Zafer KARATAY[i]
18 Mayıs 1944 sadece Kırım değil, insanlık tarihinin kara lekelerinden biridir. Kırım Türklerinin tamamının Kırım’dan sürgün edilmesi, 1783 yılında Çarlık Rusyası’nın Kırım’ı işgal ve ilhak etmesiyle başlayan 1500 yıllık tarihî bir Türk yurdunu Türklerden arındırıp Ruslaştırma tasarısının Sovyet Rusyası tarafından eyleme konulan son ve dehşetli uygulamasıdır. Rusya’da rejimler değişse, Kremlin’de iktidar sahipleri değişse de, Rusların Ayasofya’yı Ortodoksluğun merkezi yapma, sıcak denizlere inme amaçları hiç değişmemiş, bu amaç için Kırım çok önemli bir askerî-stratejik yer olarak görülmüştür. Dünyaca tanınmış tarihçimiz Halil İnalcık 2014 yılında Rusya Kırım’ı yeniden işgal ettiğinde Anadolu Ajansı’na verdiği demeçte “Kırım Rusya için Anadolu’yu, Boğazları, İstanbul’u tehdit etme noktasında bir atlama eşiğidir. Kırım, Türkiye’yi tehdit etmek için bir merkezdir” demiştir.
Stalin 11 Mayıs 1944 tarihinde sürgün kararını imzaladıktan sonra sürgünü NKVD’nin başındaki Beriya bizzat yönetmiştir. Kırım’da Kırım Tatar evleri tespit edilmiş, bölge bölge, köy köy hazırlıklar yapılmıştır. Stalin ve Sovyet rejimi Kırım Türklerini sürgün etmeye fiilen 16 Mayısta başladı. Çoğunluğu Kızıl Ordu saflarında Nazilere karşı savaşan Kırım Tatar erkeklerinin Kırım’da olanları, hem güçlü bir direniş gösteremesinler, hem de başsız kalan kadınlar, yaşlılar ve çocuklar sürgün esnası ve sonrasında korkunç şartlarda daha fazla ölsünler diye tecrit edildiler, Rusya içlerine, Urallara maden ocaklarına, çalışma kamplarına köle emeği olarak gönderildiler.
18 Mayıs sabaha karşı 2-3’ten itibaren NKDV askerleri Kırım Tatar evlerini bastılar. Dipçiklerle kapıları vurulan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar korku, şaşkınlık ve telaş içerisinde, sürekli bağıran, tehdit eden askerlerin hazırlanmaları için onlara verdikleri 5-10 dakikalık sürede yanlarına yeterli erzak alamadılar.
Bazı yerlerde askerler daha acımasız davranıp yanlarına hemen hiçbir şey almalarına izin vermediler. Köylerden kamyonlara doldurulup en yakın tren istasyonlarında bekletilen hayvan vagonlarına dolduruldular. Katar katar onlarca tren ile, Orta Asya çöllerine, Sibirya ve Ural dağlarına doğru Kırım Tatarlarının ölüm yolculuğu başladı. Tıklım tıklım dolu hayvan vagonlarına bindirilenler hemen bitlendiler.
Üç gün boyunca vagon kapıları açılmadı. Tuzlu balık çorbası verildi. Trenler bataklık, sulak alanlarda durduruldu ve açlık ve susuzluk içinde kıvranan insanlar buralarda içtikleri sulardan dizanteri, tifo, vb. hastalıklara yakalandılar. Ölüler trenler durunca demiryolu kenarlarına bırakıldı. Sürgün yerlerindeki şartlar da korkunçtu. Mayıs ayında güzel Kırım’dan 2 metre karın olduğu Urallara, aşırı sıcak Orta Asya çöllerine gönderilen bu insanlar sürgün ve sürgün sonrasının ağır şartlarında binlerce insanını kaybetti. Bu sürgünün kurbanlarının anlattıklarını video ve metin olarak, sürgünün 60. yılında Emel Kırım Vakfı olarak açtığımız www.surgun.org sitemizde, Emel dergisi sayfalarında bulabilirsiniz.
SÜRGÜNDE NE KADAR İNSAN ÖLDÜ?
Sovyet rejimi sürgün edilen Kırım Tatarlarının sayısını hep düşük göstermiştir. Rejim kaynaklarının rakamları da birbirini tutmamaktadır. Bir Sovyet rejimi kaynağı 196.000 kadar Kırım Tatarının sürgün edildiğini belirtirken bir başka kaynak 220 bin civarında bir rakam vermektedir. Sürgünden sonra Kırım Tatarları köy köy, kasaba kasaba araştırarak sürgüne gönderilenlerin sayısının 423.000 civarında olduğunu ve nüfuslarının %46,2’sini sürgün esnasında ve sürgün sonrası ağır şartlarda kaybettiklerini tespit etmişlerdir. Buna ilişkin belgeleri gazeteci Zera Bekirova, Kırım’da Rusya işgali öncesinde Rakamlar Şaatlıq Ete (Rakamlar Şahitlik Ediyor) adıyla neşretmiştir. Zera Bekirova son yıllarda sürgün yerlerini tekrar dolaşmış, Kırım’a dönemeyen sürgün kurbanlarının ve ailelerinin acı hikâyelerin kaydetmiş ve kitap olarak neşretmeye hazırlanmaktadır.
NEDEN SÜRGÜN EDİLDİLER?
Stalin’in II. Dünya Savaşının sonlarında savaşa katılmayan Türkiye’nin cezalandırılması bahanesiyle, Boğazları, Ayasofya’yı ele geçirmek için Türkiye’ye saldırmayı planlıyordu. Yalta Konferansında bu niyetini açıkça ortaya koydu, Boğazlar meselesini gündeme getirdi, Çarlık Rusyası’nın uzun yıllar işgal altında tuttuğu Kars ve Ardahan’ı istedi. Bu konudaki belgeler Dışişleri arşivlerinde de yer almaktadır. Stalin Türkiye’ye saldırdığında sınır boylarında Türkiye’ye yardım etmesi muhtemel olan halkları sınır boylarından yok etmeye girişti. Kırım Tatarları,1943-44 yıllarında vatanlarından sürgün edilen, Stalin ve totaliter Sovyet rejiminin insanlık dışı, hunharca uygulamalarına maruz kalan tek halk değildi. Stalin, aynı gerekçeyle, Volga Almanlarını, Almanlara yardım eder diye 28 Ağustos 1941’de Orta Asya’ya sürgün ettirmişti.
Sovyet rejimi saldırdığı takdirde Türkiye’ye yardım eder diye 2 Kasım 1943’de Karaçay Türklerini, 27 Aralık 1943’de Kalmukları, 23-24 Şubat 1944’de Çeçenler ve İnguşları, 8 Mart 1944’de Malkar Türklerini ve nihayet 14-15 Kasım 1944’de, Ardahan’ın hemen yakınlarında, sınır ötesinde yaşayan ve Alman işgaline uğramayan Ahıska Türklerini de Kırım Tatarları gibi yurtlarından sürgün ettirdi. Stalin’in II. Dünya Savaşı sonlarında Türkiye’ye saldırma ve tarihî emelleri olan İstanbul’u işgal etme planları ne mutlu ki gerçekleşmedi. O dönemde bunu engellemek için Birleşik Krallık başbakanı Winston Churchill’in büyük gayret gösterdiği bilinmektedir. Kalmuklar, Kafkas halkları, Çeçenler, İnguşlar, Karaçay ve Malkar Türkleri, Stalin öldükten sonra 9 Ocak 1957’de affedildi ve onlara vatanlarına dönme izni verildi. Fakat Kırım Tatarları, Volga Almanları ve Ahıska Türkleri bu affın dışında bırakıldılar.
SOVYET REJİMİNE DİZ ÇÖKTÜREN MÜCADELE
Sürgündeki Kırım Tatarları kaderlerine ve zorba rejime boyun eğmediler. Bulundukları her bölgede teşebbüs grupları kurarak, dilekçeler yazıp imza toplayarak Kırım’a döndürülmelerini, haklarının iadesini ve18 Ekim 1921’de kurulan Kırım Muhtar Sovyet Sosyalist Cumhuriyetlerini geri istediler. 1960’ların ikinci yarısından itibaren Kırım Tatar temsilcileri binlerce imzalı dilekçeleri Moskova’ya getirip yetkililere verdiler. Öyle ki 120 bin imzalı dilekçeler bile vardı ve Moskova’daki insan hakları savunucuları bunları şaşkınlıkla gözlüyorlardı. Dilekçeleri bu aydınlar tarafından Batı’ya gönderilip Batı basınında Kırım Tatarları hakkında haberler çıkmaya başlayınca ve Sovyet idaresinin baskılar, hapisler, yeni sürgünlerle korkutma ve engelleme çabalarına rağmen Moskova’ya gelen ardı arkası kesilmeyen Kırım Tatar heyetlerinin baskısı karşısında rejim geri adım atmak zorunda kaldı. SSCB Yüksek Sovyeti 5 Eylül 1967 yılındaki kararnameyle Kırım Tatarlarına haksızlık yapıldığını kabul etti etmesine, ama kurnazca bir utanmazlıkla onların eşit Sovyet vatandaşları olarak kök saldıkları (yani sürgün edildikleri) yerlerde yaşamlarını sürdüreceklerini ilan etti.
Bu kararla Kırım’a dönebileceklerini zanneden binlerce Kırım Tatarı Kırım’a gitmeye başladı, fakat yerleşmelerine izin verilmedi. Vatanlarına gelenler yeniden, yeniden sürgün edildiler. Sovyet rejimine karşı Kırım Tatarlarının muhteşem mücadelesi devam etti ve Temmuz 1987’de Sovyetler Birliği’nde dünyayı şaşırtan, Sovyet yetkililerinin uykularını kaçıran olaylar yaşandı. Binlerce, kucağında bebekleri olan kadınlar, kızlar dahil binlerce Kırım Tatarı Kızıl Meydan’da “Ya Vatan Ya Ölüm” sloganlarıyla Kremlin’in duvarlarını titrettiler ve seslerini Demir Perde ötesindeki hür dünyaya duyurdular. Gorbaçov’un glasnost ve perestroyka siyasetini test ettiler. Böylelikle vatanları ile aralarına konulan demir perdeyi öz güçleri ile yıkarak akın akın vatanlarına dönmeye başladılar.
SOVYET RUSYA VE PUTİN RUSYASININ YALANLARI
Güçlü Sovyet propagandasının yıllardır Kırım Tatarları ile ilgili söylediği yalanları ve attığı iftiraları bugün de Putin rejimi sürdürmektedir. İşin ilginç tarafı, soğuk savaş yıllarındaki Sovyet rejimi hayranları, sevdalılarının önemli bir bölümünün günümüzde tamamen totaliter, şovenist ve ortodoksluğu, kiliseyi çok iyi kullanan ırkçı Putin rejimine de sempati duymakta ve desteklemekte olmalarıdır.
Mesela Kırım Tatarlarının Kızıl Meydan’daki gösterileri üzerine resmî TASS ajansı Kırım Tatarları hakkında bir bildiri neşretmiş, sürgün öncesi Kırım’daki durum hakkında Kırım Tatarlarıyla ilgili birçok yalanlar, iftiralar dile getirmiştir. Ne yazık ki, o TASS bildirisindeki yalanların genişletilmiş versiyonu bugün Türkiye’de hem de Kırım Tatar Sürgününün 80. ve Çerkes Sürgününün 160. yıldönümlerine rast getirilen Kızıl Ordu Korosu konserleri vesilesiyle Kırım Tatarları, Rusya işgalindeki Kırım ve Rusya’nın zulümleri gündeme geldiğinde ülkemizdeki muhtelif gazete, dergi ve televizyonlarda aynen aktarılmakta, imzasız olarak yayınlanmaktadır.
(23 Temmuz 1987 tarihli TASS bildirisi ve Kırım Tatarlarını cevabını Emel Dergisinin 1987 yılındaki 161. sayısında bulabilirsiniz)
KIRIM’IN İŞGALİ VE YENİ SÜRGÜNLER
10 yıldır Rusya’nın işgali altındaki Kırım Şubat 2022’deki Ukrayna’yı tamamen işgal etmek için başlatılan Rusya saldırısı sebebiyle yeni göçlere, yeni sürgünlere, yeni zulümlere maruz kalmıştır.
Kırım Türkleri Kırım’a dönmeye başladıktan sonra, 1990 yılından itibaren Akmescit meydanında toplanarak sürgün kurbanlarını anmaya başladılar. Maalesef sürgün kurbanlarının anılması Rus işgalcilerce yasaklandı. Ukrayna döneminde her yıl 18 Mayıs’ta 30-40 bin Kırım Türkü Akmescit meydanını doldururken, artık bu meydanlar Kırım Türklerine yasaktır. Ukrayna döneminde tek bir siyasî tutuklu Kırım Tatarı yoktu. Kırım Tatar Millî Meclisi resmen tanınmasa bile faaliyetlerini serbestçe yürütebiliyordu. Rusya işgaliyle birlikte Kırım Tatar Millî Meclisi’nin faaliyetleri, bağımsız Kırım Tatar televizyonu, radyosu, Kırım Haber Ajansı, vb. basın-yayın organları yasaklandı. Varlıklarına el kondu.
İşgal edilmiş Kırım’da tutuklanan ve Rusya’nın uzak köşelerinde hapse atılan 200’den fazla siyasî tutuklu insanımız vardır. Onlarca çocuk babasız büyümektedir. 2022 Şubatında Rusya’nın Ukrayna’yı tamamen işgal etmek için başlattığı saldırısında ilk işgal edilen Kırım ile Herson, Melitopol ve Mariupol arasındaki bölgelerde yaşayan 30 bine yakın Kırım Tatarının çoğu yerinden yurdundan edilmiştir. Hem Kırım’da hem bu bölgelerde kayıp insanlarımız mevcuttur. Eğer dünya şartları elverseydi Putin işgale direnen Kırım Tatarlarını, tıpkı Stalin gibi, Kırım’dan topyekûn sürgün ederdi. Savaşı kazandığı takdirde bunu da yapabilir.
İnşallah Rusya bu savaşta yenilecek ve Kırım yeniden özgür olacak, insanlarımız bu acı günün anmasını da vatan Kırım’da özgürce yapabilecekler.
————————————-
Kaynak:
[i] Emel Kırım Vakfı Başkan Vekili