Kenan EROĞLU
Odgurmuş(1):Bazı durumlarda köşe yazarlarına ve gazetecilere“yalaka, yandaş”damgası vururuz. Bunun sebebi nedir, durumu nasıl açıklayabiliriz?
Ögdülmüş(2):Herhangi bir fikri akıma mensubiyet duyan taraftar, için, bizden olmayan, bir köşe yazarı, bir gazete veya bir iş adamı veya herhangi bir şöhretli, karşısında olduğumuz iktidar lehine gelecek bir şey söylese, yazsa, görüntü verse. O yazarın söylediği sözün doğru olup olmadığına bakmadan ideolojik bakışla ona vereceğimiz sıfat hemen her zaman hazırdır.“Yandaş, yalaka“
“Yandaş yalaka”damgasını yememek için bir basın mensubu, iktidar tarafından yapılan bir işin iyiliğinden bahsedemez bahsetmemeli, onun beğendiği bir icraatını övemez övmemeli, köşesinde yazamaz yazmamalı eğer bunları yaparsa, yaptığı bu hareket o yazarı iktidar muhalifleri gözünde hemen “yandaş ve yalaka“ yapıverir.
Bu yazarçizer ve kendilerini okumuş kabul edenler, (sağcı, solcu ve eski Ülkücü fark etmez) olayları, icraatları ve iyi şeyleri görmezden gelmeli, ya da o konuyu önemsizmiş, konuşmaya değmez, basit bir konu gibi görmelidir. İktidar ya da hükümetlerin yanlış olabilecek icraatları olabildiği gibi elbette bizim düşüncelerimize pek uymayan icraatları da olabilir. Bunun böyle olabileceğini derinlemesine düşünmeden, karşı icraatları beğenmez, önemsemez, görmezden gelir, duymamış gibi davranılır, kayıtsız kalınır.
Odgurmuş:Fakat efendim tam tersi olsa, siz iktidarda olsanız, basın sizi övse, lehinize yazsa, sizi desteklese, o zaman ne olacak, o yazar ne duruma düşecek?
Ögdülmüş:Bu durumda da söylenen sözün doğruluğuna eğriliğine bakmadan hemen cevabımız hazırdır, “Bu yazar gerçekleri yazıyor, olayları çok objektif bir şekilde değerlendiriyor, milliyetçi adam, aklı başında, milli duyguları kuvvetli” vs. vs. deriz.
Nasıl oluyor anlamak biraz zor olsa da maalesef durum bu; bir yazar ve bir gazete ötekini överse “yandaş, yalaka”, beni överse “vatansever”, oluveriyor. Nasıl oluyor da durum ve değerler hemen değişiveriyor.
Burada anlaşılmayacak bir durum yok, Herhangi bir fikir hareketine katılan insanları o hareket bir süre sonra taraftarlarının tek tip düşünmesini sağlamayı başarır. O zaman herkes ya bizden, ya da karşı taraftandır. Hayatta bizden olanlar ve bizden olmayanlar vardır. Ayrıca insanların bir yere bağlanma ihtiyacı vardır. Bir yere mensubiyet psikolojik olarak insanın kendine daha çok güvenmesini sağlar. O artık hayatta tek başına değildir. Pek çok taraftarı ve önemli insanların da içinde bulunduğu bir siyasal partinin, bir fikir hareketinin mensubudur Ve kendini orada yalnız ve güçsüz hissetmez.
Yoksa o suçlanan, yaftalanan insanlar aslında “yandaş-yalaka ve tarafsız-vatansever” olarak değişmiyor, biz etrafımızı düşüncelerimiz doğrultusunda şekillendiriyor anlamlandırıyoruz. Onlara isim veriyor damgalıyoruz. Bu damgalama konusu her gurup için geçerlidir.
Bir başkasının bizden farklı düşünmesine asla tahammül edemiyoruz. Herkesin illa bizim gibi düşünmek mecburiyeti vardır sanki.
Herhangi bir konuda,“ben böyle düşünüyorum“. “Sende bu konuda farklı düşünebilirsin”. Diye bakmak lazımdır. Tüm insanlar aynı düşünmek zorunda değildirler.
Değişik fikirlerin olmadığı yerde gelişme olmaz.
Bizim değer yargılarımızın zamana ve zemine, o günkü duruma, o günkü iktidarlara göre değişiyor olması elbette yanlış.
Bu konuda bir misal vermek isterim:
Bir şehrimizin Belediye başkanı Japonya’da yapılan, belediye hizmetleri açısından değerlendirmede“dünyada birinci”seçilmişti. Bu Belediye dünyada birincilik alarak ülkenin adını duyurmuş ve gurur kaynağı olmuştur. Bu durumda Belediye Başkanının kim olduğu ve hangi partiden olduğunun bir önemi varı mıdır? Tabii ki olmamalıdır. Diyelim A partisinden, diyelim B partisinden, bu durum neticeyi değiştirmemeli. İyi ve güzel bir hareket kimden gelirse takdirle karşılanmalıdır. O belediye başkanının, muhalifi olduğumuz partiden olmasından dolayı başarısına bir gölge düşürmez. Onu da takdir etmek veya başarısından dolayı ülkemiz adına gurur duymak lazımdır.
Odgurmuş:Efendim her kim olursa olsun iyiye iyi diyeceğiz, fakat bunun bir istisnası yok mudur?
Ögdülmüş:Elbette bazı istisnalar olabilir.Türklüğün düşmanları hariç olmak üzere, insanları şu partiden bu partiden ya da şundan yana bundan yana diye ayırmak yerine insanların yaptıkları işlerle değerlendirmek en akılcı yoldur. İnsanların veya iktidarların yaptıkları işler ne kadar Türk Milletinden yana, ne kadar Türk Milletinin aleyhine oluyor ona bakmak lazım. Kısa vadede bazı durumlar net olarak görülmeyebilir, beklemek, sabırlı olmak ve neticeye bakmak lazımdır.
Odgurmuş:Konuyu biraz daha deşmek gerekirse, yenilen ve başarısız olan insanlar mazeret sahibidirler, hem karşıdakini“yandaşyalaka”diye suçlarlar hem de aksi konularda sürekli bir takım mazeretlerin arkasına sığınırlar diyebilir miyiz? Peki, bunun sebebi nedir?
Ögdülmüş:Senin de belirttiğin gibi; Bu gibi karşı tarafı rencide edici bir takım suçlamaları daha çok yenilgi alan, mağlup olan insanlar bu yenilgilerini asla kabul etmeyecekleri için. Yenilgilerini başka başka sebeplere bağlar ve sürekli karşı tarafı ya da kendileri dışındakileri suçlayarak, kendi durumlarına da yeni mazeretler üretirler. Tıpkı karşı basını“yandaş ve yalaka”diye suçladıkları gibi.
Bazıları daha da ileri giderek, yenilgilerinin sebebini; Çevreye, başka insanlara, şartlara, ortama ve mevsimlere, dünya şartlarına ve hatta ABD’ye Avrupa ülkelerine yüklerler. Sonuna kadar mazeret sahibidirler.
Ne yapsanız, ne söyleseniz suçlamaları ve mazeretleri bitmez.
Mazeret üreterek, suçu başkalarına atarak kendi yetersizliklerini, mağlubiyetlerini gizlemeye, örtmeye çalışırlar.
Yenilen güreşçi gibi; Mindere, hakeme, hava durumuna, seyirciye suç bulmanın bir takım mazeretler üretmenin hakemi“yandaşlıklayalakalıkla”suçlamanın bir faydası yoktur. Her hangi bir netice de getirmez.
İnsan karşıdakini yandaşlıkla suçlarken, suçladığımız kişi gerçekten yandaşlık mı yapıyor yoksa O-onun davranışları bize ters geldiği için mi suçluyor yaftalıyoruz biraz bakması lazım. Diğer yandan mazeret üretmeden önce de, acaba ben “neyi yapamadım?”, “nerede hata yaptım?”, “eksiğim nedir?” diye düşünmeli, ya da gelecek sefere daha iyi hazırlanmanın yollarını aramalıdır.
Yenilgiyi kabul etmeme ve suçu kendi dışlarında başkalarına yükleme eğer bir hastalıksa; Fikri bir hareket içinde olan insanlar kendileri açısından her zaman ve her durumda haklı(!) olacaklarından, başarısızlık ve yenilgilerini sisteme, ülke yönetimine, diğer sosyal guruplara, ABD gibi emperyalist devletlere yükleme durumu devam edecektir. Suçlu ve hatalı olan asla kendileri değildir. Bu bozuk(!) düzen böyle olmasaydı her şey ne güzel olacaktı.
Uzun süre başarı elde edemeyen fikir hareketlerinin mensupları da, başarısızlık devam ettikçe bu başarısızlıklarını, kendilerinde aramak, kendilerini sorgulamak ve sebeplerini incelemek yerine dış dünyayı suçlayarak sorumluluktan kurtulduklarını sanır ve bir nevi tatmin sağlarlar.
Bu yüzden; kimsenin umursamadığı ve pek önem vermediği, kenarda köşede kalmış fikir hareketlerini yöneticileri bazı söylemler geliştirirler.“Tüm basın bize karşı, tüm basın yandaş olmuş”. “Dünyanın gözü bizim üstümüzde, Türk dünyasının İslam dünyasının ümidiyiz, herkes bizi izliyor ve takip ediyor, dünyanın tüm istihbarat örgütleri bizi takip ediyor, dikkatli olmalıyız, birbirimize kenetlenmeliyiz” gibi bilinmeyene, görülmeyene yönelik söylemlere önem verirler. Taraftarın nabzını bu sözlerle tutmak isterler.
Aslında yenilgilerini kendi hatalarında ve eksiklerinde arama erdemini gösteremedikleri için mazeret üretir karşı tarafı suçlar ve yenilgilerini bu yolla kapatmaya çalışırlar. Fakat bu yolla taraftarlarını bir süre bir arada tutabilirler fakat asla bir başarı elde edemezler.
Sözün Özü:
Asıl mesele; Mâlumat sahibi olmadan fikir sahibi olmaktır. Bir başka sıkıntımız da; “vicdânî bir kanâat” hasıl olduğu için değil, “poltikmenfaat”oluştuğu için görüş beyân etmemizdir.
………………………
Odgurmış (1):Kanaat – Akıbet- Afiyet
Ögdülmiş (2):Akıl – Ululuk
Kadim Kitabımız olan “Kutadgu bilig” de geçen iki şahsiyet: