2021’de Suriye’de olanları tek bir cümlede özetlemeye çalışsak sanırım en doğru tanımlama şu olur: Büyük çaplı askerî çatışmalar yerini küçük ama sürekli kapışmalara bırakırken asıl değişim siyasal ve diplomatik alanda yaşandı. Bundan sonraki süreç ise kimin meşruiyet kazanacağı noktasında düğümleniyor.
Kuzeybatıda Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ), kuzeydoğuda PYD’nin uluslararası topluma kollarını açmaya çalışması da Şam’ın Arap Birliği üzerinden bildiği camiaya geri dönmeye çalışması da bu yüzden önemli. Fakat, henüz her şey bitmedi. ABD’nin Afganistan’daki gibi olmasa da çekilebileceğinin düşüncesi bile Suriye’de taşları hızla oynatmaya yetti. Artık, iç savaşın yoğun askerî gündemlerini değil, iç savaş sonrası siyasal dengeleri tartışma zamanı geldi. İşte 2022’de bizi bekleyen temel dinamik budur.
*****
Doç. Dr. Serhat ERKMEN[i]
Suriye son iki yıldır sessiz, hatta 10 yıldır iç savaşta olan bir ülke için fazla sessiz. Bu sessizlik, her daim baş döndürücü gelişmelere sahne olan Ortadoğu’da yaşanınca Suriye’nin gündemden düşmesine neden oluyor. Keşke Suriye tamamen istikrara kavuşsa da 10 yıldır olup bitenleri geride bırakıp, iç çatışmalarla, demografik değişimle, insani krizlerle andığımız ülkedeki gündemi tamamen unutsak. Sanırım bunun için biraz daha beklememiz lazım. En azından 2021’deki göreli sessizliğin iç dinamiklerini anlarsak belki bu sessizliğin ne kadar daha süreceğini kestirebiliriz.
İç Savaş’ın 10. Yılı
Öncelikle şunu söyleyeyim; bu yazıda köy-kasaba, dağ-nehir detayları, saldırı sayıları, görüşmelerin aktörleri ve kimin nerede konuşlandığı gibi hassas nitelikli veriler olmayacak. Daha çok bir yılın ana hatları, detaylar içinde boğulmadan temel dinamiklerin anlaşılabileceği bir biçimde verilecek.
2021 Suriye’de iç savaşın 10. yılıydı. Uzun süreye yayılmış her iç savaşta olduğu gibi Suriye’deki çatışma da inişler ve çıkışlar yaşıyor. 15 yıl süren Lübnan İç Savaşı’nın her yılı aynı sertlikte geçmemişti. Irak’ta 2003’ten beri IŞİD’in ortaya çıkması ve mezhepsel iç savaş kaos dönemleri yaşanırken bazen de göreli istikrar dönemleri oluştu. Dolayısıyla, bir hayli hızlı geçen 2018 ve 2019’dan sonraki iki yılda yaşanan göreli sessizlik dönemi size Suriye’de iç savaşın bittiğini düşündürmesin. Neden mi?
Basit bir biçimde tanımlayalım. 10 yıl öncesinde İç Savaş, azınlıkların ittifakı, zengin ailelerin katkısı ve hayli sert bir güvenlik yapılanmasının desteğiyle merkezi otoriteyi elinde tutan baskıcı bir yönetime karşı lidersiz, dağınık ve farklı hedeflere sahip grupların isyanıyla başladı. İç Savaş’ın ilk 4 yılı arkasına ülke dışından destek alan Rejim karşıtı grupların ilerlemesi, Esad Yönetimi’nin sürekli kaybetmesi ile geçti. Ancak 2015 sonbaharında Rusya’nın doğrudan müdahalesiyle birlikte ibre tersine döndü. Bu sefer, merkezi hükümet aldığı dış destekle, kaybettiği yerleri birer birer geri almaya başladı. Bu süreç kabaca 2020’nin ilk aylarında tamamlandı.
Artık, her bir askerî harekâtın maliyeti, elde edilecek bölgeye kıyasla o kadar büyük hale geldi ki; Suriye’de yeni askerî harekatlar karşılıklı pazarlıklarla anlaşmaya varılmadan yapılamıyor. Bu nedenle, Suriye’nin genelde gündemde kalmasına neden olan uzun süreli ve yıkıcı askerî hareketlilikler yerini dolaylı ancak sürekli bir yıkım stratejisine bırakmış görünüyor. Böylece, biz, Suriye’de önemli bir gelişme olmadığını düşünürken aslında yakından bakıldığında önemli olduğu anlaşılan bazı dönüm noktaları yaşanmaya devam ediyor.
2021’deki çatışmalar
Son 1 yılda gerçekleşen en önemli on olayı bile anlatsak bu yazının boyutunu kat kat aşar. O yüzden herhangi bir kronoloji hazırlamadım.
Yıl boyunca büyük bir askerî harekât yaşanmamış olabilir. Fakat birçoğu ülkenin kuzey hattında olmak üzere irili ufaklı çatışmalar devam etti. Bu çatışmaları şöyle sınıflandırabiliriz: Rejim/Rusya ittifakı ile silahlı muhalif gruplar arasındaki çatışmalar; silahlı muhalif grupların kendi arasındaki gerginlikler; Rejim’e bağlı milisler ile PKK/YPG arasındaki çatışmalar; PKK/YPG’nin Türkiye destekli grupların kontrol ettiği yerlerdeki terör saldırıları ve IŞİD’e yönelik operasyonlar.
Yukarıdaki sınıflandırmayı incelemeye daha kolay olduğu için en sondan başlayalım. 2021’in ilk günleri Rusya’ya El Kaide’nin Suriye’deki kolu olan Hurasseddin’in bir saldırısıyla başladı. Rusya’nın hiç beklemediği bir yerde Rakka civarında gerçekleşen bu saldırının gerisi gelmedi. Yine Ocak ayı Rusya’nın Suriye’de IŞİD’e yönelik yürüttüğü operasyonların hız kazandığı döneme işaret ediyor. Fakat önceki yıl olduğu gibi 2021’de de Rusya, Esad ve IŞİD arasında Deir ez Zor çöllerinde yaşanan kedi-fare oyunu hiçbir sonuç getirmeksizin halen devam ediyor.
Yıl boyunca farklı ölçeklerde devam eden diğer bir sonuçsuz çatışma silsilesi ise Rejim’e bağlı milisler ile YPG arasında yaşandı. Ocak ayından başlayarak en az 3 kez büyük, bazıları ise küçük çaplı çok sayıda silahlı çatışma gerçekleşti. Bu çatışmaların arkasındaki temel dinamik, Rejim’in tekrar güçlendiğini ve Rakka ile Haseke vilayetlerine dönebileceğini öngören Şam yanlısı milislerin bulundukları bölgelerde yeniden söz sahibi olma çabasıydı. Nitekim, yılın ilerleyen aylarında Rejim Rusya’nın desteğini alarak, Suriye’nin kuzeydoğusunda adım adım etki alanını artırdı. Hatta, Kasım ayında Rusya ve Rejim askerleri Rakka’nın kuzeyi ile Haseke’nin batısı arasında kalan alanda askerî tatbikat yapma noktasına kadar ulaştı.
PKK/YPG’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı bölgelerindeki terör eylemleri yıl boyunca devam etti. Kalabalık sivil yerleşim yerlerinde bombalı araç ve roketlerle düzenlenen saldırılarda onlarca sivil hayatını kaybetti. YPG’ye ve onu destekleyen ülkelere baksanız, “YPG, Türkiye’ye yönelik bir tehdit değil”. Ancak, hem Türk Silahlı Kuvvetleri’ne hem de sivil halka yönelik kanlı eylemleri YPG’ye bağlılığını saklamayan gruplar gerçekleştiriyor. Bu saldırıların stratejik anlamda bir sonucu olmadığı açık. Ancak, bulduğu her fırsatta terör örgütü saldırmaya devam ediyor.
Silahlı muhaliflerin kendi aralarındaki gerginliklerini de atlamamak lazım. Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı’ndaki örnekleri büyük ölçüde asayiş meselesi çerçevesinde cereyan eden bu gerginlikler İdlib’de daha önemli hal alıyor. HTŞ, İdlib’de mutlak hakimiyetini tesis etmek için Suriye Milli Ordusu’na (SMO) mensup grupların iç dinamiklerine sık sık müdahale etti. Sonuçta, grupların içlerinde devasa değişimler yaşanmadı. Fakat enerjisini birbiriyle uğraşmaya veren grupların Rejim karşısında her gün daha da zayıfladığını söylemek hiç de zor değil.
İdlib’de neler oldu?
Ve elbette İdlib. Herkesin gözünün üstünde olduğu bu devasa kamp alanında 2021 boyunca birkaç kez “ha çatışma çıktı ha çıkacak” beklentisi hasıl oldu. Ağustos’tan başlayarak Eylül, hatta Ekim ayını içeren süreçte Rusya İdlib’i o kadar yoğun bombaladı ki; yeni bir operasyonun eşiğinden dönüldü. Tabii, bu İdlib’teki durumun görünen yüzü. Bir de görünmeyeni var.
ABD, yıl boyunca İdlib’te “bilinmeyen” bir yerel destekçi muhalif grubun yardımıyla El Kaide militanlarını vurmaya devam etti. Rejim, Ruslardan aldığı lazer güdümlü ve yıkıcı etkisi çok yüksek topların etkisiyle M4 otoyolu civarını yaşanmaz hale getirdi.
Uluslararası müzakerelerde ilerleme yok ama iç müzakereler dikkat çekici
Suriye’ye bakınca sadece askeri olayları görmek doğru değil. 2021’nin asıl önemli gelişmeleri diplomatik ve siyasi ve ekonomik alanda yaşandı.
İç Savaş, merkezi hükümet tarafından tam ve kesin bir zaferle sonuçlanmadıkça, çatışmaların bitmesi ancak siyasi müzakerelerle mümkün olacak. Yine de 2021’de uluslararası müzakerelerde havanda su dövülmeye devam edildi.
İçeride ise yürütülen müzakerelerde önemli bir değişim süreci yaşanıyor. 2014’ten bu yana açıkça ABD’nin kanatları altına giren PYD, içten içe çatlamaya başladı.
PYD’nin içinde Suriye’nin geleceğine ilişkin çatlak
Detayları bir yana bırakalım, kaba tablo şu: PYD içindeki Kandil’e yakın eski PKK kadroları Rusya ile yakınlaşarak Rejim’e entegre olmak niyetinde. Onlar için daha dar kapsamlı bir özerklik altında yaşama olanağı bulacak bir alan yaratmak önemli bir hedef gibi görünüyor. Bu vizyon yeni kuşak PYD’cilerinkine göre daha dar olsa da Irak’ın kuzeyindeki yaşama alanı daraldıkça kendisine yeni bir ev sahibi arayan kanat için yaşamsal önem taşıyor.
ABD ile kurduğu bağı Avrupa’ya genişleterek uluslararası meşruiyet arayan kanat ise federalizmden aşağısını kabul edecek gibi durmuyor. Yani aslında Şam ile PYD arasındaki müzakerenin gidişatında masada 5 aktör var: Şam, Moskova, Washington ve PYD/PKK’nın iki kanadı.
El altından yürütülen, içeriği basına tam olarak verilmeyen, çoğu kez inkar edilen ve halen somut bir sonuç alamayan bu siyasi süreç şu ana kadar uluslararası müzakere masasına yansımış değil. Bunun en önemli nedeni, Türkiye’nin PYD’yi herhangi bir biçimde masanın çevresinde kabul etmemesi. Fakat, uluslararası müzakereler o kadar ağır aksak ilerliyor ki; açıkçası gizli görüşmelerin açık hale gelmemesi en azından şimdilik kimse için büyük bir dert değil. Anlaşılan masaya oturmak için halen Rusya’nın ve Rejim’in acelesi yok. Çünkü zaman onların lehine bir araca dönüştü. İşte bunu anlamanın yolu, 2021’in ikinci önemli diplomasi sürecine bakmaktan geçiyor.
Suriye rejiminin önemli diplomatik süreci
2021’de Şam’ın misafirlerinde sayıca ve nitelikçe önemli değişiklikler oldu. Öncelikle belirtelim, bir zamanlar Suriye’nin komşularının tamamıyla sınır kapıları kapalı idi. Bu yıl, Irak, Lübnan ve Ürdün ile kapılar açıldı. Hatta Ürdün’den Şam’a doğrudan uçuş planlaması yapılmaya bile başladı.
Üst düzey ziyaretler Şam’a yönelik ilginin arttığını gösteriyor. Üç yıl kadar önce Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, Şam’daki büyükelçiliklerini yeniden açma kararı almıştı. Geçen yıl ise Mısır’ın istihbarat başkanı Şam’ı ziyaret etmişti. Bu yıl onlara Suudi Arabistan İstihbarat Başkanı, Irak Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı ve BAE Dışişleri Bakanı eklendi. Cezayir ise üst düzey bir yetkili göndermese de Arap dünyası ile Esad Rejimi arasındaki ilişkilerin düzelmesine destek verdiğini açıkladı. Hafızası güçlü olanlar anımsar; Saddam Hüseyin Kuveyt’i işgal ettikten 10 yıl sonra Irak’ın Arap Birliği’ne geri dönüşü konuşuluyordu. Suriye’de de İç Savaş’ın 10. yılı bitti. Aynı beklentinin daha güçlü bir biçimde dile getirilmesi hiç de şaşırtıcı değil.
Kim meşruiyet kazanacak?
2021’de Suriye’de olanları tek bir cümlede özetlemeye çalışsak sanırım en doğru tanımlama şu olur: Büyük çaplı askerî çatışmalar yerini küçük ama sürekli kapışmalara bırakırken asıl değişim siyasal ve diplomatik alanda yaşandı. Bundan sonraki süreç ise kimin meşruiyet kazanacağı noktasında düğümleniyor.
Kuzeybatıda Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ), kuzeydoğuda PYD’nin uluslararası topluma kollarını açmaya çalışması da Şam’ın Arap Birliği üzerinden bildiği camiaya geri dönmeye çalışması da bu yüzden önemli. Fakat, henüz her şey bitmedi. ABD’nin Afganistan’daki gibi olmasa da çekilebileceğinin düşüncesi bile Suriye’de taşları hızla oynatmaya yetti. Artık, iç savaşın yoğun askerî gündemlerini değil, iç savaş sonrası siyasal dengeleri tartışma zamanı geldi. İşte 2022’de bizi bekleyen temel dinamik budur.
2022’de neler olabilir?
Şimdi gelelim ne olacak sorusuna.
Kolaydan başlayayım, IŞİD’e yönelik sonuçsuz operasyonlar devam edecek. Zaten IŞİD meselesi şu anda Suriye’de bırakın stratejik olmayı taktik bir sorun bile değil; sadece operasyonel bir meşgale.
PKK/YPG’nin terör eylemleri, SMO’nun iç çatışmaları, Deraa’da zaman zaman yükselen tansiyon da sürecek. Bunların her biri elbette önemli birer problem, fakat Suriye’de gidişatı değiştirecek şeyler değiller.
Fakat zor bir kısım da var.
İlk beklentim, Şam’ın Arap Birliği’ne dönüşü için büyük bir adım atılması. 2022 Mart’ında Cezayir’de gerçekleşecek zirveye Şam’ın katılması halinde pek çok denge yerinden oynar. Elbette, tek bir diplomatik hamle Şam’ı uluslararası arenada meşru bir aktöre dönüştürmez. Ancak, güçlü bir direncin kırılmasına yol açar. Buradan aldığı destekle Suriye Yönetimi, artık muhatapları tarafından asıl temsilci kabul edileceği bir diplomasi ve görünüşte bir uluslararası müzakere zinciri başlatabilir ki; artık bunun adresi Cenevre değil Rusya’nın denetiminde bir yer olur.
Şam’ın olası diplomatik desteğinin tetikleyeceği iki gelişme olacaktır. Birincisi, İdlib’de bir askerî operasyon. Uzun ateşkes döneminden sonra İdlib’i 2022’de zor bir dönem bekliyor. Yakın zamanda Rusya’nın Türkiye’nin İdlib’den çekileceği sözünü verdiği açıklamasını hafife almayın. Türkiye, bu açıklamaya karşılık çekilme için kendi koşullarını koydu. Suriye’de üzerinde mutabık kalınacak bir anayasa, özgür bir seçim sistemi, meşru bir hükümetin kurulması ve bu hükümetin Türkiye’nin toprak bütünlüğü için gerekli önlemleri alması şartlarıyla İdlib’den çekileceğini söyledi. Ancak, çekilme ile yeniden konuşlanma farklı kavramlar. Nitekim Türkiye’nin İdlib’deki varlığı 2020 ve 21 yıllarında önemli bir değişim süreci geçirdi. Nasıl olacağını söylemek çok iddialı olur; ancak Şam’ın uluslararası alanda alacağı desteği çatışma sahasında kapitalize edeceği ilk yer İdlib olacaktır.
İkinci gelişme ise Şam-PYD ilişkileri çerçevesinde gerçekleşebilir. Kısa süre öncesine kadar kendisine göz kırpan bölge ülkelerinin Rejim ile anlaşması PYD’yi zor bir tercihte bırakacak. Rejim ile anlaşarak ABD’yle sorun yaşamak ya da ABD’den aldığı desteği sürdürme uğruna geri kalan aktörlerle sorun yaşamak. Sanırım bu tür bir gelişmenin en doğrudan sonucu, küçük çaplı bir bölünme. Bu nedenle en muhtemel olasılık, Şam’ın PYD içindeki anlaşmazlıklardan yararlanıp küçük çaplı ve yutmakta zorlanmayacağı alanlarda ilerlemesi olabilir. Menbiç’te veya Rakka’nın kuzeyinde irili ufaklı yerleri, kurşun atmadan yerel krizler ve Rusya’nın desteğiyle, kontrol altına alması ufukta görünüyor.
Anlayacağınız, 2022 de Suriye’deki iç savaşa nihai noktanın konulduğu yıl olmayacak. Ancak büyük bir olasılıkla, hem siyasi ve diplomasi alanında hem de askerî alanda son iki yıla göre çok daha hareketli bir sene bizi bekliyor.
—————————————————-
Kaynak:
https://fikirturu.com/jeo-strateji/suriyede-2021de-ne-oldu-2022de-ne-olacak/
[i] Doç. Dr. Serhat Erkmen, JSGA Uluslararası Güvenlik ve Terörizm Anabilim Dalı Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi (ASAM) ve Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi (ORSAM) ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü gibi düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.