Hasan ERDEM
Romalılar devrindeki adı Singidinum olan Belgrad 2. Yüzyılda kent, 3. Yüzyılda koloni haline getirilmişti. Sık sık savaşçı kavimlerin istilasına uğrayan kent, 6. Yüzyılın başlarında doğudan batıya doğru yürüyüşe geçtikten sonra Avrupa’da fırtınalar yaratan ve Orta Avrupa’da Avar Kağanlığı’nı kurarak 9. Yüzyıla kadar ayakta kalmayı başaran Avarların eline geçmişti.
Türk dili konuşan Avarlardan sonra 9. Yüzyılda Bulgarların istilasına uğrayan kent daha sonra Bizanslıların egemenliğine geçti. Beyaz Şehir diye anılan kent 13. Yüzyıl sonlarına doğru Bulgarlar, Macarlar ve Sırplar arasında sürekli el değiştirdi. Kosova savaşı sonrasında Osmanlı egemenliğine giren Sırp devletine başkentlik yapan kent bir süre sonra Sırplar tarafından Macarlara bırakıldı.
İlk defa 1441 yılında Belgrad’ın yüksek surlarının önünde Türk süvarileri göründü. Evrenuzoğlu Ali Bey komutasındaki Türk savaşçıları karadan ve nehirden kenti kuşattılar. Raguzalı Papaz Zovan’ın komutasındaki Macar askerleri Türk kuşatmasına altı ay boyunca dayandılar. Bu kuşatma sırasında Osmanlı askerleri surlarda açılan bir gedikten içeri girmeyi başardılar ama surların içinde tutunamadılar ve hücuma geçen kalabalık Macar askerleri tarafından geri püskürtüldüler.
Çok önemli bir fırsatı kaçıran Evrenuzoğlu Ali Bey, Balkan dağlarının geçitlerine kurulmuş olan kentin surlarının önünden çekilmek yerine surlara yapılan saldırıları daha da sıklaştırdı.
Bu tarihten kısa bir süre önce Macar kralı, Türklere karşı yapılan savaşlarda kendini göstermiş olan Rumen asıllı asil bir aileye mensup Hunyadi Yanoş’u Belgrad komutanı ve Erdel beyi tayin etmişti. Bu suretle Macar krallığının güney hudutlarının savunması fiilen ona verilmiş oluyordu. Belgrad’ın kuşatıldığı haberini alan Hunyadi Yanoş, Macar krallığının en önemli hudut kalelerinden biri olan Belgrad’a yapılan Türk saldırısını püskürtebilmek için, halk arasında çok sevilen İtalyan asıllı rahip Giovanni Capistrano’dan yardım istedi. Franciscus rahibi, halkın arasından çarçabuk bir haçlı ordusu oluşturdu ve Hunyadi’nin ordusuna kattı.
Çocukluğundan beri Haçlı seferlerinin kahramanı Godefroi de Bouillon’u kendisine örnek alan ve onun gibi Hıristiyanlığın kurtarıcısı olmak isteyen Hunyadi Yanoş, Türk kuşatmasına direnen Sava ve Tuna ırmaklarının çemberi içindeki, etrafı gayet sık ormanlarla kaplı kenti kurtarmak için kalabalık ordusunun başına geçip yola koyuldu.
Kuşatma altındaki kentin imdadına koşan Transilvanya Voyvodası Hunyadi Yanoş’un saldırısı ve kaledeki Macar topçularının ateşi altında bir hayli şehit veren Osmanlı Ordusu, vuruşarak surların önünden çekilmek zorunda kaldı.
Osmanlı Sultanı 2. Murat’ın buyruğu ile başlayan Türklerin Belgrad kuşatması başarısız olmuş, Beyaz Şehir fethedilememiş, ilk girişim başarısız olmuştu.
Etrafı karanlık ormanlarla kaplı dar geçitler, yüksek tepeler ve etrafını çeviren iki nehir ile fethedilemez gibi duran Belgrad’a ikinci Türk kuşatması 13 Haziran 1459 yılında başladı. Fatih Sultan Mehmet Han’ın komutasında Beyaz Şehir’in Sırbistan tarafına bakan, engebeli dağların bir doğal kale haline getirdiği şehrin eteklerine yüz elli bin kişilik Osmanlı ordusu yerleşti.
Orta Avrupa’nın kapısı olan Belgrad’ı fethetmeye kararlı olan Fatih Sultan Mehmet, Sırbistan seferine çıkmadan önce Grosavaç’da döktürdüğü topları Rumeli beylerbeyi Dayı Karaca Paşa’ya göndertmişti. Türk Sultanı Fatih’in yola çıktığı haberini alan Sırp despotu, ülkesinden kaçıp Macar krallığına sığınmıştı.
Belgrad kuşatması sürerken iki yüz kadırgadan oluşan Osmanlı ince donanması da Vidin’den yola çıktı ve Segedin’den gelecek yardımı engellemek için Belgrad önüne geldi ama nehirde onları bekleyen Hunyadi Yanoş’un güçlü donanmasına mağlup oldu.
Altmış Osmanlı gemisinin yandığını, bir kısmının battığını, diğerlerinin akıntıya kapılarak sürüklendiğini gören Fatih Sultan Mehmet karadan şiddetli bir saldırı başlatınca Türk kuvvetlerinin bir kısmı surları aşıp kentten içeri girmeyi başardılar. Fakat daha önce olduğu gibi yine Papa’nın sağladığı Haçlı kuvvetleri ile Belgrad’ın yardımına yetişen Hunyadi askerlerinin başında nehir tarafından kente girdi. Kente girdikten sonra birbirinden kopan ve yağma ve talana girişen başıbozuk Osmanlı askerleri, Hunyadi’nin askerlerinin saldırısına uğrayınca bozuldular ve surlardan dışarı atıldılar.
Bu zafer kentin savunucularına ve Hunyadi Yanoş’un askerlerine umulmadık bir cesaret vermişti. Hunyadi ve askerleri kentin içinde başlattıkları hücumu ilerlettiler ve Osmanlı karargâhına doğru sokulmaya başladılar. Tehlikeyi fark eden vezirlerden biri bir zarar gelmemesi için Padişahın karargâhı terk etmesini teklif edince Fatih “Düşmandan yüz çevirmek bozgunculuk alametidir,” diyerek bu teklifi şiddetle reddetti.
Hunyadi’nin komutanlarından İtalyan rahip Capistirano, Haçıların seçme askerlerinden oluşan atlıları ile Osmanlı topçusunun arasına daldı ve kanlı bir yol açarak Fatih’in otağının önüne kadar ilerledi. Bir anda Macar süvarileri ile etrafı çevrilen Fatih yanındaki bir avuç yeniçeri ile hırsla dövüşmeye başladı ve üç düşman atlısını bizzat kendi eliyle öldürdü.
Çatışmalar tüm şiddetiyle sürerken Fatih yaralandı. Yaralı Fatih’in çevresinde toplanan Osmanlılar ve Macarlar arasında kıyasıya bir vuruşma başladı. Bir taraf yaralı Padişahlarını kurtarmak için gözlerini kırpmadan ölürken, diğer taraf ise bu son derece değerli ganimeti ele geçirmek isterken ölüyordu. Osmanlı karargâhında kan gövdeyi götürürken, atlarının boyunlarından köpüklü terler dökülen altı bin Türk atlısı Fatih Sultan Mehmet’in yardımına yetişti. Macar saldırısının şokunu atlatan Osmanlı askerleri de toparlanmıştı. Şiddetli bir karşı saldırı başlatan Türkler düşmanı karargâhtan çıkarıp Belgrad surlarındaki topların menziline kadar kovaladılar.
Fatih Sultan Mehmet’in hücuma geçen düşmana karşı gösterdiği sebat ve mukavemet korkunç bir bozgunu önlemişti. Çarpışmalar sırasında Padişah kalçasından yaralanmıştı ve Belgrad fethedilememişti. Osmanlı ordusu vuruşarak Sofya geçitlerine doğru çekilmeye başladı. Bu çekilme sırasında yapılan çarpışmalarda Hunyadi Yanoş ile İtalyan rahip Capistrano yaralandılar ve kısa bir süre sonra da öldüler.
Tuna Nehri’inde yirmi bin, Belgrad surlarının önünde yapılan savaşta da otuz bin Osmanlı askeri şehit düşmüş ama Beyaz Şehir yine de fethedilememiş, ikinci girişim de başarısız olmuştu.
Avrupanın içlerine kadar ilerleyen Osmanlı İmparatorluğu için Belgrad büyük önem arz ediyordu. Yavuz Sultan Selim vefat etmiş, oğlu Şehzade Süleyman Osmanlı Padişahı olmuştu. Sultan Süleyman’ın tahta çıkışını haber vermek ve daha önce belirlenen vergiyi istemek üzere, divan-ı humâyun çavuşlarından Behram Çavuş elçi olarak Macar kralına gönderilmişti. Macaristan’a ulaşan Behram Çavuş hakaret gördükten sonra katledilmişti. Macarlar, elçiyi öldürmekle yetinmemişler, kulaklarını ve burnunu da keserek Sultan Süleyman’a göndermişlerdi.
Genç Padişah, elçisine yapılan vahşete, kendisine ve devletine yapılan hakarete fena kızmış, savaş hazırlıkları için hemen çalışmaya başlanılmasını buyurmuştu.
Tecrübeli Sadrazam Piri Mehmet Paşa, öfkesi burnunda genç Padişaha gelip geçici bir Macaristan seferi yerine kapsamlı bir plan yapılarak hareket edilmesi gerektiğini tavsiye etti. Ataları gibi, önlerinde bir çıbanbaşı gibi duran Belgrad’ı fethetmek, yenilmez Türk ordularına Macaristan ve Orta Avrupa’nın yolunu açmak isteyen Sultan Süleyman tecrübeli sadrazamının önerisini dikkate aldı. Piri Mehmet Paşa’yı Belgrad üzerine gönderdi ve ardından kendisi de kırk bin sipahi, otuz bin yeniçeri ve başlarında babasının tecrübeli komutanları ile İstanbul’dan yola çıktı.
Sava Nehri kıyılarına ulaşan ordu on gün, on gece orduyu karşı kıyıya, Belgrad yakınlarına geçirecek olan köprünün tamamlanmasını bekledi. Bu zaman zarfında genç Padişah basit bir asker çadırında konakladı.
Köprünün yapım çalışmaları sürerken önden giden Sadrazam Piri Paşa öncü kuvvetleri ile Tuna’yı sallarla aştı ve ani bir saldırı ile Macar kenti Semlin’i zaptetti. Bölgede yıldırım harekâtını sürdüren Piri Paşa Belgrad’ın etrafındaki küçük kaleleri de birer birer fethetti ve binlerce tutsak ele geçirdi. Türk ilerleyişi sürünce Peterwardein ovasında yaşayan halk dehşete kapılıp göçe başlayınca geniş ovadaki köyler ve kentler bir anda boşaldı. Bunlar olurken Sultan Süleyman komutasındaki asıl kuvvetler ise Sava Nehri üzerindeki mühim kalelerden biri olan ve birkaç defa Macarlardan Türklere, Türklerden Macarlara geçen Böğürdelen kalesini kuşatıp aldılar.
Osmanlı ordusu karadan Belgrad’a doğru ilerlerken, Osmanlı donanması da Tuna Nehri yoluyla Belgrad önlerine geldi. Günlerce süren şiddetli çarpışmalardan sonra Osmanlı kuvvetleri surlarda açılan gediklerden geçtiler ve 8 Ağustos 1521 tarihinde dış kaleye girdiler. Şehir muhafızları iç kaleye çekildiler, bir süre direndiler ama bir aydır süren kuşatma sırasında yorgun düştükleri için aman dileyip kalenin anahtarlarını Türklerin Sultanı Süleyman’a teslim ettiler.
Böylece Tuna’nın iki kolu da kuşatıldığı için dışarıdan yardım alamayan Beyaz Şehir, üçüncü kuşatmanın yirminci saldırısı sonunda 29 Ağustos gecesi düşmüş oldu.
Önceki fetih girişimleri başarısızlıkla sonuçlanan Belgrad fethedilmiş, genç Sultan Süleyman atalarının başaramadığını başarmış ve muzaffer ordularına Avrupa’nın kapılarını sonuna kadar açmıştı.
Belgrad bu tarihten itibaren Avrupa’ya yapılacak seferlerde Osmanlı ordusunun en önemli üslerinden biri olmuş ve Dârü’l cihad adını almıştır.
Notlar
Not 1: İnce Donanma: Irmak ve göllerde kullanılan, altı kısmen düz gemilere verilen addır.
Not 2: Surlara yapılan bu saldırılar sırasında Rumeli beylerbeyi Dayı Karaca Paşa kaleden atılan bir gülle ile Fatih’in gözleri önünde şehit düştü.
Not 3: Ölüm döşeğindeki dönemin Papası 3. Calixtus, bu zaferi kutsadı. Zaferin anısına her yıl tören düzenlenmesi kararlaştırıldı. Hunyadi ve Capistrano Batı’nın kurtarıcıları ilan edildiler. Katolik dünyası bu zaferi anmak için o günden beri her gün kiliselerinde öğle çanı çalarlar.
Not 4: Fethedilen Böğürdelen kalesini gezen Sultan Süleyman “İlk fethettiğim kale budur” dedi, kalenin genişletilmesini ve bir de iç kale yapılmasını buyurdu.
Not 5: Fethin ertesi günü Belgrad’a giren Sultan Süleyman, 18 Eylül Çarşamba gününe kadar kentte kaldı ve Belgrad’ın onarımı için hazineden yirmi bin altın tahsis etti.
Not 6: Belgrad’ın Türkler tarafından fethinden dehşete kapılan öteki kaleler Bariç, Salankamen, Karlofça, Mitroviça, Pekras, Kulpenik, ve Uylok da teker teker Türklerin eline geçti.
KAYNAKLAR
Büyük Osmanlı Tarihi: İ. Hakkı Uzunçarşılı
Osmanlı Tarihi: Alphonse De Lamartıne
.