Turgut GÜLER
Zümer Sûresi’nde geçen: “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[1] ilâhi suâli, en çok bugünlerde tekrârlanmalıdır. Şânlı Fâtih’in bahtsız oğlu Cem’in boğazına düğümlenen hıçkırıktan şiire akseden elem, bizim kültür aklığımız olarak ter ü tâze duruyor. Geriye, bu aklığı ifâde edecek ak Türkçe kalıyor.
Türkçe ecel terleri dökmektedir. Belki, târîhinin hiçbir döneminde olmadığı kadar, Türkçenin başı derttedir. Yanlışı, hatâyı, eksiği akademik unvanlı boyalarla meşrûlaştırmak, olsa olsa Türkiye’deki dil mesâîsinde görülebilir.
“Zâtürree”, herkesin mâlûmu bir hastalığın, Arapçadan alınma adı. Batı dillerinde “Pnömoni” diye biliniyor. Türkçenin uzatma ve inceltme kaabiliyetini kurutmaya niyetli bir kasıt ehli, TDK’nın hem sözlüğünde, hem de imlâ kılavuzunda bu ismi tek “e” ile “zatürre” şeklinde takdîm etmiş.
Söyler misiniz? Arapça bir kelimeyi değiştirmeye, onun bir harfini yok saymaya kim, nasıl ehliyet veriyor? Bahsedilen kelime, meselâ İngilizce olsaydı, o zamân da böyle davranabilecekler miydi? İlmî duruş, akademik anlayış bunun neresinde?
“Ahlâk”daki “şapka” işâretini kaldıran idrâk, “mekân” ve “imkân”da bırakmış. Neye göre böyle yapılmış? Bilen varsa söylesin… Buradaki en önemli hedefin, bir dil anarşisi olduğunu, görmemek mümkün değil. “Konsept”li, “konsensüs”lü, “rantabl”lı lâf salataları millî soframıza konuldukça ve bunun “modernlik” demek olduğuna inanıldıkça, kimse kalkıp da “Zâtürree”nin harf kurbân edişinin hiç, ama hiç farkında olmaz.
Maalesef, bugün duru Türkçe mâzîye gömüldü. Kuru Türkçenin varlığı da şüpheli. Çünkü “kuru” da olsa Türkçe ifâde duyan kulaklarımızı bahtiyâr addedeceğiz. Ne yazık ki, “kurutulmuş” Türkçe, dokunanın elinde kalıyor. Çatır çatır, kütür kütür ufalanıyor.
Cesâretin ilme dayananı makbûldür. Gel gör ki, memleketimizin son zamânlardaki “cesur” tiplerinin karakter tahlîli, “cehâlet”i zemîne oturtuyor. İlmin olmadığı yerde “Molla Kâsım”lar cirit atar. Koca şâir boşuna mı:
“Yûnus Emre bu sözü eğri-büğrü söyleme,
Seni sîgaya çeker bir Molla Kâsım gelir.”
diye kendine nizâm vermiş? Yûnus’un dost bahçesindeki cümle bülbülleri dile gelse, tâkati kesilmiş Türkçeyi görseler. İmparatorluk dili Türkçenin, klân dili derekesine bile uzak duruşuna, dokunaklı ağıtlar düzseler…
[1] “Kul hel yestevillezîne ya’lemûne vellezîne lâ ya’lemûn.” –Zümer Sûresi, 9. âyetten