menâkıb-ı Kemâl Ümmî’ye burada yer verilmemiştir. Bu kaynaklardan, eser yayına hazırlanırken faydalanmak bir bakıma zaruridir. Bunların kaynakçada yer almaması bir eksikliktir.
Bu çalışma içerisinde Sarı Müderris Sinan Efendi’nin yaşadığı yerlerin, manzumelerine konu olan Sarıalan Yaylası’nın ve tasavvufî faaliyetlerde bulunduğu yerlerin (Çukurören Köyü gibi) fotoğraflarına yer verilebilirdi. Belki Sarı Müderris’in mürşidi Ümmî Kemal hazretlerinin hayatına da burada yer vermek uygun düşerdi. Bütün bunlar çalışmayı daha etraflı ve dikkate değer hâle getirebilirdi.
Biz buraya kadar Sarı Müderris Divanı’nda göze çarpan bazı hususlara işaret etmeye çalıştık. Bunun özenli bir neşir olmadığını ve birçok hatalar barındırdığını burada ifade etmek gerekir. Esasen biz hatalı kısımların hepsine birden bu yazıda yer vermedik. Fakat görünen o ki, Sarı Müderris Divanı’nın yeni ve kapsamlı bir neşrinin yapılması gerekmektedir.
[1] Hayati Yavuzer-Yunus Nadi Özçelik, Sarı Müderris Dîvânı, Net Kitaplık Yayınları, Ankara 2024.