“Herkesin bir mesleği olmalı, bir de meşgalesi.
O meşgale bütün kültürümüzdür.”
Süheyl Ünver
Seyahatin insan ruhuna bir teselli gibi gelen şifalı havasından istifade edenlerin başında Süheyl Ünver gelir. Süheyl Ünver hem bir kültür tarihçisi hem de bir tıp tarihçisi vasıflarının yanında daha başka sebepler ve fırsatlarla yurtdışında ve yurtiçinde birçok yeri gezip görme imkânı bulmuştur. O bu gezilerinden geriye çok zengin bir kütüphane ve arşiv bırakmıştır. Onu çeşitli şekillerde ve özellikle seyahatlerinde kaleme alıp geriye bıraktığı sadece defterlerin adedi 1116’dır. (Ahmed Güner Sayar, A. Süheyl Ünver (Hayatı, Şahsiyeti ve Eserleri), Ötüken, 3. Baskı, İstanbul 2011, s. 591.)
Süheyl Ünver sıradan bir seyyah değildir. Onun yanında fırçası, sulu boyası, defterleri ve fotoğraf makinası her zaman hazır bulunmaktadır. Gittiği yer ister uzak olsun ister yakın, o bu gezilerinden olabildiği kadar istifade ile dönmüştür.
Pek tabii, onun gördüğü her tarihi eseri, güzel bir manzarayı, bir çiniyi, hatırayı kayda geçirmek istemesinin birçok sebebi vardı. Öncelikle çok hızlı bir değişim geçiriyorduk. Şehirlerimiz ve insanlarımız bu hızlı değişimden bir şekilde nasibini alıyordu. Bunun neticesi olarak asırların işlediği bir sokak, bir mahalle, cami, medrese, mezar taşı kör kazma veya kalbinde hemen hiçbir milli-mânevî his barındırmayan bazı insanlar tarafından ortadan kaldırılıyordu. Bu anlamda Süheyl Ünver’in özellikle Anadolu’daki seyahatleri bir tespit çalışması olarak görülebilir. Bir hezarfen olarak birçok camideki desenleri çıkarması, Anadolu’nun ve Rumeli’nin belli başlı şehirlerindeki kültürel hazineleri tespit etmesi hep bu cümledendir. Bugün sadece adını bildiğimiz sayısız eser onun defterlerinde, resimlerinde ve fotoğraflarında yaşamaktadır.
Süheyl Ünver, tıpkı Yahya Kemal gibi içindeki sıkıntıyı gezerek atabilenlerdir. Onun gençlik dönemi Mütareke dönemine rast gelmiştir. Bu yıllar onun gördüğü her şeyi kaydetmeye başladığı zamanlara tesadüf eder.
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın vefatına birkaç ay kala Süheyl Ünver’e emanet ettiği İstanbul, düşman askerlerinin istilasına uğramıştır. O bir teselli bulmak, böyle bir havada bunalan ruhunu hafifletmek için İstanbul’daki camileri, çeşmeleri, mescitleri gezmeye başlamıştır. Bu gezileri bazen yalnız gerçekleştirmiştir. Bazen ona Muhiddin Hattatoğlu, Mustafa Nihad Özön, Semih Rüstem gibi arkadaşları da katılıyordu. Kendilerine “Mimar Sinan Muhibleri” adını veren bu bir grup arkadaş İstanbul’un tarihi ve kültürel mekânlarını birlikte geziyorlardı. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 160.)
Süheyl Ünver İstanbul gezilerini zaman zaman öğrencileriyle birlikte gerçekleştirmiştir. Bu gezilerin ne kadar eğitici ve öğretici olduğu bir hakikattir. Asistanı Azade Akar’ın tespitiyle İstanbul’un her taşı kaldırılırdı bu gezilerde. (Trt Diyanet kanalında yayınlanan Portreler Galerisi programının Süheyl Ünver bölümünden alınmıştır.)
Süheyl Ünver, gittiği yerlerde rast geldiği bilgileri kaydetmeye başlamıştır artık. Onun “şifahîlikten kurtulmak” olarak isimlendirdiği bu çaba, onun insanüstü gayretlerini de bir nebze olsun açıklamaktadır. Ona göre kültürümüzün geri kalmasının sebebi şifahilikti. O bu sebepten 1915’ten itibaren görüp işittiği her şeyi kaydetmiş müstesna bir insandır. Süheyl Ünver, 1986 senesinde vefat ettiğine göre onun bu faaliyetleri yetmiş yıldan fazla bir zaman dilimini kapsamaktadır.
Süheyl Ünver, İstanbul’dan başka olarak Anadolu gezilerine çıkmaya da başlamıştır. Ünver bu gezilerinde Türk tarihiyle ilgili rast geldiği her şeyi kaydediyordu. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 172.) Kütahya, Bursa, Ankara, İzmit gibi şehirlerle ilgili faaliyetleri, kayıtları, tuttuğu defterler bu şehirlerin tarihi eserlerini ve bu eserlerdeki bilgileri tespit etme noktasından çok önemlidir. Onun faaliyetleri Yahya Kemal’e “Süheyl Bey sayesinde beyhude yaşamamışız.” sözlerini söyletecektir. (Yukarıda ismi geçen programdan nakledilmiştir.)
Süheyl Ünver, âdeta 20. Yüzyıl’ın Evliya Çelebisi gibidir. Bu isimlendirme Muallim Cevdet’e aittir. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 188.). Bu vasıf onu ifade eden en güzel yakıştırmalardan birisidir şüphesiz. Süheyl Ünver, diğer pekçok vasıflarının yanında bunu fazlasıyla hak etmiş bir seyyahtır. O –tabir yerindeyse- taşları konuşturan bir gezgindir. Gezdiği her yerde -fotoğraflarına da yansımış- kitabelerin karşısındaki hâli de bunu gösterir.
Süheyl Ünver, seyahatnamelerle de ilgilenen biridir. O, bunlarda biriken eşsiz hazineleri fark etmiş, bunları zaman zaman defterlerine kaydetmiş bir münevverdir. Buralardaki özellikle tıbbî folklorla ilgili bilgileri toplamaya ve bunlardan dosyalar meydana getirmeye başlamıştır. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 207.).
Süheyl Bey’in gezileri sadece Türkiye’yle sınırlı değildir. O Âkil Muhtar Bey’in desteğiyle gittiği Paris’i de karış karış gezmiştir. Bu gezilerinin bir kısmını ise yine hocasıyla birlikte yapmıştır. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 212.).Ünver, bunlardan başka Mısır, Amerika, İngiltere, Belgrad, Yunanistan, Almanya, İsviçre, Avusturya, Hindistan, İran, Medine gibi şehirlere ve ülkelere yaptığı seyahatlerden de zengin intibalarla dönmüş ve bunları özellikle yazılarıyla memleketin istifadesine sunmuştur. Bu seyahatlerinde defterler dolusu tecrübenin yanında yine bu defterlere çizdiği resimlerle kayıtlarını zenginleştirmiştir. Ahmed Güner Sayar bu seyahatlerde tutulan notların bu cihetine dikkat çeker. Bunların Evliya Çelebi Seyahatnamesinden farkı suluboya ve karakalem resim çalışmalarıyla bezenmiş olmalarıdır. (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 352.).
Süheyl Ünver, seyahatlerinde ziyaret ettiği şehirlerin büyüklerini ziyaret etmekte, âdetâ onlarla sohbet etmektedir. Bu durum, onun bu şehirlerdeki mânevî büyüklerle bütünleştiğini göstermektedir. Şu satırlar da bunu göstermektedir:
“Anadolumuzun her şehrinde dolaşıp, her devrin ma’nevî büyükleri ile sohbet: meselâ Göynük’den geçerken Akşemseddin Hz. İle sohbet, Ayaş’taki veli [Bünyamin-i Ayaşî] ile, Ankara’da Hacı Bayram Veli ile, Amasya’da Seyyid Nigârî ile, Sivas’da Şemseddin Sivasî (ceddim) ve Kadı Burhaneddin ile Kayseri’de Seyid Burhaneddin Hz., Konya’da Sultanül Ulema, Mevlâna, Sultan Veled, Sadreddin Hazretleri ile, Afyon’da Sultan Divanî… ile. Her seyahatimde onları dinleyebilse idim.” (Ahmed Güner Sayar, a. g. e., s. 506-507.).
Süheyl Ünver, bazı seyahatlerinden sonra çeşitli sergiler düzenlemiş ve memleketin aydınları bunlardan çok istifade etmiştir. Mahir İz, bu sergilere dair intibalarını şu sözleriyle anlatır:
“Her tedkîk seyahatinden sonra bir sergi açar, seminer konuşması yapar, memleketin münevver ve mâruf simâları çevresinde toplanır, o asîl tavrı, munis ifâdesiyle her toplantıda hayranlarını artırırdı. Ben de o sergileri gezdikçe onun ulüvv-i tab’ından ilhâm alır, değersiz kıt’alar yazardım.” (Mahir İz, Yılların İzi, Kitabevi Yayınları, 6. Baskı, İstanbul 2014, s. 517.).
Bütün bu satırların bize gösterdiği bir hakikat vardır: Süheyl Ünver geçen yüzyılın ortaya koyabildiğimiz insan âbidelerinden birisidir. Eserlerinden yola çıkarak gerçekleştirdiği hizmeti yorumlamak, onu örnek alıp bir ömrü aşk ve meşk harikası hâline getirmeye çalışmak bize düşen vazifelerden birisidir. Sanatıyla, işiyle, mesleğiyle kemal noktasını yakalayan her insan daha başka ufukları gösterir bize. Süheyl Ünver, başka ufuklara yelken açmamızı sağlayacak çok önemli bir başlangıçtır. En azından elimizde bulunan zenginliklere onun gözüyle bakabildiğimizde yaşayacağımız diriliş hamlesinin boyutları bu milleti lâyık olduğu seviyelere elbette yükseltecektir, kanaatindeyim.
Yasin ŞEN