Esat ARSLAN
Allah, bizim millete eleştiri dedin mi? Tutmayın! Ne kadar da acımasız eleştiriyoruz? Ne de çok ileniyoruz? İsterseniz, biraz kendinizi yoklayın, bir kimsenin kötü bir duruma düşmesini gönlünden geçirenler mi istersin ya da bunu açıkça söyleyenler mi ararsın veya bir kimse için kötü dilekte bulunan mı? İşte sözylemek istediğim, “ilenmek” sözcüğü tam anlamıyla bu, Şimdilerde buna “çakmak” da diyorlar ya… Bir de içinde yaşadığı duruma, bu işi kanları pahasına üstlenenlere “mobbing” uygulayan mı, “itibarsızlaştıran” mı ararsın? Her halde bizden başka millet yoktur sanırım. Ne dersiniz, öyle değil mi? Sevgili Okurlar? Ortadoğu ve özellikle Suriye’de eleştiri, kritik etme, diz boyu… Ne dersiniz? İsterseniz, biraz da yapısal, iyimser eleştiri yapalım. Ve de “Sezarın hakkını Sezara” teslim edelim.
Doğruya doğru, bıçak kemiğe dayanınca, Türkiye Cumhuriyetinin artık sınırların sıfır noktasından korunamayacağını bütün dünyaya ilan ederek, gerçek anlamda bir saldırıda ön alma öğretisi sayesinde Türk-Türkmen ulusuna yönelik -adı ne olursa olsun- PKK terörü bitirme noktasına doğru yol almaktadır. Hemen soruyu kendimize yöneltelim. Bunu nereden anladınız? PKK’nın Bölgesel Terör Ağı Yapılanması” raporunda örgüte olan katılım rakamlarından…. Polis Akademisi Başkanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Terörizm ve Güvenlik Araştırmaları Merkezi’nce (UTGAM) hazırlanan bu rapor malum, Mardin’de açıklandı. Son 5 yılda örgüte 12 bin 321 kişi katılırken, 2015 yılında bölücü örgüte 3 bin 698, 2016’da 621 kişi, 2017 Mayıs ayı sonuna kadarsa örgüte sadece 48 kişinin katılması dikkati çeker mahiyettedir.
Vekâlet savaşı aktörlerinin terörü en uç noktalara taşıdığı bir evrede bir de üstüne üstlük, AB(D)’nin güdümündeki FETÖ’nün kuvveden fiile sokmuş olduğu 15 Temmuz’un Türk Devleti ve Milleti üzerindeki ağır travmayı daha üzerinden atamadan, 24 Ağustos’ta başlatılan Fırat Kalkanı ile “sınırların dışında ülke savunmasına girişilmesi doktrini” kuvveden eyleme sokulmuştur. Gazi Türk Silahlı Kuvvetlerinin insanın tahammül sınırlarını aşan çok katmanlı muharebe refleksi, her türlü dünyevî takdirin üzerindedir. Kuşkusuz, bunun anlamlı bir sonucu olarak, bitti sanılan bir Türk Silahlı Kuvvetleri ile tehdidin kaynağına kadar gidilmiş, terör o coğrafyada geriletilmiş ve savaşın evimize taşınmasının önü alınmıştır.
ABD ile Irak yönetimi ve PKK’nın ortaklaşa yürüttüğü “Musul Şovu” alay konusu olurken, koalisyon güçleri ya da yerel güçler hiçbir zaman DAEŞ’a karşı bir arpa boyu yol alamazken, Fırat Kalkanı’nın 177. gününde El Bab ilçesi düşmüş, örgüt ilk kez en önemli mevzilerinden birini kaybetmiş, savunması kırılmıştır. Ayrıca Suriye Demokratik Güçleri maskesi altındaki AB(D)’nin ve PKK’nın bölgedeki güçleri PYD ve YPG de yenilmiş, gerilemiş, bundan sonra da bitirilebileceğine dair güçlü emareler oluşmuştur. Vurgulanmak gerekirse, yerleşik bölge insanından oluşan Özgür Suriye Ordusu ile birlikte Türkiye Cumhuriyetinin Güçlü Ordusu 1974 Kıbrıs Barış harekâtından sonraki en ciddi jeopolitik hamlesinden büyük bir zaferle çıkmıştır.
Tarihimizin bu en tehlikeli kuşatma harekâtının yarıldığı günümüz ortamında, ülkemizi çevrelemeye, kuşatmaya ve Türkiye ile İslam / Arap dünyası arasına koridor inşa etmek isteyenlere set vurabilmek amacıyla Afrin, Mümbiç, Tel Abyad, Ayn el Arab bölgeleri sözde kantonal yönetimlerin keyfi yönetiminden ve terörün kanlı elinden kurtarılmalıdır.
Bin yıldır esasen Misak-ı Milli sınırları içersinde varlığını sürdüren başta Bayır –Bucak ve Halep kuzeyi olmak üzere Suriye’deki Türkmen varlığı Türklerin Anadolu’ya güvenli bir biçimde gelmesinde, yerleşmesinde ve emniyette yaşamasında asırlar boyu güçlü bir örtü oluşturmuştur. Görünür Türkmen olgusu ve varlığı tarafından kanları pahasına üstlenilmiş olan Türkiye’nin bekasının olmazsa olmazı bu güvenli bölgenin ana omurgası ve örgütlenmedeki ana akım şeması behemahal Suriye Türkmenlerinden oluşturulmalıdır.
Önümüzdeki aşamalarda Suriye’nin bölünmesi ya da federal yapılanması kaçınılmaz gerçeğinden hareketle oradaki Türkmen varlığını, geçerli antlaşmalardan tevarüs eden hak ve hukuku Türkiye Cumhuriyeti’nin garantör devlet olarak koruması ve kollaması hayati önem taşımaktadır. Suriye Türkmenlerinin uluslararası kamuoyunda daha görünür hale gelebilmesi amacıyla Türkiye’nin uluslararası arenada ve Türk Cumhuriyetlerinde tanıtım hamlesinin güçlendirilmesi gerekli görülmektedir.
Suriye Türkmen toplumunu tesis edilen güvenli bölgede geleceğe taşıyabilmek amacıyla kendilerine yeterli maddî, manevî destek verilmek suretiyle sivil ve askeri eğitim sisteminin oluşturulması zorunlu görülmektedir. Ayrıca örneğin AB(D) ‘nin PKK, PYD, YPG ve bölgedeki Kürtlere vermiş olduğu desteğe benzer biçimde gerekli araç, gereç, silah, donanım ve eğitim desteği ile kendi düzenli ordularını kurmaları sağlanmalıdır. ABD’nin Tabka Barajının güneyinde Suriye Hava Kuvvetlerine ait bir SU-22 ve bir İHA düşürmesi ABD ‘nin kendi vekalet örgütleriyle bölgeyi yeniden düzenlemesi, çıkarları ve kısaca bilinen gizli hesapları DEAŞ’la mücadele gerekçesiyle etki üreten ABD’nin kapalı kapılar ardında üretisini açıkça ortaya koymaktadır.
Uluslararası sistem tarafından açılmak istenilen adı ne olursa olsun “ABD ya da Kürt Koridoru”’nun panzehri ve Suriye sınırlarımızın ve güvenli bölgenin güvenliği, hududun öte yakasındaki Türkmen varlığıyla korunabileceği gerçeğidir. Uluslararası sistem tarafından, yeni bir Suriye inşa edilirken, Türkmenlerin bir kez daha yok hükmünde sayılarak BAAS Suriye’sindeki sıkıntılarının devam etme olasılığı ya da yaşanılandan da daha büyük mağduriyetlere uğrama ihtimallerinin yüksek oluşu, Türkiye’deki mülteci konumunda ve bölgedeki Türkmen varlığının ve geleceğinin bir kez daha ipotek altına alınmasını dikte ettirmektedir. Bu durumda, Suriye Türkmenlerinin beklentileri, tarihin bu evresinde bölgede her zamankinden çok önemli sorumlulukları olduğunun Türkiye’ye yüklemiş olduğu gerçeğidir. Şükürler olsun ki, Türkiye Cumhuriyeti de kendisine yüklenen bu tarihsel görevi yerine getirme kararlılığında ve bilincindedir, Sevgili Okurlar.