Şahver ÇELİKOĞLU
Cenâb-ı Hak muhabbetinin fazîletleri ve faydaları konusunda hadîs-i şerîflerde şöyle buyrulmuştur:
Bilinmesi gereken husus şudur: Hazreti Habîb-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz, ümmetine şefkat gösterir. Cenâb-ı Hak muhabbetini müjdeleyerek Hakk’a muhabbetin yolunu göstermiş. Ve hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur:
“Muhakkak, Hak Teâlâ’nın yüz rahmeti vardır. Bunlardan sâdece birisi ile dünyâdaki canlılar birbirlerine merhamet ederler. Doksan dokuzu ile kıyâmet günü kullarına merhamet edecektir.” “Allâh’ın kuluna şefkat ve merhameti, müşfik bir annenin evlâdına olan merhametinden daha fazladır.” “Muhabbet ezelîdir, kadîmdir ve hem de bâkîdir.” “Hak Teâlâ’yı seven kimse, Kur’ân-ı Kerîm’i sever ve okumaya devâm eder.” “Muhabbet ettiğin kimse ile berâbersin.”
Yine buyurmuştur ki: “Herkes sevdiği ile berâberdir.” “Allah için sevmek, Allâh’ın istediği şeydir. O halde Allah için seven, o ulu Dergâh’ın sevgilisidir.” “Hak Teâlâ sizin dünyânızdan üç şeyi bana sevdirmiştir. Kadın, güzel koku ve gözümün nûru namaz.” “Kim ki Allâh’ı çok zikrederse, Hak Teâlâ ona muhabbet eder.” “Kim ki Allah sevgisini insanların sevgisine tercih ederse, Hak Teâlâ insanlara karşı ona kâfîdir.” “Hak Teâlâ kulları arasında bulunan kadîm muhabbetin muhafaza edilerek devâm ettirilmesini sever.” “Benim yaşım ilerlermiş, bedenim zayıflamış, kemiklerim incelmiş, ecelim yaklaşmış olup Mevlâ’ya kavuşma isteğim, peygamberlerin ruhlarına ve ihvân-ı safâya ulaşma isteğim ve şevkim artmıştır.”
“Âşık ve iffetli olup, muhabbetini gizleyerek ölen kimse şehid sevâbı alır.” “Ehl-i aşk ile istişâre etmeyiniz. Çünkü onların gönülleri yanık ve akılları durgun olduğundan fikir ve tedbirleri olmaz.” “Ruhlar kendi âleminde (Berzah âleminde) saflar hâlinde bulunurlar. Bu âleme geldiklerinde Hak Teâlâ’nın izniyle, birbirlerini tanıyanlar ülfet ederler. Münkir olanlar muhalefet ederler…” “Kim ki kalbinde Mevlâ muhabbetini bulmuşsa, bilsin ki Mevlâsı da ona muhabbet etmiştir. Çünkü muhabbet ona Hak katından gelmiştir.”
Ve Hz. Peygamber (s.a.v) Efendimiz namaz kıldığı zaman, mübârek göğsünden tencerede suyun kaynaması gibi ses gelirdi ve mübârek sesinden etrâfa gül ve reyhan kokusu yayılırdı.”
Sıddîk-ı Ekber (r.a) Hazretlerinin mübârek yüreği, muhabbet ateşiyle yanıp tutuşmuştu. Onun için ağzından ciğer kebabı kokusu gelirdi.
Hazreti Habîb-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz şöyle duâ etmiştir: “Allâh’ım, beni kendi muhabbetinle ve Yüce Zâtına yaklaştırdıklarının muhabbetiyle rızıklandır.”
Yine bir duâsında demiştir ki: “Allâh’ım, senin muhabbetini bana nefsimden, kulağımdan, gözümden, ehlimden, malımdan ve soğuk sudan sevgili eyle.”
Yine duâ etmiştir ki: “Allâh’ım, Senden kazâna rızâ istiyorum. Sana kavuşmak şevkimi gönlümde arttırmanı ve âhirette mübârek vechine bakmayı istiyorum; rahmetinle, ey merhametlilerin en merhametlisi!”
Allah dostları şöyle demişlerdir: Muhabbetullah gizli bir sırdır ki, açıklamaya gelmez. Mânevî bir şeydir ki îzah edilemez. Fakat her kâmil, kendi seyrinde muhabbetle ilgili haberdâr olduğu şeyleri söylemiştir. Tâ ki insanların kalblerine istek ve kavuşmaya, şevk ve yanmaya dâir nurlar dolup cân u gönülden muhabbetullâha tâlib olsunlar.
Bir kâmil demiştir ki: “İlâhî, eğer beni parçalara ayırsan ve üzerime belâları yağdırsan da bu, ancak benim sana olan muhabbetimi ve iştiyâkımı arttırır.”
Zünnûn-i Mısrî (k.s) Hazretlerinin dostları kendisini görmüşler ki, eli-ayağı bağlı olup, etrâfında insanlar ağlaşıyor. O ise ağlayan insanlara sürûrla bakıp şefkatle hitâb ederek diyor ki:
“Benim bu halde olmam, hakîkatte, Allâh’ın dostlarına hîbesi ve bahşîşi mesâbesindedir. O’nun her işi benim için tatlı helvadır; güzeldir, iyidir.”
Denilmiştir ki: “Tevekkülün tamâmı etkilenmeyi (infial) terk etmektir. Tevfizin tamâmı ise seçmeyi (ihtiyâr) bırakmak ve rızânın tamâmı da îtirâzı terk etmektir: Muhabbetin tamâmı ise sevgiliyi her şeye tercih etmektir.”
“Muhabbetullah mili ile sürme sürenin gözü kör olur; halkı göremez, Hakk’ı bulur.”
Bir kâmil demiştir ki: “Kendisiyle oturulan herkes, ünsiyete lâyık olmaz ve her dost, sır emîni olamaz. Kişi sırlarını ancak çok sevdiği dostlarına söyler.”
Yine denilmiştir ki: “Gönüldeki muhabbet ve şefkat, Allâh’ın kuluna ilhâmıdır. Buğz ve düşmanlık ise şeytanın vesvesesidir. Çünkü muhabbet ve şefkat, rahmânî sıfatlardandır, buğz ve düşmanlık ise şeytânî sıfatlardandır.”
Herkesin kıymeti, kendi gönlünün himmeti kadardır. Nitekim İmam Ahmed İbn-i Hanbel (r.a) ile Muhammed Şâfiî (r.a) bir yerde namazların kazâsı konusunda konuşurlarken yanlarına Allâh’ın velî kullarından bir çoban gelmiştir. İmam Ahmed (r.a), İmam Şâfiî’ye (r.a) gelen çobanı imtihan etmek için izin istediyse de, İmam Şâfiî (r.a) bunu hoş karşılamamış ve çobanın kalbini incitmeyi ona revâ görmemiştir. Buna rağmen İmam Ahmed (r.a), çobana şu mes’eleyi sordu: “Başına şöyle bir iş gelen mü’min hakkında ne dersin, bir düşün: Bir vakit namazını edâ edememiş olsa, fakat beş vakitten hangisini edâ etmediğini unutmuş olsa, bu durumda beş vakitten hangisini kazâ etmesi gerekir?” Bunun üzerine çoban ona dikkatle bakıp şu cevâbı verdi: “O kimse gaflette kalmıştır, beş vakti kazâ etmesi lâzımdır.”
Ahmed b. Hanbel (r.a) bunu işitince, cevâbın azametinden yere düşüp bayılmıştır. Çobanda kalkıp yoluna gitmiştir. İmam ayıldığında çobanın cevâbının pek isâbetli olduğunu belirtmiş ve onun heybetine hayranlığını ifâde etmiştir, “Evliyânın çoban kisvesinde olanı böyle ise, âlimleri nice olur” deyip ibret almıştır. Bundan sonra muhabbet yoluna girmiş, imam iken evliyânın önde gelenlerinden olmuştur. İşte ilâhî muhabbet, insanı böyle yapıyor!