Tanımadığımız Ruslar

Erhan KARAOĞLAN
Millî mazimize kıyas ile Rusların çok derin bir devlet mazileri ve tecrübeleri olmamalarına rağmen, siyasi teşekküllerini murada erdirdikten sonra, siyasi ve her türlü yoğun temasları biz Türklerle olmuştur. Haddizatında bu yoğun teması sadedil Osmanlı Devleti dönemine isnâd etmek yanlış olur. Kuzeyden bozkıra sarkmaya başlayan Ruslar, tâ ilk zamanlarından Hazarlarla aynı sıkı münasebetlerde bulunmuş, sonra diğer Türk siyasi teşekkülleri ve devletleri ile aynı ölçüde hayatî öneme sahip temaslarını sürdürmüşlerdir. Zirâ günümüzde de bu yoğun temaslar hâlâ aynı sıcaklığıyla berdevam etmektedir.
Peki aynı coğrafya üzerinde, bu denli önemli temasları yaşadığımız ve hala yaşıyor olduğumuz Ruslar’ın ilk zamanları hakkında yeteri kadar bilgiye sahip miyiz? Peki ya onların siyasî, ekonomik, iktisadî ve kültürel zeminlerinin nasıl oluştuğunu biliyor muyuz? Büyük ölçüde hayır. Çünkü biz Ruslar’ı hemen hemen Osmanlı ile olan ilişkileri ve Sovyetler devrindeki gelişimleri ve Türkistan coğrafyasındaki menfî faaliyetleri ile tanıyoruz. Bir de soruları Ruslar cephesinden kendimize yöneltelim. Türklerin ilk zamanları hakkında yeteri kadar bilgiye sahip miyiz? Peki ya onların geniş bozkırdaki milâd öncesi ve sonrası siyasî, iktisadî, kültürel zeminlerini yeterince detaylı bir şekilde biliyor muyuz? Sorular uzadıkça uzar, lâkin uzatmaya lüzûm yoktur. Tarihimiz ile ilgili her ne soru yöneltirsek yöneltelim Ruslar cephesinden, bunun cevâbı hep ‘’Evet’’tir. Çünkü kendi tarihimiz hakkında Rusların eminim bilmediği hiçbir şey yoktur. Nereden biliyorsun, gittin gördün mü diyebilirsiniz? Hayır, görmeye gerek yok. Biz daha tarih ilmini yeni yeni bir metoda oturtmaya çalışırken, bizim kızları ile tanıdığımız Ruslar, kültürel kodlarımızın en derinine indiler. Tarihimizin en karanlık köşelerinde gezindiler ve bizim kültür şifrelerimizi çözüp bilahîre, İlminskiy denen, nedâmet, nursuz zevâtın faaliyetlerince hâlâ yaralarını saramadığımız Türkistan’da, Türk bünyesine en büyük zararlardan bir tanesini sistematik bir şekilde verdiler. Fakat, bizim hâlâ sütten dilimiz yanmadı sanırım, Rus kızlarının peynir dilimi gibi beyazlığı, beynimizin kıvrımlarında dolanıp dolanıp duruyor. Tabi ben demiyorum ki, kulaklıklarımızı takalım, ‘’ ver mehteri’’ deyip gaza gelerek, üzerimizde piknik tüpü, karadan kamikaze dalışı yapalım. Ardından ‘’ Biz Osmanlı torunuyuk! Gork Bizden Rusya!’’ ‘’İçimizde hâlâ Baltacı Mehmetler yaşıyor,’’ deyip, topu tüfeği çekip savaşalım demiyorum. Milletlerin siyasî geleceğini yönlendiren hamaset değil akıldır. Hamaseti sinesine pay eden, Rus kızını görünce yamulur da, sonra iki de Ruslara küfreder, olayı bitirir. E sonra ne olur. O iki küfür, Kremlin’de atom bombası etkisi yapar, Putin’in kulakları çınlar, sonra Putin der; ‘’Aman Allah tövbe, Türklere bir daha suvaşmam..’’ ve böylelikle Ruslarla olan siyasî geleceğimiz de çok sağlam bir şekilde belirlenmiş olur. 
Neyse, hakikatin latife kısmını geçelim. Biraz evvel bahsini ettiğimiz husus: ‘’Milletlerin siyasî geleceğini yönlendiren hamaset değil, akıldır,’’ diyerek, bu aklın da yegane dayanağının ‘’İLMİ TEMELLER’’ olduğunu belirtmeliyiz. Bir milletin kökenine ne kadar çok inilir ve her detay bilinirse, üzerlerinde yürütülecek politikalar da o derece sağlam bir platformda şekillenmiş olur. Peki biz Ruslar hakkında ne kadar derine inebiliyorduk bir hatırlayalım?
 Takriben yüz yıl üzerinden Rusların, Türklerle ilgili yapmış olduğu tarih çalışmalarının haddi hesabı yoktur ve ayrıca bizim köklerimizi daha iyi irdeleyebilmek, ve hassasiyetlerimizi daha iyi öğrenebilmek için açtıkları enstitüler, bu çalışmaların hûsule geldiği yerler olmuştur. Acaba biz de neden Rus tarihini ve kültürünü araştırma enstitüleri kurulmuyor? Neden Osmanlı’dan geriye gidilmiyor Türk- Rus ilişkilerinde? Neden Ruslarla ilgili kültür araştırmaları yapılmıyor? Bu sorular yalnız Ruslar değil, diğer milletler üzerinden de yürüttüğümüz tarih anlayışı üzerine sorulabilir. Fakat konumuzun muhatabı Ruslar. Hâl böyle olunca, hassasiyetlerini bilmediğimiz, köklerine yabancı olduğumuz, kültürünü tanımadığımız Ruslar üzerinden, adam akıllı bir politikayı ve yahut aklı başında bir siyasî faaliyeti gerçekleştirmemiz zordur. Nitekim Rusları en derinden tanımadığımız sürece de bu böyle devam edecektir. Bir de küçük not düşelim. Bir sonraki yazımız ise; muhteva olarak Rusların ilk ortaya çıkış süreçleri ile Vikingler, Slavlar ve Türklerle bağlantıları ve oluşum zeminlerinde Türklerin tesiri, üzerine olan ‘’İSVEÇTEN BOZKIRA: RUSLAR,’’ isimli yazımızdır.
Yazar
Erhan KARAOĞLAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen