Taha AKYOL
NOBEL ödülü kazanan bilim adamımız Sayın Aziz Sancar İslam dünyasının 500 yıldır bilime doğru dürüst katkıda bulunmadığına dikkat çekiyor. Arkadaşımız Nuran Çakmakçı’ya yaptığı açıklamada şöyle diyor:
“Bu gerçeği söylememiz ve sebebini araştırıp bulmamız lazım. Niye 500 yıldır bilim adamı yetişmiyor? Sormamız lazım.”
Prof. Aziz Sancar’ın çağımızdaki en büyük bilim adamlarından biri olduğu aldığı ödülden de belli. Ne yapmak gerektiği sorulduğunda da şu cevabı veriyor:“Çocuklarımızı bilim yapmaya teşvik etmekten başka ben bir şey tavsiye edemem.”
Evet, sormamız lazım: Çocuklarımızı bilim yapmaya teşvik ediyor muyuz? İslam dünyasında böyle bir toplumsal motivasyon var mı?!
MESELA SEYYİD KUTUB
Günümüzde İslam dünyasında dini hareketlerin güçlendiği bellidir. Bu bir “uyanış”mı, yoksa siyasi bir öfke kabarması mı? Bunun çok önemli bir soru olduğunu düşünüyorum.
İslam dünyasındaki hareketlenmede “Siyasal İslam” denilen akımlar başı çekiyor. İslam siyasi bir ideoloji gibi algılanıyor, siyasi mücadele teşvik ediliyor.
Bu siyasi akımlar büyük güç elde etseler bile “Uzakdoğu mucizesi” çapında bir başarı ortaya koyamadılar. Bilime yol açacak meraklar yerine siyasallaşmayı teşvik ettiler.
“Siyasal İslam” akımının öncülerinden Mısırlı merhum Seyyid Kutub, ‘İslamcı devrim’ rehberi gibi yazdığı “Yoldaki İşaretler” adlı kitabında, 8. yüzyılda klasik Yunan felsefe ve bilim eserlerinin Arapçaya çevrilmesini Müslümanların bozulmasının başlangıcı olarak niteliyor!
Bilime, felsefeye, farklı düşünce ve kültürlere kapalı ve militan bir zihniyet…
GERİ KALMANIN FOTOĞRAFI
Halbuki 14. asırda yaşamış olan büyük sosyolog İbni Haldun antik Yunan eserlerini bile az bularak şöyle yakınıyordu:
“(Antik) Keldanilerin, Süryanilerin, Kıptilerin, Babil halkının ilmi nerede? Bize sadece Yunanlıların ilmi kaldı!” (Mukaddime, Uludağ tercümesi, cilt 1, s. 260)
20. yüzyıldaki Seyyid Kutub’un kapalı düşüncesiyle, 14. yüzyıldaki İbni Haldun’un açık düşüncesi arasındaki bu muazzam fark “500 yıldır” nasıl bir geri kalma halinde olduğumuzun fotoğrafıdır.
12. yüzyılda Fahreddin Razi “Geometri öğrenmek her Müslüman’a farzdır”demişti.
Fatih Sultan Mehmet kurduğu medreseye başta Ali Kuşçu olmak üzere büyük matematikçileri davet etmişti. Fatih’in bir “Rönesans hükümdarı” olduğunu, Gazali ile İbn Rüşd arasındaki din-felsefe tartışmasını canlandırdığını da biliyoruz. Fakat 17. yüzyılda medreselerden matematik dersleri kaldırıldı, tâ İttihatçıların 1912 reformuna kadar medresede matematik ve coğrafya gibi dersler okunmadı. 29 Mayıs Pazar günü İstanbul’un fethinin yıldönümü; bakalım Fatih’in bu yönlerini hatırlayacak mıyız?
SLOGAN DEĞİL BİLİM
Bilim zihniyeti olmayınca iyi teknisyenler yetiştirebiliriz fakat dünya bilimine katkıda bulunacak nesiller yetiştiremeyiz.
2023 hedefleri çok heyecan verici… Fakat o hedeflere ulaşmak için zorunlu olan“yüksek teknoloji”yi üretecek nesiller nerede? Bunun için bir eğitim programı yaptık mı?
Bizim eğitim tarihimizde maalesef her devirde siyasi motivasyon ve ideolojik endokrinasyon ağır bastı; artık “sormak lazım” değil mi? Yüz elli yıllık modernleşme tarihimiz var da niye bir Güney Kore başarısını gösteremiyoruz? Tabii bu sualin de cevabı eğitimin niteliğinde.
Sloganlarla coşmaya değil, bilimsel metotları özümsemeye ihtiyacımız var.
——————————————-
27.05.2016 Cuma
http://sosyal.hurriyet.com.tr/yazar/taha-akyol_329/sormak-lazim_40109607