SİVRİHİSAR ULU CAMİİ
Hazırlayan: Nizamettin Arslan
Sivrihisar Eskişehir ilinin en büyük ilçelerinden birisidir. Eskişehir’e 95 Ankara’ya 135 km. mesafede bulunmaktadır. Frig, Roma, Bizans, Selçuklu, Beylikler ve Osmanlı medeniyetlerine ev sahipliği yapmıştır. Sivrihisar Ulu Cami de Selçuklu medeniyetinden günümüze ulaşmış nadide eserlerden birisidir. Sivrihisar; Ankara-Afyon-Denizli-Isparta-İzmir, Ankara-Eskişehir-Bursa-Balıkesir-Çanakkale yollarının kesiştiği bir merkezde bulunmasından dolayı ulaşımı gayet kolaydır. Bahsettiğimiz yolların kesişme noktasından içeriye girdiğinizde yol sizi doğruca merkeze, Ulu Cami’nin önüne kadar götürür.
Ulu Cami, Selçuklu döneminden günümüze ulaşan, ahşap direkli camilerin nadir örneklerinden biridir. Şehrin merkezinde, kapladığı alan ve diğer özellikleri ile “Ulu” kelimesi bu eserde tam anlamını bulur. Dış mekan: 26.50 x 52.60 =̃ 1394 m2. İç mekan: 24.60 x 50.40 =1240 m2. dir.
Sivrihisar’dan bahseden pek çok kaynak bu caminin H.673/M.1274 yılında Selçuklu veziri Emineddin Mikâil tarafından yaptırıldığını söylüyorsa da, esasen minarenin yanındaki kitabeye bakılırsa, buraya ilk kez caminin M.1230 yılında Cemaleddin Ali tarafından babası Cemaleddin İsmail b. Akçabay adına yaptırıldığı anlaşılır. Bu bilgilere kaynak teşkil eden kuzey kapısındaki kitabesinde ise Mikâil b.Abdullah’ın M.1274’te bu camiyi genişleterek yeniden inşa ettirdiği anlaşılmaktadır.
Cami’nin giriş kapısı ahşap işçiliği, Türk tahta sanatının benzersiz örneklerden birisidir.
Ulu Cami, ahşap direkli camilerin Anadolu’daki en eski örneklerinden biri olarak bilinmektedir. Dikdörtgene yakın bir plan arz eden camide çatıyı 67 ağaç direk taşımaktadır.
Çam ve ardıç olan bu 67 ağaç direk, yakın çevredeki ormanlardan kesilip getirilerek inşatta kullanılmış olmalıdır. Bugün bu havalide neden orman bulunmadığı üzerinde de çok iyi düşünmek gerekir. Bu direklerden 6 tanesi oyma ve kabartmalarla süslenmiş olup mihrabın önündeki direkte yer yer pirinç baklava dilimi levhalar çakılmış, yeşil ve siyah kalem işleri ile boyanmıştır.
Direkler, bazı antik başlıklar kaide yapılıp onların üzerine oturtulmuştur. Düz ağaç başlıklar yanında Pessinus’tan getirildiği kanaati yaygın olan çeşitli antik mermer başlıklar da kullanılmıştır. Camiyi ayakta tutan bu ahşap direkler bir ara bilgisizce yağlı boya ile yeşile boyanmış, sonra yanlışlık anlaşılmış. Ardından yanlışı düzeltelim diye boyalar kazınarak eski orijinal görüntüye dönmeye çalışılmış ise de kazıma işlemi sırasında sütunlar ve üzerindeki orijinal kabartma ahşap süslemeler ve kalem işleri zarar görmüştür. Sütunlar, ahşap zemin altındaki temelle irtibatlı taş zemine dayandırılmış, caminin rutubete karşı korunması için ahşap zemin ile onun altındaki bu taş zemin arasında 1,5 metre yüksekliğinde bir boşluk bırakılmıştır. Çatı kalın bir toprak tabakası ve kamış döşenerek izole edilip, yazları serin kışları da sıcak geçmesi sağlanmıştır. Ancak asırlar öncesinde düşünülerek uygulamaya geçirilmiş bu ısı izolasyon sistemi, yakın yıllarda çatıdaki toprak ve kamış örtü kaldırılarak kiremit çatı yapılması sonucu ne yazık ki bozulmuştur.
Caminin kaloriferle ısıtılması yönündeki talepler Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından ahşapta buharlaşmanın sebep olacağı deformasyon ve çatlama ihtimaline karşı haklı olarak uygun karşılanmamıştır. Dolayısıyle günümüzde cami içerisi yazın sıcak kışın da inadına soğuk olmaktadır.
Minber
Camideki minber Anadolu Selçuklularının ağaç oyma işçiliğinin şaheserlerindendir. Ceviz ağacından yapılmıştır. Taht kısmında kare şebeke dolgusu sekizgenlerin birbirini kesmesinden meydana gelmiş örgü motifler vardır. Minberin, giriş kapısı sivri kemerli olup, kapı kanatları dikdörtgen biçimli küçük bölümlere ayrılarak, kabartma motiflerle süslenmiştir. Kapı üzerinde yapan ustanın ismi çiçekli zemine sülüs ile “Hace-i ecell Hasan bin Muhammed” şeklinde yazılıdır. Kapı kemerini çevreleyen kitabede ise Selçuklu sülüsü ile Ayete’l Kürsi yazılıdır. Hiçbir harici tesir ile aşınmaması için orijinalinde mum cila ile kaplanmasına rağmen sonradan, siyaha yakın parlak bir vernikle boyanarak bu nadide eser de pek çok yerde olduğu gibi bilgisizlik ve cehaletimizden nasibini almıştır. Bu minberin Ulu Cami’ye 50-60 metre uzaklıkta bulunan Kılıç Mescid’den getirildiği, caminin asıl minberinin benzerlik arz eden Ankara Aslanhane Camiine götürüldüğü söylenir.
Minare kitabesinde, Taymış oğlu Hacı Habib tarafından 1487 senesinde yapıldığı belirtilmektedir. Buradan minarenin camiden 213 yıl sonra yapıldığı
anlaşılıyor. Kaidesi iri mermer blok, kaidenin üzeri tuğla hatıllı, kesme taşlı, sekizgen şekillidir. Minare harçla sıvalı iken, 2015 yılında bitirilen restorede sıvaları kaldırılarak mükemmel tuğla sıralarının güzelliği ortaya çıkarılmıştır. Şerefe altında seyrek dişli süslemeler mevcuttur.
Caminin doğu kapısının üzerindeki kitabede Kadı Hızır Bey’in yardımı ile bu caminin 1439 yılında tamir edildiği belirtilmektedir. İstanbul’un fetihten sonraki ilk kadısı ve şehremini (Belediye bşk.) olan Hızır Bey Sivrihisarlıdır ve Nasreddin Hocanın torunlarındandır. Bu hizmeti ile memleketine olan vefasını gösterdiği anlaşılıyor. Bu vesileyle onun rûhunu da rahmetle yad etmiş olalım. Hızır Bey’in kitabesinin yanındaki büyük kitabede de 1778 yılında halkın yardımlarıyla caminin tamir edildiği yazılıdır.
Sivrihisar Ulu Cami günümüzde hemen kuzey kısmında bulunan Alemşah kümbeti ile beraber düşünülerek hazırlanan proje gereği etrafında bulunan dükkanlar yıkılarak eser ortaya çıkarılmıştır. Alemşah Kümbeti ile arasında olan yol kaldırılarak kümbed-cami bir bütün haline getirilmiştir. Yolu düşen okurlarımızın bu eseri görmelerini illâ ki tavsiye ediyoruz.