Bilmeceler hem manzum hem de mensur olabilirler. Nitekim bilmecelerle ilgili sınıflandırmalarda manzum ve mensur bilmecelere ayrı bir yer verilmektedir. Burada bizim incelemek istediğimiz husus özellikle manzum bilmecelerde yer alan şiiriyettir. Gerçekten de manzum bilmeceler asırlardır işlene işlene Türkçemizin en güzel ifade yollarını bulabilmiştir. Ancak bu durum mensur bilmecelerin estetikten uzak bulunduğu anlamına gelmez. Bunlarda âhenk daha çok secilerle ve kelime oyunlarıyla sağlanmaktadır.
Bilmecelerin manzum olanları şiirli yapılarıyla dikkat çekerler. Bunlar iki, üç, dört, beş, altı ve daha fazla mısradan olışabilmektedir. Bu halleriyle onlar küçük bir şiir gibidir. Ancak bilmecelerde şekil mükemmelliğini pek aramamak gerekir. Bunlarda bazen mısralardaki hece sayısında eşitsizlik bulunabilir. Redif veya kafiyelerde aksaklıklar görülebilir.[1]
Kelimelerin teksifi, sıfatların yerli yerince kullanımı, hayale işlerlik kazandıran bir üslup onları şiire çok yaklaştırır. Bazı bilmece örneklerinde karşımıza çıkan zengin hayaller, insanın tefekkürünü zorlayan kelime uyumu ve âhenk şiir ve bilmeceleri birbirine yakınlaştıran durumlardandır.
Bilmecelerdeki âhenkli yapı, mecaz dünyası, edebî sanatların kullanımı ve kelime seçimindeki titizlik onları şiire daha çok yaklaştırır. Bu yönüyle hepsi değilse bile bilmecelerin bir kısmı bir şiir olarak karşımıza çıkar. Bu, onların asırlardır söylene söylene ulaştıkları kıvam ve yakaladıkları üslupla da ilgilidir.
Söz konusu durum Prof. Dr. Cemal Kurnaz’ın bir yazısına da konu olmuştur.[2] Cemal Kurnaz, bilmecelerdeki bu hâli “esrarlı şiiriyet” olarak ifade ediyor. Böyle bir tarifin sebeplerinden biri herhalde onlarda doğal olarak bulunan ve muhatabı düşünmeye sevk eden esrarlı bir üsluptur. Zamanla bu hava, tefekkürün inceliklerinden ifadenin imkânlarına da etki etmiş ve bu da onları güçlü kılan özelliklerden birisini oluşturmuştur.
Bilmecelerdeki bu şiiriyet, başka bazı yazar ve şairler tarafından da fark edilmiştir. Şükrü Elçin, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sabahattin Eyüboğlu bu isimlerden bazılarıdır.
Şiiri bir ifade biçimi olarak kullanan irfanî birikimin bilmeceleri görmezden geleceğini düşünmek herhalde abes olur. Nitekim irfanî tecrübe bilmeceleri yüzyıllar süren bir geleneğe bağlı olarak ince ince işlemeyi başarmıştır. İrfani tecrübenin şiirle kurmuş olduğu bağ, şiirin imkânlarından bilmeceler için de faydalanmayı mümkün kılmıştır. Bunlarda bazı edebî türlerde görülen çeşitli özellikler bulunmaktadır. Bilmecelerde edebî sanatların yoğun bir şekilde kullanıldığına dikkat çeken Cemal Kurnaz, bu tür metinlerde teşbih, istiare, teşhis ve intak sanatlarının kullanıldığını ifade eder.[3]
Bilmeceler ve şiir arasında önemli bir yakınlık vardır. Bazı bilmeceler kafiye ve redifin yanı sıra ahenkleri ve kelimelerdeki armoni itibariyle şiire yaklaşır. Söz gelimi şu bilmece şiiriyeti açısından çok dikkat çekicidir:
Uzun uzun yollardan
Bir acâip kuş gelir;
Kırma bädem dilleri var,
Ne söylerse hoş gelir;
Bir acâip läf söyler
Gözlerinden yaş gelir[4]
Bu bilmecenin cevabı mektuptur. Mektup manzum olarak tarif edilmiştir. Bu bilmecedeki edebî tasvir çok kuvvetli bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bunu sağlayan şey sıfatların yerli yerince kullanılması, bilmecenin beyit esasına göre tanzimi, nihayet kafiye ve redifleridir. Burada nispeten bir tahkiye de dikkat çekmektedir. Yine aşağıdaki bilmece örneği ise metne şiiriyyetin yanı sıra bir tahkiyeyi de dahil etmesi ve anlatımdaki yoğunluk bakımından oldukça güzel bir örnek teşkil etmektedir:
Bir ağacım var;
Dalsız budaksız.
Tepesinde bir kuş var;
Tüysüz kanatsız.
Kuşu birisi tutmuş,
Elsiz ayaksız!
Birisi boğazlamış,
Baltasız, bıçaksız!
Birisi pişirmiş,
Odsuz ocaksız!
Birisi yutmuş,
Dilsiz dudaksız![5]
İlk iki dizedeki istiare çok dikkat çekicidir. Bilindiği gibi istiare, benzeyen veya benzetilenden sadece birinin söylenmesiyle oluşan teşbihe denir. Bilmecelerde doğal olarak benzeyen söylenmez. Eğer tasvir de kuvvetliyse bilmece çok güçlü bir edebî sanat gösterisine dönüşür. Benzer durum ve şiiriyet cevabı “mum” olan şu bilmecede de karşımıza çıkar:
Bizim bahçede bir ağaç var dalsız budaksız,
Ben buna nasıl çıkayım elsiz ayaksız,
Tepesinde bir kuş oturmuş dilsiz dudaksız.[6]
Dikkat edildiğinde bu bilmecede de tasvirin çok fazla öne çıktığı, bunun “dalsız”, “elsiz” ve “dilsiz” kelimeleriyle beraber “budaksız”, “ayaksız”, “dudaksız” kelimelerinde yer alan kafiye ve rediflerle kuvvetlendirildiği fark edilir. Gerçekten de bu bilmecede kafiyeler ve redifler çok kuvvetlidir. Her sözcüğü anlamlı ikilemelerdeki kelimeler birbiriyle uyum içindedir. Bu durumun bir tesadüf olamayacağını zengin bilmece örnekleri göstermektedir. Mesela cevabı “dil” olan “Kandilde var, mumda yok / Mendilde var, çulda yok” ve cevabı “kar” olan “Kargada var, kuşta yok / Karada var, akta yok”[7] gibi örnekler bunun bir dil hassasiyeti ve şiirle beraber düşünülmesi gerektiğini ifade eder.
Bilmecelerdeki şiiriyet hususunda en çok dikkat çeken şeylerden biri zengin hayallerdir. Bu bazen en büyük şairlerin bile ulaşmayı istediği bir hayal unsuruna dönüşebilmektedir. Cevabı “yıldızlar” olan aşağıdaki bilmece böyle bir havayı yansıtmaktadır:
Evin bacasından,
Şırıl şırıl akarlar,
Gün var iken,
Korkusundan kaçarlar[8]
İlk iki satırda yıldızların şırıl şırıl aktığının söylenmesi, insana ışıklı bir çağlayan hâlinde aşağıya dökülen suyun sesini hatırlatıyor. Bu mısralar, modern şairlerin bulmakta bile zorluk çektikleri bir imaj çizmektedir. Hakkında en çok bilmece sorulan nar, aşağıdaki bilmecede âdetâ bir manzumeye konu olmuştur:
Bir karı ile bir koca,
Mır mır eder her gece,
Karı der ki hey koca,
Acep İstanbul nice,
İstanbul bucak bucak,
Çevresi mermer ocak,
İçinde bir sandıcak,
İçi dolu boncucak?[9]
Bazı bilmecelerin manilerin anlatım özelliklerini tercih ettikleri fark edilir. Bunlarda ilk ifadeler veya mısralar doldurmadır. Manilerde olduğu gibi asıl söylenmek istenenler son iki dizede söylenir. Bilmece muhataba bu iki mısrada yöneltilir. Esasında bunları manilerden ayırt etmek pek de mümkün görünmemektedir:
Çum çum çukurda mısın
Ak pak yumurta mısın
Millet yaylaya gitti
Sen hâlâ burda mısın
Bilmecelerdeki şiiriyet bazen olumlu-olumsuz kelimelerle kurulan bir âhenk içerisinde verilir. “Dudak değmez” başlıklı şu Kerkük bilmecesinde âhenk bu yolla sağlanmış ve küçük bir şiir meydana getirilmiştir:
Neneye değmez
Babaya değer
Dayzaya değmez
Emmiye değer
Değere değmez
Değmeze değer
Vallaha değmez
Billaha değer[10]
Bilmece ve şiir bağını sergileyen örneklerin fazla olabileceğini tahmin ediyoruz. Biz burada sadece bu işaretlerle ve örnekler yetinmek istiyoruz. Şu kadarını söyleyelim ki, kısacık bir tarama bile şiirli bilmeceler konusundaki örneklerin zenginliğini ve çekiciliğini ortaya koymaya yeter.
DİPNOTLAR
[1] Abdurrahman Güzel-Ali Torun, Türk Halk Edebiyatı El Kitabı, Akçağ Yayınları, 10. Baskı, Ankara 2017, s. 242.
[2]Cemal Kunaz, “Şiir Kaynağı Bilmeceler”, Türkülerin Gücü, Kurgan Edebiyat Yay., Ankara 2013, s. 57-66.
[3]Cemal Kurnaz, a. g. e., s. 59.
[4]Şükrü Elçin, Türk Bilmeceleri, Kültür ve Turizm Bak. Yay., Ankara 1989, s. 97.
[5]Amil Çelebioğlu-Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceler Hazinesi, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1995, s. 198.
[6]Şükrü Elçin, a. g. e., s. 98.
[7]Esma Şimşek, “Bilmeceler”, Türk Dünyası Edebiyat Tarihi, C. 3, AKM Yay., Ankara 2003, s. 239.
[8]Amil Çelebioğlu-Yusuf Ziya Öksüz, Türk Bilmeceler Hazinesi, Kitabevi Yayınları, İstanbul 1995, s. 65.
[9]Naki Tezel, Türk Halk Bilmeceleri, MEB Yay., 2. Baskı, Ankara 2000, s. 45. (Bilmecenin mısraları tarafımızdan düzenlenmiştir.)
[10] Şükrü Elçin, Halk Edebiyatına Giriş, Akça Yayınları, Ankara 1993, s. 616.