Söyleşi: Prof. Dr. Nurullah Çetin
Suriye’de unutulan, yok sayılan, görmezden gelinen, unutturulmak istenen üç buçuk dört milyon civarında bir nüfusa sahip Suriye Türkleri var. Onlara “Türkmen” deniyor. Bu insanlar bizimle aynı kanı taşıyor, Türkçe konuşuyor ve bütün âdetleri, yaşantıları, kültürleri, gönülleri, zihinleri ile tamamen Türk. Türkiye Türklerinin bir uzantısı.
İşte unutturulmak istenen bu Türk kardeşlerimizin halini onların içinden gelen bir temsilci ile, Suriye Demokratik Türkmen Hareketi Gençlik Kolları Başkanı ve Suriye Türkmen Öğrenciler Birliği Kurucu Üyesi Hüseyin Muhammed ile konuştuk.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Sayın Hüseyin Muhammed, önce bize kendinizi tanıtır mısınız? Türkiye’de ne münasebetle bulunuyorsunuz? Burada ne yapıyorsunuz? Göreviniz nedir? Çalışmalarınız ne üzerine?
Hüseyin Muhammed: İsmim Hüseyin Muhammed. Suriye Halep Çobanbey nahiyesine bağlı Kersenli köyü 1992 doğumluyum. Türkiye’ye eğitim amaçlı geldim. Buraya geldikten sonra arkadaşlarla Suriye Türkleri ile ilgili çalışmalar yaptık. Bu kapsamda Suriye Demokratik Türkmen Hareketi’ni kurduk ve şimdi hareketin Gençlik Kolları başkanlığını yürütüyorum ve diğer bir çalışmamız olan Suriye Türkmen Öğrenciler Birliği’ni kurduk. Birliğin kurucu üyesi ve başkan yardımcılığını yapıyorum.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Biz Türkiye Türkleri, Suriye Türklerini fazla tanımıyoruz. Bize Suriye Türklüğü hakkında önce tanıtıcı bilgiler verir misiniz? “Türkmen” ne demektir? Suriye Türklüğünün kısa tarihi, coğrafî özellikleri, nüfusu, kültürü, dinî hayatı, ekonomik konumu, siyasi durumu gibi hususlarda özet bilgilere ihtiyacımız var.
Hüseyin Muhammed: Öncelikle “Türkmen” ne demek ona bir göz atalım: Türkmen: Oğuz Türklerinden ilk müslüman olanlara Türkmen denir. Öncelerde “TÜRK İMAN” denilmiştir. Yani “imanlı Türkler” daha sonra zamanla “Türkmen” olarak söylenmiştir. Türkmenlerin İslamiyet’e çok büyük katkıları olmuştur.
Suriye Türkleri’nin kısaca tarihi: Suriye, bulunduğu coğrafi konum itibariyle; doğu ve batıyı birleştirdiğinden Anadolu’nun tabii bir uzantısı olmasından ötürü hem doğu ve hem de batıdaki devletlerin ilgi odağı olmuştur. Sümerler, Asurlular, Makedonyalılar ve Romalılar Suriye’de hâkimiyet kurmuşlardır.
İslamiyet’in doğuşundan sonra bölgede, Hz. Ömer’le başlayan bir İslamî hareket görüyoruz. Bu durum, Emevî ve Abbasî hanedanlıkları zamanında da devam etmiştir.
Suriye’deki Türkmenlerin daha 7. ve 8. yüzyıllardan beri Fırat ve Dicle boylarına indikleri, ayrıca, Mezopotamya’dan ve Anadolu’dan Suriye’ye göçtükleri 9. ve 11. yüzyıllardan bu yana bölgede yaşadıkları bilinmektedir. Daha önce Mısır’da bir Türk komutanı Tolunoğlu Ahmed 875 yılında kendi hanedanını kurmuş ve bu hanedan 905 yılına kadar devam etmişti. Tolunoğlu Ahmed, Suriye’yi 877’de almıştı.
Daha sonra yine başka bir Türk komutanı Toğaçoğlu Muhammed Ebu Bekir, tarihte İhşidî adıyla anılan hanedanı kurmuş ve bu hanedan 935-969 yılları arasında bölgeye hâkim olmuştur. Her iki Türk hanedanı, Abbasî halifeliğinin bir politikası olarak Türk komutanları ile Türk askerlerine, orduda büyük yer vermelerinin sonucunda doğmuştur. İhşidîler’i 969 yılında Şiî Fatımî Devleti yıktı.
X. Yüzyılın birinci yarısında Abbasî İmparatorluğu iyice parçalanmış, Irak’ta bile kuvvetini hissettiremeyecek bir duruma düşmüştü. Bizans bundan faydalanarak karşı taarruza geçti ve birçok yöreleri ülkesine katmaya muvaffak oldu. Bizans’ a karşı, Kuzey Suriye ve Cezîre’nin (Kuzey Irak ve bazı Güney Anadolu yöreleri) hâkimleri olan Hamdanî hükümdarları karşı koymaya çalıştı. Bu cümle adı geçen hanedanın en büyük hükümdarı olan Seyfü’d-Devle, Seyfü’d-Devle’nin en ünlü ve muktedir kumandanlarından birinin “Türk Yemek” olduğunu biliyoruz. Bu Türk kumandanının Kimek elinin Yemek boyundan olduğu için böyle anılmış olması muhtemeldir. (ölümü: 951-2)
Türklerin bölgeye gelip yerleşmeleri, Büyük Selçuklu Devleti’nin Gazneliler’le yaptığı Dandanakan Savaşı sonrası olmuştur. Büyük Selçuklu Devleti, bu savaştan sonra özellikle 1063 yılından itibaren kendi hayat tarzlarına uygun buldukları bu bölgeye yerleşmeye başladılar. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde bu yerleşme yoğunluk kazanmıştır. Türklerin buraya yönelik akınları Afşin ve Sandık Beyler komutasında Halep’e kadar devam etmiştir. 1069-1070 yıllarında ise Kurlu ve Atsız Beyler, Güney Suriye’yi tamamen ele geçirmişlerdir.
1071 yılında Malazgirt Savaşından sonra Aşağı ve Yukarı Fırat boylarında, Saltuklar, Mengücekler, Danişmendiler, Yınaloğulları, Artuklar gibi Türk Beylikleri kurulmuştur.
1077 yılından beri Suriye Selçuklu meliki olan Tutuş, kendini sultan ilân ederek, Oğuzların Yıva Boyu ile Bayat, Avşar, Begdilli, Döğer ve Üçoklar oymakları Şam ve Halep’e yerleşmişlerdir. Berkyaruk’un üzerine yürümüş, fakat yenilmişti (1095). Oğullarından Rıdvan Halep’te ve Dokak Şam’da hâkimiyetlerini ilân ettiler. Halep hâkimi Rıdvan Haçlılarla mücadele etti. Bir ara sınırlarını Güney Anadolu’ya kadar genişletti.
1117’ye gelindiğinde her iki bölgede de hâkimiyet, atabeylerin eline geçmişti. Suriye Selçukluları’nın Şam kolu, Atabey Tuğtekin tarafından yönetiliyordu. Oğlu Tacü’l-mülk Böri babasının ölümü üzerine idareyi ele aldı. Pek güçlü olmayan bu atabeylik, Zengî Atabeyi Nureddin Mahmut tarafından ortadan kaldırıldı (1154).
1127 yılında Melikşah’ın Halep Valisi Ak-Sungur’un oğlu İmadeddin Zengi Musul valiliğine getirildi. Haçlılara karşı verdikleri mücadelelerle öne çıkmışlardır. İmadeddin Zengî, Haçlılardan Urfa’yı alınca Avrupalılar II. Haçlı Seferi’ni düzenlemişlerdir (1137). Zengî’nin ölümünden sonra atabeylik Musul ve Halep olmak üzere iki kola ayrıldı (1146).
Halep’teki oğlu Nureddin Mahmut Haçlı kontluklarına karşı başarılı mücadeleler verdi. Şam’daki Börileri kendine bağladı. Haçlılarla iş birliği yapan Mısır Fâtımî Devleti’ni ortadan kaldırdı (1171). Nureddin Mahmut ölünce atabeylik Eyyubî ailesine intikal etti (1174). Selahattin Eyyubi komutasındaki Müslümanlarla birleşerek Haçlılara karşı bölgeyi savunmuşlardır.
Selahattin Eyyubi’nin ölümünden sonra bölgeye bir başka Türk devleti olan Memluklular hâkim olmuştur. Anadolu’ya hâakim olan Türkiye Selçuklu Devleti ise, 1243 yılında Moğollarla yaptığı Kösedağ Savaş’ını kaybetmesi sonrası ağır Moğol baskısı altında kalmıştı. Bu baskı sonucu özellikle Kayseri ve Sivas’ta yaşayan Türkmenler, Memluk Sultanı Baybars zamanında Suriye bölgesine yerleşmişlerdir.
Bu dönemde Suriye’ye gelip Şam’a yerleşen Türkmenler, İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın ölümünden sonra çıkan siyasi karışıklıktan faydalanarak 1337’de Elbistan civarında Dulkadiroğulları Beyliğini kurmuşlardır. Yavuz Sultan Selim, 1516 yılında Mercidabık’ta Memlukluları yenerek bu günkü Suriye topraklarını Osmanlılara bağlamıştır.
Suriye Türkleri, ilk yerleşimlerinde göçebe olarak kalmışlarsa da sonradan yerleşik düzene geçmişlerdir. Konar-göçer ahalinin merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağlaşamayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermelerini sona erdirmek endişesi, harap ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmak (1691-1699) yılları arasında konar-göçer halkın Osmanlı hükûmeti tarafından iskan edilmesinin bazı sebepleridir.
1916 sonuna kadar da bu bölgedeki Türk hâkimiyeti, kesintisiz olarak 402 yıl sürmüştür. Bu sürede bölge sakinleri, derin Türk kültürü etkisi altında kalmıştır. Bu etki kendisini en çok dil konusunda göstermiş; Suriye lehçesi en fazla Türkçe kelime içeren Arap lehçesi olmuştur.
1. Dünya Savaşı sonuna kadar Osmanlı hâkimiyetinde kalan Şam, Trablus ve Halep eyaletleri şeklinde yönetilen Suriye, Türk yönetimi altında kültürel, sosyal ve ekonomik açılardan kalkınmış ve en huzurlu dönemini geçirmiştir.
30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesine kadar aşağı yukarı 500 yıl Türk hâkimiyetinde kalan Suriye, İngiliz ve Fransız işgaline uğramış, 1936 yılında ise Fransa denetiminde cumhuriyet olmuştur.
Suriye Türkmenleri’nin Yaşadığı Yerler ve Nüfusu:
9. yüzyılda Tolunoğulları döneminde ilk defa Türk hâkimiyetine giren Suriye, 11. yüzyılda Selçuklu Türkleri’nin, 1260’a doğru Memlûk Kıpçak Türkleri’nin eline geçmiş, 1516 yılında Yavuz’un bu ülkeyi fethetmesiyle Osmanlı hâkimiyetine girmiş ve 850 yıllık Türk idaresinden sonra 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Anlaşmasıyla Osmanlı Devleti’nden koparılarak Fransız kontrolüne bırakılmıştır. Bugünkü Suriye 17 Nisan 1946 yılında bağımsız bir devlet haline gelmiştir.
20. yüzyılın ortalarında çok sayıda Suriye Türkü Araplaşmış, böylece bu ülkede yüz yıllardır süren asimilasyon son dönemde de devam etmiştir.
Oğuz Türkleri’nin ve Memlûk Kıpçakları’nın torunları olan Suriye Türkleri’ne Bayır-Bucak Türkleri de denilmektedir. Türkler bu ülkede azınlık olarak kabul edilmemekte ve kayıtlarda Müslüman olarak geçmektedirler. Halk arasında ise Türkmenler olarak adlandırılmaktadırlar.
Suriye’de Bayat, Afşar, Karakeçili, İsabeğli, Musabeğli, Elbeyli, Akar, Hayran, Çandırlı, Sincar gibi Türk boyları yaşamaktadır. Bu Türk boyları ile Anadolu’daki uzantıları olan Türk boyları arasında inançlar, gelenekler ve folklorik pratikler bakımından çok önemli benzerlikler tespit edilmiştir.
Suriye’de yaşayan Türkler’in nüfusu hakkında verilen rakamlardan 100.000 tahmini bu gün artık eskimiştir, uydurma bir tahmindir. Yakın zamanlarda verilen 500.000 – 1.000.000 rakamları da yanlıştır. Gerçek rakamları verecek olursak, Suriye’de yaşayan Türkmenlerin nüfusu 3,5 – 4 milyon arasında tahmin edilir. Onlara Araplaşmış Türkler de eklenirse sayısı ikiye katlanır.
Suriye’de Toplam 523 Türk köyü vardır (büyük şehirler harlarından başka). Suriye hükûmeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça’ya çevirmiştir. İsabeğli “İseviye”, Kabamazı “Belutiye”, Tırınca “Ümitüyur”, Karınca “Behlüliye” olmuştur.
Suriye’de Türkçe eğitim yapan okullar olmadığı gibi Türkleri bir arada tutan her hangi bir teşkilat da yoktur. Köy ve kasabalarda yaşayan Türkler kendi aralarında Türkçe konuşmayı sürdürürler. Yüksek eğitim yapan Türkler’in sayısı çok azdır ve tamamına yakını Türkiye’deki okullarda okumuştur.
Türkçe çıkan yayın organları, 1922’den 1937’ye kadar, sürgündeki Refik Halit’in de katkılarıyla renklendirdiği, “Doğru Yol” ve “Vahdet”tir.
Suriye Türkleri, şiveleri ve edebiyatları bakımından Türkiye’nin bir uzantısı gibidirler. Suriye’de konuşulan ağız da, Hatay bölgesinde konuşulan Türkmen ağızlarının bir devamı niteliğindedir. Hama ve Humus Türkmenlerinin şivesi eski Osmanlı diline daha yakın. Bazı ülkelerde Azerbaycan Türkçesine yakın olunmaktadır.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Suriye Türkleri ile Türkiye Türkleri elbette aynı kökenden geliyorlar. Siz Türkiye’ye ilk geldiğinizde Türkiye Türklüğü ile Suriye Türklüğü arasında dilde, kültürde, geleneklerde, dinî yaşantıda, aile hayatında, diğer yaşantılarda ve alanlarda ne gibi benzerlikler gördünüz?
Hüseyin Muhammed: Ben Türkiye’ye ilk geldiğim sırada hiç bir yabancılık çekmedim. Çünkü bizler Suriye’de hep Türkiye’yi ülke olarak görmedik, kendi ülkemiz bildik, biz bu duygu ile yetiştik.
Biz Suriye Türkleri’nin şivesi Kilis ve Antep şivelerine çok yakın. Zaten Suriye’de Türk televizyonları izlendiği için insanlar Türk dilini gayet güzel anlıyorlar ve konuşuyorlar, mesela ben Türkçe’yi küçüklüğümden beri konuşuyorum ve Türkçe yazmasını da 10 yaşlarında öğrendim.
Kültür olarak da Suriye Türklerine en yakın olan yine şivede olduğu gibi Antep ve Kilis’tir. Mesela Türkmenlerde bayram âdeti şöyledir: Bayram günü erken kalkılır, en güzel elbiseler giyilir ve tekbirler arasında camilere gidilir, bayram namazı sonrası, cami önünde insanlar birbirleri ile bayramlaşır ve sonra herkes evine dönüp ailesi ile bayramlaşır.
Ondan sonra mezarlığa gidilir, orada Fatihalar, Yasin-i şerifler okunur ölülerin ruhuna. Daha sonra ailenin en büyüğünün (dedeler-nineler) yanına gidilir, eller öpülür ve sonra yemekler, tatlılar yenilir. Sıra köylülerle ve diğer akrabalarla bayramlaşmaya gelir.
İşte Türkiye Türkleri ve Suriye Türkleri arasındaki bayram kültürü farkı, eğer farksa bu. Bu bayramlaşmalar Anadolu’da daha yaygın, velâkin büyük şehirlerde maalesef bu kültür unutulmaya yüz tutmuş durumda.
Geleneklerde ise kız isteme olsun, kına geceleri olsun, ya da taziyeler olsun hiçbir fark yok. Çünkü Suriye Türkleri ve Türkiye Türkleri aynı yurt insanıdır ve ikisi de Osmanlı geleneklerine bağlıdırlar.
Suriye’de Türkmenler’in yüzde % 98’i sünnî mezhebine tabidir ve diğer %2’lik oransa Alevî Türkmenlerdir.
Suriye Türkleri ve Türkiye arasında tek fark, sınırdır, başka da fark yoktur. Nasıl biz Türkmenler Çanakkale Savaşı’nda Türkiye’yi korumak için geldikse, şimdi aynı şeyi Türk gençleri Suriye için yapıyorlar.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Suriye Türklüğü üzerindeki Baas rejimi emperyalizminin en eski zamanlardan günümüze kadar nasıl olduğunu bize anlatır mısınız? Hangi alanlarda ne gibi baskı gördünüz? Şimdi durum nedir?
Hüseyin Muhammed: Türkmenler Suriye’de görünürde sürekli Sünnilik içerisinde görülüp hiç bir zaman bir topluluk olarak kabul edilmemiştir. Fakat iç dengelemede her zaman bir tehdit olarak algılanıp sürekli baskı ve tehdit altında kalmışlardır. 1963 sosyalist darbesinden sonra sistemli bir baskı ve caydırma politikası ile Türkmenler, devletten ve toplumdan tecrit edilmişlerdir.
Ne bir dernek, vakıf ne bir parti, kulüp ne de bir çatı kurulmasına müsaade edilmiyor idi. Bu politika üzerine Batı-Doğu bloğu kavgası tarafları olan Türkiye ve Suriye’nin sürtüşmesinden en çok zararı Türkmenler görüyor idi. Bu baskı ve zulüm altında 2000’li yıllara gelindi.
Baba Esat sonrası yönetime gelen oğul Esat ve Ak Parti hükûmeti arasındaki yakın ilişkiler pozitif olarak Türkmenlere yansımakta idi. Lakin bu yakınlaşma hiç bir zaman yasal bir boyut kazanmamış idi. Hiç bir kolaylık ve yasal bir düzenleme Türkmenler için söz konusu olmamıştı. Bu şartlar ve koşullar altında Türkmenler her hangi bir sivil ya da siyasal örgütlenmeye gidememiştir, daha doğrusu öyle bir imkân oluşmamıştı. Bu şartlar altında Suriye Türkmenleri 2010 Arap baharına girmiş olmakta idi.
Suriye Türkmenlerinin ne Suriye’deki oranları nispetince ne de sahada verdikleri kahramanlık ve fedakârlığı nispetince muhalefet nezdinde temsil hakkı elde etmiş değiller. Bunun iki sebebi vardır:
Birinci sebep Suriye Türkmen muhalefetinin çok geç başlaması ve oyuna çok geç dahil olması yanında, Suriye içinde yapılan gösterilerde Türkmen adına çıkmaması, Türkiye’nin fazla müdahale etmediği ve dünyanın ve muhalefetin Türkmenleri görmezlikten geldiği ve hiçe saydığı politika yüzündendir.
Başlarda Türkmen varlığını kabul etmeyen muhalefet, yaptığı tüm açıklamalarda sayıları Türkmenlerin verdiği şehitler kadar çıkmayan grupları zikrediyor, Türkmenleri zikretmiyor idi. Varlığını kabul etmediği Türkmenleri yaptığı toplantılara çağırmıyorlar idi.
Zor bela elde edilen bilgiler ışığında Türkiye’de yapılan toplantılara kapılardan kovulma pahasına katılmaya çalışılıyor idi. Zira Türkiye dışında yapılan toplantılara katılma şansı yok idi. Bu zor şartlar altında Türkmenler muhalefet kapılarını çalmaya devam etti.
Türkiye ve yabancı ülkelerden muhalefeti genişletme baskıları yüzünden Türkmenler de Suriye muhalefetinin bir zamanlar en üst çatısı olan Suriye Ulusal Konseyi’ne katılma şansı buldular. İlk genişletmede 20 kişi, fakat zamanla 16 kişi olarak Türkmen temsilcisi katıldı. Suriye Ulusal Konseyi işlevini kaybedip yerine daha kapsayıcı bir Suriye Devrimci Ulusal Koalisyonu kurulmasıyla Türkmenler 3 kişi olarak Koalisyona katıldılar.
Türkmen Siyasetini Bekleyen Tehlikeler:
Suriye Türkmenlerinin siyasallaşması geç olmasından dolayı Türkmen siyasetinde büyük bir boşluk mevcut idi. Bu boşluğu doldurmayan büyükler Türkmen siyaseti için en büyük hatayı işlemişlerdir.
Bu boşluğu görüp de boş kalmasına razı gelmeyen ve kanlarına dokunan vaziyet ışığında gençlerle Türkmen siyaseti oluşmuştur. Bu gençlerin teşkilat bilgisi, siyaset geçmişi olmaması yanında yaşlarının da küçük olması kaçınılmaz sorunların başında gelmektedir.
Bu işi göğüsleyen gençler, geleceklerini bir milletin geleceği için feda etmişlerdir. Kimsenin olmadığı, ateşten gömlek giyen gençler Türkmen siyaseti dışında bırakılması Suriye Türkmenleri için en büyük kayıp olacaktır.
Genel devrim yapısında işi başlatanlar ve başarıya ulaştıranlar ortadan kaldırılarak yerine fırsatçılar, bütün kazanımları kendilerine mal etmeye çalışırlar. Suriye Türkmenlerini de böyle bir tehlike beklemektedir. Her şey yerli yerinde durur iken saklananlar ve uzak duranlar, ayaklananları bu işten vazgeçmeleri için baskı yapıyorlar idi. Devran dönüp de rejimin gitmesi kesinleşince ortada sahte kahramanlar cirit atmaya başladı.
Bu gelişmeler ışığında zor günde mücadele veren gerçek kahramanlar göz ardı edilerek yerlerine fırsatçı ve eski konumlarını devam ettirmek ve Suriye Türklerine sağlanacak imtiyazları ellerine geçirmek isteyen sahte kahramanlarla dolup taşma tehdidi vardır. Lakin bazı fırsat ve imkânlardan dolayı ön plana çıkmamış veya çıkamamış ve muhtelif nedenlerden dolayı kendini gösteremeyen ve zamanla tanınan gerçek kahramanları Türkmen siyaseti dışında tutmak da doğru bir tutum olmayacaktır.
Dolayısıyla şartlar gereği geride kalan ya da tanınmayanlarla fırsatçıları ayrıt edip dengeyi korumak şarttır. Aksi takdirde kadroya ehil, aklı başında, işi bilen ve siyasi tecrübesi olanlar dahil edilmeyip küstürülürse Türkmen siyasetine büyük bir kötülük edilmiş olunacaktır. Bu manada hakiki kahramanlar bu ince dengeyi iyi hesap edip ona göre kadroyu genişletmeyi zaman kaybetmeden tamamlamaları icap ediyor.
Türkmen siyasetini bekleyen diğer bir tehdit ise davanın önüne şahısların geçmesidir. Olaylara yaklaşım şahıslar üzerinde yapılması, güvenin kaybolması ve suçlamalar, davanın ötesine geçip şahıs kavgasına indirgenmesi zararlı olan diğer bir tehlikedir.
Bu tehlikelere ilaveten Suriye Türklerine has bölgesel bir ayrımdan kaynaklanan bölgecilik tehlikesidir. Coğrafi bütünlüğü olmayan Türkmenler bölgelere ayrışırlar. Bu ayrışmadan dolayı bazı taraflar arasında bölge kavgası çıkması Türkmen davasına zarar verecek unsurlardan birisidir. Aklı başında bölge temsilcileri arasında alınacak erken tedbir bu tehdidi ortadan kaldırabilir.
Türkmen Dernek ve Örgütlerinin Kuruluş Tarihleri ve Liderleri:
- Suriye Türkmenleri adına dernek kurma talebi, Mustafa Hamed, Halep 1968. Talep, reddedilmiştir.
- Suriye Türkmenleri Hayırsever Derneği, Kurma girişimi, Semir Alov, 1983 Halep.
- Humus Türkmen Derneği, Humus.
- Bayır-Bucak Türkleri Derneği – İskenderun, İhsan Bozoğlan.
- Bayır-Bucak Türkleri Derneği – Ankara, 1992, Başkanı: Mehmet Şandır.
- Suriye Türkmen Topluluğu, 27 Nisan 2011 İstanbul, Tarık Sulo Cevizci.
- Suriye Türkmen Hareketi, Başkanı: Ali Öztürkmen, İstanbul 1 Haziran 2011.
- Suriye Türkleri Derneği, Başkanı: Tarık Sulo Cevizci, İstanbul 21. Haziran 2011.
- Suriye Türkmenleri Derneği, Başkanı: Ali Öztürkmen, İstanbul 27 Temmuz 2011.
- Suriye Türkleri Platformu, 10 Eylül 2011, Sözcüleri: Yusuf Molla ve Ziyad Hasan, İstanbul.
- Suriye Türkmenleri Birliği, Başkanı: Bekir Atacan, 2 Eylül 2011, İstanbul.
- Suriye Ulusal Türkmen Kitlesi, Başkanı: Yusuf Molla, 15.02.2012.
- Suriye Demokratik Türkmen Hareketi, 21 Mart 2011 Kurucu Başkanı: Abdulkerim Ağa, şimdiki Başkanı: Ziyad Hasan, İstanbul.
- Suriye Türkmen öğrenciler birliği, 06 Şubat 2013 İstanbul.
- Suriye Türkmen Platformu, 19 Temmuz 2012, kurucusu: Esat Erbet, Şimdiki Koordinatörü: Muhammet Ali Bardakçı.
- Suriye Türkmenleri Meclisi – Başkanı: Semir Hafız, 01.04.2013, Ankara.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Irak Türkleri ile ilişkileriniz nasıl? Irak Türkmenleri ile birleşip bir Türkmeneli Devleti kurma çalışmalarınız var mı?
Hüseyin Muhammed: Irak Türklerinden çok iyi arkadaşlarımız var ve her zaman görüşüyoruz. Çünkü sorunlar aynı ve ortaklaşa bir şeyler yapmak için çalışıyoruz. Çünkü biz gençler olarak siyasi kavramda Irak Türkleri aydınlarından ve siyasetçilerinden çok şey öğrendik ve onların siyasi deneyimlerinden faydalandık.
Türkmeneli Devleti olsun, kim istemez. Bu Türkmeneli Devletini gerçekleştirebilecek, lider olacak tek ülke şüphesiz Türkiye’dir.
Prof. Dr. Nurullah ÇETİN: Türkiye’nin Suriye Türklerine ne gibi yardımlarda bulunmasını istiyorsunuz?
Hüseyin Muhammed: 100 yıldır sınır ötesinde bulunan unutulmuş Suriye Türkmenleri’ni hatırlamasını istiyoruz, kendi ülkemizde dedelerimizin Çanakkale, Galiçya, Kafkas, Kurtuluş savaşlarında gelip vatan için gözlerini kırpmadan şehadet şerbetini içen dedelerimizin torunları olarak hatırlamalarını istiyoruz, kendi vatanımızda yabancı muamelesi görmek istemiyoruz.
Suriye devriminde Türkmenlerin en ön saflarda yer almalarına rağmen hiç bir zaman Türkiye basınında ön planda yer almadılar, bizler artık bunun değişmesini ve Suriye Türkleri’nin hatırlanmasını istiyoruz.
Ne yazık ki bakıyorum Afrika’da, Asya’da Türkçe okullar açılmış, fakat 3,5 milyon Türk’ün yaşadığı Suriye’de Türkçe bir okul bile yok, Türkiye’den ricamız, Suriye’de Türk okulları ve kültür merkezleri açılması.
Bir de Türkiye’ye eğitim için gelen Türkmenler var, Suriye’de eğitimin zorunlu Arapça olması ve Türkmenlerin Arapça bilmemesi nedeni ile Türkmenler üniversite eğitimi için Türkiye’yi tercih ediyorlar. Bu konuda Türkiye’den yardım bekliyoruz.
Biz biriz. Çünkü biz Muhammed Rasulullah’ın ümmetiyiz. Çünkü biz Osmanlı torunuyuz. Biz önce Müslüman olarak, sonra Türk olarak zulme sessiz kalamayız. Çünkü Türkler müjdelenmiş kişilerdir, demedi mi Muhammed Rasulullah bizleri müjdelemedi mi (İstanbul muhakkak feth edilecektir, İstanbul’u feth eden komutan ne güzel komutandır, onun ordusu ne güzel ordudur) İstanbul’u feth edenler önce Müslüman sonra Türktür, yani Türklüğü savunmak İslam’ı da savunmaktır. Bizler de Suriye Türkmenleri olarak, Türklüğümüzü her yerde, her alanda savunacağız bedeli ne olursa olsun.
Sözümü büyük Türk bilgesi Ziya Gökalp’in şu dörtlüğüyle bitirmek istiyorum:
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı,
Türk Milleti bir bölünmez bütündür.
Halep Türkmenleri
Osmanlı Devleti döneminde Türk nüfusunun idarî merkezi Halep’ti. Halep, sokaklarında Türkçe konuşulan bir yerdi. Türk mimari ve sanat eserleri Halep’te oldukça çoktur. Suriye’de Halep şehrinde daha çok yaşayan Türkmenler vardır. Şehir merkezi Huyluk harası (büyük bir Türkmen Mahallesi, Huyluk Türkmen harasının nüfusu 700,000 tahmin edilir), Kurtdağı, Cerablus, Mümbiç, Musabeyli, Azez nahiyeleri ve yörelerinde Türkmenler yaşamaktadır.
Halep-Çobanbey Türkmen Kasabası
Bu şehir ve nahiyelere bağlı Türkmenler’in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre şöyledir: Cebel-i Sema’nın doğusunda nahiye merkezi ile 16; Kilis’in güneyinde Azez Kazası’na bağlı, Azez ile Aferin Suyu arasında 17, Azez’in doğusunda 29, güneyinde Halep’e bağlı 3; Çobanbeğ Nahiyesi’nde Mümbiç Kazası’na doğru 54, aynı kazanın güneyinde 15; Baraklı Oymağı’ndan Cerablus Nahiyesi’ne bağlı 26; Sacır Suyu’nun güneyinde 23; Urfa hudud nahiyesi Mürşid Pınarı ve Akçakale Kazası’nın güneyine isabet eden ve Belih Irmağı’na kadar uzanan sahada Halep şehrindeki Türkmen mahallelerinin dışında, bölgedeki Türkmen köylerinin sayısı 350’yi bulmaktadır.
Halep’e Bağlı Bazı Türkmen Köyleri: Mirza, Kerpiçli, Arabazi, Merhan (Balwa), Khalisa, Dashlihoyuk, Karsanle, Aiyasha, Talaysha, Sakizlar, Sande, Arabcurduk, Dabis, Bizaah, Bozilja, Agdash, Beyliz, Nabğa, Kanlı Koy, Eşekli, Usbağılar, Gavureli, Amerne, Bel Veren, Taflı, Lilve, Yusuf Başa, Kadılar, Memeli, Kurucu Höyük, Taş Atan, Buyan, Dadlı, Belli, Sakkal Veran, Kara Yakub, Kara Taş, Kara Kuz, Balali Köy, Bandarlık, Duraklı, Anbarlı, Hacı Hasanlı, Kara Baş, Bir Elli, Avşar, Küllü, Dabık, Yazlı Bağ, Iral, Şüvirin, Delha, İğde, Turkmen Barıh, Kara Köy, Kara Mazraa, Harab Mamal, Azak, Hava Köy, Telile, Beş Curun, Sinekli, Ziyarat, Okuf, Çoban Bey, Hedebet, Tiral, Kurt, Öküz Öldüren, Cubbon, Üvilin, Zülüf, Kalkum, Bablimun, Tat Hums, Çeke, Dashkapo, Samandra, Bahwarta, Harcala, Kandıra.
Lazkiye Türkmenleri
Suriye’nin Akdeniz kıyılarında, başta Lazkiye şehir merkezi Cimmel Harası (Türkmen Mahallesi) olmak üzere Basit, Bayır, Behlüliye, Kesap nahiye ve köylerinde Bayır-Bucak Türkmenler yaşamaktadır. Bu şehir ve nahiyelere bağlı Türkmenler’in yaşadığı köy sayısı ise yörelere göre Lazkiye merkezi ve civarında 265 Türkmen köyü vardır ve şöyledir: Lazkiye vilayet merkezi ve Kesap Nahiyesi’ne bağlı 6; Bucak bölgesinde sahil boyunca 84; Behlüliye Nahiyesi’ne bağlı 12; Bayır Nahiyesi merkezine bağlı Kebeli’nin kuzeyinde 27, doğusunda 8, güneyinde 11; İncesu’nun batısından güneye doğru olan bölümünde 20, doğusunda 17. Suriye hükûmeti, son yıllarda Türkçe yer adlarını Arapça’ya çevirmiştir. İsabeğli “İseviye”, Kabamazı “Belutiye”, Tırınca “Ümitüyur”, Karınca “Behlüliye” olmuştur.
Bazı Türkmen köyleri: (Karamustafa, Büyükpınar,Köy Çiçekliyazı mahalleleri), Hayat, Sallor, Al Yamamah, Assamra, Al Ğassaniyeh, Kastalmaaf, Ğamam, Um Tuyur, Zınzıf, Turunç, Meydancık, Hacranlı, Hasancık, Saray, Camuslu, Bödirsiye, Karaca, Çamurlu, Bostancık, Fakıhasan, Karabacak, Mollomahmutlu, Ubeydiye, Karamanlı, Kara Cücük, Türkmenli, Çalkamanlı, Sağırt, Ali, Elmalı, Abanlı, Bayır Nahiyesinden, Gebelli, Dervişhan, Gebere, Şeren, Karaahmet, Gökdağ, Yumuşak, Mılıklı, Kebir, Murtlu, Karakisa, Ulucak, Kara Pınar, Aşağı Karamanlı, Yukarı Karamanlı, Saldıran, Karacağız, İsapınar, Kulcuk Pınar, Kulcuk, Çukurcak, Nisibin, Dağdağan, Çovkaran, Sarraf, Kapıkaya, Ablaklı, Kapaklı, Çanacık, Korali, Çınarlı, Kızıkçuracık, El Kasap, Kislecik, Mahruka, Kuruca, Kızınca, Ağcabayır, Cümeren Yamadı, Burc-İslam, Sulayıp.
Hama ve Humus Türkmenleri
“Humus’ta kim derse ben Türkmen değilim, o asılında humuslu değildir.” İşte Suriye tarihçisi (Süheyl Zakkar) böyle demiş. Çünkü ona ve eski Arap tarihçisine (bin el esir)a göre, 11. yy Humus’u büyük bir deprem yıkmış, tamamını viran etmiş. Sonra Humus’u yeniden tamir eden Türkmenlerdir (Zingilar ve Selçuklular). Nureddin Mahmut bin Zingi tarafından, Humus’un merkezinde eski haralarından birinin adı Haratul-Türkmen (Türkmenler harası) ve eski şehir kapılarından birisi Babu- Türkmen (Türkmen Kapısı) ama bu günlerde bu haralarda yaşayan Türkmenler tamamen Araplaşmış. Suriye’nin Hama-Humus şehirleri ve Lübnan sınırı arasında kalan kısımdır.
Türkmenler genellikle Humus’ta ve Humus köylerinde ve bazı Hama köylerinde yaşamaktadırlar. Osmanlı Devleti devrinde buralara yerleştirilmeğe davet edilen ve iskana memur olan oymaklar şunlardır: Kara Avşar, İnallu, Döğer Oğlanı, Hama Değeri Mustafa Kethüda, Hama Düğeri tabi-i Derviş kethüda, Şam Beğmişlüsü, Hüccetlü, Kapu-uşak, Eymir-i Dündvarlu, Çozlu Çerkez-oğulları, İdris Kethüdaya tabi Abalu, Tokuz han Harbendelüsü, Kara Tohtemürlü, Köse Kethüdaya bağlı Şerefli, Uşak obası, Beşîr-oğulları obası, Eymir-i Sincarlu, Bozlu, Ebu Derda’ya bağlı olan Bozlu, Tohtemürlüsü, Salur (Sellüriyye) Türkmenleri, Dindaş oğlu İsmail Bozulus’a bağlı olan Genceli Avşarı, Kızıl Ali, Danişmendlü’ye tabi Kara Halil. Humus’a bağlı bazı Türkmen köyleri: Baba Amr Harası (Bugünkü Türkmenler Mahallesi) Zara, Mitras, Bdada, Arcun, Alhusun, Dar Kabira, Kızhıl, Üm Al Kasab, Samalil, Burc Kaya. Hama’ya Bağlı Bazı Türkmen Köyleri: Akrab (Kara Halili), Tulluf, Hazzur, Huvvır El Trukman, Bıt Natır, Hırmıl.
Suriye Türkmenleri ve Türkmen Ordusu
Anadolu’nun fethinden sonra Selçuklu hâkimiyetine geçen Suriye toprakları, yoğun Türkmen göçü sebebiyle kısa sürede Türkleşmiş bir ülke konumuna gelir. Suriye aynı zamanda Anadolu coğrafyasının da tabii uzantısıdır. Anadolu’nun Türkler tarafından fethi sonrası, Büyük Selçuklu Devleti vasallarından, Suriye-Filistin Selçukluları ve Dımaşk (Şam) Atabeyliği ile Halep Atabeyliği tarafından idare edilirler. Osmanlıların da Memluk Türklerinden aldığı Suriye toprakları üzerinde 900 yılı aşkın Türk hâkimiyeti mevcut olup, özellikle Hac mevsiminde hacıların ve yolların güvenliğini sağlamak isteyen Osmanlılar, Türkmenleri Hac güzergâhlarında iskân ettirmişlerdir.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında resmen kaybettiğimiz Suriye, 1920 – 1943 yılları arasında Fransız işgalinde kalmış, bu dönem, Fransız emperyalistlerin gelişmesinde önayak oldukları Arap şovenizminin de taban bulmaya başladığı yıllardır. Suriye Türkmenleri bu tarihten itibaren az sayıda da olsa Gaziantep, Kilis ve Hatay illerine göç etmeye başlamış, Hafız Esat’ın 1970’de bir darbe sonucu yönetimi ele geçirmesi sonucu artan baskılar üzerine de asimilasyon yaşanmıştır.
Resmî rakamlara göre Suriye Türkmenlerinin nüfusu 1,5 milyon civarında gösteriliyorsa da, gerçek sayının 3 milyonu aştığı yönünde ciddi araştırmalar mevcuttur. Başkent Şam, Halep, Hama, Humus, Rakka ve Lazkiye şehirleri ile kuzey, orta ve Akdeniz sahil şeridinde uzanan yüzlerce yerleşim alanında Türkmenler yaşamaktadır.
Esat ailesinin yönetiminde ve BAAS (Arap Sosyalist Diriliş Partisi) parti programı dâhilinde uygulanan Arap Sosyalizmi Asimilasyon Projesi sonucunda, özellikle Rakka şehri civarındaki gençler ve orta yaşlılar arasında Türkçe unutulmaya başlamıştır. 1967 yılında İsrail’in işgal ettiği, günümüzde Birleşmiş Milletlerin kısmî denetiminde olan Golan Tepeleri üzerinde bulunan çok sayıda Türkmen köyünde yaşamakta olan 7 bin Türkmen’in ise durumu içler acısı haldedir. Suriye tarafına geçmek için bile, uzun uğraşlar sonucu alınan izin kâğıtları ile gitmeleri mümkün olabilmektedir.
Nüfus yoğunluğu olarak Suriye metropollerinin varoşlarında yaşayan Türkmenler ekonomik açıdan da zayıf durumdadırlar. Yaklaşık 3 yıldır devam eden Suriye iç savaşına, Özgür Suriye Ordusu saflarına dahil olarak katılan ve bu şekilde de zalim Esat idaresini devirerek haklarını elde etme mücadelesine girişmişlerdir.
Suriye Türkmen Ordusu adı altında bir araya gelen Türkmenler, Halep, Lazkiye başta olmak üzere ülke genelinde düzenli ve düzensiz şekilde rejim güçlerine karşı mücadeleye, şimdilik sayıları 10 bine yaklaşan mücahitleriyle devam etmektedirler. Türkmenler arasındaki kopukluğun giderilmesi halinde mevcutlarının daha da artacağı bilinmektedir.
Halep’te Esat güçlerine karşı savaşan Fatih Sultan Mehmet Han Tugayı, Sultan Murad Türkmen Tugayı, Abdulhamit Han Tugayı ve Türkmen Nureddin Zengi tugayları, bu amaçla bir araya gelerek 13 Mayıs 2013 günü buluştukları Gaziantep’te bundan sonraki faaliyetlerini “Suriye Türkmen Devrimi Askerî Meclisi” adı altında yürütme kararı aldılar. Ancak, bu sadece Halep Türkmenlerini kapsıyor, diğer Türkmenlerin de birlik kurmaları ve rejime karşı tek çatı altında mücadele etmeleri elzemdir.
Yeterli dış desteği bulamayan Türkmenlerin, kısa menzilli otomatik tüfekler ve basit roketatarlarla rejimin güçlü silahlarına karşı ne derece başarılı olacaklarını zaman ve alacakları yardım gösterecektir. Türkiye’deki milliyetçi çevrelerin bile görmemezlikten geldiği Türkmenlerin vaziyeti, cidden tehlikeli duruma gelmiştir. Genç Türkmenlerin silahlanarak mücadeleye giriştiği ortamda, savunmasız kalan Türkmen köyleri ve mahalleleri, rejim askerleri tarafından yoğun bombardımana ve saldırıya maruz kaldığından şimdiye kadar şehit olan Türkmen sayısı binleri aşmıştır.
Bu konuda sadece bir örnek verecek olursak; birçok cephede haklarını elde etmek amacıyla mücadele eden Halep Türkmenleri tarafından kurulan Fatih Sultan Mehmet Han Tugayının, Hizbullah ve Esat güçleri tarafından kuşatılan Kuseyr’e destek amacıyla gönderdiği birliklerdeki mücahitlerin bir kısmı şehit olmuştur.
İç savaşın bir an önce bitmesi ve adaletin hâkim olduğu Suriye’yi görmek dileğiyle, son sözümüz; Cenabı Allah Suriye’deki ve dünyadaki bütün mazlumların yardımcısı olsun. (Halit Kadıoğlu)
Kaynak :
http://haberiniz.com.tr/roportaj/80546/suriye-turklerini-taniyalim.html