Nuri GÜRGÜR
Doğu Türkistan Türklüğünün verdiği özgürlük mücadelesinin şehitler kervanına yeni bir halka daha eklendi. Dünyaca ünlü dutar ustası, büyük ozan, bestekar ve sanatkar Abdurehim Heyit iki yıl önce konulduğu esir kampında maruz kaldığı eziyetlere daha fazla dayanamayarak şehit oldu.
O kendisini şöyle anlatmıştı:
”Dedim adın nedir, dedi Heyit’tir.
Dedim ya makamın, dedi şehittir.
Dedim peki suçun, dedi Türklüktür.
Dedim pişman mısın, dedi yok yok.
Abdurehim Heyit Çin işgalinin geçici olduğuna, Uygurların hak ve özgürlüklerine kavuşacaklarına yürekten inanıyor, bunu sesiyle, sazıyla sürekli seslendiriyor, Çin hükümetinin giderek yoğunlaşan zulmüne, insanlık dışı uygulamalarına karşı halkının moralinin, direncinin en yüksek seviyede olmasına büyük katkı yapıyordu: “Kutlu tenden akan terler kuruyup gitmez. Koparmayla gonca güller solup gitmez.”
Doğu Türkistan Türklerini, Uygurları mankurtlaştırmakta kararlı olan, çağımızın en vahşi emperyalist gücü durumundaki Çin yönetimi, Uygur milli direnişinin sembol isimlerinden biri olan Heyit’i susturmakta kararlıydı; O’nu da esir kampına koyarak amacına ulaşmak istedi. Ancak bu vahşi yöntemlerle 150 yıldır sürüp gelen Uygur milli direnişini, Doğu Türkistan’ın özgürlük mücadelesini ezip söndürmeleri mümkün değildir. Uygurlar Türkiye dâhil, Müslüman dünyasının ilgisizliğine, Çin’in adeta “dokunulmaz” hale gelmesine yahut getirilmesine rağmen mankurtlaşmamakta kararlıdırlar. Tarih ileride Uygurların canları pahasına verdikleri bu özgürlük direnişini anlatırken hak hukuk gibi evrensel değerleri dillerinden düşürmeyen batı toplumunun ve Müslüman dünyasının bu utanç verici suskunluğunu mutlaka belirtecektir.
Aziz şehidimiz Abdurehim Heyit’i rahmetle, hürmetle, muhabbetle anıyorum.