Suriyelilerin Geri Dönüşü: Engeller ve Alternatif Çözüm

Esad rejimi işlevsiz aflar, hukuksuz gözaltılar ve işkence-tecavüz-infaz politikasıyla vatandaşlarının önüne geri dönüş için engeller çıkarırken aynı zamanda geri dönülecek “mekânı” da ortadan kaldırmaktadır. Rejim geçtiğimiz seneler içinde çok sayıda asker kaçağının, tutuklu ve hükümlülerin konutları, arazileri ve araçları dâhil olmak üzere Suriye’de kalan servetlerine kamulaştırma suretiyle el koymuştur.  Milyarlarca dolar değerinde mülkün rejime transferi manasına gelen bu uygulamaların mültecilerin geri dönüşünün engellendiği ve başta başkent Şam olmak üzere stratejik noktalarda Sünni ağırlıklı nüfusun seyreltildiği bir demografik mühendisliğe hizmet ettiğine dair tezler öne sürülmüştür. 

*****

Ömer Behram ÖZDEMİR

Suriye’den yeni göç dalgalarının engellenmesi ve Suriyelilerin ülkelerine uygun şartlar altında geri dönüşü Türkiye başta olmak üzere mülteci meselesiyle muhatap olan ülkelerin son yıllardaki başlıca gündem maddesi konumundadır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin güncel verilerine göre kayıtlı Suriyeli mülteci/sığınmacı sayısı 5.723.541’dir. 3.762.686 Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye yekûnun %65,7’lik kısmına kapısını açmış bulunmaktadır. Savaşın yıkımının sebep olduğu bu büyük göç Suriye nüfusunun neredeyse dörtte birinin ülkeyi terk etmesi anlamına gelmektedir. Bu durum hem orta çıkardığı nüfus hareketlenmesiyle komşu ülkeleri zorlayıcı bir vaka hâline gelirken hem de Suriye’nin demografisine müdahale etmek isteyen kimi örgüt ve devletlere de alan açmıştır. Türkiye özelinde, Suriyeli mültecilerin mevcudiyetleri ve geleceklerine yönelik tartışmalar son dönemde Suriye sahasının gerçeklerini göz ardı edecek şekilde üstün körü yapılmakta, son dönemde vurgulanan kimi klişeler sahanın gerçekliğiyle örtüşmemektedir. Bu sebeple gerçeklikten kopmayan çözüm arayışlarına ihtiyaç duyulmaktadır.

İşlevsiz Aflar ve Dönenlerin Can Güvenliği

Esad rejiminin dönem dönem ilan ettiği “aflar” mülteci meselesi tartışılırken Suriye’nin “normalleşme” sürecine girdiği iddialarının dayanak noktalarından birini teşkil etmektedir. Bununla birlikte 11 senelik savaşın geçmişine bakıldığında rejimin çok sefer “af” ilanında bulunduğu lakin bu af çağrılarının uygulamada işlevsiz oluşundan dolayı yeterli karşılığı bulmadığı görülmektedir. Savaşın başladığı 2011 senesinden bu yana Esad rejimi tam 21 kez genel af ilan etmiştir. 2011-2012 senelerinde yedi, 2012-2015 arasında altı ve savaşta dengelerin rejim lehine bozulduğu 2015’ten günümüze kadar yine yedi kez genel af ilan eden rejim bu “afları” uluslararası propaganda aracı olarak kullanırken ilanların tanımları hukuki boşluklardan faydalanarak kapsamı hep kısıtlı tutmuştur.  Rusya’nın güney Suriye’de eski muhalif milisler üzerinden inşa ettiği ateşkes ve iş birliği dengesi de bu af ilanlarıyla desteklenmiştir.  Hâlihazırda rejim hapishanelerinde tutuklu bulunan binlerce Suriyeli haklarında düzenlenmiş bir yargı kararı olmaksızın tutuklu bulundukları için tüm bu afların kapsamı dışında kalmaktadır. Kapsam dâhilinde olup aflardan faydalanmak üzere ülkesine giden Suriyelilerin de yeni suçlamalarla göz altına alınması rejimin uygulamalarından biri durumundadır. Bir buçuk yıl önce rejimin evvelki af ilanına binaen sığınmacı olarak bulunduğu Türkiye’den ayrılarak Suriye’ye dönen Hüzeyfe Bassam el-Avad, dönüşüne müteakip rejim tarafından meşru bir sebep gösterilmeksizin gözaltına alınmıştır. Bir yıldan fazla süre tutuklu tutulan Avad son af ilanında salıverilen az sayıda Suriyelinin arasında yer almıştır.  Uluslararası Af Örgütünün 2021 Eylül’ünde yayımladığı “You’re going to your death” başlıklı raporda da çeşitli af çağrılarına uyarak ülkelerine dönen 13’ü çocuk 66 Suriyelinin gözaltı, işkence, tecavüz ve infazlara hedef oldukları ortaya konmuştur.  İnsan hakları gözlem kuruluşu SNHR’ye göre ise sadece 2021 yılı içerisinde rejim hapishanelerinde işkence sonucu ölen Suriyeli sayısı 78’di. Rejimin Sezar skandalında patlak veren işkence karnesi göz önüne alındığında, savaş başından bu yana sürdürdüğü gözaltı-işkence-infaz üçgenindeki sindirme politikasının hız kesmeden devam ettiği görülmektedir.

Rejimin sözde aflarının ve kontrol ettiği bölgelerinin dışında mültecilerin geri dönüş için ellerindeki seçenek olan Türkiye ve Suriye muhalefeti kontrolündeki bölge ise Rusya’nın hava saldırılarıyla rejim, İran destekli milisler ve YPG/PKK’nın karadan taciz ve terör saldırılarına hedef olmaktadır. Bu durum da her an sivillerin can güvenliğine yönelik tehdit manasına gelirken aynı zamanda bölgenin yatırım yapılacak asgari istikrardan uzak kalmasına sebep olmaktadır.

Mülksüzleştirme ve Demografik Müdahaleler

Esad rejimi işlevsiz aflar, hukuksuz gözaltılar ve işkence-tecavüz-infaz politikasıyla vatandaşlarının önüne geri dönüş için engeller çıkarırken aynı zamanda geri dönülecek “mekânı” da ortadan kaldırmaktadır. Rejim geçtiğimiz seneler içinde çok sayıda asker kaçağının, tutuklu ve hükümlülerin konutları, arazileri ve araçları dâhil olmak üzere Suriye’de kalan servetlerine kamulaştırma suretiyle el koymuştur.  Milyarlarca dolar değerinde mülkün rejime transferi manasına gelen bu uygulamaların mültecilerin geri dönüşünün engellendiği ve başta başkent Şam olmak üzere stratejik noktalarda Sünni ağırlıklı nüfusun seyreltildiği bir demografik mühendisliğe hizmet ettiğine dair tezler öne sürülmüştür.  Şam ve Deyrezzor’da Suriyelilerin geri dönüşünün engellendiği pek çok muhite İran destekli Şii milisler ve ailelerinin yerleştirildiğine dair yerel kaynaklı iddialar ve ülkede ivmelenen milisleşme eğilimi rejimin kendi vatandaşlarının topluca geri dönüşüne dair olumsuz tutumunun fiilî sonuçları olarak öne çıkmaktadır. Esad rejimi güvenlik uygulamaları ve yasal düzenlemelerle geri dönmek isteyen kendi vatandaşlarını korkutma, geri dönülecek konut ve muhitlerden alıkoyma ve yerlerini milislerle doldurmak suretiyle orta ve uzun vadede daha küçük nüfuslu bir Suriye inşa etme tahayyülüne sahip olduğunu göstermektedir.

Alternatif Çözüm

Bahsi geçen rejim politikaları ve Suriye’deki mevcut konjonktür Suriyelilerin kitlesel geri dönüşünün ön kabullerin aksine fiilen oldukça zor olduğunu göstermektedir. Rejimin kendi vatandaşına karşı uluslararası kamuoyuna sunduğu propagandanın tam aksi yöndeki tutumu rejim bölgelerinin geri dönüş için henüz gerçekçi bir seçenek olmadığını göstermektedir. Ayn el-Arap-Kamışlı-Deyrezzor hattında da terör örgütü YPG/PKK’nın Arap nüfus ile yaşadığı gerginlikler o bölgeyi de seçenek dışı bırakmaktadır. Bu sebeple hâlihazırda gerçekçi bir geri dönüş bölgesi seçeneği ancak muhtelif muhalif güçlerin kontrolündeki İdlib ile Türkiye ve SMO’nun kontrolündeki Afrin-Cerablus-Azez-el-Bab-Tel Abyad-Rasulayn bölgeleri olarak öne çıkmaktadır. Bu bölgelerin ise bahsi geçtiği üzere karadan ve havadan güvenlik zafiyetleri bulunmakta ve bu durum can ve mal güvenliğini tehdit etmektedir. Can ve mal güvenliğinin bulunmadığı bir bölgeye insan ve yatırım akışının gerçekleşmesini beklemek gerçek dışı olacaktır. Bu sebeple önemli bir geri dönüş dalgası için öncelikle can ve mal güvenliği sağlanmalı, ardından ise sivil kitlenin insanca yaşamı idame ettirebileceği asgari alt yapı inşa edilmelidir. Bu gereksinimler tek başına Türkiye’nin altından kalkabileceğinden fazla güç ve imkân gerektirmektedir. Bu sebeple yeni bir mülteci dalgasını istemeyen ve orta vadede bir kısım mültecinin geri dönüşlerini arzu eden bölgesel ve küresel aktörlerin iş birliği hayati öneme sahiptir. İdlib’den başlayarak Türkiye-SMO kontrolündeki tüm bölgeyi de kapsayan gerçek manada bir güvenli bölge, gerçekleştirilmesi gereken ilk ihtiyaçtır. Havadan güvenlik için uçuşa yasak bölge gerekirken karada güvenlik için ABD başta olmak üzere bölgede üst düzey istihbarat paylaşımı ve yeniden organize edilen ve merkezî olarak idare edilen bir SMO varlığı olmazsa olmaz konumundadır. Güvenliğin sağlanmasının ardından ise uluslararası kamuoyunun maddi olarak sorumluluk üstlenmesi ve bahsi geçen alanda alt ve üst yapının ortaklaşa imar ve onarımı sürecine başlanmalıdır. Bu senaryo hayata geçirilirse coğrafi olarak ekilebilir Suriye topraklarının bulunduğu muhalif kontrolündeki bu bölgeler kendini bir derece besleyecek ziraat potansiyeline sahiptir. Bölge kuzeydeki Türk sanayi şehirleri ve limanları vasıtasıyla uluslararası ticaret için bir üretim alternatifi hâline gelebilirse geri dönüşler için bir cazibe de yaratacaktır. Lakin tüm bu alternatif senaryolar için öncelikle çözüm için uluslararası ortak bir irade gerekmektedir. Aksi hâlde Suriyelilerin ülkelerine geri dönüşüne dair tüm senaryo ve sloganlar işlevsiz kalacaktır.

[1] Pieter Bosh, “Manipulating National Trauma: The Assad Regime’s Wartime Instrumentalisation of Presidential Amnesties”, Robert Schuman Centre, Ekim 2021.

[2] “Rejimin İhtiyaçlarına Göre Şekillenen Genel Aflar”, Suriye Gündemi, Kasım 2021.

[3] “Saddeka’l-Afve’l-Mez’ûm …”, Qasioun News, 1 Mayıs 2022.

[4] “Syria: Former refugees tortured, raped, disappeared after returning home”, Amnesty, Eylül 2021.

[5] Sara Kayyali, “Syrian ‘Military Evaders’ Face Unlawful Seizure of Property, Assets”, HRW, Şubat 2021.

[6]  “Syria’s $1.5bn seizure of protesters’ property ‘akin to scare tactic’” , The Guardian, Nisan 2022

[7] Ibrahim Abu Ahmad, “Assad’s Law 10: Reshaping Syria’s Demographics”, The Washington Institute, 2018.

——————————————————-

Kaynak:

https://orsam.org.tr/tr/suriyelilerin-geri-donusu-engeller-ve-alternatif-cozum/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen