27 Nisan 2021 Salı günü, Türkiye Cumhûriyeti Devleti’nin resmî televizyon kanalı TRT de akşam haberlerini veren sunucu, “biraz da sevindirici haberler” vereceğini coşkuyla, içten gelen gülümsemelerle bildirdi.
Sevindirici haberler şunlardı: Trabzon’daki Sumela Manastırı’nın üçüncü merhale tâmirâtı Temmuz ayında bitecekmiş, manastırın tâmir edilmiş kısımlardaki yarısı belli mozayikler filân gösterildi. 1970 li yıllarda M.Eğitim Bakanlığınca hazırlanan bir kurs dolayısıyla gittiğimiz, İmam-Hatip Lisesi Müdürü rahmetli Mustafa İskurt Beyini delâletiyle ulaştığımız manastırın o sırada sâdece duvarları ayakta kalmıştı; oraya, 25 kıvrımlı bir yolla çıkılır; o mesâfeye malzemenin taşınması, işçilik vb. için, hayli masrafa girdiğimiz muhakkaktır. Avrupalılar ise, Osmanlı’nın izini, sistemli bir şekilde silmekte, yeni yapılan câmilere saldırmakta, minâre yapılmasına izin vermişse, ezân okunmasını yasaklamaktadır. Ama, ALGI YÜRÜRLÜKTEDİR: Avrupalı uygar(!) Türk ise barbardır! Ne alâ vaziyet!
İkinci sevindirici haber ise, Antalya civarındaki antik Patara kentindeki, Roma İmparatoru Neron’un yaptırdığı 26 metrelik deniz feneri’nin ayağa kaldırılmak üzere olmasıymış! Hani, şu, Roma’yı yakan imparator Neron! Adamların delisi bile makbûl! Deniz fenerinin taşlarıi orada kurulmuş olan ‘taş hastanesi’nde özenle tedâvi ediliyormuş! 26 kişi, bu işle meşgûlmüş! Taşlar, özenle tedâvî ediliyor! Asker işgalinden bin beter Kültür İstilâsı’nın şâheser manifestosu!
Rabbim! Sen aklıma mukayyed ol!
Bıçak soksan gölgeme, sıcacık kanım damlar;
Gir de bir bak ülkeme: başsız başsız adamlar!
Anladık; putperest Roma mîrâsı, Avrupa uygarlığının (Avrupa ‘uygar’ mı gerçekten? ‘İslâmofobi/Türkofobi’ gafillerin gözlerini açacak mı? Avrupa’yı halâ ‘uygar’ zanneden gafiller Kıyâmette mi uyanacak, dersiniz?) 3 bileşeninden biridir; (diğer ikisi: Avrupa’da artık pek az inananı kalmış olan ‘Hristiyanlık’ ve ‘eski Yunan’ (ülkesine sığınmak isteyen çâresizlerin lastik botlarını -uluslarası kanunlara göre SUÇ olarak- askerlerine patlattırıp batırtarak insanları denizin ortasında ölüme terkeden Yunan!) (Avrupa Birliği, Yunan’ı kınayacağı yerde, ‘sınırlarını koruma hakkı’ndan söz ediyor! Sanki zavallı sığınmacılar, Yunanistan’ı işgal edecek! Tabiî, yine Avrupa’nın uzantısı olan Amerika ve Rusya’nın, ülkelerine bomba yağdırıp yerlerinden, yurtlarından ettiği bu zavallılar, mazlûmlar, Yunanistan’a girebilseler, zâten ayakta durmakta zorlanan bu ülkede kalmayıp diğer Avrupa ülkelerine geçmek isteyecekler; çürümüş Avrupalı’nın keyfi kaçacak! Ne güzel uygarlık!
***
Tamam; en çâresiz zamânımızda, Devletin ikiye bölünmesi veya başa Kavalalı Hânedânı’nın geçmesi şıklarından birinin ağır basması hengâmında, topraklarında güneş batmayan Emperyalistin temsilcisinin telkîniye sadrâzam yapılan mason Büyük(!) Mustafa Reşid Paşa’nın 16 yaşındaki toy, tecrübesiz Abdülmecid’i gizli oturumlarla ikna edip ilân ettirdiği 1839 Tanzîmat Hatt-ı Hümâyûnuyla resmen kabûl ettiğimiz kültür emperyalizminin tabiî getirisi olarak yetiştirilen (târihimizi, düşünerek yeniden okuyan gerçek aydınlar dışındaki) diplomalılarımız, artık, olaylara, kendi gözleriyle DEĞİL, Avrupalı’nın gözleriyle bakmaktadırlar. Avrupa’lı için, Roma kalıntısı bir taş mukaddes midir; ‘bizim’ tornadan çıkmış diplomalımız için de öyledir. Eski Yunanla ilgili bir kalıntı, Avrupa’lı için çok değerli midir; bizim imâlât aydınımız için de öyledir; öyle olmak, ‘aydın’ olmanın nişânelerinden biridir. Tam sömürge aydını modeli!
Evet, emperyalistler, eğitimimizi de ‘düzenleyerek’ BÖYLE bir zemîni meydana getirdiler. Turist gelecek, cebimize üç kuruş girecek aldatmacası da kullanılarak bu ‘İŞ’ yürütülüyor. Bizim Avrupa’daki binlerce değil, ONBİNLERCE câmi, medrese, hamam, bedesten, han, tekke vb. -mezarlıklar dâhil- izimiz, sistemli olarak yok edilmekte. Böyle bir fâsid dâire kurulmuş, yörüngeye oturtulmuş!
***
İyi de, 1000 yıl önce, insanların serf/yarı köle olarak yaşadığı, zulüm altında inledikleri bu topraklara, diriltici DÜNYA GÖRÜŞÜ İslâmı getirdi Türkler! Bu topraklar, İslâm adına, yeryüzünde adâleti hâkim kılmak için fethedildi, zulüm altında ezilmekte olan insanlar, insanca yaşamanın ne demek olduğunu gördü! Birkaç kesit sunalım:
Osmanlı, İznik’i kuşattığında, çevredeki Hristiyanlar, İznik’e yardım etmeyi reddedip, onlara : “gelin, ey miskinler, Türke teslîm olun! Rahat edin!” diye öğüt veriyorlardı, Osmanlı idâresinden öyle memnunlardı! (Neşrî, Cihân-Nümâ, c.I, s. 158).
Osmanlı, Balkanları fethettiğinde, oradaki halklar, Stefan Duşan kanununa göre, haftada 2 gün (yılda 104 gün) yöre hâkimi için angarya olarak çalışırlardı, Osmanlı oraları fethedince, o yörenin yöneticisi olan Tımarlı Sipâhi için, yılda 3 gün çalışırlardı. Kâfir yönetiminde iken, halkın evlenen kızı, ilk gecesini, kocası ile değil, toprak sâhibi ile geçirmek mecbûriyetinde idi, bu, kanundu: jus Primae Noctis. Osmanlı yönetimine geçince, Tımarlı Sipâhi, o zimmîlerin, can, mal ve ırz güvenliğinden sorumlu olurdu. Balkanlardaki halk, Osmanlı yönetiminden öylesine memnûn idi ki, 1402 yılındaki tâlihsiz savaşta Osmanlı Emîr Timur’a yenilip Yıldırım’ın şehzâdeleri arasında 11 yıl süren iç savaş devâm ettiği sırada, yeni fethedilmiş olan topraklarda, hiçbir ayaklanma olmamıştı! Çünkü, halk, Osmanlı’dan memnundu!
***
Avrupalılar için, bu GERÇEKLER yok mesâbesindedir; Târih, Batı’da bilim DEĞİL, san’at olarak kabul edilmekte, bilime uygun görünüşlü akademik kitaplarla, olayları istedikleri gibi DEĞİŞİK DEĞERLENDİRMELERLE ortaya koymaktadırlar. ‘Bizim’ malûmat deposu, ‘duruş yoksunu’ bazı târihçilerimiz de, Batılı kâfirleri ve yazdıklarını ciddîye almak hastalığından kurtulmağa niyetli görünmüyorlar. Avrupalı’nın gözünde (Amerika onun uzantısıdır) Türk; sevgili Doğu Roma’yı yıkıp buraları işgal etmiş barbardır: Müslümanların 800 yıl kaldıkları İspanya’dan işkencelerle öldürülüp 1492 de İspanya temizlendiği gibi, Anadolu da 1000 yıldır işgal etmekte olan Türklerden temizlenmelidir. Batılı’nın kafa röntgeni budur. Avrupalı, 500 yıl önce gidip işgal ettiği, yüzbinlercesini öldürüp bir o kadarını Kanada’ya sürdüğü Amerika yerli halkını hiç düşünmez bile! Amerika, Avrupa’nın politik ve kültürel uzantısıdır. Kendi yaptığı vahşeti görmez, biz Türkleri vahşî görmeğe çalışır; târihi öyle yazar, bizim tornadan çıkmış diplomalılarımıza da öyle belletir. Avrupa’lı emperyalistler, işgal ettikleri ülkelerdeki insanlara kimliklerini unutturdular, Osmanlı ise, fethettiği, İslâma açtığı ülkelerde, İslâmın emrettiği şekilde Millet Nizâmı uyguladı: her inanç zümresinin başına, KENDİ en iyi yetişmiş unsurunu getirdi, yönettiği insanların, dil, inanç, kültür ve geleneklerini korudu. Batılı, bu medenî seviyeye günümüzde bile ulaşmış değildir. Osmanlı, fethettiği kâfir topraklarında, Avrupalı’ların, işgal ettiği yerlerde yaptıkları zulümlerin onda birini yapsaydı, 5oo yıl civârında kaldığı Sırbistan’da 1 tane Sırp, Bulgaristan ve Yunanistan’da Bulgar ve Yunan’dan eser kalmazdı! Batılı, uygarlıkta, halâ Osmanlı’nın topuğuna ulaşabilmiş değildir! Batılı’nın kafasında ‘hak’ kavramı, dilinde ‘hak’ kelimesi yoktur ki, ‘insanlık’ diye bir derdi olsun: bâtıl üzre olmak zor zenâattir vesselâm!
***
Peki, bu durumda ne yapmalıyız?
İnsanımızı DURUŞ SÂHİBİ olarak yetiştirmek mecburiyetindeyiz.
1.Üniversitelerimizde ARKEOLOJİ öğretimi gözden geçirilmeli, bu bölümler, gönüllü Roma hayranları fideliği olmaktan çıkarılmalıdır.
2.Avrupa’lılarla, Türkiye topraklarında çıkarılmakta olan herbir Roma veya Yunan eserine karşılık, mütekabiliyet esaslarına göre, Osmanlı’nın Avrupa coğrafyasında bir eserinin restorasyonu istenilmelidir; bu konuda rahmetli Ekrem Hakkı Ayverdi’nin eseri gereğince ışık tutar.
3.Adı, ’Millî’ olan eğitimimizi, gerçekten ‘Millî’ hâle getirmeliyiz: okula giden çocuk, evdeki değerlere ters bir akıma uğramaktan kurtarılmalıdır.
Kültür’ün esası dil ve tarih olduğuna göre, -eşitlik yaygaralarına bakmadan- Türkçe ve Tarih derslerine ağırlık verilmeli, orta ve liselerde bu dersleri öğretecek olan öğretmenlere, diğer öğretmenlerin 3 katı aylık ödenmelidir. Bu ödeme 25 yıl devam etmelidir. Böylece, en zeki gençlerden bir kısmı bu öğretmenliklere yönelir, dilini ve târihini sağlam bilen bir nesil yetişir. Tarih kitapları da yeniden yazılmalıdır.
4.Avrupa’da dînini bilmeyen yoktur, inanmayan çoktur (tahrîfe uğramış ve son kullanım târihi geçmiş inanç konuları sebebiyle); Türkiye’de de, her Türk, İslâm’ın sağlam bilgisine sâhip olarak yetiştirilmelidir. Azınlıklar, zâten kendi okullarında istedikleri eğitimi alıyorlar; Müslümanlar da onların imkânına kavuşturulmalıdırlar. İbâdetlerini yerine getirir veya getirmez; ama, İslâmı doğru, sağlam bir şekilde öğrenmelidir. Her Türk, Peygamberi Hazreti Muhammed Aleyhis Selâm’ın hayâtını sağlam bir şekilde öğrenmelidir. Tornadan çıkmış diplomalılarımızın pek çoğu, Sartre’ı, Che Guevara’yı, Lenin’i, Fidel Castro’yu, Andre Gide’i, Marks’ı, Nietzsche’yi bilir de Hz. Muhammed hakkında 1 tane bile ciddî kitap okumamıştır. Bu konuda, BİLMEDİĞİNİ de BİLMEZ: cehl-i mürekkeple mâlûldur. Hangi etiketi taşırsa taşısın, cehl-i mürekkep (sophisticated ignorance) sâhibidir.
Asla unutulmaması gereken gerçek şudur:
Her millet, her toplum, KENDİ değerlerine sâhip, o değerleri yaşatacak gençler yetiştirir. BİZİM eğitimimiz, BİZİM değerlerimizi gençlerimize aktarıyor mu?
Kocaman bir HAYIR! Avrupa bakış açısına sâhip, kendi değerlerimize, Avrupalı’nın baktığı gibi bakan gençler yetiştirmiyor muyuz? Ve bunun, bu örtülü sömürge eğitiminin adı, halâ ‘ilericilik’ değil mi?
Yıllardanberi kendimizi aldatageldik, şimdilerde anlıyoruz ki, bağımsızlığa yeni yeni kavuşuyoruz; altın rezervlerimiz Amerika ve İngilterede iken, nihâyet Türkiyeye getirebilmişiz! Merkez Bankamızın hisseleri büyük ölçüde yerli hâle gelmiş!
Kurtuluş sırasının eğitimimize gelmiş olmasını ümit edelim!
***
28 Nisan 2021