Siyah Beyaz Görür Politik Davranırız

Kenan EROĞLU

Odgurmuş: Efendim sanki bazen “Şu, şunu dedi“, “bu, bunu dedi“. “Şu geldi, öteki gitti,”  gibi konuları çok önemsiyor ve üzerinde gereğinden fazla duruyor ve her şeye sanki siyah beyaz gibi bakıyoruz.

Ögdülmüş: Evet kardeşim, bazen değil hatta son zamanlarda olduğundan fazla, olmaması gerektiği kadar günlük politik meselelerle çok ilgileniyor. Her gün meydana gelen siyasetin akışı içerisinde oluşan fikir ve düşüncelerin yanı sıra olumlu-olumsuz pek çok olgu üzerinde duruyor her şeye siyah beyaz bakıyoruz. Sanki bizim başkaca hiçbir işimiz yok. Ve sürekli siyasilerin hatalarını eksiklerini takip ediyor ve kendimizi ona göre konumlandırıyoruz.

Odgurmuş: O zaman bu durum neden böyle, neden politik meselelerle olduğundan fazla ilgileniyor ve ardından da her şeye siyah beyaz olarak bakıyoruz. Bunun sebebi nedir sizce. Bu durumdan zevk mi alıyoruz?

Ögdülmüş: Ben de biliyorum ve görüyorum ki, hiçbir işimiz gücümüz yokmuş gibi günlük politika konuşmaktan, politikacıları kesip biçip raflara dizmekten, onları çeşitli tasniflere tabi tutmaktan, politikacılardan yapamayacağı şeyler isteyip beklemekten ve bu şekilde davranmaktan zevk aldığımız doğrudur.

Özellikle de bir yere mensupsak, fikir hareketlerinden her hangi birisine katılmış, siyasal fikirlerimiz ön planda ise, bizim için gündelik siyaset kaçınılmaz bir olay gibi görünüyor. Siyaset konuşmak esasında çok kolaydır. Atıyor, tutuyor, eleştiriyor, bazen de küfrediyoruz ve bütün bunlar hiçbir bilgi ve kültür gerektirmediği gibi sorumluluk ve zahmet de gerektirmiyor. Attığımız tuttuğumuz, aleyhine söz söylediğimiz kimse yanımızda olmadığı için bize nasıl olsa cevap da veremiyor.

Atıp tutmak, birilerinin aleyhinde konuşup küfretmek çok kolayımıza geliyor.

 Herhangi bir siyasetçi veya onun tam karşısındaki bir söz sarf ediyor,  hemen aleyhinde bir şeyler söylüyoruz. O siyasi beyaz derse biz kara diyoruz, o siyah derse mutlaka beyaz diyoruz. Ve o siyasiler şahsen karşımızda olmadığı için, o siyasinin söylediği bir sözün önünü ve arkasını kırparak kafamızdaki olumsuzluklara delil teşkil edecek şekilde ortaya koyuyor yorumlara tabi tutuyoruz. Nasıl olsa zaten, söylediğimiz ne kadar doğru ne kadar eğri bize hemen de cevap verilemiyor. Suçlamaları kimse cevaplayamıyor. Söylediğimiz, iddia ettiğimiz şeyin aslı esası var mı, yok mu ölçme imkânı da yok. Daha önceden o konuda bir açıklama yapılmış mıdır, yapılmamış mıdır ona da bakmıyoruz. Eğer muhatap bir kurum ise o kurumun bir açıklaması olmuş mudur, olmamış mıdır? Hiç bakmıyor veya hiç umursamıyoruz. Biz olumsuz ve tenkid edilecek bir yan ve bir yön bulmuşuz ve çocuk gibi sevinerek onun hakkında fikirler serdediyoruz.

Her hangi bir konuda aleyhte konuşmak zahmetsiz bir iş ve çok kolaydır.  Eskiye dayanan bir takım bilgi kırıntıları ile cevaplar yetiştiriyoruz. Yani kısaca laf cambazlığı ve söz dalaşı yapıyoruz.

Ağzı laf yapan, biraz bir şeyler bilen o konunun galibi oluyor.

Sesini yükselten, daha çok küfür eden ön alıyor. Neticede bu gün bu konu bitiyor ertesi gün başka bir konu çıkıyor, yeni konu üzerine de aynı düşünceler-konuşmalar aynı eleştiri ve suçlamalar tekrarlanıyor. Sağ olsunlar, siyasilerimiz de bize bol malzeme vermekten kaçınmıyorlar.

Birbirini bu kadar eleştiren, yapılan her işin aleyhinde bulunan, seçip gönderdiğimiz kişilerin ertesi günü aleyhine geçen yeryüzünde bizden başka bir topluluk/millet var mıdır diye insan düşünmeden edemiyor.

Odgurmuş: Efendim bu bir kısır döngü değil midir? Her gün birbirine benzer söz dalaşı devam edip gidiyor.

Ögdülmüş: Evet kardeşim bu bir kısır döngüdür, bu kısır döngüden kurtulma imkânı da pek kolay olmuyor. Biz o kısır döngü içinde karşısında olduğumuz kişide ve onu alt edici fikirler ileri sürmekten başka bir şey yapmıyor, yapamıyoruz. Esasında konuşma sırasında o konuşmaya ve konuya mantıksal sebepler de buluyoruz.

Konunun geçmişini, sebeplerini bilmeden, elde bulunan belgeleri görmeden her konunun uzmanı gibi hariçten gazel okuyoruz.

Ama.

Konu ile ilgili başka bir açıdan görüş bildirilince o zaman  “evet ya, doğru söylüyorsun, ben o açıdan hiç bakmamıştım, haklısın”   gibi cümleler de kuruyoruz.

Elimizde hiçbir veri yokken yine de konuşuruz, kaynağımız ise bir iki gazete haberi ve yetkililerin beyanatlarından oluşuyor.

Ama eleştirdiğimiz konuda karşı tarafın, ya da yetkililerin elinde ne gibi bilgi ve belgeler var, yetkililer bu konuyu güvenlik nedeniyle açıklayabiliyorlar mı? Açıklayamıyorlar mı? Bilmeden konuya giriyor ve karşıda bulunanları itham ediyor yargılıyoruz.

Konuyu bilerek inceleyerek görüş belirtsek ya da o konunun uzmanı olsak, o konuda bir tahsil yapmış olsak elbette biraz makul karşılanabilir.

Odgurmuş:Efendim; Bu konu ile bağlantılı olması bakımından toplumumuzda birçok olaya da ve hatta genel olarak her şeye, her duruma “siyah-beyaz”, “ak ve kara” olarak bakıp değerlendiriyoruz. Buna ne dersiniz.

Ögdülmüş:Evet belirttiğiniz gibi; Toplum hayatımızda sanki her şey, ya aktır, ya kara, ya iyidir, ya kötüdür. İyinin iyisi, iyinin biraz kötüsü, kötünün daha kötüsü, kötünün biraz iyisi olmadığı gibi ve İkisinin arasında başka bir seçenek yoktur. Nedense hiç orta yol/başka yol olmuyor ve başka alternatiflere bakılmıyor.

Kötü dediğimiz kişi ve durumun iyi tarafları faydalı yönleri olabileceği veya daha ileriki zamanlarda iyi taraflarının ortaya çıkabileceği düşünülmediği gibi, bize göre kötü olarak değerlendirdiğimiz olay ve insan başkaları için iyi olabileceği. İyi olarak nitelendirilen insan ve durumun da bazı eksik yönleri olabileceği veya ilerde problemlere sebep olabileceği düşünülmez.

Her şey, herkes, ya iyidir ya kötüdür derken aslında, ya bizdendir bizim fikirlerimize uygundur ya da karşı taraftandır, bizim fikirlerimizin tam karşısında fikirler taşımaktadır diye düşünmenin dışa vurulan tezahürüdür.

Çok değerli bir ilim-fikir adamı, her hangi bir siyasi partiye girmeden önce, herkes tarafından sevilir, sayılır ve ilgi görür. Ama o kişi bir siyasi gruba-partiye girdiği günden itibaren artık o, o siyasi partinin iyisi ve değerlisidir.

Biz o partinin karşısındaysak artık bizim için de o kişi karşı taraftadır ve kötüler arasındadır.

Hiçbir taraftar, karşı taraftaki iyiyi desteklemeyi göze alamaz övemez, takdir duygularını ifade edemez. Karşı taraftaki kişi iyi faydalı olsa bile ona iyi denmez. Çünkü artık o tarafını belirtmiş ve karşı tarafa geçmiştir.

Hâlbuki gerçek hayatta hiçbir zaman sadece siyahlar, sadece beyazlar olmadığı gibi sadece iyiler ve sadece de kötüler yoktur. Hayatın renkleri çok ve çeşitlidir. Dinimiz İslamiyet bile insanları sadece mü’min-kâfir diye ikiye ayırmıyor, mü’min’in pek çok derecesi olduğu gibi, küfrün de pek çok derecesi vardır.

Fikirlerde ve hayatın her yerinde bir “olabilirlilik” payı bırakmak gerekiyor. At gözlüğü takmak atlar için çok gerekli ve faydalı olabilir, fakat insanlar at gözlüğü taktıkları takdirde çok gerekli ve faydalı olmayan bir iş yapmış olurlar.

Odgurmuş: Peki, bu durum nereye kadar gider böyle.

Ögdülmüş: Neresi yok, bu böyle devam edip gidiyor. Seçim ya da referandum zamanlarında daha da alevlenerek, bir birimizi olmadık durumlarla itham ederek sürüp gidiyor. Nerede dururuz, ne zaman kendimize döneriz onu da ancak Allah bilir. Kısa vadede düzelme ve sükûnet gibi bir durum maalesef görünmüyor.

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen