Türbesi Bolu, Yeniakçavak’ta bulunan ve 15. yüzyılda yaşayan Sarı Müderris Sinan Efendi’nin divanını okuyorum. Hâzâ âşık, dert ile yanmış bir sûfî, belki zamanında ve bugün bile anlaşılmamış bir münzevi, bir Ümmî Kemâl dervişi… Dört yaşında “Elif” okumaya başladığını, manâsına yetmiş yaşında erdiğini söyleyen bir muvahhid…
Her şiirinde derin bir zevk, derin bir haz buluyorum. Divanı elimden bırakamıyorum. Bolu’nun ve Ümmî Kemâl hazretlerinin yetiştirdiği bu güzide âşığın şiirleriyle geziyorum. Yûnus Emre tesiriyle ve 15. yüzyılın o nefis Türkçesiyle söylediği şu mısralara bakın:
Sevdiğim için ben seni düşmân tutar bu halk beni
Sevdim ise sevdim seni ben bunlara netdim ahî
(Gazel 81/2) [Manzumeler Hayati Yavuzer ve Yunus Nadi Özçelik tarafından hazırlanan Sarı Müderris Divanı’ndan (Ankara, 2024) alınmıştır.]
Sarı Müderris’in aşkı insanın gönlüne ateş düşürmeyecek gibi değil. Onun sevgisi İlâhî sevgi. Elbette bundan mahlukatın her birine duyulan o engin sevgiyi, o derin hoşgörüyü de anlamamız gerekir.
Bugün Bolu’nun Yeniakçavak köyündeki türbesine zaman zaman gidiyorum. Belli ki, hem mürşidi Ümmî Kemal hem de Sarı Müderris, şu güzelim Bolu topraklarını aşk ve muhabbetle işlemişler ve bu güzel yurda neler neler tevdi etmemişler. Keşke yüreğinde aşkı, sevdayı duyan herkes bu şiirleri okusa, dinlese, söylese, söyleşse… Ama kime ne anlatabilirsiniz ki!
Sarı Müderris Sinan Efendi, âşık-meşrep bir mutasavvıf, âlim, şair. Ümmî Kemal hazretlerinin yaşlı yıllarında bile sabırla işlediği bir gönül onunkisi. Hazret, Sarı Müderris’e nasıl bir aşk verdiyse Sinan Efendi, divanında daima aşktan söz ediyor:
Kasd iderem ırlamayam, illâ yürek döymez imiş
Dertlülere lâzım gelür ırlamadan ölmez imiş
(Gazel 82/1)
Hazret bir şey söylemeden, okumadan durayım diye niyetlendiği hâlde yüreğinin buna tahammül edemediğini söylüyor. “Yürek döymez imiş” bu anlama geliyor. Dertlilerin de bu şekilde bir şeyler okumadan ölmediğini ifade ediyor. Sarı Müderris, şiirlerinde aşkı terennüm ediyor:
Aşk kâsesin ‘âşıklara tolu tolu sunsa ne var
İçib içib hiç kanmadı cümle nebî ve hem velî
(Gazel 83/7)
Sarı Müderris Divanı’nın özelliği, tasavvuf terbiyesinden geçen birinin yaşadığı hâllerin mekânla bütünleşik bir şekilde izlenebilmesidir. Bu manzumelerde o devrin tasavvufî faaliyetlerini okumak, görmek imkânı vardır. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz gibi bu divanda öne çıkan en temel konu aşktır. Aşkın yanında zikir ve Sarı Müderris’in mürşidi Ümmî Kemal hazretleri de en çok öne çıkan konular arasındadır.
Sarı Müderris yukarıdakilerden başka olarak manzumelerinde dünyanın gelip geçiciliği, âhirete hazırlık, kabir halleri, Münker ve Nekir, cennet ve cehennem, cehennem azabı, şükür, mürşid-i kâmil, vahdet-i vücûd gibi konuları işlemiş. Genelde dinî-tasavvufî temaların öne çıktığı bu manzumelerde bazen 15. Yüzyıl hayatından canlı çizgiler, yer yer toplumsal eleştiriler de göze çarpmaktadır. Divan’da bir vaka, bir durum üzerine yazıldığı anlaşılan manzumeler bulunmaktadır. Dolayısıyla, Sarı Müderris Divanı, o dönemin yaşanmışlıklarından da beslenmişdir. Bu anlamda Sarı Müderris Divanı, 15. Yüzyıl Bolu’su için çok değerli bir kaynak eserdir.
Sarı Müderris’in manzumelerinde, bir mutasavvıf olması dolayısıyla aşk yanında vahdet-i vücûd düşüncesinin de öne çıktığını görmekteyiz. Söz gelimi aşağıdaki beyit buna iyi bir örnektir:
Sensin yene bende olan cümle bu işleri kılan
Senden beni ayru bilen oldur gönülden sürüle
(Gazel 99/6)
Sarı Müderris Sinan Efendi’nin divanı tam bir irfan hazinesi. Onun divanından seçtiğimiz şu beyitler varlık problemi üzerinde düşünmüş, bu hususta yanmış ve yakılmış bir ârifin sözleridir:
Sen çünkim düşdün kalıba bir gün olub çıksan gerek
Uyur gözün uyanıcak göz diküben baksan gerek
(Gazel 101/1)
Sarı Müderris’in manzumeleri içerisinde lirizm bakımından en öne çıkanları herhalde, şeyhi Ümmî Kemal’in vefatı üzerine yazdıklarıdır. Bunların içerisinde dikkat çeken bir hayli manzume vardır. Burada manzumelerden başka örnekler vermek de mümkün. Fakat bunlar onun divanını okumak gibi olmaz. Bu divanın okunması, okutulması, şiirlerin üzerinde düşünülmesi gerek. Millet olarak zaten aşina olduğumuz tasavvuf düşüncesi ve aşk, şu devirde susuz kalmış gönüllerimize iyi gelecektir.
Bu vesileyle Sarı Müderris Divanı’nı yayınlayan Hayati Yavuzer ve Yunus Nadi Özçelik hocalarıma teşekkür ederiz. Çok güzel bir hizmet gerçekleştirmişler.