22 Aralık 2022, Birinci Cihan Harbinin başlangıcında Erzurum civarında konuşlanmış 3. Ordunun Ruslara karşı Sarıkamış da başlattığı Harekâtın 108. yıldönümüdür. Her yıl dönümünde olduğu gibi bu yıl dönümünde de Türk gençliği ecdat ruhlarını şad etmek için Sarıkamış dağlarında uzun yürüyüşler yaparak şehitlerimize fâtihalar gönderirken öbür taraftan da ilgili ilgisiz bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan bir takım zevat Osmanlı Orduları Başkumandan Vekili Enver Paşa’ya çok acımasız suçlamalar yöneltir. Bu harekatın ilk amacı; 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı – Rus Harbi) Osmanlı Devleti’nin yenilgisiyle sonuçlanınca Ruslar’a savaş tazminatı olarak verilen Batum’u ve Berlin Antlaşması ile yine Ruslar’a terkedilen Sarıkamış, Kars, Ardahan ve Artvin’i kurtarmaktı.
3. Ordu Kumandanı Hasan İzzet Paşa, Kasım 1914’te, Azap ve Köprüköy’e (Erzurum’a) saldıran Ruslar’ı bozguna uğratarak dağıtmıştı. Ancak, Hasan İzzet Paşa, dağılmış olan Rus Ordusu’nu takip etmek yerine Ordu’yu 15 km geri çekmişti.
İşte, Harekât’ın ikinci amacı ise, dağılmış olan bu Rus Ordusu’nu yok edip Bakü petrollerine ulaşmaktı.
Bazı tarihçiler ise, bu Harekât’ın ileri safhalarında, Ruslar kesin mağlubiyete uğratıldığı taktirde, uzun vadede Kafkasya’ya, oradan Afganistan’a geçilerek Rus esareti altındaki Müslüman toplulukları yüreklendirip, Ruslar’a karşı bir isyanı hedeflediğini belirtmişlerdir.
Müttefik genel karargâhının teklifi üzerine, Doğu Avrupa cephesindeki Rus taarruzunu azaltmak ve Rusları, Kafkasya’da da meşgul etmek olduğunu ileri süren yazarlar da olmuştur.
Lakin bu noktada Enver Paşa’ya çok taarruz edilmiştir. “Alman Erkan-ı Harbiyesi’nin emrini yerine getiren bir adam” tabiri bunların en hafifidir. Halbuki Osmanlı Devleti bu savaşta tek başına değil, müttefikleriyle birlikte harp etmekteydi. Dolayısıyla “müşterek harp” gayesine uygun harekette bulunması yerinde ve doğru idi. Fakat mesele yalnız bundan ibaret değildi.
Enver Paşa’nın esas gayesi ne idi?
Enver Paşa’nın esas gayesi; Almanlar’ın, Ruslar’ı Doğu Avrupa’da şiddetli şekilde tazyik etmesinden istifade ederek, dağınık Rus kuvvetlerini ezmek, 93 Harbinde (Rumi takvime göre 1293’te- 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi’nde) kaybettiğimiz yerleri geri almak, Kafkasya’ya uzanmak, yani fırsattan istifade etmek idi.
Harp döneminde, Harekât sahasında Türk ve İslam ahali yaşamaktaydı. Esasen “Türk” ve “İslam” vasıflarını haiz bu iki unsur, Rusya içlerine kadar uzanmaktaydı.
Bunlar, Osmanlı Ordusu’nun ilerleyişine zorluk çıkarmazlar; bilakis kolaylık gösterirler diye düşünülmüştü. Nitekim öyle olmuştur; bu Müslüman halkın gözleri, İstanbul’daki halifeye çevrilmiştir. Ümitleri Türkiye’dedir. Enver Paşa’nın gayesinin, bundan istifade etmek, Halife ordusunun kuvvetiyle bu büyük imkânı harekete geçirmek ve Çar Rusya’sına karşı kullanmak olduğunu biliyoruz. Enver Paşa, bu zaviyeden tam bir İslam ihtilalcisidir.
Harekât başarılı olsa, Rus birlikleri geri çekilse ve az çok ezilse, Kafkasya Müslüman kavimlerinin de harekete geçmeleri mümkün idi.
Diğer taraftan Doğu Anadolu’da 3. Ordu, o günkü mevcut kudretiyle yerinde duramazdı. Bir kere durgunluğun, asker ve subaylar üzerinde bırakacağı tesirin daima menfi olduğu nazara alınmalıydı.
Bu şartlar altında, Ruslar’ın parakende kuvvetlerle yaptıkları hareketlerden istifade ederek, bu müteferrik kuvvetleri ezmek ve Kafkasya’ya uzanarak, bu bölgedeki imkânlardan faydalanmak bir mecburiyet gibi görülmekteydi.
Meselenin böyle düşünülmesi icap ederken, “Enver, şahsi hırsı uğruna koskoca bir orduyu Sarıkamış’a gömdü” gibi ithamlar, hak ve hakikatten son derece uzaktır.
Koskoca bir ordu, her türlü meşakkate, yokluğa, soğuğa karşı fevkalade bir tahammül ile dayanır, göz yaşartacak feragat numuneleri, insanı titretecek bir harekât kabiliyeti gösterirken bunu, Enver Paşa’nın güzel yüzüne âşık olduğu için yapmamıştır.
Bu büyük gayret ve şahsi hırs, hamiyet; en mukaddes varlığının, dininin emri, Müslümanların esir kardeşlerinin kurtulması gibi büyük ümitler için gösterilmiştir.
Enver Paşa’nın şahsi hırsı için iki adım atılmayacağı bilinmelidir.
Diğer taraftan, Rus kaynakları, Sarıkamış kuşatma planını, “Çok cesur ve cüretli bir harekât” olarak görmüşlerdir.
Onlara göre: “Yüksek komuta kademesi, Enver Paşa’nın cüretli karar ve emirlerini tatbik edememiş; ancak Türk askeri, soğuktan telefonların işlemediği zamanlarda bile çok kahramanca çarpışmıştır”.
Rus General Maslowsky’nin, “İlk günlerde Sarıkamış alınsa da, General Mieschlayewsky’in geri çekilme emri tatbik edilseydi, Rus Ordusu hezimete uğrar, belki Kafkas Dağları’na kadar çekilirdi …” şeklinde fikir belirttiği nakledilmiştir.
Yine, Rus harp tarihçisi, N.Korsun, “Sarıkamış Operasyonu” isimli kitabında; “Türk taarruz planının çok cüretli olduğunu, Ruslar’ın çok ciddi bir tehlikeye maruz kaldığını, General Mieschlayewsky ve General Berkmann’ın korkuya kapıldıklarını ve kıtalara umumi çekiliş emri verdiklerini” ifade etmektedir”.
Harekât’ın ilk günü havaların iyi gitmesi, hemen sonra dönmesi ise, tam bir talihsizlik olmuştur. 10. Kolordu’nun önceden belirlenen istikametinden sapması, ihata birliklerinin yarış halinde doğuya doğru koşturulması da taktik bir hata olarak değerlendirilmektedir.
Bununla beraber, Harekâtı tenkid edenler, Enver Paşa’ya pek ziyade çatanlar dahi, Plan’ın çok iyi olduğu üzerinde müttefiktirler. Yani, Plan’ın kendisi değil, tatbiki tenkid edilmiştir. En büyük tenkidler ise, “ikmal” ve “levazım” işlerinin yürüyememesinde toplanmaktadır.
Alman General Wavelice’in dediği gibi, “Türk Ordusu, hiçbir dünya ordusunun kıpırdayamayacağı şartlar altında muharebe eden ordudur”. Şu vaziyete göre, Alman Ordusu’nun o şartlar içinde değil taarruz, muharebe etmesi bile mümkün değildir.
Bir başka asılsız suçlama da Enver Paşa’nın, Sarıkamış Harekâtı’nda, “Orduyu yazlık elbiselerle cepheye sürüp, ağır kış şartlarında donarak şehit olmalarına sebep olduğu” iddiasıdır.
Sarıkamış Harekâtı için gerekli kışlık malzemeler, mühimmat ve teçhizat önceden hazırlanmış, İstanbul’dan “Bezm-i Alem”, “Bahr-i Ahmer” ve “Mithat Paşa” isimli 100 metreden fazla uzunluğa sahip ve okyanusu aşabilecek büyüklükte sivil gemilere yüklenmişti.
Gemilerin içerisinde ağır kış şartlarına dayanıklı 60 bin takım elbise, iki uçak, dört pilot, Kafkas cephesinde isyan çıkarmak üzere Teşkilat-ı Mahsusa tarafından özel yetiştirilmiş Çerkez liderler de olduğu malumdur. Bu liderler Batum’a giderek “arka cephe” yapacaklardı.
Fakat bu gemiler, Ereğli açıklarında Zonguldak’ı bombalamaktan dönen Rus donanması ile karşılaşmışlar ve talihsiz bir şekilde batırılmışlardır.
Bu elim olaydan anlaşılacağı üzere, başta Enver Paşa olmak üzere, Osmanlı Erkan-ı Harbiyesi tarafından, “Harekât, en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmış, her türlü malzeme, teçhizat ve mühimmatın Sarıkamış Cephesi’ne Trabzon limanı üzerinden ulaştırılması planlanmış ama savaş şartları neticesinde bu malzemelerin cepheye intikali mümkün olamamıştır”.
Haklarında yapılan kara propagandaya göre; “Enver Paşa ve İttihatçılar, koca İmparatorluğu batırmışlardı. Almanya’nın emperyalist emellerine alet olmuşlar, şiddet, darbe ve entrikayla Devleti ele geçirip bir oldu bittiyle I. Dünya Savaşı’na girmişlerdi.
Enver Paşa’ya yönelik en yaygın suçlama, “Almancılık”tır. Çaresizliğin ve zorunlulukların dayattığı Alman ittifakından azami fayda çıkarmaya çalışması dahi soğuk savaş döneminde aşina olduğumuz “uşaklık” ve “kullanılma” geleneği ile karşılaştırarak yorumlayanlar olsa da, Enver Paşa’nın Alman yanlılığı ile bugünkü Amerikancılık veya Avrupacılık türleriyle kıyaslanmaz bir fark vardır.
Prof. Dr. İlber Ortaylı şöyle demektedir: Birinci Cihan Savaşı başlamadan önce Almanya sanayi ve teknoloji üretimi ve kalitesi bakımından Avrupa’nın en güçlü ülkesidir. Sadece Enver Paşa değil İngiltere de Rusya da Almanya’ya hayrandır. Ayrıca Enver Paşa daha önce askeri ateşe olarak bulunduğu Berlin’de asker-sivil bütün Alman ileri gelenlerinin hayranlıkla takip ettiği bir şahsiyettir. Harp akademisinden ikincilikle mezun olmuştur. Almanca, Fransızca, Rusça, Farsça ve Arapça bilmektedir. Çok iyi resim yapmaktadır. Bir söylentiye göre Alman imparatorluk ailesinden genç bir hanım Enver Bey’e çok alaka göstermesine rağmen bir namus ve iffet abidesi olan Enver Bey hiç yüz vermediği için gıyabında “bu bir insan olamaz, buz gibi soğuk” demiştir.
Devam edecektir…