Sicili karanlık ‘devrimci terör’ün yeni coğrafyası

 

Doç.Dr. Mehmet Akif OKUR

 

“Uluslararası aktörlerin IŞİD’e karşı mevzileri kuvvetlendirme eğilimi ile PYD ve silahlı yapılanması YPG’ye sunduğu destek sürerken, itirazlar da yükseliyor. PYD’nin ağır insan hakları ihlallerine imza attığını söyleyen çevreler, söz konusu desteği şiddetle kınıyor.”

……………………………………..

Ortadoğu konusundaki çalışmaları ile tanınan Doç. Dr. Mehmet Akif Okur, PYD’nin insan hakları karnesini değerlendirdi.

……………………………………….

 

Suriye meselesi etrafında hızlı dönen küresel propaganda çarkı, PYD/YPG’nin karanlık inşa hakları sicilinden şikayetçi kesimleri işitilmez kılıyor. Acaba örgüte sempatiyle bakan uluslararası çevrelerin değişik sebeplerle altını çizmek durumunda kaldıkları bazı gerçekleri yeniden dikkatlere sunmak, bu red ve inkar duvarının ötesine seslenmek için yeterli olur mu? Yazımızda, cevabı belirsiz de olsa bu soru doğrultusunda bazı noktalara işaret etmek istiyoruz.

Öncelikle, sebepler ve sonuçlar arasındaki sıralamanın yerli yerine oturtularak işe başlanması gerektiği kanaatindeyiz. PYD/YPG’yi Kuzey Suriye’de etnik temizliğe varan ağır hak ihlallerine sevkeden zihniyet üzerinde durmaksızın yalnızca mağduriyetler listesi çıkarmak, sebepleri konuşmadan sonuçlara odaklanmak, meselenin layıkıyla kavranmasını engelliyor. Bu noktada, Suriye kolu da dahil olmak üzere PKK’yı terör için motive eden anlam dünyasının temel parametrelerini hatırlamalıyız.

Karl Marx, 1848’de “devrimci terörü” takdis ettiğinde, Avrupa büyük bir buhranın alevleri arasında geleceğini arıyordu. Viyana’da yaşananları yorumlayan Marx, eski toplumun ölüm sancılarını ve yeni toplumun kanlı doğuş mücadelesini kısaltıp basitleştirecek tek yolun devrimci terör olduğunu yazmıştı.1 İnsanlığa ağır bedeller ödetecek bu güzergâhın lanetle anılan önemli takipçilerinden biri Joseph Stalin’dir. 1990’larda Stalin’in kütüphanesini inceleyen Edvard Radzinsky, komünist diktatör tarafından Marx’ın devrimci terörle ilgili satırlarının altına şu notun düşüldüğünü görmüştü: “Terör, yeni topluma giden en hızlı yoldur!”2

Stalinist bir örgüt olarak kurulan PKK da, “devrimci terör” aracılığıyla Kürt etnisitesini dönüştürerek kendisine bir iktidar zemini inşa etmek için yola çıktı. Örgüt, adına silaha sarıldığı etnik grubu millet hayatı yaşadığı geniş toplumdan terör süreciyle kopararak ideolojik ilkeleri doğrultusunda yeni baştan biçimlendirmeyi arzuluyordu. Bu yüzden, hem Kürtler hem de bölünme projesinin önünde engel teşkil eden devlet gücü, PKK terörünün ilk hedefleri oldular.

Devrimci terör, PKK tarafından bir sınıf mücadelesi yönteminden daha çok yeni kimlik tasarımının aracı olarak görüldü. Buna göre PKK, Öcalan’ın neolitik çağdan başlayarak “keşfettiği” Kürt zihniyetine uygun “yeni bir insan” yaratacaktı. Neolitik çağa ait elde çok sınırlı verinin bulunuşu, terör örgütü liderine dilediğini uydurmak için nerdeyse sınırsız bir alan açıyordu. Böylece, müphem geçmişle/altın çağla meşrulaştırılan yapay tasarımları, kadim gelenek süsü vererek yaşayan geleneğin karşısına çıkarmak mümkün olabilirdi.

Öcalan’ın bu doğrultuda işleyen muhayyilesine göre; tarihteki en eski halk olan Kürtler Zerdüştlükle özgürleşmiş, ancak İslam hakimiyeti döneminde Zerdüştî geleneğin darbe yemesi beraberinde “kullaşmayı” getirmişti. Eski Zerdüştî gelenekle bağlantılı olarak “Ezidilik ve Alevilik temelinde gösterilen direniş ve diğer çabalar” özgürleşme için yeterli olmamıştı.3PKK, bozulmuş bir hayatı yaşadığını varsaydığı hâlihazırdaki Kürtleri dönüştürecekti.

Terör örgütünün liderine göre; Kürtler, devrimci şiddetin kavramsal doğum coğrafyasında hedef aldığı tarzda sınıflı bir yapı arz etmiyorlardı. Gerçek ayrım noktası, kapitalistlerle işçi sınıfı arasında değil, örgütün ideallerine bağlı “vatanseverlerle” “işbirlikçiler” arasındaydı. “Gerilla parti” halinde örgütlenen, yani sivil görünümlü işlevler üstlenmiş kadrolarından da her an savaşçı unsurlarına katılmaya hazır olmalarını bekleyen PKK, millet hayatı yaşanan geniş toplumun değerlerinin karşıtı olacak tarzda bir yeni Kürtlüğün, PKK insanının/ulusunun nüvesini, militan eğitim süreçleri ve şiddet atmosferi içinde tesise çalıştı. Örgüt çatışmayı, hem milli kimliğin hem de Kürt etnisitesine âit tarihî hususiyetlerin karşısında PKK patentli “anti kimliğin” sivriltilerek Kürtlüğün alâmet-i fârikasına dönüştürülmesi için kullandı.

“Rojava”, bu projenin ciddi miktarda sivil nüfus üzerinde egemen yetkiler kullanılmak suretiyle hayata geçirilebileceği bir ütopya mekanı olarak sahiplenildi. Stratejik söylem değişikliklerini, uygun konjonktürleri değerlendirmek ve diplomatik ilişkiler ağını genişletmek için kullanagelen PKK, Suriye iç savaşının kaotik atmosferini de fırsata çevirmeye çalıştı. Doğrudan demokrasi vurgulu söylem, ilk aşamada Batı solunun belirli kesimleri üzerinde dayanışma duygularını uyandıracak ölçüde heyecan yarattı. Örneğin Center for a Stateless Society’nin kıdemli üyesi Kevin Carson, Rojava’da hayata geçirilmek istenen, Bookchin’den mülhem örgütlenmenin Paris Komünü, Şubat devriminin ardından Rusya’da ortaya çıkan sovyetler ve İspanya devrimi sırasındaki yerel anarşist yapılar modelinde bir doğrudan demokrasiler federasyonuna yakın olduğunu söylüyordu. Rojava’da ekonomi, işçilerin kendi kendilerini yönetmeleriyle katılımcı planlamanın bir karışımı tarafından idare edilmekteydi.4Ömrü, PKK’nın “20. yüzyıldaki en büyük sosyal bilimcilerden biri” ilan ettiği Bookchin ile beraber geçen Janet Biehl de ABD’den “Rojava”yı gezmeye gelenler arasındaydı. Biehl, zihnindeki tüm soruları silememiş olsa da, bölgede “4000 komün”ün kurulduğunu işitmekten hayli memnun gözükmüştür.5

Ancak, bu ziyaretler PKK’nın Batı kamuoyuna ulaşmak için etkilemeye çalıştığı anarşist çevreleri bütünüyle tatmin etmeye de yetmemiştir. Örneğin Rafael Taylor, PKK’nın karanlık tarihine ve özgürlükçü yeni söylemine rağmen değişmeden devam eden otoriter pratiklerine dikkat çekmiştir. Taylor’a göre sonuçta söz konusu olan; “eroin ticareti, haraç ve benzeri yollar üzerinden gelir sağlayan, insanları zorla silah altına alan” bir örgüttür.6

Merkezi İngiltere’de bulunan Anarşist Federasyon’un “Rojava Deklarasyonu” ise daha ağır ve doğrudan eleştiri ifadeleriyle doludur. Anarşist komünistlere göre, PKK’nın solculuğu Stalinist’tir. Öcalan, açık bir şekilde kendisine Stalin’i ve oluşturduğu kişi kültünü model almıştır. PKK lideri, her alandaki pragmatizmini, Bookchin husunda da göstermiştir. Anarşist Federasyon, PKK’nın Bookchin’e ilgisini, Batılı solcu ve anarşist çevrelerden destek ve ittifak arayan örgütün pazarlama kampanyasının bir parçası saymaktadır. Anarşistler, PKK’nın tabandan gelen “liberteryen” bir dönüşüm yaşamadığını, örgütün sekülarizmine de güvenilemeyeceğini düşünmektedirler. PKK, Öcalan’ın en tepede yer aldığı aşırı merkeziyetçi yapısından vazgeçmemiştir. Anarşist Federasyon’un Rojava Deklarasyonu’nda KCK Sözleşmesi, inandırıcılıktan yoksunluk ve yeni diktatörlüklerin önünü açma potansiyeli bakımından Kaddafi’nin “Yeşil Kitabı”na benzetilmektedir. PYD’nin her aileden en az bir kişiyi silah altına alması, diğer Kürt partilerine karşı silahlı gücüne dayanarak izlediği otoriter baskı vb işaret edilerek, “Rojava” ile 1917’deki Bolşevik Devrimi arasında benzerlik kurulmaktadır. Deklarasyona eklenen Suriyeli Kürt anarşist Şiar Neyo’nun satırları “güç açlığı çeken” bir örgütün iç savaşı fırsat bilerek nasıl iktidarını tesis ettiğini anlatmaktadır. Neyo, PYD tarafından bağımsız eylemcilerin ve bu partiye muhalefet edenlerin cezalandırıldığını, kaynakların sivil nüfusa, bağlı oldukları partiye göre dağıtıldığını söylemektedir. Silahsız göstericilere ateş açmaktan çekinmeyen PYD, adeta yeni Baas’tır.7

Bölgeye, “Rojava” hakkında anlatılanlara sempati duyarak giden diğer gözlemcilerin aksettirdikleri de bu resmi doğruluyor. Loveday Morris’in Foreign Policy’de yayınladığı Rojava izlenimleri, bir başka örnek. Morris, PYD’li yetkili Hasan Kocar’ın kendilerine katılmayan Kürtleri kastederek, “özgür olmak istiyorsanız, önce hainleri vurmalısınız” dediğini aktarıyor: “Kürtler arasında Öcalan’ın aleyhine konuşan hainler var. Ama Öcalan’ın aleyhine konuşmak, tüm Kürtlerin aleyhine konuşmaktır… ÖSO ile ilişki içinde olan bazı hain Kürtler var… ÖSO Kürt değil. Onlar tüm Kürdistanı beş Suriye pounduna satar…”8

PYD kantonlarındaki üst düzey yöneticilerin başka demeçlerinde de, “hainler” ve düşman sayılan etnisitelerle ilgili şuuraltını yansıtan pasajlara rastlanıyor. Afrin “ekonomi bakanı”, PKK’ya yakın bir yayın organına verdiği beyanatta, önce örgütün hain saydıklarına dikkat çekiyor: “Zengin Kürtler, Şam ve Halep’te yaşardı ve rejimle ilişkiliydiler.” Daha sonra ise Araplar hedef tahtasına oturtuluyor: “… Boben diye bir Arap aşireti vardı. Bu aşiretin esas işi faiz ve tefeciliktir. Kürtleri mülksüzleştirirlerdi, evsizleştirirlerdi. Faiz karşılığında mülkiyetlerine el koyup göçertiliyordu…”9

Örgütün sempatisini kazanmak istediği çevrelerden isimlerin Kuzey Suriye’de yaşananlara dair yukarıda örneklendirdiğimiz gözlemleri, iki önemli konu hakkında ipuçları barındırıyor. Öncelikle, PKK’nın söylem değişimi, etkilemeyi umduğu Batılı ideolojik çevreleri bütünüyle iknaya yetmemiş gözüküyor. Bu yüzden, ABD’nin YPG’yi IŞİD’e karşı kullanma kararıyla birlikte şiddetlenen Batı medyasındaki yoğun destek kampanyasının kaynağı için sivil toplumdaki organik kanaatlerden çok devlet katındaki pragmatik hesaplara bakmak daha aydınlatıcıdır. İkinci olarak ise, yazının başında kısaca değindiğimiz, PKK terörünü besleyen zihniyet parametreleri ile PYD/YPG’nin gerçekleştirdiği insan hakları ihlallerinin motivasyon kaynakları arasındaki uyuma dikkat çekmek gerekiyor. PYD/YPG teröründen, hem örgüte ve “ütopyasına” biat etmeyerek “anti kimliğin” malzemesi olmaya direndikleri için hain sayılan Kürtler, hem de örgütün Kuzey Suriye’de kurmaya çalıştığı güç tekeline boyun eğmek istemeyen Türkmen, Arap ve diğer unsurlar şikayetçiler.

Çok sayıda raporda PYD/YPG; silahsız göstericilerin taranarak katledilmeleri, rastgele tutuklamalar, göz altında işkenceler, kayıplar ve faili meçhullerden sorumlu tutuluyor. Kürt muhalifleri hedef alan bu “devrimci terör” dalgasının, çocuk savaşçıları cepheye sürmekten çekinmeyen bir örgütün işi olduğu gösteriliyor.10

Örgütün terör ve baskılarından diğer etnik gruplar da nasiplerini alıyor. PYD/YPG’nin önce bazı yerleşim bölgelerine bayrak çekip ardından bunları birleştirmek için seferber olduğu kantonlaşma sürecine, “sakıncalı” görülen Arap ve Türkmen nüfusun bölgeden sürülüşü eşlik etti.11 Kuzey Suriye’deki düşman sayılan köylerin nasıl tamamen yok edildiğini belgeleyen Uluslarası Af Örgütü raporu, tüyler ürpertici bilgilerle doludur.12 Hristiyan azınlıkların insan hakları ihlalleriyle ilgili şikayetleri de uzun bir liste teşkil ediyor. Suriyeli on altı Hristiyan kuruluşun ortak deklarasyonu, PYD/YPG’nin mülklere el koyduğunu, gençleri zorla askere aldığını, haksız vergi toplayıp kilise müfredatına müdahale ettiğini dünyaya duyurdu.13

Epeyce uzatılabilecek bu liste, PYD/YPG’nin ne kadar kalın bir “kara kitaba”sahip olduğunu gösteriyor. Son söz olarak; söz başında vurguladığımız, terörün ardındaki zihniyet dünyasının vadettiği geleceğe dair bazı tahminlerimizi paylaşalım. Suriye’de de PKK, millet hayatı yaşadığı topluluklarla ortak renkleri taşıyan tarihi Kürtlüğe hasım “yeni Kürtlük” projesi için somut bir zemin tesis etmeye çalışıyor. Kürt etnisitesinden itaatleri sağlanamayan unsurlar, baskı ve terörün ilk hedefi oluyorlar. Örgütün “ütopyası” içinde asimile edemeyeceğini düşündüğü diğer etnik gruplara yönelik “temizlik” girişimleri de aynı radikal vizyonun ürünü. Buna, muhtelif devlet güçlerinin gelecekteki muhtemel müdahalelerini caydırmak için tasarlanan şiddet stratejilerini de ekleyebiliriz. Karşımızdaki manzaraya terörün zihniyet kodları üzerinden baktığımızda, taktik sessizlik dönemlerine girse de örgütün nihai amacına ulaştığını düşünmeden elini tetikten çekmesini, istediği dönüşüm uğrunda kanlı adımlarla koştuğu “en hızlı yoldan” vazgeçmesini beklememeliyiz. Salih Müslüm’ün sırtı sıvazlanarak meselenin çözülebileceğini zanneden iptidai yaklaşım, Türkiye’yi sarp bir uçurumun kenarına sürükledi. Aşağı yuvarlanmamak için, yüz yüze olduğumuz gerçekliği muhtelif derinliklerden tahlil edebilecek bir stratejik kavrayışın kılavuzluğuna, yeni bir “Türk gözü”ne ihtiyacımız var. Propagandayı, objektif hakikatler gibi aktaran medya anaforu bizi aksine inandırmaya çalışsa da…

 

1 https://www.marxists.org/archive/marx/works/1848/11/06.htm

2 Edvard Radzinsky, Stalin: The First In-depth Biography Based on Explosive New Documents from Russia’s Secret Archives, Anchor, 1997, s.155

3 http://ozgur-gundem.org/yazi/79802/kurt-gercekliginde-kulturel-boyut-i?page=author

4 http://www.counterpunch.org/2014/09/01/obama-wants-to-defeat-isis-but-not-that-badly/

5 https://roarmag.org/essays/janet-biehl-interview/

6 https://roarmag.org/essays/pkk-kurdish-struggle-autonomy/

7 https://afed.org.uk/anarchist-federation-statement-on-rojava/

8 http://foreignpolicy.com/2012/10/25/the-war-for-free-kurdistan/

9 http://ozgur-gundem.com/haber/122901/sinif-cins-ve-iktidarlari-yerle-bir-ettik

10 https://www.hrw.org/sites/default/files/reports/syriakudrs0614webwcover.pdf

11 http://www.thetimes.co.uk/tto/news/world/middleeast/article4456567.ece

12 https://www.amnesty.org/en/latest/news/2015/10/syria-us-allys-razing-of-villages-amounts-to-war-crimes/

13 http://www.agos.com.tr/tr/yazi/13260/rojavada-hiristiyanlar-pydye-tepkili

 

http://www.karar.com/gundem-haberleri/devrimci-terorun-yeni-cografyasi-79598

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen