Herkes kendi gurbetini yaşar.
Bazen kalın bir sise bürünür zaman.
Güneş batar, ay doğmaz olur, iki arada sıkışır kalırız.
Çaresiz bir hüzün yuva yapar içimize.
Dal dal, düğüm düğüm oluruz.
Gözyaşımız yalnızdır artık.
Yalnız gözyaşlarını yalnız gözyaşları takip eder.
“Uçun kuşlar uçun sılaya doğru” deriz. Mektuplarımızı kanatlarına yazarak.
Mektup benden selâm söylemelidir sılaya.
“Selâm getiren de sağ olsun, gönderen de” der uzaklarda ışıyan bir ümit.
…
Yol Dediğin Yâre Doğru
Bazen bir gölge düşer dağımıza.
Ak buluttan bir kara gölgeli olur dünyamız.
Biz sevdayı biliriz.
Yürekte sevda yoksa, sıkıntılı olur.
Havasızlık boğar insanı.
Zamanın aktığı köprüleri biliriz.
Biz sevdayı bizden öncekilerden emanet aldık.
Sevdaya ihanet olmaz.
Geceye ışıktır sevda, toprağa rahmet.
Geniş yollar her yere, dar yollar bir yere gider.
Yolumuz yâre uzanır bizim
Ucunda yâr vardır yolumuzun.
…
Gönüle Yâr Düşende
Yâr deyince kalem elden düşer, aklımız şaşar.
Gâh işimizde karşımıza çıkar, gâh aşımızda.
Her yerde göz izi vardır.
Bir elâ güzelliktir o.
Gelişinden, gülüşünden bellidir.
Güzelliğine gözümüz doymaz.
Gördüğümüzde gözlerinin denizinde kayboluruz.
Görmezsek gözlerimiz üşür.
“Kuşca vurur yüreğim sana gelen adımda,
Posta güvercinleri dinlenir kanadımda,
Yaz yağmuru sonrası toprağı kokladım da,
Gökkuşağı devşirdim saçına takmak için.”
der, sevda türküleri söyleriz.
Varsın uzakta olsun.
Rüzgâr bizim nağmelerimizi dağ tepelerinden, yayla çiçeklerini soluya soluya götürür sevdiğimize.
Mehmet Ali Kalkan.