2013 yılında Irak’ın kuzeyinde Felluce’de bağımsız ‘İslam Emirliği’ni ilan eden ABD’nin stüdyo projesi DAİŞ, Suriye’de de bir o kadar hızla zemin kazanmıştı. Örgütün görünür hedefi Bilad-ı Şam diye adlandırılan Lübnan, Suriye ile Irak’ı kapsayacak bir şeriat devleti kurmak olarak belirlenmişti. (1) Irak’ın en büyük ikinci şehri ve petrol deposu Musul’un ele geçirilmesi ise İslam Emirliğinin devamlılığının olmazsa olmazı olarak planlanmıştı. Bu planlamanın bir göstergesi olarak, 10 Haziran 2014 tarihinde Musul örgüt tarafından tamamen ele geçirilmişti. Musul’dan çıkarılan petrol kent merkezi Ninova’dan ihraç edildiği gibi, siyah altın buradan Suriye’ye de gönderiliyordu. Bir anda paraya gark olan DAİŞ zaman içerisinde güdülemeyecek bir duruma gelmişti. DAİŞ’in dizginlerinin elinden alınması petrol ile özdeşleşmişti, adeta. Bu tür örgütlerin güdümünde karşılaşılan en büyük güçlüklerden biri örgütün kendi kendine yeterli hale gelişidir. Parayı bulan örgüt güdülenemez. Kuşkusuz bu durumda örgütün yönetilebilmesi için elinden petrol kartının alınması gereklidir. DAİŞ’in daha fazla büyümesinin önüne geçmek, ayrıca bir Hristiyan kenti olması hasebiyle Ninova, ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin havadan desteğiyle Irak ve Peşmerge güçleri tarafından 2017 Ağustos’unda örgütten bu nedenle geri alınmıştır. ABD’nin bu tür harekâtlarda nasıl ve ne zaman devreye girmiş olduğu unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken bir başka konu ise dünya kamuoyunun DAİŞ terörüyle korku imparatorluğu haline getirilmesidir ki, sosyal medya ağırlıklı bir şekilde kullanılmak suretiyle bu yapılmıştır. Ama asıl hedef gerek Suriye’de gerekse Irak da bölünmeyi kolaylaştırmak ve aslan payını alacak biçimde ABD destekçisi PeKaKa’yı güçlendirmek olarak belirlenmiştir. Bölge öylesine güçsüzdür ki gerek Suriye gerek Irak kendilerini koruyabilecek yetiden uzak bir görünümüne adeta geriletilmiştir. Bütün bunlardan sonra, Felluce’nin ardından adeta bisikletle Musul-Kerkük bölgesini ele geçiren DAİŞ devreye bilinçli bir şekilde sokulduğu iyiden iyiye anlaşılmıştı, konunun uzmanlarınca.
Makro hedef buydu, şimdi “Dört Parçada Kürdistan Projesi”nin Irak bölümüne geçilebilirdi. Öncelikli hedef bölgedeki halkların birleştirilmesi bütünleştirmesi olabilir miydi? Ne mümkün, böyle bir düşünce genel kurala aykırıydı. Ne yapılmalıydı? Ayrımsallıklar desteklenmeli, mümkünse halklar birbirlerine karşı karşıya getirilmeliydi. Yani, Kuzey Irak bölgesi halkları bütünleştirmekten ziyade her zaman yapılageldiği biçimde ayrıştırılması hedef olarak ortaya konulmuştu. Bilinen yayılmacı politik ilke, bütünleşiklikten çok ayrımsallıkların alabildiğine desteklenmesi üzerine kurgulanmıştır. Öyle de yapılmıştır. Özerk yapıdaki Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) Erbil ve Süleymaniye olarak iki ayrılması desteklenmiş ve başarılmıştır. Tabii bu arada Suriye’de patlak veren iç savaş DAİŞ ’in bu kadar az bir süre içerisinde IKBY bölgesindeki hedeflerinin el geçirilmesindeki hızlanmayı da sağlamıştır. Ancak Türkiye’nin arka çıktığı birçok defa yok olmaktan kurtardığı Mesut Barzani’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ile Celal Talabani’ninKürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) ‘nin Türkiye’ye karşı tutumunda herhangi bir değişiklik özellikle göze çarpmadığı gibi ortak Türk düşmanlığı üzerine temellendirilmişti. O kadar ki, geçmişin Şam-Tahran arasında mekik diplomasisiyle ömrü geçmiş Celal Talabani “Türkiye’ye bir Kürt kedi bile vermeyiz.” (2) sözünü bile edebilmişti. Çizgileri kesinleşmiş bu ifade Hakkâri’de terör örgütü PeKaKa tarafından 2007 yılında düzenlenen saldırıda 12 askerin şehit olması üzerine Türkiye’nin suçluların iadesi talebi üzerine birebir şöyle söylenilmişti.
“Şehit ailelerine baş sağlığı diliyoruz. Türkiye bizden PKK yetkililerini istiyor. Kürt yetkililerin yakalanması ve teslim edilmesi gerçekleşmeyecek bir rüyadır. Biz, değil bir Kürt’ü bir Kürt kedisini bile teslim edemeyiz.” (2)
Bu meydan okumanın anlamı açıktan açığa KYB’nin PeKaKa’ya KDP ’nden daha yakın durduğunun bir göstergesi olmuştur. KDP’nin kapalı kapılar arkasında “Haşdi Şaabi”yle ilişkilerini düzeltmesinden sonra KYP Suriye PeKaKası’na yönelmiştir. Taraflar yerlerini tam olarak belli etmişlerdir. Malum, Haşdi Şaabi, DAİŞ’in 2014’te Musul’u ele geçirmesi ardından Iraklı farklı milis güçlerinin bir araya gelmesiyle kurulmuştur. İrani’dir. Haşdi Şaabi’nin büyük bölümü Şii milislerden oluşmakta ancak bünyesinde az sayıda Sünni grupların da bulunduğunu da bu arada söyleyelim. Irak ve Suriye’de etkinliğini her geçen gün artıran İran destekli Şii Haşdi Şaabi milisleri, Irak’ta “devlet içinde devlet”(imperium in imperio) konumunu güçlendirmiştir. (3)
Bu arada yeri gelmişken söyleyelim, 2005-2014 yılları arası Irak cumhurbaşkanı olarak görev yapan Celal Talabani, 17 Aralık 2012 tarihinde dönemin Başbakanı Nuri Maliki ile yaptığı toplantı sonrası beyin kanaması geçirmiş ve o tarihten itibaren boyundan aşağısı felç olarak ölene kadar yaşatılmağa çalışılmıştır. Eski İran yanlısı politikaların mimarı Celal Talabani’nin 3 Ekim 2017 tarihinde Berlin’de vefatından sonra, aslına bakılırsa özellikle beyin kanaması geçirdikten sonra partisi KYB üzerinde söz sahibi, halkla ilişkilerin tüm vecibelerini yerine getiren eşi ‘Hero İbrahim Ahmed’ olmuştur. Celal Talabani ve eşi Hero Talabani’nin uzun soluklu evliliklerinden Bafıl ve Kubat adlarında 2 oğlundan Celal Talabani’nin sağlığındayken siyasete ısındırdığı gözde olan oğlu Kubat Talabani, Yahudi asıllı Sherri Kraham ile evlidir. Ancak Celal Talabani’nin ağabeyi Şeyh Cengi’nin oğlu ve aynı zamanda KYB’nin istihbarat kurumunun (Zenyari) başında olan Lahur Şeyh Cengi de KYB içinde ön plana çıkan bir isim olmuştur. Bu arada unutmamak gerekir ki KYB lideri Bafıl Talabani’dir.
Anımsayacaksınız, geçen haftaki yazımızda Kürdistan Yurtseverler Birliğini Suriye-Irak sınırına yakınlaştırıp Suriye PeKaKa Uydu Devletçiği ile birleştirilmesi ABD’nin yeni bir stüdyo projesi olarak tezgâha konulmuş olduğunu ifade etmiştik. Hedef; Ekonomik verimliliği az Duhuk-Erbil’i “Kürdistan Demokratik Partisi” (KDP) güdümündeki Irak Bölgesel Kürt Yönetimi bölgesine bırakıp, petrol bölgesi Süleymaniye-Kerkük-Musul’un bir kısmı ve ‘Suriye PeKaKası’nın yani PYD/YPG’nin elindeki bölgeleri birleştirip yeni bir özerk bölge oluşturmak. Esasen bu projenin stüdyo projesi DAİŞ’ten hemen hemen hiçbir farkının olmadığı açıkça görülmektedir. Ancak açıkça DAİŞ’ten farklı olarak ABD’ye biat etmiş bir PeKaKa’nın varlığı ve güdülenebilirliği ortadadır.
Bir başka söze gerek yok, bu birlikteliği ortaya koyan en önemli olay ise 15 Mart 2023 tarihinde Duhok’un 40 km kuzeybatısında Çemankê nahiyesine bağlı Berkiyat köyüne çarpışarak düşen iki adet Eurocopter AS350 tipi helikopterinin, Suriye PeKaKası Terörle Mücadele Güçleri (YAT)’ ne bağlı 9 teröristi taşımasıdır. Bir helikopterin düşmesinden çok iki helikopterin çarpışarak düşmesi teknik düzeyde değerlendirilmektedir. Neden? Çünkü söz konusu helikopterin azami 7 kişiyi taşıyabilmesi, uçulan arazi yüksek ve dağlık olduğundan ancak 4-5 kişiyi taşıyabilmesinden kaynaklanmaktadır. İkinci konu ise anılan helikopterlerin ABD marifetiyle verilmesidir. Zaten Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar da ABD’yi kastederek “PKK/YPG destekçileri, teröristlere helikopter vererek bir kez daha suçüstü yakalandı” diye iğnelemiştir. (4)
Helikopterlerin kime verildiği bir başka soruyu da beraberinde getirmiştir. Helikopterler kimin envanterinde olduğunu da IKBY Başbakan Mesrur Barzani yanıtlamıştır. Mesrur Barzani 18 Mart’ta yabancı konuklar için düzenlenen Nevruz resepsiyonunda şu değerlendirmeyi yapmıştır:
“Güvenlik ve istihbarat kurumlarımız bir helikopterin düştüğünü teyit etti, ikinci bir helikopterin düştüğüne dair bilgimiz yok. Bu iki helikopter aslında KYB içindeki bir grup tarafından satın alındı ama nasıl SDG (Suriye PeKaKası)’nin eline geçtiğini bilmiyoruz.” (4)
Öte yandan KYB lideri Bafıl Talabani kazada ölen Suriye PeKaKası (YPG)’nın lideri Mazlum Abdi’nin yeğeni YAT Komutanı Şervan Kobani ile fotoğrafını paylaşıp başsağlığı dilemesi ve YAT’ın DAİŞ’e karşı savaştaki rolünü övmesi birlikteliğin önemli boyutunu da gözler önüne sermiştir. Bafıl Talabani bununla da yetinmeyip 22 Mart 2023 tarihinde ölenlerle ilgili Kamışlı’da düzenlenen törene Terörle Mücadele Komutanı Vahab Halepçe ve yardımcılarını göndermiştir. Ayrıca KYB Politbüro Üyesi Stran Abdullah, Suriye PeKaKası’na yardımlardan onur duyduklarını belirtip KDP’ye, daha doğrusu ‘Barzanistan’a meydan okumuştur. Ortada yönetim merkezi Erbil olan bir Barzanistan, diğeri de idare merkezi Süleymaniye olan Talabanistan bulunmaktadır. ABD-İsrail Birlikteliği yeni örgütlenme planını Bafıl Talabani ve YPG (Yekîneyên Parastina Gel) ‘Halk Savunma Birlikleri’ Komutanı Mazlum Kobani üzerinden uygulamaya koydukları bütün çevrelerce belirginleşmiştir.
71 yıldır NATO’da bütün vecibelerini eksiksiz yerine getiren Türkiye ile ABD ilişkileri Akdeniz’e girebilmek için Garp Ocaklarına XVIII ve XIX. Yüzyıllarda haraç ödeyen ABD bu durumu içine sindirememiş ve bugüne kadar hiçbir şekilde unutamamıştır. Şimdi Boğaziçi Üniversitesi olan İstanbul’daki Amerikan Robert Koleji’nin ilk başkam, Rahip Dr. Cyrus Hamlin’e bakılacak olursa, ABD, Türklere karşıcı! tüm haberlerin dış ülkelerde yayılmasını sağlamak amacıyla, 1870’lerde Londra’da bir propaganda bürosu kurulmasına ön ayak olmuştur. Hamlin’in de kabullendiği gibi, herhangi bir halk hakkında bu denli “tek yanlı ve güvenilmez enformasyon” propagandası, birkaç yıl sonra, kolayca giderilemeyecek düşmanlık ve nefret kışkırtacağı varsayımına dayandırılmıştır. (5)
Bütün bunlardan sonra demem odur ki, Türkiye hava sahasının, Irak Süleymaniye Uluslararası Havalimanı’nı iniş/kalkış için kullanacak hava araçlarının kullanımına 3 Nisan itibarıyla kapatılması yerinde ve zamanında alınmış bir karardır. Ayrıca, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu 29 Mart’taki ziyareti sonrası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake için “Bizim kapılar ona kapandı” sözünün kökenlerini buralarda aramak gerekir.
Alman Welt gazetesi Rusya, Türkiye ve NATO ilişkilerini kaleme alındığı bir analiz yayınlayarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “manevra başarısı” na dikkat çekmiştir. Neticede Türkiye Rusya’nın düşman olarak tanımlandığı NATO’nun 71 yıllık üyesidir. Alman Welt gazetesi Türkiye, Rusya ve Avrupa ilişkilerini ele alan bu yazıda, ‘Erdoğan NATO ve Moskova’yı nasıl birbirine düşürüyor? Sorusundan yola çıkarak, Finlandiya’nın NATO’ya resmî olarak kabul edilmesi, bir durum üstünlüğü parametresi olarak RF Dışişleri Bakanı Lavrov’un Ankara ziyareti hatırlatılarak şu ifadelere yer vermiştir:
“Türkiye, batılı müttefikleriyle birliğini gösteriyor ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini kabul ediyor. Ancak kısa bir süre sonra Putin’in Dışişleri Bakanı Ankara’da kabul edildi. Erdoğan Moskova ile Batı arasında manevralar yapıyor ve bunda da başarılı oluyor.” (6)
Ankara merkezli üretilen bağımsız politikaların yılmaz uygulayıcısı Türkiye Cumhuriyeti uzun ince, sarp bir yolda yürüdüğünün bilincinde, coğrafya kaderdir çizgisinin dışında deterministik bir düzlemde hareket etmektedir. Evet coğrafya, belirleyici bir etkendir, ama, alın yazısı değildir, sevgili okurlar.
Dipnotlar
(1)Euronews, “Musul Neden Düştü”, 11.06.2014; https://tr.euronews.com/2014/06/11/musul-neden-dustu/Erişim Tarihi 09.04.2023/
(2) İnternet Haber, “Celal Talabani Türkiye’ye bir Kürt kedi bile vermeyiz demişti!” 04.10.2017; https://www.internethaber.com/celal-talabani-turkiyeye-bir-kurt-kedi-bile-vermeyiz-demisti-1812133h.htm/Erişim Tarihi 19.03.2023/
(3) Selami Kökçam, “Irak’ta devlet içinde devlet: Haşdi Şaabi”, TRT Haber, 16 Nisan 2021; https://www.trthaber.com/haber/dunya/irakta-devlet-icinde-devlet-hasdi-sabi-562458.html/ Erişim Tarihi 19.03.2023/
(4) Fehim Taştekin, “Kürt’ün helikopteri, Türk’ün restorasyonu”, Gazete Duvar, 3 Nisan 2023; https://www.gazeteduvar.com.tr/kurtun-helikopteri-turkun-restorasyonu-makale-1609776/ErişimTarihi 09.04.2023/.
(5) Salâhi R. Sonyel, “Büyük Devletlerin Osmanlı İmparatorluğunu Parçalama Çabalarında Hıristiyan Azınlıkların Rolü”, Belleten, TTK, Ankara; https://belleten.gov.tr/tam-metin/1885/tur /Erişim Tarihi 09.04.2023/
(6) Yeni Birlik Dünya, “Welt: Erdoğan’ın Manevraları Başarılı Oluyor”, Yeni Birlik Gazetesi, 8 Nisan 2023, s.11