Sanırım, dünyanın önde gelen muhalif düşünürlerinden, Yahudi kökenli, ABD’li dilbilimci, Prof. Dr. Noam Chomsky’i tanımayanımız yok denecek kadar azdır. Bu arada Chomsky’nin entelektüel dünyada en çok da Türkiye’de tanınmış olduğunu söyleyelim. Onun ortaya attığı tezler, varsayımlar tartışılır, diyalektik bakımından yeni ufuklar zorlanır. Kuşkusuz, akademi dünyası için iyidir, çünkü evrimsel bir çizgide süreklilik vardır. Chomsky Türkiye’ye de gelmiştir. Hem de bundan tam 19 yıl önce, 12-15 Şubat 2002 tarihlerinde. Chomsky üç günlük Türkiye ziyaretinde İstanbul ve Diyarbakır’da “Medya ve Demokrasi”, “11 Eylül ve İletişim” ve “Uluslararası Hukuk ve Ortadoğu” konulu konferanslar da vermiştir. En çok da kendi yazısının da içinde yer aldığı “Düşünceye Özgürlük-2001” kitabının yayıncısı sıfatıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi savcısına verdiği ifadeyle gündeme oturmuştur. Oysa bundan daha da önemli, ABD’nin Irak’a 2003 müdahalesinden 14 ay önce ‘Diyarbakır Demokrasi Platformu’nda verdiği konferansta ‘Dört Parçada Kürdistan’ planının detaylarını paylaşmıştır. Anlattıkları, öncelikle bir yol haritası kıvamında olmuştur. Şöyle demiştir, ünlü filozof: “Özerk yapının önce Irak’ın kuzeyinde, daha sonra sırasıyla Suriye, Türkiye ve İran’da oluşacağı ve dört parçalı bu yapının ‘Birleşik Kürdistan’ı hızlandıracağını” bütün teferruatıyla ortaya koymuştur. Sunusunda, öylesine kesin ifadeler kullanmıştır ki, insanın Friedrich Nietzsche’nin kitabı gibi ‘Böyle Buyurmuştu, Zerdüşt’ diyesi gelir. ABD Yönetiminin sık kullandığı yöntemlerden biridir, muhalifler üzerinden devlet politikasını açıklamak. ABD Yönetimi, III. Milenyumla birlikte, Ortadoğu’da yapacaklarını bu sefer, devlet üzerinden değil de aktivist bir muhalif yazar üzerinden duyurmayı tercih etmişti. Neden, nedeni açık. Çok daha etkili olmasından kaynaklanmaktadır. Gerçekten de bir fütürolojist olarak, zaman içerisinde dedikleri, öngörüleri bir, bir çıkmıştır. Chomsky’nin önemli yönlerinden birisi de ABD derin devletini tenkit etmesidir. Bu konudaki muhalif yazarlığını ‘Amerikan Müdahaleciliği’ adlı kitabında toplamıştır. ABD 11 Eylül’den sonra müdahalecilik konusunda öylesine fütursuzca hareket etmiştir ki, Chomsky muhasebe yapma gereği bulmuştur. 19 yıl geçtikten sonra 2021 yılının Ocak ayı sonunda RT (Rigorous Themes Magazine) Dergisine verdiği demeçte geçmişi değerlendirerek, terör konusunda tarafsızlığını ortaya koyarak ABD’nin ipliğini pazara çıkarmıştır. Öncelikle II. Milenyumun son yıllarında Başkan Ronald Reagan’ın dış politikasının temelini oluşturan sözde ‘Teröre Karşı Savaş’ konseptini anımsatarak, ABD ‘nin 11 Eylül öncesinden terör karşısında durumunu ortaya koymuş ve şöyle demiştir:
“O zamanlar, Orta Amerika ve Güney Afrika’da yapılan savaşım, ABD terörizmine karşı direnişle savaş’ olduğunu söylediği gibi, “Reagan yönetiminin yaptığı şey, kendi tanımlamamıza göre terörizmin zirvesiydi” betimlemesini de yapmıştır.
Bu tanımlama başkaca bir söze gerek kalmayacak bir biçimde ABD’nin bir terörist devlet olduğunu ortaya koymaktadır. 11 Eylül saldırıları ABD’ye ‘saldırıda ön alma’ ya da ‘nefsi müdafaa haklılığı’ gerekçesini ortaya koymamaktadır. Naum Chomsky, doğrudan, kestirmeden ABD’nin bir terörist devlet olduğunu ortaya koymaktadır. Chomsky değerlendirmelerine devamla ABD’li liberal entelektüellerin uluslararası “bir terörizm tedarikçisi” olan ABD’yi aynı Trump destekçileri gibi ‘zararsız bir güç olarak algıladıkları’ bir hayal dünyasında bulunduklarını aşağıdaki sözleriyle betimlemiştir:
“Cumhuriyetçi çetelerin seçimin kaybedildiğini kabul etmesini sağlayamadığınız gibi, liberal Amerikan entelektüellerinin de ABD’nin önde gelen bir terörist devlet olduğunu kabul etmesini sağlayamazsınız” diyen Chomsky, RT’den Chris Hedges’e yaptığı açıklamalarda, ABD’nin tarihinin neredeyse tamamı boyunca başkalarına karşı saldırganlık içerisinde bulunduğunu vurgulamıştır. (2)
Hiçbir şey yapmasak da bir dünya vatandaşı olarak televizyon ekranlarından gördüklerimiz bizleri doğrulamıyor mu? Kuşkusuz evet. Hislerinize tercüman olarak, izlediklerimizin bir teminatı olarak tekraren söylüyorum ki, ‘ABD bir terörist devlettir.’ Bu bir varsayım değil, ispatlanmış bir tezdir, hipotezdir. Bunu söylemekte yarar var.
Naum Chomsky demeç verdiği yazarı ve dergiyi de büyük bir itinayla seçmiştir, sesi öncelikle aydınlar arasında yankılanması için. Chris Hedges ülkemizde “Savaş Bizi Anlamlandıran Güç” (War is a Force that Gives Us Meaning ) adıyla yayınlanan kitabıyla; savaş olgusunun, taraflarını geri dönülmez biçimde nasıl ve ne yönde değiştirebileceğini özlüce anlatmış eski bir savaş muhabiridir. Hedges’in çıkarımları son derece önemlidir. İşte ispatı. Özdeyiş mertebesindeki şu sözüne ne buyurulur:
“Artık doktorların sağlığı, avukatların adaleti, üniversitelerin bilgiyi, hükümetlerin özgürlüğü, basının haberleri, dinin ahlaki değerleri ve bankaların ekonomiyi yok ettiği bir toplumda yaşıyoruz.”(3)
Bence iddialı değil, son derece itinayla seçilmiş günümüzü anlatan bir özdeyiş. Chomsky’nin demeç verdiği derginin adı da RT (Rigorous Themes Magazine)dir, anlamı ‘Titizlikle Seçilen Konular Dergisi’dir.
ABD maalesef üzülerek ifade etmek gerekir ki, ‘Soğuk Savaş’ sırasında edindiği ‘Çirkin Amerikalı’(Ugly American) sıfatından sonra dünya halklarının kendisi için biçmiş olduğu sıfat ‘Terörist Devlet’ tir. Bu kavram dünya halklarının belleklerinde öylesine yer etmiştir ki… Örneğin, ‘Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika’ ülkelerinde DAİŞ’in ABD tarafından üretilen bir stüdyo projesi olmadığına bırakın aydın kişiyi, sokaktaki insanı bile inandırabilir misiniz? Mümkünatı yok. Yaşadık, gördük Arap Baharıyla başlayan müdahale o kadar acımasız olmuştur ki, ABD Büyükelçiliklerince Ortadoğu’dan seçilen çoğunluğu genç olan insanlara her yıl büyük şovlarla gösterdikleri ‘Amerikan Rüyası’ (American Dream) gezisinde bile DAİŞ ‘in Washington’un bir eseri olmadığını izah edemediklerini de görmüşlerdir. Arap Baharının acılarını iliklerine kadar hisseden bu insanlar bu konuda öylesine ısrarlılardır ki, durumu mecburen sadece not etmekle yetinmişlerdir. Unutmayalım, psikolojik harekatın etkin silahı olan propaganda karşı olanlara değil, tereddütte olanlara karşı uygulanır. Bu yanılgı maalesef Türkiye’de iç siyasette de uygulanmaya çalışılmaktadır. Yanlıştır. Bu durum maalesef kutuplaşmayı da hızlandırmaktadır.
Şimdi gelelim ABD’nin silah tedarikçisi ve terör ihracatçısı olma durumuna. Malum, silah ve terör insanlık tarihinin Mahşerin Dört Atlısı gibi, en acımasız ikilisinden sadece biridir. Bir anlamda Şeytanın avukatlığını yapmaktadır, bu ikili. Yani üzerinde konuştuğumuz bu konuya bir de bu açıdan yaklaşalım. Silahsız bir terör örgütü düşünülebilir mi? Mümkün değil. Silah olmadan terör olmaz. Terör için silaha, silahlı örgüt için de kendini bir şekilde tanıtabilmek için teröre ihtiyaç vardır. ABD sadece bir terörist devlet değil, aynı zamanda örtülü ya da açık gayri nizami harp harekât icra ettikleri ülkelerde kanaat önderlerini suikastla yok ettikleri ölüm timlerinin, mangalarının vaftiz babasıdır. Sevgili okurlar, bu deyimi literatüre ben ilave etmedim, Gazeteci Chris Hedges’in ‘Ayaklanma Günleri’programında ‘Hibrit Savaş’ konusunda bir o kadar ünlü olan Allan Nairn’le yapmış olduğu söyleşide Nairn tarafından ifade edilmiştir. Gazeteci Alan Nairn ABD’nin en önemli araştırmacı gazetecilerden biridir ve otuz yılı aşkın kariyeri boyunca bu konudaki çatışmalara birebir şahitlik etmiştir. Programda ABD’nin gölge dünyası, hedeflenen suikastların kullanımı, ülkelerde ‘Ölüm Mangaları’ yla yapılan gizli anlaşmaları, özellikle ABD’nin vekalet savaşlarını yürüttüğü ülkelerdeki terör faaliyetlerini tartışmıştır. Allan Nairn, Doğu Timor, Endonezya, Guatemala, Nikaragua, Filistin, El Salvador’un neredeyse tamamında büyük kişisel riskler altında, bu gölge dünyaların derinliklerine girmiştir. Pazarlıklara birebir şahitlik etmiştir. Rios Montt’un Guatemala’sını, Panama’da Noriega’ya karşı yapılan icra edilen gizli darbe girişimini, ABD’nin desteklediği FMLN isyancıları tarafından öldürülen El Salvador’da Chele Medrano olayının perde arkasına, karanlıklar prensi Albay James Steele’in rolünü ve bu sistematiğini birebir ifşa etmiştir. Amerikan Silahlı Kuvvetlerinin üstün hizmet madalyalı Vietnam savaş gazisi Albay Steele, Vietnamdan İran’a, Orta Amerika’dan Irak’a onlarca gizli operasyona karışmış eli kanlı biridir. Albay Steele Amerikan Dışişleri Bakanlığının kitle imha taşeronluğunu üstlenmiş eski bir askerdir. Kendini kanlı işlere öylesine adamıştır ki Amerikan ordusunda alınabilecek tüm madalyaları almış, Honduras’dan Bağdat’a kadar ‘ölüm mangaları’nı örgütleyen adam olarak tarihe geçmiştir. Oval Ofis’te Başkan Lyndon Johnson tarafından kendisine verilen üstün hizmet madalyası rahibelerin tecavüz edilmesi ve öldürülmesi gibi eylemler üreten ‘ölüm mangaları’na yapmış olduğu hizmetlerinin karşılığı içindir. El Salvador’da 80’lerin başında ölüm mangaları tarafından ayda 700 ila 1000 kişi öldürülüyordu. DAİŞ’in videolarını sosyal medyaya sürenler Salvador’daki ölüm mangalarının yöntemini birebir kullanmaktadırlar. Ölüm Mangaları, sadece öldürmekle kalmıyor, yakaladıklarının ellerini de kesiyor, silahlarını parçalıyor ve ortaya koymuş oldukları eserlerini meydanlarda yollarda sergiliyorlardı. Şimdilerde Teksas’ta yaşamakta ve saati 15 bin dolar ücretle şirketlerde ‘motivasyon konuşmacısı’ olarak kontr-gerilla deneylerini anlatmaktadır, Albay Steele. (4) İlk büyük ‘muhalif avlama işi’ni ABD’nin Honduras Büyükelçisi John Negroponte emrinde Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (Central Intelligence Agency – CIA) ‘na bağlı Honduras’a konuşlanmış Nikaragualı kontrgerillaların eğitildiği 316. Taburla yapmıştır. Başkan Reagan zamanında Nikaragua Hükümetini destekleyen ABD’ye karşı duran herkes hedefe alınmıştır. 1986’da Honduras’ın komşusu 6 milyon nüfuslu El Salvador’dan 1 milyon kişi kaçmış, 75 bin kişi öldürülmüştür. Albay Steele, Honduras Nikaragua ve El Salvador’da ABD bağlantılı ordu mensupları ve gizli servis elemanlarıyla çalışmıştır. El Salvador’da kaldığı dönemdeki ev arkadaşı Türk Askerinin başına çuval geçirme emrini veren General David Petraeus’tur. Albay Steele’ın bir diğer ismi de “Petreaus’un Adamı”dır. ABD hükümeti, daha sonra Nikaragua’da denediklerini Venezuela’da Chavez karşıtlarına karşı uygulamıştır. Komşu ülkelerde oluşturulmuş kontrgerilla merkezleri devreye sokulmuş, 10 yıl sonra bu model Irak’ta, daha sonra da Suriye’de uygulamaya sokulmuştur. Pentagon, Irak’ta Orta Amerika modelini uyguladıklarını söylüyordu.” Irak’ta Kürt ve Şii savaşçılardan oluşan vurucu timler oluşturulmuş, Irak’ta tüm direnen grupların liderleri hedefe konulmuş, Orta Amerika’da solcu gerillalara karşı Amerika’nın verdiği mücadeleden esinlenilmiştir. Ölüm mangası aygıtı, ABD tarafından Kennedy yönetimi sırasında başlayarak, esas olarak ABD Özel Kuvvetleri ve CIA aracılığıyla oluşturulmuştur. Kullanılan yöntemler, Nick Turse’nin ‘Hareket Eden Her Şeyi Öldür’ (Kill Anything That Moves) de yazdığı gibi, büyük bir katliam ve mezalimdir. Gazeteci Alan Nairn, Chris Hedges’le yaptığı söyleşide, kendisinin Guatemala Askeri Akademisi Polytechnica kütüphanesinde terörün nasıl yapılacağına dair talimatlar içeren bir ABD askeri kontrgerilla belgesine dayanarak verdiği bilgide tam da bu taktiği kullanarak halkı nasıl terör ile korkuttuklarını anlatmaktadır. Belgede Filipinler örneği verilerek, cesetlerin uzuvlarının kesilerek, halkın çoğunlukta olduğu nehir kıyılarında cesetlerin sergilenmesini korkuyla izlenildiğini ortaya koymaktadır. Salvador’da ölüm mangalarının, yapılanları ifşa eden, dünya kamuoyunu bilgilendirme görevini icra eden gazetecileri bölgeden kaçırtmak için öldürdükleri üç gazetecinin tenasül uzuvlarını nasıl kestiklerini ve ağızlarına tıkıldığını anlatmaktadır, Alan Nairn. Cesetlerin üzerinde ‘biziz, sıradaki’ yazan bir not bırakmışlardı. Günümüzde, DAİŞ’in yaptığı da zaten tam olarak bu.
Alan Nairn Endonezya’da yapılanları ise şöyle özetliyordu:
“Endonezya’nın kurucu başkanı olan Sukarno’ya karşı darbeci General Suharto’ya ABD yardım etmişti, Sukarno’ya karşı darbeyi teşvik eden ABD idi. Ordu darbe yaptı. İktidarı ele geçirdiler. Ve sonra 400.000 ila bir milyon sivilin hayatını yitirdiği bir katliam düzenlediler. CIA, suikast için 5.000 hedeften oluşan bir liste oluşturmuştu. ABD basını o sırada General Suharto’yu bağrına basıyordu. Asya’da buna bir ışık parıltısı diyorlardı. Ve bu sürecin bir sonucu olarak iktidara geldi. Suharto daha sonra gitti ve 70’lerin ortalarında, Başkan Ford ve Henry Kissinger’dan Endonezya’nın küçük komşu ülkesi Doğu Timor’u işgal etmek için izin istediler ve bu ülke daha sonra bir Portekiz kolonisi olmaktan bağımsızlığına kavuştu. Ama nasıl? Katliama yeşil ışık yaktılar. Her zaman olduğu gibi, çabuk yap, sessizce yapmayı dene dediler. Doğu Timor’a girdiler, nüfusun üçte birini katlettiler. İktidar öylesine şiddet içeriyordu ki, 1991’de bir mezarlığın önünde bir katliam yaptıklarında Amy Goodman ile birlikteydim. 200’den fazla insanı gözümüzün önünde öldürdüler ve kafatasımı M-16 tüfek dipçikleriyle kırdılar. Bu onların standart işlemiydi.
Evet sevgili okurlar, ABD’nin 45’inci Başkanı Donald Trump İşte bu ölüm mangalarıyla az da olsa mücadele eden bir başkan olmaya çalışmış, bu kirli yapılar ile mücadele etmiştir. Bir de bu açıdan bakmak gerekir. Ama bir noktaya kadar. Ta ki, Bağdat’ta havaalanına düzenlenen füze saldırısında İran Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani ve İran yanlısı Haşdi Şabi örgütünün Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesine kadar. Ondan sonra ABD Derin Devletine boyun eğmek zorunda kalmıştır. ABD’nin 45’inci Başkanı Donald Trump ne kadar tartışmalı bir lider olmuştur, dört yıllık iktidar döneminde? Öyle değil mi? Yoksa unuttunuz mu, onun gel-gitlerle anımsanacak yönetimini? Ama unutmayalım, bu arada ABD’nin bazı kemikleşmiş meselelerinin de üzerine gitmiştir. Vergiden kaçan, sermaye kaçıran, ucuz iş gücü ülkelerde sanayi kuran Amerikan oligarklarını dize getirmeye çalışmıştır. Zaten ÇHC’yi yaratan ABD oligarklarıdır. Yoksa, değil mi? Kısmen başarılı da olmuştur. Bence bir gülmece programının adıyla ifade edelim, Trump’ın özellikle kısmen yapmaya çalıştığı çok güzel hareket olarak tarihte yerini almıştır.
Ama Trump, içinden çıktığı, zenginler kulübünün hatırlı bir üyesi olarak, bazı yanlışları da olmuştur. Yani, mülteciyi, evsizleri, fakir fukarayı karşısına almıştır. İşte bu nedenle canımızın sıkıldığı zamanlar da olmamış değildir? Daha seçilmesinden kısa bir süre sonra göçmenlikle ilgili düzenlemeleri sıkılaştırmıştır. Doğrudur, hatta daha da ileri gitmiştir. Yasadışı yollarla sınırdan geçmeye çalışan çocukları ailelerinden ayırmak gibi, insan hakları kararlarını hiçe saymış ve tartışmalı kararlara da imza atmıştır, sıra dışı politikalar uygulamıştır, nüfusunun büyük bir bölümü Müslüman olan bazı ülke vatandaşlarının ABD’ye girişini yasaklamıştır. Kuşkusuz bu tür uygulamalar, kutuplaşmaları da beraberinde getirmiştir. Twitter Diplomasisinin mucidi olmuştur. 59 milyon 440 bin civarında oyla başkanlığa seçilen ve son seçimlerde oylarını 15 milyona yükseltip 74 milyon oy alan Trump’ı seversiniz, sevmezsiniz, ama onun hakkında bir gerçeği de kabul etmek zorundayız. Nedir o? Sürekli olmasa da ABD’nin derin devletiyle diğer bir deyişle kurulu müesses nizam (establisment) ‘la savaşım yürüten tek başkan olarak tarihe geçmiş olmasıdır. 75 yaşındaki Trump’ın Türkiye ile ilişkileri ise oldukça iniş-çıkışlı seyir izlemiştir. Hep birlikte anımsayalım, dört yıl başkanlık yaptığı dönemde ABD-Türkiye ilişkilerinde Fethullah Gülen’in iadesi, New York’taki Halkbank davası, Brunson’ın yargılanması ve Suriye PeKaKası ön plana çıkmıştır. Bir de unutmayalım, Trump’ın derin devletle olan savaşımında, akılcı politikalar uyguladığında, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile doğrudan samimi ilişkilerinde ABD basınının ve özellikle de Demokrat Parti kanadının eleştirilerine maruz kalmıştır. İlişkiler iyice sarpa sardığında ikili arasında yapılan doğrudan temas ya da telefon görüşmeleri sayesinde gerginlikler azalmış, sorunlar çözülmese de dondurulması cihetine gidilmiştir.Washington Post, Ekim 2019’da Trump’ın bir dönem Gülen’in iadesi fikrine sıcak baktığını ve konuyla ilgili bilgi almak için danışmanları üzerinde zaman zaman baskı kurduğunu yazmıştır. (1)
Bu arada söyleyelim, Trump’ın Derin Devletin baskısında kaçamadığı günler olmamış mıdır? Hiç olmaz olur mu? Trump ile Erdoğan yakın bir ilişkiye sahip oldukları, dokümanlara yansısa da Trump’ın başkanlık döneminde iki stratejik ortak arasında ciddi krizler de yaşanmamış değildir. Ünlü mektup krizini hemen hemen anımsamayanımız yoktur. Türkiye’nin operasyon kapsamında Suriye PeKaKasını vurması halinde “Türkiye ekonomisini yıkıma uğratacağı”tehdidinde bulunan Trump’ın bu dönemde Erdoğan’a yazdığı mektup çok konuşulmuştur. Trump’ın Erdoğan’a yazdığı mektupta “Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım” gibi ifadeler Türk kamuoyunu epeyi süre meşgul etmiştir.
ABD’nin kurulu müesses nizamı “Ölen ölür, kalan sağlar bizim değil, ABD ‘ye hizmet eder.” Yaklaşımını bir devlet politikası olarak benimsemiş ABD’de de kendisine hizmet eden terör örgütlerine meşruiyet kazandırma çabasının en üst seviyede olduğunu belirtelim. OPEC’in kuruluşundan günümüze kadar bu yönteme geçerlilik kazandırılmıştır. Bu konuda yasadışı örgütlerin dünya görüşleri ve tarafgirlikleri hiç de önemli değildir. Bütün iş ABD’ye hizmette düğümlenmektedir. Nasıl mı? SB’nin Afganistan’ı işgal ettiği günden bu yana uygulamaya özen gösterdiği Yeşil Kuşak kuramının öznesi konumundaki El Kaide’yi yüceltip, sonra da devşiremediği bu örgüt ve örgütün türevlerine karşı, örneğin DAİŞ ’e karşı mücadelede sahaya sürdüğü “Suriye PeKaKası”. ABD’nin terör örgütüyle iş birliği sadece bölgesel operasyonlarla sınırlı değildir. Göndermiş olduğu on binlerce TIR’lık silah, araç, gereç, donanım ve mühimmat sevkiyatından ibaret değildir. Zaten böyle olsaydı, bu durum taktiksel bir adım olarak değerlendirilebilirdi. Ancak sahada yaşanan gerçekler ABD-Suriye PeKaKası ilişkisinin, diğer bir deyişle ABD’nin terörle dansının stratejik bir boyut içinde olduğunu açık seçik ortaya koymaktadır. Trump, Türkiye’nin çok uzun bir zamandır dile getirdiği Suriye’nin kuzeydoğusunda, Fırat Nehri’nin doğusunda kalan bölgeye askeri operasyon planlarına Ekim 2019’da yeşil ışık yakmıştır. Trump, Erdoğan ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Suriye’deki ABD askerlerini çekeceğini ve DAİŞ ile mücadeleyi artık Türkiye’nin üstleneceğini bile duyurmuştur. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra Türkiye, Kürt grupların kontrolü altındaki bölgeye Barış Pınarı Harekatı’nı başlatmış, bu yüzden Trump’a hem ABD içinden hem de uluslararası alandan büyük tepkiler gelmiştir.
Trump, Suriye’de DAİŞ’e karşı ABD önderliğindeki koalisyonun sahadaki en önemli müttefiki olan Kürt grupları ortada bırakmakla eleştirilmiştir. Kongre kanadında hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat kanatta çok ciddi tepkilerin doğmasının ardından Trump zorunlu olarak tutum değiştirmek zorunda kalmıştır.
Bütün bunlardan sonra demem odur ki, Biden’la birlikte yeni bir dönem başlamaktadır. Çünkü şimdi iktidarda bütünüyle kurulu müesses nizamın güdümünde ve adamı ABD’nin en yaşlı başkanı yönetimde bulunmaktadır. Oysa ABD Derin Devletinin ‘Ölüm Birlikleri’, 1951 BM Soykırım Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılması sözleşmesinde adı geçen proto-soykırım mertebesindeki katliamlardan birinci derece sorumludur. Ancak, Üzülerek ifade etmek gerekir ki, ABD adalet sistemi katliamı yapan askerleri affetmiştir. Maalesef büyük bir güç sarf ederek başarısız ülkeler konumuna sokmuş olduğu ülkelerdeki insanlar, Libya’da, Yemen’de, Suriye’de, Myanmar’da, Irak’ta Venezüella’da, Nijerya’da olduğu gibi, ‘ölüm’le iç içedirler. Sorumlular ise yeni kan gölleri oluşturma peşindedirler. Asıl durdurulması gereken ABD’nin terörist devlet tavrı, eylemlerini icra ettiği ölüm birlikleri ve o ülkelerdeki işbirlikçileridir. Benden söylemesi sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1) “Donald Trump kimdir: Tartışmalı kararlara imza atan, sıradışı politikalar uygulayan ABD’nin 45’inci başkanı”, Cumhuriyet Gazetesi, 6 Ekim 2020, https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/donald-trump-kimdir-tartismali-kararlara-imza-atan-siradisi-politikalar-uygulayan-abdnin-45inci-baskani-1771615/Erişim Tarihi 28.02.2021
(2) “Chomsky: Amerikan entelektüellerine ABD’nin bir terör devleti olduğunu kabul ettiremezsiniz!” Sputnik Rus Haber Ajansı, 25.01.2021. https://tr.sputniknews.com/abd/202101251043650661-chomsky-amerikan-entelektuellerine-abdnin-aslinda-bir-teror-devleti-oldugunu-kabul-ettiremezsiniz/Erişim Tarihi 28.02.2021/
(3) We now live in a nation where doctors destroy health, lawyers destroy justice, universities destroy knowledge, governments destroy freedom, the press destroys information, religion destroys morals, and our banks destroy the economy.
(4) Banu Avar, ‘Albay Steele!’, 14 Ocak 2021; https://banuavar.com.tr/18-albay-steele/Erişim Tarihi 28. 02. 2021