Efendi BARUTCU
Nihayet beklenen oldu. TSK uzun zamandır beklenen askerî harekâtı başlattı. Bu harekât sınırlarımızın hemen ötesinde konuşlanan ve egemen güçlerin en gelişmiş silahlarla donatarak desteklediği eli kanlı bir terör örgütü ve ülkemizin bekasına yönelik tehditlere karşı başlatılmıştır. Bu aslında çok geç kalmış bir harekâttır.
Yıllardır Türkiye’nin dış politikası bölge ve dünyanın şartlarına, ülkemizin imkân ve kabiliyetlerine göre değil, bir siyasî körlük ve ideolojik taassuba göre belirlendi. Neticede hayal dünyasındaki stratejik derinlik, stratejik bir iflasa dönüştü. Neredeyse Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluyorduk. Nihayet imkânlarla iddialar arasındaki gerilim ülkeyi bu günlere getirdi ve devlet müdahale etmek zorunda kaldı.
Oysa yıllar önce ABD dış işleri başkanı Condolize Rise başka şeyler söylüyordu. Marakeşt’en Hint Okyanusuna kadar bütün bir İslâm coğrafyası yeniden şekillendirilecek ve birileri de bunun eş başkanı olacaktı. Bugün gelinen nokta, Büyük Ortadoğu Projesi eş başkanlığı ve bölge taşeronluğunun çok daha gerisinde, hatta tamamen aksi yönde bir çizgidedir. Her ne kadar yetkili ağızlar BOP eş başkanlığından vaz geçildiğine dair herhangi bir beyanda bulunmasa da girilen süreç bu çizginin çöktüğünü gösteriyor.
Atalar sözüdür, zararın neresinden dönülürse kârdır. Nitekim öyle de olmuş ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti vaziyete el koyarak, sınırlarımızın ötesindeki yakın ve açık tehdidi bertaraf etmek için uluslararası haklarından doğan meşru müdafaa hakkını kullanmış ve harekâtı başlatmıştır. Dileriz ki, bu harekât kısa zamanda ve en az zayiatla sonuçlansın.
Bir Mehmedimizin bile burnunun kanamasına gönlümüzün razı olmayacağı muhakkaktır. Ancak mücadelenin tabiatında şehitler vermek de kayıplar vermek de vardır. “Kahramanlar can verir yurdu yaşatmak için!” Bu defa da böyle olacaktır.
Türkiye kamuoyunda bu harekâta karşı “barış istiyoruz, bu bir işgal harekâtıdır” türünden çatlak sesler çıksa da bu konuda bir millî mutabakat vardır. Bu, son derece de sevindiricidir. Çünkü orada savaşan Mehmetçik bütün Türk Milletini arkasında görmek ister. Ve Mehmetçik, kanını ortaya koyarak uzun zamandır çok uzak olduğumuz bir şeyi de başarmıştır: Millî Birlik Ruhunun sağlanması…
Medyadaki haberlerden de görüyoruz ki, Torosların zirvelerindeki Yörük anasından metropollerdeki geniş halk kesimlerine kadar herkes bu ruh etrafında kenetlenmiştir. Kurbanlar kesilmekte, gelenek devam etmekte, Yörün Çadırlarından tüten duman bir uğultu hâlinde bütün bir memleket âfâkını sarmaktadır.
Yörük Çadırlarından tüten duman, Millî Mücadele Yıllarında Gazi Paşanın bir Yörük Beyine söylediği sözdür. Bu söz, “Torosların zirvelerindeki tek bir Yörük Çadırından duman tütüyorsa, hâlâ umut vardır” sözüdür.
Bu harekât dünya barışına zarar verir diyenlere karşı biz de rahmetli Dündar Taşer’in “dünya sulhunü dünya nimetlerini paylaşanlar düşünüsün!” sözünü hatırlatırız.
Görüldü ki, Türk efkâr-ı âmmesi bütün kesimleriyle bu konuda hemfikir olmuştur. Fakat ülkeyi yönetenlerden de bunu siyasî bir fırsatçılığa çevirmek yerine, bunu sosyal barışın tesisi için kullanmaları bütün Türk Milletinin ortak arzusudur.
Bu arada temas etmeden geçemeyeceğimiz bir husus da bu konudaki bilgi ve beyan kirliliğidir. Yazılı ve görsel medya ile sosyal medyada yapılan açıklamalar bu konuda kamuoyunu bilgilendirmekten daha çok devlet vekarına halel getirmektedir. Bizim devlet geleneğimizde her işin bir mesulü vardır. Açıklamaları o yapar. O da gerektiği kadar yapar, sözü uzatmaz. Hele hele sıradan bir hâriceye memurunun yapacağı açıklamaları, devletin en üst düzey yetkilileri yapmaz, bunu uygun da görmez.
Kamuoyunu rahatsız eden bir diğer görüntü de resmî hiçbir sıfatı olmayan bazı “önemli zevâtın” sosyal medyada dolanıma giren fotoğraflardır. Bu tür görüntüler kamu vicdanını yaralamakta, bütün toplum kesimlerinin katıldığı ortak bir harekâtı, belli bir zümreye mal etme gibi gereksiz nizalara sebep olmaktadır.
İktidar, harekâtın oluşturduğu birlik havasını pekâlâ daha ileri bir noktaya götürebilir. Ülke hâlihazırda ciddi bir süreçten geçmekte, peşi peşine KHK’lar yayımlanmakta, meclis devre dışı bırakılmaktadır. Oysa biz Millî Mücadele Yıllarının en ağır şartlarında bile her meseleyi meclise taşımız bir gelenekten geliyoruz. Şu anda iktidardan beklenen de budur.
Bu arada temas etmeden geçemeyeceğimiz bir diğer husus da gazilik kavramı üzerinden dolanıma giren tartışmalardır. Gazilik, anlam ve çağrışımlarını halk vicdanı ve örfümüzün yerli yerine oturttuğu çok köklü bir kavramdır. Bütün bir millet vicdanına malolmuş bu tür kavramlara nevzuhur anlamlar izafe etmenin ne yeri ne de zamanıdır. Bu tür teklifler, şayet bilgi ve görgü eksikliği gibi sebeplerden kaynaklanmıyorsa, pek muhtemeldir ki ahlâk bir zafiyetinden kaynaklanıyor olabilir.
Bizim ve kamuoyunun beklentisi odur ki, başta devlet başkanı olmak üzere bütün rical-i devlet bu tür talepleri reddeder. Beklenti budur.
* Haftalık “Milli Devlet” gazetesinin 13. sayısında da yayımlanmıştır.