Türkiye yaklaşık bir ay önce büyük depremler dalgası ile sarsıldı. Depremin meydana geldiği şehirler yerle bir oldu, tarihe mal olmuş nice mekân artık yok, nice insan ise artık sadece hatıralarda kalacak. Hayatta kalanlar çok ağır tramva yaşıyor hatta depremi bilfiil yaşamamış insanlara da aynı tramva bulaştı. Öte yandan deprem dalgası siyasi hayatımıza da taşındı. Akşener, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını dayatma olarak telakki ettiklerini ilan ederek itiraz etti. Akşener’in seçimlere yetmiş küsur gün kala Kılıçdaroğlu adaylığı üzerinde mutabık olmadıklarını açıklaması ile muhalif kamuoyunda ümit yerini şaşkınlığa ve öfkeye bıraktı. Şaşkınlık, zayıflamış gördükleri ihtimal ile karşı karşıya kalmaktan ileri geliyor, muhtemelen zamanla Millet İttifakı’nın dağılacağına inancını kaybetmiş bazı Cumhur İttifakı taraftarlarına da hâkim oldu. Öfke ise muhalif kamuoyu ile sınırlı kaldı. Muhalif siyasiler değişen şiddette öfkeye muhatap olmaktan kurtulamadı. Öfke yerini soğukkanlı durum değerlendirmesine bırakmadığı takdirde Millet İttifakı için çıkış yolu bulmak da imkânsız gözüküyordu. Birkaç gün içerisinde İttifak yaşadığı krizi fırsata çevirerek yoluna Kılıçdaroğlu üzerinden mutabakata vararak devam etme kararı verdi. Buna rağmen geleceğe, krizin ana aktörü Akşener ve İYİP eksenli bir siyasi değerlendirme eşliğinde ve birtakım ihtimaller karşısında tarihsel patikaları takip ederek bakmak isabetli olacaktır.
Millet İttifakı Erdoğan’ı iktidardan indirmek ve Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne son vermek gibi ayrı gibi dursa da üst üste çakışmış bir hedefle yola çıktı. Millet İttifakı başlarda iki farklı siyasi failden (CHP ve İYİP) oluşuyordu dolayısıyla yekpare değildi. Aslına bakılırsa her ikisi fail de kendi başına yekpare sayılmazdı, sadece farkları uyumlaştırma ve teşkilat disiplini iç tazyikle baş edebilme imkânı sağlıyordu. Bu yüzden ittifakın iki fail için demokratik süreçlere tam sadakat krizlere daha açık olmak anlamı taşıyordu. CHP ve İYİP Türk siyasal kültürün damgasını vurmuş parçalanmış kamusallık ile malul muzır bir zihniyetten azade sayılamazdı. Bu durum demokrasiye açılacak yollara demokratik süreçlere kısmi imkân tanıyan, lider inisiyatifini öne çıkaran bir yöntem ile girmek paradoksu doğurmaktaydı. Bu yüzden Akşener ve Kılıçdaroğlu, kendilerini ve yol arkadaşları için ana hedefe halel getirmemek üzere bazı prensipler ortaya koymalıydı. Bu prensipler ittifakın hangi amaçla, hangi istikamette genişleyeceği ve yeni unsurların ittifaka hangi hususta ne kadar dâhil olacağını da içermeliydi. Öte yandan CHP ve İYİP, (Kılıçdaroğlu ve Akşener) için ortak hedefin, yegâne hedef olmasını beklemek doğru değildi. Her ikisi için, ana hedef ile kendi hedefleri birlikte gerçekleştirme arzusu taşımamak ve bu uğurda çalışmamak gerçekçi olmazdı. Gerçekçi olmayan varsayımlar üzerine bina edilen her siyaset başarısızlığa mahkûmdur.
BÜYÜMEK AMA KİMİN TASAVVURUNA GÖRE?
Millet İttifakı için en temel hedef, seçim kazanmaktır, diğer hedefler tali önemi haizdir. Bu yüzden bazı temsil iddiası taşıyan unsurları önce ittifaka dâhil etmek, sonra ikna etmek Kılıçdaroğlu ve Akşener için anlaşılır bir durumdur. Kılıçdaroğlu muhafazakârları, ülkücüleri, Kürtleri vs. doğrudan temas kurarak, dinleyerek ve hassasiyetlerini fark ettiğini izhar ederek yola çıktı. Kılıçdaroğlu’nun hamleleri, aday her kim olursa olsun işini kolaylaştırmak için mevcut oy oranını %50+1 oya çıkarma yolunda İttifak adına atılmış adımlar görmek mümkündü. Bu adımları sadece kendi adaylığı için kamuoyunu hazırlamak yorumu ile değersizleştirilemezdi. Üstelik yeni seçim sistemi, %3 oy almak için belirli sayıda seçim bölgesinde kendi adıyla seçimlere katılmayı, diğer taraftan artık oyları da herhangi bir seçim bölgesinde ittifak bünyesinde tutmak ve/veya bünyesine katmak üzere ortak liste ile seçime girmeyi anlamlı kılarken diğer unsurlar ile ittifak kaçınılmaz hal almıştı. Bu şartlar altında Kılıçdaroğlu ikili ittifakı altılı ittifaka dönüştürme arzusu anlaşılırdı. Ancak teklif dile getirildiğinde yeni ortakların hangi konulara, ne seviyede dâhil olacağı sorusuna hayati önemine binaen cevap verilmeliydi. Akşener, yeni unsurların hangi konuda, ne seviyede dâhil olduğunu konusunu kaidesiz bırakmaya dolayısıyla belirsiz kalasına seyirci oldu ya da yeni ortakları ikna edebileceğine dair inancı dolayısıyla belirsizliği kendi lehine kullanabileceğini varsaydı. Diğer bir ifadeyle yeni ortaklar üzerinden Kılıçdaroğlu ile rekabeti göze aldı. Akşener, ittifakları T.B.M.M üye seçimi ile sınırlamadığı gibi, yeni ortakların Cumhurbaşkanı’nın kim olacağı konusuna yeni ortaklar ile eşit olmayı reddederek, CHP ile İYİP arasında nihai istişare ile karar verilmesini de talep etmedi. Bu ilk anda rahatsız edici gelebilirdi ama en azından diğerlerini göz ardı etmek ile eş değer sayılamazdı. Buna göre ilk istişare sonrası muhtemel aday(lar), yeni dört ortağın önüne götürülmesi ve gelen mütalaa ile yeni durumun tekrarlanan istişareler sonrası karara bağlanması yöntem olarak önerilebilirdi. Kılıçdaroğlu, yukarıda bahsettiğimiz üzere ittifakı, farklı toplumsal grupları siyasi temsili saydıkları üzerinden genişletmek için adımlar attı. Çokça eleştirilere muhatap olduğu başörtüsü konusundaki teklifi, kendisi ve CHP hakkındaki şüpheleri ortadan kaldırmaya dönük hem de muhafazakâr-İslamcı ortakları, tekinsiz bir ortak görülen CHP ile yan yana durma şüphesinden uzak tutmak için bir hamleydi. Akşener ise ezber bozan herhangi bir çıkışa imza atmadı. Ayrıca Akşener, altılı masadaki faillerin hangi konuda, ne seviyede müdahil olacağına dair belirsizliğe bir başka fahiş hata daha ekledi: Akşener, Cumhurbaşkanı adayı olmayacağını ilan etti. Akşener aday olmaya niyetli değilse bile, beyanı iki vahim sonuç doğurdu. Birincisi iddialı liderlik ile el ele gittiği izahtan vareste İYİP’in oy artışı durdu. AK Parti’nin oy kaybından yeterince istifade edemedi. İkincisi artık masada kendisi için değilse bile Kılıçdaroğlu yanı sıra başka adaylar için denge unsuru kalmamıştı ve Kılıçdaroğlu cesaretlendi. Her şeye rağmen ne Akşener, ne başkası kamuoyuna muhtemel adaylar hakkında konuşmamalıydı. Önce kazanamayacağını defalarca ima edilen bir aday üzerinde mutabakata varılırsa artık ikna etmek müşkil mesele olacaktı.
Bu esnada İYİP adına kamuoyuna konuşanlar çok sık anket yöntemine başvurmayı önerdiler. Oysa anketler anı gösterir, adaylık ve seçim günü arası yol uzundur. Mesela Mansur Yavaş, çok ketum olduğu için pek sınanmamış, sınanmadığı için de herkesin hakkında müspet vehimleri olan siyasi figür. Yavaş aday olduğu andan itibaren konuşur, konuşmasa da konuşturulur ve her konuşmasında herkesi memnun edemeyeceği için oy kaybedebilir. Geçmişte İmamoğlu’nun adaylığı ilan edildiğinde anketler geride olduğunu göstermesine rağmen kazandı. Yine MHP baraj altı kalacağını iddia eden anketler hata payının çok üstüne yanıldı ve MHP barajı aştı.
Kısaca Akşener güç unsuru olabilecek her türlü siyasi kozu gözden çıkartan ya da yenisini ele alma konusunda öngörüsüz tavrı ile son dönemece gelince son tahlilde masadan kalkma gibi kötü siyasi hamleler zincirinin en kötüsü olarak tarihe geçecek bir hamle ile masadan kalktı. Ne olursa olsun Kılıçdaroğlu’nun adaylık yolunun taşlarını Akşener’in siyasi hataları tarafından döşendiğini söyleyebiliriz. Akşener, siyaseti Kılıçdaroğlu’nun sağduyusuna, fedakârlığına ve son anda da İmamoğlu ve Yavaş’ın cüreti üzerine bina edecek kadar saf dil bir siyaset takip etti. Siyaset, başkalarına ait hasletler kendiliğinden değil karşı caydırıcı hamleler ile doğar. Kaldı ki İmamoğlu ve Yavaş Akşener’in davetine icabet etse hiçbir şey eskisi gibi, İmamoğlu veya Yavaş’ın ihtilafsız adaylığı gibi olmayacaktı. İmamoğlu ve Yavaş, Kılıçdaroğlu’nun feragat ihtimali karşısında günahsız yeni aday olma ihtimalini tehlikeye atmadı, altılı masanın işaret etmesini beklemeyi tercih etti. Millet İttifakı için çıkmadık candan ümit kesilmez derekesine inmiş inancı canlı tuttu. Kriz, adı geçen muhtemel adaylardan her biri Kılıçdaroğlu’nun yanında saf tutması ile sona erdi.
Akşener’in itirazı sadece Kılıçdaroğlu’nun adaylığına itiraz olarak okunmamalıdır. Kılıçdaroğlu’nun adaylığı İmamoğlu veya Yavaş’ın Cumhurbaşkanlığı ihtimali üzerine kurulmuş iddiaların da ölümü demekti. Kamuoyunu Akşener’in TBMM üyesi olmak üzere hazırlandığını varsayıyordu. Oysa Akşener, kriz sonrası mülakatta Kılıçdaroğlu kazanırsa Cumhurbaşkanı yardımcısı olacağını söyledi. Akşener bu durumu, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına inanmadığına hamledilir diye düşünülür diye izah etti ama İmamoğlu veya Yavaş’ın Cumhurbaşkanı olduğu, sonrasında Akşener’in T.B.M.M üyesi olduğu için Başbakan olacağı bir stratejik hedeften sapıldığı için zaten Akşener Başbakanlık iddiasından vazgeçmeye mecburdu. Öte yandan kaybedenlerin tamamı Kılıçdaroğlu ile aynı hatta hizalandı. Bu hizalanma ile Millet İttifakı’nın Erdoğan karşısında kazanma iddiası yara almadı.
MUHALİF SEÇMEN ÖFKESİ VE İYİP KARARI
Akşener’in Kılıçdaroğlu adaylığına itiraz ve kabulü arasında yaşananları acele değerlendirme ile Meral Hanım beş yıl muhalefette kendine yer ayırmak ve daha sonra iktidara gelmek olarak okuyanlar vardı. Bu ihtimal dâhilinde çünkü akıl yürütme sonucu varılabilecek bir kanaatti ancak Akşener’in İttifak ile devam etmesiyle ihtimal dışı kaldı. Muhtemelen durum değerlendirmesi İYİP aleyhine hızla tavır almış muhalif seçmeni göz önüne alarak şekillendi. Akşener, Erdoğan’ın kaybetmediği hatta siyasi müflis olmadığı hiçbir ihtimalin İYİP lehine olmadığını fark etti. İYİP ancak Erdoğan gerçekten kaybederse kazanacaktı. Bu arada Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi (CHS) değişmez ise beş yıl sonra Erdoğan aday olamayacağı için, İmamoğlu’nun yeni bir yol çizmediği durumda, Akşener’in bugün itibarıyla en şanslı aday olduğu söylenebilir. Çünkü Akşener’in kendi ifadesiyle 14 Mayıs 2023 seçimleri CHS değiştirme iddiası taşıyan son seçimdir. Akşener beş yıl sonra dehşetli bir öfke karşısında kaybetmeleri ihtimali ile endişelenmesi muhtemel muhafazakârlara seslendi. Akşener’in faraziyesi sadece parlamenter sisteme geçmek üzere davet anlamı taşımaz, günü gelince hatırlatmak üzere de sarf etmiş olabilir. Böylelikle İYİP kendisini Erdoğan sonrası, hızla büyüyecek merkez partisi olarak gördüğü ve Türkiye’de Erdoğan sonrası yeni merkez için CHP başrol olmasına tahammülsüz olacağı anlamına gelir. Bu yüzden kendi etrafında kurulacak bir iktidar ağını tasavvur ettiği söylenebilir. Bu tasavvur CHP ve sağ seçmen arasında tedirginlikten gerginliğe uzanan ilişki yelpazesi içinde bir anlam kazanacaktır. Bu arada İYİP’in tam olarak merkez iddiasına taşıyacak ufka sahip olduğu kanaatinde değilim. Elbette İYİP’te merkez iddiasını taşıyacak kişiler var ancak yeterli değil, şimdiye dek İYİP’in alacağı istikamet konusunda ağırlık oluşturamadılar. Kısaca Erdoğan sonrasına dair İYİP tasavvuru, merkezinde CHP’nin olduğu siyasi tasavvurdan farklı olduğunu söyleyelim. İYİP, seçim sonrası oluşacak yeni güç dağılımı içerisinde kendi tasavvurunun peşine düşmek için yeni ve daha kuvvetli imkânlar bulabilir ya da imkânlar yaratabilir. Muhtemel görünen Erdoğan mağlubiyeti gerçekleşirse, AK Parti çözülür ama kısa vadede ayakta kalmak üzere İYİP tasavvuru ile buluşabilir. Bu ihtimali CHP harici tasavvur kurma imkânı olarak küçümsememek ama bir taraftan da temkinle karşılamak lazım. Çünkü Erdoğan’ın kaybetmediği hatta siyasi müflis olmadığı hiçbir ihtimal İYİP lehine olmaz. İYİP ancak Erdoğan gerçekten kaybederse kazanacaktır.
Bu arada Millet İttifakı Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı olur ve Millet İttifakı güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçirecek vekil sayısına ulaşır ise yeni bir seçim olmaksızın 13. Cumhurbaşkanı ve T.B.M.M’nin dönem süresini tamamlayacağını vaat ediyor. Ancak başka ihtimaller ile de iç içe ele almak lazım. Bunlardan birisi AK Parti’nin en çok vekili kazanacağı ihtimaliyle birlikte düşününce, hükûmet kurma vazifesini AK Partili bir vekil mi alacak sorusu önümüzde duruyor. Herhalde Millet İttifakı uzun görüşmeler esnasında hangi ihtimal karşısında ittifak tavrı alınacağı, hangi ihtimal karşısında muhayyer olacağı üzerinde mutabakata varmıştır. Mutabakat yoksa Türk siyaseti uzun süredir aşina olmadığı tantanalı kararların verileceği günler bekliyor. Kanımca AK Parti birinci olsa da tek başına hükümet kuracak oyu alamayacak. Kılıçdaroğlu, herkesten AK Parti ile hükümet kurmaya yanaşmayacağı taahhüdünü almış ise AK Partiye hükûmet kurma vazifesi verir ama AK Parti hükümet kuramaz. Akşener, açıkladığı üzere İYİP birinci olursa hükûmeti kurma vazifesi alacak ama ya birinci olamazsa? Milleti İttifakı unsurları içinde birinci olmayı kast ettiyse, ortak listelerde CHP ile İYİP rekabeti yaşanacaktır. Ancak rekabet olgusu, Millet İttifakı’nın en çok oy alacağı muhtemel durumlar ve Deva Partisi’nin her yerde tek başına seçime girme iddiası ile çatışacaktır. Mesela, Kastamonu’da CHP ile İYİP ittifak etmez ise Millet İttifakı vekil çıkaramayacak ama ittifak eder ise de biri diğerine vekil ve oy sayısı itibarıyla üstünlük sağlayacaktır. Ya CHP Millet İttifakı’nın birincisi olursa? Bu soruya geçmeden önce güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş için Cumhurbaşkanı’nın kurucu iradesine değinmek lazım. İlan edilen metne göre güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının siyasi parti üyeliği sona erecek. Bu, anlamsız gelebilir hatta endişelere yol açabilir. Peki, “niye derhal değil de daha sonra” sorusu ortada durmaktadır. Kılıçdaroğlu seçimi kazanır ise istifa ederek hukuki bağını ortadan kaldırmayı vaat edebilirdi ama Millet İttifakı 300 vekil çıkartmış ama 360 vekili bulamamış olduğu ihtimali göz ardı etmediği kanaatindeyim. Bu durumda AK Parti’nin de CHS ile devam etmemek üzere tavır alacağı varsaydıkları akla yatkın geliyor. Ayrıca CHP’nin vekil sayısı 240’ı aşar ise CHP’de CHS ile devam iradesi de belirebilir. Bu ihtimal karşısında Kılıçdaroğlu ancak CHP lideri olduğu taktirde CHS ile devam iradesini dizginlemek üzere mesul ve güçlü olacağı için hemen istifa etmemeye ortaklarını ikna etmiş olabilir. Böylelikle Kılıçdaroğlu CHP lideri kalarak aynı zamanda şahsen imtihan vermeye hazır olduğunu ilan ettiği söylenebilir. Kılıçdaroğlu İttifak’a muhatabınız değişmeye açık bir siyasi güç dengesi sonrası CHP yani belirli belirsiz bir irade değil, Kılıçdaroğlu iradesi diyerek teminat vermiştir. Aslında Böylelikle Millet İttifakı unsurları İmamoğlu varken neden Kılıçdaroğlu’nun aday olmasına razı olduğu da anlaşılabilir. Yeri gelince o makamı güçsüz hale getirecek irade ile İmamoğlu gibi siyasi figür yan yana gelir mi? Bu İmamoğlu için siyasete veda anlamı taşımaz mı? İmamoğlu, siyasi veda için yolun başında değil mi? Kılıçdaroğlu kazanırsa şartlar da elverirse iki farklı dönem, iki farklı Cumhurbaşkanı de görebiliriz. İcracı Cumhurbaşkanı ve icracı olmayan hakem Cumhurbaşkanı. Belki de şimdide vaadinden caymamak ve dönemini icracı olarak tamamlamak üzere elini kolunu bağlayacak bir TBMM vekil sayısına duacıdır, çünkü son derece çetrefil bir denklemin ortasında karar vermek zor olacaktır.
TÜRKİYE’NİN EN UZUN BİRKAÇ YILI
Parlamenter sisteme geçilirse İmamoğlu Cumhurbaşkanlığı yardımcılığından istifa etmesi ve CHP liderlik yarışına girmesi şaşırtıcı olmaz. İmamoğlu CHP lideri olursa kendisini er ya da geç Başbakan olarak görme ihtimalimiz var. Bu T.B.M.M dönemi içerisinde olacak ise sadece vaktiyle Erdoğan vekil ve dolayısıyla Başbakan olabilsin diye istifa eden fedakâr vekillere ihtiyacı olacak. İmamoğlu için Siirt neresi olacak, meçhul. Belki Erdoğan ve Akşener için de yeni bir(er) Siirt lazım olursa şaşırmamalıyız. Erdoğan, TBMM’de olsa da olmasa da çözülmeye karşı direnç gösterebilir. Akşener ve Erdoğan TBMM’ye dönerse, İYİP-AK Parti ittifakı zor ama mümkün. Kılıçdaroğlu tarafsız hale geldikten sonra daha önce kurgulanmış bir ittifak hayata geçmezse ise müdahale etmeyecek, edemeyecektir. Farazi bir siyasi ittifak için T.B.M.M vekil sayısı müsait olmazsa Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı esnasında bile Erdoğan’ı yeniden Başbakan olarak gördüğümüz sıra dışı döneme şahit olabiliriz. İcracı olarak tamamlamak üzere elini kolunu bağlayacak bir T.B.M.M’ye duacı olmasın mı? Millet İttifakı Kılıçdaroğlu da, T.B.M.M’nin dönem süresini tamamlayacağını vaat etmişti, değil mi? O halde parlamenter sisteme dönüş sonrası ufukta en azından ilan edilmiş bir seçim gözükmüyor. O halde muhtemel TBMM vekil sayıları üzerine zihni mesai…
Cumhur İttifakı adına en büyük mağlubiyet MHP baraj altı kalmasıdır. Çünkü AK Parti, her seçim bölgesinde birinci olamadığı için baraj altında kalmış MHP kaynaklı artık oylar, %100 AK Parti hanesine yazılmayacak. Bu durumdan muhalefet de yararlanacaktır. Bu durumda AK Parti 240 sandalye bulamaz ise HDP olmaksızın bir hükûmet kurulamaması şansı olacaktır. Ancak AK Parti-MHP ittifak ile seçime girerse sadece MHP’nin tek başına girdiği seçim bölgelerinde MHP oyları artık oy durumuna düşecek, bu durumda da AK Parti birinci ise Cumhur İttifakı için kayıp çok cüz’i kalacaktır. Bu durumda AK Parti-MHP, İYİP destekli bir hükûmet kurulabilir. HDP’nin en az 60 sandalye ile Meclis’te yer alacağı kesin gözüyle bakılıyor. AK Parti ve MHP için en kötü durumda dahi CHP-İYİP ittifakı için 300 sandalye sayısına ucu ucuna ulaşıyor. Buna rağmen CHP-İYİP ittifakı AK Parti ve Erdoğan’ı tarihsel gerilemesine şartlanmış bir ittifak kurmak üzere yola çıkmaya niyetlenebilir. Siyaset, kaynak temin etme ve dağıtımı demek olduğunu hatırlanacak olursa AK Parti, kaynaklardan yoksun olarak İYİP ve diğerleri tarafından zamanla yağmalanan sosyolojisi ile siyasi iflasa gelebilir. Bu yüzden AK Parti sonrası çok parçalı manzara, CHP’nin orta ve uzun vadede bugünkü gibi hatırı sayılır oy oranına rağmen saf dışı kalmamasını sağlar. Ancak AK Parti’nin daha az oy kaybı yaşar ve HDP ve AK Parti 300 sandalye sayısını aşar ise CHP-İYİP ittifakı tarihsel gerileme iddiası zora girer. Zira CHP-İYİP, 300 vekili aşamadığı her durumda TBMM’de HDP ve barajı geçer ise MHP ve/veya kritik önem taşır. HDP, İYİP’in yumuşak karnı olduğu için Meclis’te MHP’nin hükûmete dâhil olmasını tercih edecektir. MHP, AK Parti ittifakı Kılıçdaroğlu’nun kazandığı durumda sona ereceği için MHP açısından mümkündür. Sizce, Kılıçdaroğlu CHP-İYİP ittifakının yetmeyeceği durumda MHP Meclis dışında veya Meclis’te ise dahi MHP destekli CHP-İYİP ittifakı yetersiz ise AK Parti-İYİP ya da AK Parti-HDP ittifakı kurulmasına razı gelir mi? Razı gelirse kazandığı zafer, Pirus Zaferi’ne dönüşmüş olmaz mı?
Kısacası CHP-İYİP, 300 vekili kıl payı aştığı her durum, kırılganlık arz eder. Eğer kısa vadede birkaç yıldır yaşanan geçim darlığı başta olmak üzere pek çok sıkıntı aşılmaz ise Erdoğan parlamenter sistemde pusu siyaseti için fırsat kollar ve seçim talep edebilir. Bu arada önümüzdeki sene mahalli idareler seçimi de AK Parti tarihsel gerilemesi için ittifakla girmek önem arz ediyor. Çünkü AK Parti, bugüne kadar İstanbul ve Ankara başta olmak üzere pek çok belediyenin sağladığı sosyal yardımlar dolayısıyla kendi safında tuttuğu seçmenleri, sosyal yardımlar daha fazla öne çıkması ile kaybedebilir. Bu arada İYİP geçen ittifaklı mahalli seçimlerde şehir belediyesi dahi almadı. İYİP, AK Parti’yi önce belediyeleri alarak kemirmeye başlaması doğru strateji olacaktır. Elbette Deva ve Gelecek Partileri için benzer bir kemirme stratejisi belirlenmelidir.
Türkiye’de sağ ve sol merkez olmaksızın demokrasi pamuk ipliğine bağlı olacağı tecrübe etmiştir. Türkiye tek merkezsiz hale gelmesi, CHP’nin sol merkez konumu pekiştirirken ve sağ merkeze eşlik etmesi ile mümkün gözükmektedir. Bu arada Deva Partisi, İYİP’in merkez ufku olmadığı için farkı zamanla kapatarak, yeni AK Parti olamasa da, merkezin diğer tarafını işgal edebilir. AK Parti’nin tarihe karışması, İYİP doğrudan sağ merkez olması sonucunu doğurur büyük bir yanılgı olur. Bununla birlikte CHP, Deva Partisi ya da İYİP Güneydoğu’da varlık gösteremedikçe HDP Kürtler için kritik seçenek olma durumu er ya da geç Türkiye’de Kürtler adına siyasi statü üzerinden tartışmalara ivme kazandırma ihtimali bertaraf edilemeyecektir. Kürtler, merkez siyaset ufku ile hem sağ hem sol ile tanıştıkça Türkiye ile ortak gelecek hayalleri kurmak daha cazip hale gelecek ve Türk demokrasisi Kürtleri, Kürt varlığına siyasal tanınma dışı bir yol bularak otoriter rejim denemelerine karşı bağışıklık kazanmış olacaktır.