Tanrı Buyruğu

Neden Tanrı Buyruğu
Pek çoğumuz Arapça bilmediğimizden Tanrı Buyruğu Kur’an’ın mesajını ve muhtevasını anlamadan, düşünmeden, tartışmadan, içselleştirmeden dinimizi bir inanç manzumesi olarak kabul ediyoruz. Çoğu zaman da bize denileni “hakikat” olarak kabul ediyoruz. Halbuki “hakikat” insan aklı ve insan kalbi içindir. Akıl için akıl etmek, akıl etmek için bilgi sahibi olmak gerekir. Bilgi sahibi olup ta içselleştirdiğinizi de kalbinize yerleştirirsiniz; işte buna da iman denir. Bilerek, akıl ederek inanmak yerine, nicedir bize denileni “hakikat” zannederek inanır olduk. Kur’an’da öyle ifadeler; öyle tanımlamalar, öyle açıklamalar, öyle çağrılar ve istekler var ki, her biri bir mucize değerindedir. Ama biz onları bilmekten yoksunuz. Peki bilmezsek eğer Tanrı Buyruğu’ nu nasıl hayata geçireceğiz ? Ya da hayata geçirdiğimiz Tanrı Buyruğu mu olacak ? Yayın ağımızın bu sekmesinde sosyal manası ve değeri çok çok önemli ayetler ya da ayetlerden alıntılar yer alacaktır. Onları dikkatle okuyun, üzerinde düşünün, hayatla tartışın. Çok açık bir soru: Hiç bir metinde bu kadar çok “merhamet”, “af”, “adalet”, “hayır yapmak; sürekli maldan, mülkten vermeye teşvik”, “yoksullara, yetimlere, yolda kalmışlara, hastalara, engellilere, kimsesiz kadınlara destek”, “paylaşmak”, “esirliğe ve köleliğe karşı çıkmak”, “araştırmak”, “bilmek”, “ilim yapmak” çağrısı var mıdır ?
Şimdi Tanrı Buyruğu’ nu okuyalım…

68 – KALEM SURESİ:

1 – Nûn, Kaleme ve yazdıklarına andolsun.

2 – Sen Rabbinin nimetiyle mecnun değilsin.

3 – Kuşkusuz senin için tükenmez bir ecir var.

4 – Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin.

5 – Sen de göreceksin, onlar da görecek.

6 – Hanginizde imiş o fitne ve cinnet.

7 – Doğrusu Rabbin, yolundan sapanı en iyi bilendir. Hidayete ereni de en iyi bilen O’dur.

8 – O halde, yalanlayıcılara itaat etme.

9 – Onlar istediler ki yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar.

10 – Şunların hiçbirine boyun eğme: Yemin edip duran aşağılık,

11 – Daima kusur arayıp kınayan, hep lâf götürüp getiren,

12 – Hayra engel olan, saldırgan, günahkâr,

13 – Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,

14 – Mal ve oğulları var diye (böyle davranır).

15 – Kendisine âyetlerimiz okunduğunda: “Eskilerin masalları” der.

16 – Yakında biz onu burnunun üzerinden damgalayacağız.

17 – Biz onlara da belâ verdik, bahçe sahiplerine verdiğimiz gibi. Hani onlar sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.

18 – İstisna da etmiyorlardı (“inşaallah” demiyorlardı).

19 – Fakat onlar uyurken dolaşıcı bir belâ onu sardı da,

20 – Bahçe simsiyah kesiliverdi.

21 – Derken sabahleyin birbirlerine seslendiler:

22 – “Haydi, devşirecekseniz erkenden ekininize gidin” diye.

23 – Derken fırladılar, aralarında fısıldaşıyorlardı.

24 – “Sakın bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın” diyorlardı.

25 – (Zanlarınca yoksulları) engellemeye güçleri yeterek erkenden gittiler.

26 – Fakat bahçeyi gördüklerinde: “Biz herhalde yanlış gelmişiz” dediler .

27 – “Yok, biz mahrum edilmişiz.” (dediler).

28 – İçlerinde en makul olanı şöyle dedi: “Ben size Rabbinizi tesbih etsenize dememiş miydim?”

29 – “Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zalimler imişiz.” (dediler).

30 – Ardından suçu birbirlerine yüklemeye başladılar.

31 – Yazıklar olsun bize, dediler, biz azgınlarmışız.

32 – Ola ki Rabbimiz bize onun yerine daha hayırlısını verir. Biz Rabbimize yönelir, ondan umarız.

33 – İşte azap böyledir. Elbette ahiret azabı daha büyüktür. Fakat bilselerdi.

34 – Kuşkusuz korunanlar için de, Rableri katında nimetleri bol bahçeler vardır.

35 – Öyle ya, teslimiyet gösterenleri suçlular gibi tutar mıyız hiç?

36 – Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?

37 – Yoksa size ait bir kitap var da onda mı okuyorsunuz?

38 – O kitapta, “beğendiğiniz her şey sizindir” diye mi yazılı?

39 – Yoksa, “ne hükmederseniz mutlaka sizindir” diye sizin lehinize olarak tarafımızdan verilmiş, kıyamet gününe kadar geçerli kesin sözler mi var?

40 – Sor bakalım onlara, içlerinden ona kefil hangisi?

41 – Yoksa ortakları mı var onların? Doğru iseler ortaklarını getirsinler.

42 – O gün işler zorlaşır ve secdeye davet edilirler. Fakat güç yetiremezler.

43 – Gözleri düşük bir halde kendilerini bir zillet kaplar. Oysa onlar sapasağlam iken de secdeye davet ediliyorlardı.

44 – Bu sözü yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.

45 – Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır.

46 – Yoksa onlardan bir ücret istiyorsun da bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

47 – Yoksa gayb onların yanlarında da onlar mı yazıyorlar?

48 – Rabbinin hükmüne sabret, balık sahibi gibi olma. Hani o öfkeye boğulmuş da nida etmişti.

49 – Rabbinden bir nimet yetişmiş olmasaydı, elbette kınanacak bir halde ıssız bir diyara atılacaktı.

50 – Fakat Rabbi onu seçti de iyilerden kıldı.

51 – O kafirler Kur’ân’ı işittikleri zaman neredeyse seni gözleri ile devireceklerdi. Bir de durmuşlar “o bir deli” diyorlar.

52 – Halbuki o âlemler için bir öğüttür.

 

 

67 – MÜLK SURESİ

1 – Mutlak hükümranlık elinde bulunan Allah, yüceler yücesidir ve O’nun her şeye gücü yeter.

2 – O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.

3 – O, yedi göğü, birbiri üzerine yarattı. Rahmân’ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözünü döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?

4 – Sonra gözünü tekrar tekrar döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) âciz ve bitkin halde sana dönecektir.

5 – …..

6 – …..

7 – …..

8 – Az daha öfkeden çatlayacak. Her ne zaman oraya bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: “Size korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi?” diye sorarlar.

9 – Derler: “Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve Allah hiçbir şey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz.” dedik.

10 – Ve derler ki: “Eğer biz dinleseydik, yahut düşünüp anlasaydık şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!”

11 – Böylece günahlarını itiraf ederler. (Artık) o çılgın ateş halkı (Allah’ın rahmetinden) uzak olsunlar!

12 – Fakat daha görmeden Rablerinden korkanlar var ya, işte onlar için bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır.

13 – Sözünüzü ister gizleyin, ister açığa vurun; bilin ki, O, göğüslerin özünü bilir.

14 – Hiç yaratan bilmez mi? O, en ince işleri görüp bilmektedir ve her şeyden haberdardır.

15 – O size yeri boyun eğer kıldı. Haydi onun omuzlarında (dağlarında, tepelerinde) yürüyün ve Allah’ın rızkından yiyin. Dönüş ancak O’nadır.

17 – ……

18 – Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama beni inkâr nasıl oldu?

19 – Üstlerinde kanatlarını açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları Rahmân’dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, her şeyi görmektedir.

20 – Rahmân olan Allah’a karşı şu size yardım edecek askerleriniz hani kimlerdir? İnkârcılar, ancak derin bir gaflet içinde bulunmaktadırlar.

21 – Allah size verdiği rızkı kesiverse, size rızık verecek olabilen kimdir? Hayır, onlar azgınlık ve nefrette direnip durmaktadırlar.

22 – Şimdi yüz üstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa dosdoğru yolda yürüyen mi?

23 – De ki: “Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O’dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!”

24 – De ki: “Sizi yerden üreten O’dur ve O’na toplanıp götürüleceksiniz.”

25 – (Onlar): “Doğru iseniz bu tehdit ne zaman olacak?” diyorlar

26 – De ki: “(O’na ait) bilgi, Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.”

27 – Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: “İşte çağırıp durduğunuz şey budur!” dendi.

28 – …..

29 – De ki: “O çok merhametlidir. O’na inanmış, O’na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz.”

30 – De ki: “Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akarsu getirebilir?”

66- TAHRİM SURESİ 

1 – Ey Peygamber! ….  Allah’ın sana helâl kıldığı şeyi niçin sen kendine haram ediyorsun? Allah çok bağışlayan çok esirgeyendir.

2 – Allah size yeminlerinizi çözmeyi meşrû kılmıştır. Allah sizin sahibinizdir. O bilendir, hikmetle yönetendir. 

3 – …

4 – Eğer ikiniz de Allah’a tevbe ederseniz ne iyi, çünkü kalpleriniz eğildi. Ve eğer Peygamber’e karşı birbirinize arka olursanız (bilin ki) onun dostu ve yardımcısı Allah, Cibrîl ve müminlerin iyileridir. Bunun ardından melekler de ona arkadır. 

5 – …

6 – …

7 – … 

8 – Ey iman edenler! Samimi bir tevbe ile Allah’a dönün. Umulur ki Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, Peygamber’i ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Çünkü onların nurları, önlerinde ve yanlarında koşar da, “Ey Rabbimiz! Nurumuzu tamamla, bizi bağışla, çünkü sen her şeye kâdirsin.” derler.

9 – Ey Peygamber! Kâfirler ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran. Onların varacağı yer cehennemdir. O gidilecek yer, ne de kötüdür! 

10 – Allah, inkâr edenlere, Nuh’un karısı ile Lut’un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki salih kulun (nikahı) altında idiler, onlara hıyanet ettiler. (Kocaları,) Allah’tan hiçbir şeyi onlardan savamadı. (Onlara): “Haydi girenlerle birlikte siz de ateşe girin!” denildi. 

11 – Allah, inananlara da Firavun’un karısını örnek gösterdi. O şöyle demişti: “Rabbim! Bana yanında cennetin içinde bir ev yap, beni Firavun’dan ve onun (kötü) işinden kurtar. Ve beni şu zalim toplumdan kurtar!” 

12 – Irzını korumuş olan, İmrân kızı Meryem’i de Allah örnek gösterdi. Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdik etti. O, gönülden itaat edenlerdend

 

65-TALAK SURESİ

1 – Ey Peygamber! Kadınları…  Rabbiniz Allah’tan korkun. Apaçık bir hayasızlık yapmaları hali bir yana, onları evlerinden çıkarmayın, kendileri de çıkmasınlar. Bunlar Allah’ın sınırlarıdır. Kim Allah’ın sınırlarını aşarsa, şüphesiz kendine zulmetmiş olur. Bilmezsin, olur ki Allah, bundan sonra bir durum ortaya çıkarıverir.

2 – Sürelerinin sonuna vardıklarında onları güzelce tutun, yahut güzellikle onlardan ayrılın. İçinizden adalet sahibi iki kişiyi şahit tutun. Şahidliği Allah için yapın. İşte Allah’a ve son güne inanan kimseye öğütlenen budur. Kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır.

3 – Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.

4 – … Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.

5 – Bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükafatını büyütür.

6 – ….

7 – Eli geniş olan genişliğine göre nafaka versin. Rızkı kısılmış bulunan da Allah’ın kendisine verdiğinden versin. Allah bir kişiye ne vermişse ancak onu teklif eder. Allah bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratacaktır.

8 – Nice kent var ki Rablerinin ve O’nun elçilerinin emrine başkaldırdı, biz de onları çetin bir hesaba çektik…

9 – İşlerinin vebalini tattılar. İşlerinin sonucu tam bir hüsran olmuştur.

10 – … O halde ey inanan akl-ı selim sahipleri! Allah’tan korkun, Allah size bir uyarıcı gönderdi.

11 – Size Allah’ın açık açık âyetlerini okuyan bir elçi (gönderdi) ki inanıp faydalı işler yapanları, karanlıklardan aydınlığa çıkarsın. Kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa (Allah) onu … içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. Allah ona gerçekten ne güzel rızık vermiştir.

12 – Allah O’dur ki yedi göğü ve yerden de onlar kadarını yarattı. Emir bunlar arasında iner ki Allah’ın her şeye kâdir olduğunu ve Allah’ın bilgisinin, her şeyi kuşattığını bilesiniz.

 

64. TEĞABUN SURESİ

1 – Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ı tesbih eder. Mülk O’nundur, hamd O’nadır. Her şeye gücü yeten O’dur.

2 – Sizi O yarattı… Allah yaptıklarınızı görmektedir.

3 – Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş ancak O’nadır.

4 – Göklerde ve yerde olanları, gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz şeyleri bilir.

5 – …

6 – Böyledir, çünkü onlara peygamberleri, açık deliller getirirlerdi, fakat onlar: “Bir insan mı bize yol gösterecek?” dediler ve yüz çevirdiler. Allah da muhtaç olmadığını gösterdi…

7 – İnkâr edenler, katiyyen diriltilmeyeceklerini sandılar. De ki: “Hayır! Rabbim hakkı için mutlaka diriltileceksiniz, sonra yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah’a göre kolaydır”.

8 – Artık Allah’a, Resulüne ve indirdiğimiz nura (Kur’ân’a) inanın. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

9 – Toplanma günü için sizi topladığı zaman var ya, işte o gün, kimin aldandığının açığa çıkacağı aldanma günüdür. Kim Allah’a inanır ve yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülüklerini örter ve onu, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük kurtuluş budur.

10 – İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler…

11 – Allah’ın izni olmayınca hiç bir musibet isabet etmez. Kim Allah’a inanırsa, Allah onun kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.

12 – Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin…

13 – Allah ki O’ndan başka tanrı yoktur. Müminler Allah’a dayansınlar.

14 – Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır. Onlardan sakının. Ama affeder, kusurlarını başlarına kakmaz, hoş görür ve bağışlarsanız, bilin ki Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

15 – Doğrusu mallarınız… sizin için bir imtihandır. Büyük mükafat ise Allah’ın yanındadır.

16 – O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan korkun, dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir.

17 – Eğer Allah’a güzel bir borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat yapar ve sizi bağışlar. Allah çok mükafat verendir, halimdir.

18 – Görünmeyeni ve görüneni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.

 

 63. MÜNAFİKUN SURESİ

1 – Münafıklar sana geldikleri vakit: “Şahitlik ederiz ki sen muhakkak Allah’ın elçisisin.” derler. Senin mutlaka kendisinin elçisi olduğunu Allah bilir ve Allah münafıkların yalancı olduklarına şahitlik eder.

2 – Yeminlerini kalkan yapıp (insanları) Allah’ın yolundan çevirdiler. Onların yaptıkları ne kötüdür!

3 – Bunun sebebi şudur: Onlar inandılar, sonra inkar ettiler, bu yüzden kalblerinin üzeri mühürlendi. Artık onlar anlamazlar.

4 – Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider, konuşurlarsa sözlerini dinlersin… Her gürültüyü kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın…

5 – Onlara: “Gelin, Allah’ın Resulü sizin için mağfiret dilesin.” denildiği zaman başlarını çevirirler ve onların, büyüklük taslayarak yüz çevirdiklerini görürsün.

6 – Onlara mağfiret dilesen de, dilemesen de onlar için birdir. Allah onları bağışlamayacaktır. Çünkü Allah, yoldan çıkmış bir toplumu yola iletmez.

7 – Onlar öyle kimselerdir ki: “Allah’ın elçisinin yanında bulunanları beslemeyin ki dağılıp gitsinler.” diyorlar. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır, fakat münafıklar anlamazlar.

8 – Diyorlar ki: “Andolsun, eğer Medine’ye dönersek, daha üstün olan, daha alçak olanı oradan mutlaka çıkaracaktır.” Üstünlük, ancak Allah’a, O’nun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler.

9 – Ey İnananlar! Mallarınız ve çocuklarınız sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa işte onlar ziyana uğrayanlardır.

10 – Birinize ölüm gelip de: “Rabbim, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!” demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.

11 – Allah süresi geldiği zaman hiç bir canı ertelemez. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

 

 62. CUMA’A SURESİ

1 – Göklerde ve yerde olanların hepsi… Allah’ı tesbih etmektedir.

2 – O’dur ki ümmiler içinde, kendilerinden olan ve onlara Allah’ın âyetlerini okuyan, onları temizleyen, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber gönderdi. Oysa onlar, önceden apaçık bir sapıklık içinde idiler.

3 – Henüz onlara katılmamış bulunan diğer insanlara da (o Peygamberi göndermiştir). O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

4 – Bu, Allah’ın lütfudur. Allah, büyük lütuf sahibidir.

5 – Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayanların durumu ne kötüdür…

6 – De ki: “Ey Yahudi olanlar! Eğer insanlar arasında yalnız sizin, Allah’ın dostları olduğunuzu sanıyorsanız, o halde ölümü temenni edin, doğru iseniz?”

7 – Ama onlar, ellerinin (yapıp) öne sürdüğü (işler) yüzünden ölümü asla temenni etmezler. Allah zalimleri bilir.

8 – De ki: “Sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni ve görüneni bilene döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir.

9 – Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.

10 – Namaz kılındıktan sonra yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan (nasibinizi) arayın. Allah’ı çok anın ki kurtuluşa eresiniz.

11 – Bir ticaret ve eğlence gördükleri zaman hemen dağılıp ona gittiler ve seni ayakta bıraktılar. De ki: “Allah’ın yanında bulunan, eğlenceden ve ticaretten de hayırlıdır. Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

 

61. SAF SURESİ

1 – Göklerdekilerin ve yerdekilerin hepsi Allah’ı tesbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir.

2 – Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?

3 – Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah yanında şiddetli bir buğza sebeb olur.

4 – Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf bağlayarak savaşanları sever.

5 – Bir zaman Musa, kavmine: “Ey kavmim! Benim, Allah’ın size gönderdiği elçisi olduğumu bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?” demişti. Onlar eğrilince, Allah da kalblerini eğriltti. Allah fasıkları doğru yola iletmez.

6 – Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları! ben size Allah’ın elçisiyim. benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak (geldim).” demişti. Fakat onlara apaçık delillerle gelince “Bu, apaçık bir büyüdür.” dediler.

7 – İslâm’a davet olunduğu halde Allah üzerine yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Allah zalim toplumu doğru yola iletmez.

8 – Ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler hoş görmese de Allah nurunu tamamlayacaktır.

9 – O, Resulünü hidayet ve hak dinle gönderdi ki, müşrikler istemese de onu, bütün dinlerin üstüne çıkarsın.

10 – Ey İman edenler! Sizi acı bir azabdan kurtaracak ticareti size göstereyim mi?

11 – Allah’a ve Resulüne inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur.

12 – (Eğer böyle yaparsanız Allah) sizin günahlarınızı bağışlar … İşte büyük kurtuluş budur.

13 – Seveceğiniz bir şey daha var: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih.. Müminleri müjdele.

14 – Ey inananlar, Allah’ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu İsa da havarilere: “Allah’a (giden yolda) benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler: “Allah (yolun)un yardımcıları biziz.” dediler. İsrail oğullarından bir zümre inandı, bir zümre inkar etti. Biz de inananları, düşmanlarına karşı destekledik, onlar üstün geldiler.

60. MÜMTEHİNE SURESİ

1 – Ey inananlar! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin. Onlar size gelen gerçeği inkar ettikleri, Rabbiniz Allah’a inandığınızdan dolayı Resulü ve sizi (yurdunuzdan sürüp) çıkardıkları halde siz onlara sevgi ulaştırıyorsunuz. Eğer benim yolumda savaşmak ve benim rızamı kazanmak için çıktınızsa içinizde onlara sevgi mi gizliyorsunuz? Oysa ben sizin gizlediğiniz ve açığa vurduğunuz her şeyi bilirim. Sizden kim bunu yaparsa doğru yoldan sapmış olur.

2 – Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman kesilecekler, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatacaklardır. Zaten inkar edivermenizi istemektedirler.

3 – … Allah yaptıklarınızı görendir.

4 – İbrahim’de ve onunla beraber bulunanlarda sizin için güzel bir misal vardır, onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir.” Yalnız İbrahim’in babasına: “Senin için mağfiret dileyeceğim, fakat senin için Allah’tan (gelecek) hiçbir şeyi (önlemeye) gücüm yetmez.” demesi hariç. Rabbimiz! Yalnız sana dayandık, sana yöneldik. Dönüşümüz de ancak sanadır.

5 – “Rabbimiz! Bizi inkar edenlere mağlub etme! Bizi bağışla! Ey Rabbimiz! Yegane gâlib ve hikmet sahibi ancak sensin.”

6 – Andolsun, onlarda sizin için, Allah’ı ve ahiret gününü arzulayanlara güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse şüphesiz Allah, zengindir, hamde layık olandır.

7 – Olur ki Allah sizinle düşmanlarınız arasında yakında bir dostluk meydana getirir. Allah gücü yetendir. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

8 – Allah sizi, din hakkında sizinle savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayan kimselere iyilik etmekten, onlara adaletli davranmaktan men etmez. Çünkü Allah adalet yapanları sever.

9 – Allah sizi, ancak sizinle din hakkında savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için yardım eden kimselere dost olmaktan men eder. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.

10 – … Aranızda O, hükmeder, Allah bilendir, hikmet sahibidir.

11 – … İnandığınız Allah’a karşı gelmekten sakının.

12 – Ey Peygamber! İnanmış kadınlar sana gelip Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamaları, hırsızlık etmemeleri, zina etmemeleri, çocuklarını öldürmemeleri, elleri ile ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemeleri, iyi bir işte sana karşı gelmemeleri hususunda sana bey’at ederlerse onların bey’atlarını al ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

13 – Ey inananlar, Allah’ın gazab ettiği kimselerle dostluk etmeyin. Kâfirler, mezarlık halkından nasıl ümidi kesmişse, onlar da ahiretten öyle ümidi kesmişlerdi.

 

59. HAŞR SURESİ

1 – Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ı tesbih etmektedir, O üstündür, hikmet sahibidir.

2 – Ehl-i kitaptan inkar edenleri, ilk sürgünleri yurtlarından çıkaran O’dur. Siz onların çıkacaklarını sanmamıştınız. Onlar da kalelerinin, kendilerini Allah’tan koruyacağını sanmışlardı. Ama Allah’ın azabı, onlara beklemedikleri yerden geliverdi. O, yüreklerine korku düşürdü; öyle ki evlerini hem kendi elleriyle, hem de müminlerin elleriyle harap ediyorlardı. Ey akıl sahipleri! İbret alın.

3 – Eğer Allah onlara sürgünü yazmamış olsaydı, elbette, onları dünyada başka şekilde cezalandıracaktı…

….

5 – Hurma ağaçlarından her hangi bir şey kesmeniz veya kökleri üzerinde bırakmanız hep Allah’ın izniyle ve O’nun, yoldan çıkanları cezalandırması içindir.

6 – Allah’ın, onlardan peygamberine verdiği ganimetlere gelince siz onun üzerine ne at, ne de deve sürmediniz. Fakat Allah peygamberini, dilediği kimselerin üzerine salar. Allah her şeye kadirdir.

7 – Allah’ın o kent halkından, Resulüne verdiği ganimetler, Allah’a, Resul’e, ona akrabalığı bulunanlara, yetimlere, yoksullara, yolcuya aittir. Ta ki içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir şey olmasın. Peygamber size ne verdiyse onu alın. Size neyi yasakladıysa ondan sakının ve Allah’tan korkun. Çünkü Allah’ın azabı şiddetlidir.

8 – Bir de göç eden fakirlere aittir ki yurtlarından ve mallarından çıkarılmışlardır, Allah’ın lütuf ve rızasını ararlar; Allah’a ve Resulüne yardım ederler. İşte doğru olanlar onlardır.

9 – Ve onlardan önce o yurda yerleşen imana sarılanlar kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden ötürü göğüslerinde bir ihtiyaç duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, onları öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar umduklarına erenlerdir.

10 – Onlardan sonra gelenler derler ki: “Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz! Sen çok şefkatli, çok merhametlisin!”

11 – Münafıkların, kitap ehlinden inkar eden dostlarına “Eğer siz yurdunuzdan çıkarılırsanız, mutlaka biz de sizinle beraber çıkarız sizin aleyhinizde kimseye asla uymayız. Eğer savaşa tutuşursanız, mutlaka yardım ederiz.” dediklerini görmedin mi? Allah, onların yalancı olduklarına şahitlik eder.

12 – Andolsun eğer onlar, çıkarılırsalar, onlarla beraber çıkmazlar; savaşa tutuşmuş olsalar, onlara yardım etmezler; yardım etseler bile arkalarını dönüp kaçarlar, sonra kendilerine de yardım edilmez.

13 – Onların kalblerinde sizin korkunuz, Allah’ın korkusundan fazladır. Böyledir, çünkü onlar anlamayan bir topluluktur.

14 – Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar, ancak, müstahkem şehirlerde yahut duvarların ardından (sizinle savaşmak isterler). Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın, oysa onların kalbleri dağınıktır. Böyledir, çünkü onlar aklını kullanmayan bir topluluktur.

….

18 – Ey inananlar, Allah’tan korkun ve kişi, yarın için ne (yapıp) gönderdiğine baksın. Allah’tan korkun; çünkü Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

19 – Allah’ı unutup da Allah’ın da kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın onlar, yoldan çıkan kimselerdir.

….

22 – O, öyle Allah’tır ki O’ndan başka tanrı yoktur. Görülmeyeni ve görüleni bilendir. O, esirgeyen bağışlayandır.

23 – O, öyle bir Allah’tır ki, kendisinden başka hiçbir tanrı yoktur. O, mâlik ve sahiptir, münezzehtir, selâmet verendir, emniyete kavuşturandır, gözetip koruyandır, üstündür, istediğini zorla yaptıran, büyüklükte eşi olmayandır. Allah puta tapanların ortak koştukları şeylerden münezzehtir.

24 – O, yaratan, var eden, varlıklara şekil veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanlar O’nun şânını yüceltmektedirler. O, gâlib olan, her şeyi hikmeti uyarınca yapandır.

 

58. MÜCADELE SURESİ

1 – Kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kadının sözünü Allah işitmiştir. Allah, sizin konuşmanızı işitir. Çünkü Allah, işitendir, bilendir.

…..

5 – Allah’a ve Resulüne karşı gelenler, kendilerinden öncekilerin alçaltıldığı gibi alçaltılacaklardır. Biz apaçık âyetler indirmişizdir. Kâfirler için küçük düşürücü bir azap vardır.

6 – O gün Allah onların hepsini diriltecek ve yaptıklarını kendilerine haber verecektir. Allah onları bir bir saymıştır. Onlar ise unutmuşlardır. Allah her şeye şahiddir

7 – Göklerde ve yerde olanları, Allah’ın bildiğini görmüyor musunuz? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin gizli konuştuğu yerde altıncısı mutlaka O’dur. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlak O, onlarla beraberdir. Sonra kıyamet günü onlara yaptıklarını haber verecektir. Doğrusu Allah, her şeyi bilendir.

8 – Gizli konuşmaktan menedildikten sonra yine o menedildikleri şeyi yapmaya kalkışarak günah, düşmanlık ve Peygamber’e karşı gelmek hususunda gizlice konuşanları görmedin mi? Onlar sana geldikleri zaman seni, Allah’ın selamlamadığı bir tarzda selamlıyorlar. Kendi içlerinden de “bu söylediklerimiz yüzünden Allah’ın bize azap etmesi gerekmez miydi?” derler. Cehennem onlara yeter. Oraya gireceklerdir, ne kötü dönüş yeridir orası!

9 – Ey iman edenler! Aranızda gizli konuşacağınız zaman günahı düşmanlığı ve Peygamber’e karşı gelmeyi fısıldamayın. İyilik ve takvayı konuşun. Huzuruna toplanacağınız Allah’tan korkun.

10 – Gizli konuşmalar şeytandandır. Bu iman edenleri üzmek içindir. Oysa şeytan, Allah’ın izni olmadıkça, müminlere hiçbir zarar veremez. Müminler Allah’a dayanıp güvensinler.

11 – Ey iman edenler! Size: “Meclislerde yer açın.” denilince yer açın ki Allah da size genişlik versin. Size “Kalkın.” denilince de kalkın ki Allah sizden inananları ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltsin. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır.

12 – Ey iman edenler! Peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. Bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. Şayet bir şey bulamazsanız, artık Allah bağışlayan ve merhamet edendir..

13 – Gizli (özel) bir şey konuşmanızdan önce sadaka vermekten korktunuz da mı yerine getirmediniz? Fakat Allah da sizi affetti. Şu halde namazı kılın, zekatı verin, Allah’a ve Resulüne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberi olandır.

14 – Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler, ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.

15 – …. Onlar ne kötü işler yapıyorlar!

16 – Yeminlerini kalkan yapıp Allah’ın yolundan çevirdiler. Onlar için küçük düşürücü bir azab vardır.

17 – Onların ne malları, ne de evlatları, kendilerinden, Allah’dan hiçbir şey savamaz. Onlar ateş halkıdır…

18 – Allah onların hepsini tekrar dirilttiği gün, dünyada size yemin ettikleri gibi O’na da yemin edecekler ve kendilerinin bir şey üzerinde bulunduklarını, sanacaklardır. İyi bilin ki onlar yalancıdırlar.

19 – Şeytan onları istilâ etmiş, onlara Allah’ı anmayı unutturmuştur. Onlar, şeytanın hizbi (partisi)dir. İyi bilin ki şeytanın partisi kaybedecektir.

20 – Allah’a ve Resulüne düşman olanlar var ya, onlar en alçaklar arasındadırlar.

21 – … Şüphesiz Allah güçlüdür, galipdir.

22 – Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri, yahut akrabaları da olsa Allah’a ve Resulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’ın hizbi (dininin yardımcıları)dir. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah’ın hizbidir.

57. HADİD SURESİ:

1 – Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmektedir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

2 – Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. O, diriltir, öldürür, O, her şeye kadirdir.

3 – O ilktir, sondur, zahirdir, bâtındır. O herşeyi bilendir.

4 – O’dur ki gökleri ve yeri altı günde yarattı. Sonra arş üzerine istivâ etti (hükümran oldu). Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilir. Nerede olsanız O sizinle beraberdir. Allah yaptıklarınızı görmektedir.

5 – Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Bütün işler O’na döndürülecektir.

6 – Geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü gecenin içine sokar. O, kalplaerin özünü bilir.

7 – Allah’a ve Resulüne iman edin. Sizi hâkim kıldığı, sizin yönetiminize verdiği şeylerden harcayın. Sizden, inanan ve harcayanlar için büyük mükafat vardır.

8 – Size ne oldu ki, Resul sizi Rabbinize inanmanız için davet ettiği halde Allah’a inanmıyorsunuz? Oysa O, sizden kesin söz almıştı. Eğer inanacaksanız.

9 – Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık âyetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.

10 – Neden siz Allah yolunda harcamayasınız ki? Göklerin ve yerin mirası zaten Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşan bir olmaz. Onların derecesi, sonradan infak eden ve savaşanlardan daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de en güzel sonucu vaad etmiştir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

11 – Kimdir o, Allah’a güzel bir borç verecek olan ki, Allah da onun verdiğini kat kat artırsın ve onun için şerefli bir mükafat da versin.

12 – O gün inanan erkekleri ve inanan kadınları görürsün ki nurları, önlerinde ve sağlarında koşuyor. …. İşte büyük kurtuluş budur!

….

14 – (Münafıklar) onlara: “Biz sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. (Müminler) de derler ki: “Evet ama, siz kendi canlarınıza kötülük ettiniz, gözlediniz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah’ın emri gelip çattı.

15 – Bugün artık ne sizden ne de inkar edenlerden fidye kabul edilir, varacağınız yer ateştir. Size yaraşan odur. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!

16 – İnananlar için hâlâ vakit gelmedi mi ki, kalbleri Allah’ın zikrine ve inen hakka saygı duysun ve bundan önce kendilerine verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalbleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar?

17 – Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir. Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.

18 – Şüphesiz sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdikleri kat kat artırılır ve onlara şerefli bir mükafat vardır.

19 – Allah’a ve peygamberine iman edenler var ya, işte onlar, Rableri yanında sözü özü doğru olanlar ve şehitlik mertebesine erenlerdir. Onların mükafatları ve nurları vardır. İnkar edip de âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennemin adamlarıdır.

20 – Biliniz ki dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs ve kendi aranızda övünme, mal ve evlat çoğaltma yarışından ibarettir. Bu, tıpkı bir yağmura benzer ki; bitirdiği ot, ekincilerin hoşuna gider, sonra kurur, onu sapsarı görürsün, sonra çerçöp olur. Ahirette ise çetin bir azab; Allah’tan mağfiret ve rıza vardır. Dünya hayatı, aldatıcı bir zevkten başka bir şey değildir.

21 – Rabbinizden bir mağfirete; Allah’a ve peygamberine inananlar için hazırlanmış olup, genişliği gökle yerin genişliği kadar olan cennete koşuşun. İşte bu Allah’ın lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah büyük lütuf sahibidir.

22 – Yeryüzünde vuku bulan ve sizin başınıza gelen herhangi bir musibet yoktur ki biz onu yaratmadan önce, bir kitapta yazılmış olmasın. Şüphesiz bu Allah’a göre kolaydır.

23 – Böylece elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah’ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez.

24 – Onlar cimrilik edip insanlara da cimriliği emrederler. Kim yüz çevirirse Allah, zengindir, övgüye layıktır.

25 – Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır. Bu, Allah’ın dinine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

26 – Andolsun, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı.

27 – Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk. Uydurdukları ruhbanlığa gelince onu, biz yazmadık. Fakat kendileri Allah rızasını kazanmak için yaptılar. Ama buna da gereği gibi uymadılar. Biz de onlardan iman edenlere mükafatlarını verdik. İçlerinden çoğu da yoldan çıkmışlardır.

28 – Ey inananlar! Allah’tan korkun, O’nun Resulü’ne inanın ki size rahmetinden iki pay versin, sizin için ışığında yürüyeceğiniz bir nur yaratsın ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir

29 – Böylece Kitab ehli, Allah’ın lütfundan hiçbir şey elde edemeyeceklerini bilsinler. Lütuf bütünüyle Allah’ın elindedir, onu dilediğine verir. Allah, büyük lütuf sahibidir.

 

56. VAKİA SURESİ:

1 – Olacak vak’a olduğu zaman

2 – Onun oluşunu yalanlayacak kimse yoktur.

3 – O, alçaltıcıdır, yükselticidir.

4 – Yer şiddetle sarsıldığı

5 – Dağlar serpildikçe serpildiği

6 – Dağılıp toz duman haline geldiği

7 – Ve sizler üç sınıf olduğunuz zaman

8 – Sağın adamları (var ya) ne mutludurlar onlar!

9 – Solun adamları ise ne uğursuzdurlar onlar!

10 – Önde olanlar (var ya), onlar öncüdürler.

11 – İşte o yaklaştırılanlar,

12 – Nimet cennetlerindedirler.

13 – Çoğu önceki ümmetlerden,

25 – Orada boş bir söz ve günaha sokan bir laf işitmezler.

26 – Duydukları söz, yalnız “selam”, “selam” dır.

27 – Sağın adamları, nedir o sağın adamları!

38 – Sağın adamları içindir.

39 – Bir çoğu öncekilerdendir.

40 – Bir çoğu da sonrakilerdendir.

41 – Solun adamları, nedir o solcular!

42 – İçlerine işleyen bir ateş ve kaynar şu içinde,

43 – Kapkara dumandan bir gölge altındadırlar.

44 – Ki ne serindir, ne de faydalı.

45 – Çünkü onlar bundan önce varlık içinde sefâhete dalmışlardı.

46 – Büyük günahı işlemekte ısrar ediyorlardı.

47 – Ve diyorlardı ki: “Biz ölüp, toprak ve kemik yığını olduktan sonra, biz mi bir daha diriltileceğiz?”

48 – “Önceki atalarımızda mı?”

49 – De ki: “Öncekiler ve sonrakiler”

50 – “Belli bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.”

51 – Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!

57 – Biz sizi yarattık; tasdik etmeniz gerekmez mi?

62 – Andolsun, ilk yaratılışı bildiniz. Düşünüp ibret almanız gerekmez mi?

63 – Ektiğinizi gördünüz mü?

64 – Onu siz mi bitiriyorsunuz, yoksa bitiren biz miyiz?

65 – Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık. Hayret eder dururdunuz.

66 – “Doğrusu borç altına girdik.”

67 – “Doğrusu, biz yoksul bırakıldık” (derdiniz).

68 – İçtiğiniz suya baktınız mı?

69 – Buluttan onu siz mi indirdiniz, yoksa indiren biz miyiz?

70 – Dileseydik onu tuzlu yapardık. O halde şükretseniz ya!

71 – Bir de o çaktığınız ateşi gördünüz mü?

72 – Onun ağacını siz mi yarattınız, yoksa yaratan biz miyiz?

73 – Biz onu bir ibret ve çölden gelip geçenlere bir fayda yaptık.

74 – Öyleyse büyük Rabbinin adını yücelt.

75 – Hayır, yıldızların yerlerine yemin ederim.

76 – Bilirseniz bu büyük bir yemindir.

77 – O, elbette şerefli bir Kur’ân’dır.

78 – Korunmuş bir kitaptadır.

79 – Ona temizlenenlerden başkası el süremez.

80 – (O), âlemlerin Rabbinden indirilmiştir.

81 – Şimdi siz bu sözü mü küçümsüyorsunuz?

82 – Rızkınızı, yalanlamanızdan ibaret mi kılıyorsunuz?

83 – Can boğaza dayandığı zaman

84 – Ki o zaman siz (ölmek üzere olana) bakar durursunuz.

85 – Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz görmezsiniz.

….

87 – Onu geri çevirsenize; şayet iddianızda doğru iseniz.

95 – Kesin gerçek budur işte.

96 -Öyle ise Rabbini o büyük ismiyle tesbih et.

 55. RAHMAN SURESİ:

1 – Rahmân (çok merhametli olan Allah)

2 – Kurân’ı öğretti.

3 – İnsanı yarattı.

4 – Ona beyanı öğretti.

5 – Güneş de ay da bir hesab iledir.

6 – Bitkiler ve ağaçlar secde etmektedirler.

7 – Göğü yükseltti ve mizanı koydu.

8 – Sakın tartıda taşkınlık etmeyin.

9 -Tartıyı adaletle yapın, terazide eksiklik yapmayın.

10 – (Allah) yeri mahlukat için (aşağıya) koydu.

11 – Orada meyvalar ve salkımlı hurma ağaçları vardır.

12 – Yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler vardır.

13 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

14 – Allah insanı, pişmiş bir çamura benzeyen bir balçıktan yarattı.

15 – Cinleri de hâlis ateşten yarattı.

16 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

17 – (O) iki doğunun ve iki batının Rabbidir.

18 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

19 – (Acı ve tatlı) iki denizi salıverdi birbirine kavuşuyorlar.

20 – Fakat aralarında bir engel vardır, birbirlerine geçip karışmıyorlar.

21 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

22 – İkisinden de inci ve mercan çıkar.

23 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

24 – Denizde koca dağlar gibi yükselen gemiler de onundur.

25 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

26 – Yer üzerinde bulunan her şey fânidir.

27 – Yalnız celâl ve ikram sahibi Rabbinin yüzü (zâtı) baki kalacaktır.

28 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

29 – Göklerde ve yerde bulunanlar, O’ndan isterler. O, her gün yeni bir iştedir.

30 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

31 – Ey insan ve cin! sizin de hesabınızı ele alacağız.

32 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

33 – Ey cin ve insan toplulukları! Göklerin ve yerin çevresinden geçmeye gücünüz yeterse geçin gidin. Allah’ın verdiği bir güç olmadan geçemezsiniz.

34 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

35 – Üzerinize ateşten alev ve duman gönderilir, kendinizi savunamazsınız.

36 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz

37 – Gök yarılıp da, erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman…

38- Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

39 – İşte o gün, ne insana ne de cine günahından sorulmaz.

40 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

41 – Suçlular simalarından tanınır, alınlarından ve ayaklarından tutulur.

42 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

43 – İşte bu, suçluların yalanladığı cehennemdir.

….

46 – Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır.

47 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

50 – İkisinde de akıp giden iki kaynak vardır.

51 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

60 – İyiliğin karşılığı, yalnız iyilik değil midir?

61 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

62 – Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır.

63 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

64 – (Bu cennetler) yemyeşildirler.

65 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

66 – İkisinde de fışkıran iki kaynak vardır.

67 – Şimdi Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

78 – Büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin adı ne yücedir!

 

54. KAMER SURESİ:

1 – Kıyamet saati yaklaştı, Ay yarıldı.

2 – Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve “süregelen bir büyüdür” derler.

3 – Yalanladılar, nefislerinin arzularına uydular. Halbuki her iş yerini bulacaktır.

4 – Andolsun ki onlara (kötülükten) vazgeçirecek nice önemli haberler gelmiştir.

5 – Bunlar üstün bir hikmettir fakat uyarılar fayda vermiyor.

6 – Sen de onlardan yüz çevir ki, o gün çağırıcı, görülmedik müthiş bir şeye çağırır.

7 – Gözleri düşkün düşkün (zelil ve hakir) kabirlerinden çıkarlar, sanki yayılan çekirgeler gibidirler.

8 – O çağırana koşarak, kâfirler: “Bu çetin bir gündür.” derler.

9 – Onlardan önce Nuh’un kavmi de yalanlamıştı. Kulumuzu yalanladılar ve: “Cinlenmiştir.” dediler. Ve (Nuh davetten vazgeçmeye) zorlandı.

10 – Bunun üzerine Rabbine: “Ben yenik düştüm, bana yardım et!” diyerek yalvardı.

11 – Biz de boşalan bir su ile göğün kapılarını açtık.

12 – Yeri de kaynaklar halinde fışkırttık, derken sular takdir edilmiş bir iş için birleşti.

13 – Nuh’u da tahtalardan yapılmış, çivilerle (çakılmış gemi) üzerinde taşıdık.

14 – Nankörlük edilen (kulumuz)e bir mükafat olmak üzere (gemi), gözlerimizin önünde akıp gidiyordu.

15 – Bunu bir ibret olarak bıraktık, ibret alan yok mudur?

17 – Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

22 – Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

23 – Semûd da o uyarıları yalanladılar.

24 – “Bizden bir insana mı uyacağız? O takdirde biz apaçık bir sapıklık ve çılgınlık içine düşmüş oluruz.” dediler.

25 – “Zikir, aramızdan ona mı bırakıldı? Hayır o, yalancı, küstahın biridir” (dediler).

26 – Yarın onlar, yalancı, küstahın kim olduğunu bilecekler.

32 – Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

….

35 – Katımızdan bir nimet olarak. Biz şükredeni böyle mükafatlandırırız.

36 – (Lût), onları bizim yakalamamıza karşı uyarmıştı. Fakat ikazlara karşı kuşku duydular,

40 – Andolsun biz Kur’ân’ı öğüt almak için kolaylaştırdık. Öğüt alan yok mudur?

….

43 – Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan hayırlı mı? Yoksa kitaplarda sizin için bir beraet mi var?

44 – Yoksa “Biz birbirimize yardım eden bir topluluğuz.” mu diyorlar?

45 – Her halde o topluluk bozulacak ve geriye dönüp kaçacaklardır.

46 – Bilakis kıyamet onlara vaad edilen asıl saattir. Saat cidden çok feci ve acıdır.

47 – Muhakkak ki suçlular sapıklık ve çılgınlık içindedirler.

….

49 – Haberiniz olsun ki, biz her şeyi bir kadere göre yarattık.

50 – Buyruğumuz yalnız bir tekdir, göz açıp yumma gibidir.

51 – Andolsun biz, sizin benzerlerinizi hep helak ettik. Öğüt alan yok mudur?

52 – İşledikleri her şey, kitaplarda mevcuttur.

53 – Küçük, büyük hepsi satır satır yazılmıştır.

54 – Takva sahipleri …

55 – …… doğruluk koltuklarındadırlar.

53. NECM SURESİ:

1 – İnmekte olan yıldıza andolsun ki,

2 – Arkadaşınız (Muhammed) sapmadı, azmadı.

3 – O, hevâdan (arzularına göre) konuşmaz.

4 – O(nun konuşması kendisine ) vahyedilenden başkası değildir.

6 – (Ki o) akıl ve görüşünde kuvvetli (bir melek)dir. Hemen (gerçek meleklik şekliyle) doğruldu.

7 – O, en yüksek ufukta idi.

8 – Sonra (Cebrail ona) yaklaştı ve (aşağıya doğru) sarktı.

9 – Onunla arasındaki mesafe, iki yay kadar, yahut daha az kaldı.

10 – (Allah), kuluna verdiği vahyi verdi.

11 – Onun gördüğünü kalb(i) yalanlamadı.

12 – Onun gördükleri hakkında şimdi kendisi ile tartışacak mısınız.

13 – Andolsun onu bir kez daha görmüştü.

14 – Sidretü’l- Müntehâ’nın yanında.

15 – Ki Cennetü’l- Me’vâ onun yanındadır.

16 – Sidre’yi kaplayan kaplıyordu.

17 – (Peygamberin) gözü şaşmadı ve sınırı aşmadı.

18 – Andolsun ki o, Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü gördü.

23 – Onlar hiçbir şey değil, sırf sizin ve babalarınızın taktığınız (boş) isimlerdir. Allah onlar hakkında hiçbir delil indirmedi. Onlar yalnız zanna ve nefislerin sevdasına uyuyorlar. Halbuki onlara Rableri tarafından yol gösterici gelmiştir.

24 – Yoksa her arzu ettiği şey, insanın kendisinin mi (olacak) dir?

25 – Son da ilk de (ahiret de dünya da) Allah’ındır.

26 – Göklerde nice melek var ki Allah’ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiç bir işe yaramaz.

27 – Ahirete iman etmeyenler meleklere dişilerin adlarını takıp duruyorlar

28 – Onların bu hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Zan ise, şüphesiz hakikat bakımından bir şey ifade etmez.

29 – Onun için bizi anmaktan yüz çeviren ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.

30 – İşte onların ilimden erişebilecekleri (son sınır) budur. Şüphesiz, Rabbin, yolundan sapanı da iyi bilir; O, hidayette olanı da iyi bilir.

31 – Göklerde ve yerde bulunanlar hep Allah’ındır. Akıbet (sonuçta) kötülük yapanları yaptıkları ile cezalandıracak, güzel davrananları da daha güzeliyle mükafatlandıracaktır.

32 – Onlar ki günahın büyüklerinden ve çirkin işlerden kaçınırlar, yalnız bazı küçük kusurlar hariç. Şüphesiz Rabbinin affı geniştir. O, sizi daha topraktan yarattığı zaman ve siz annelerinizin karınlarında bulunduğunuz sırada, sizi en iyi bilendir. Bunun için kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O, kötülükten sakınanı daha iyi bilir.

33 – Şimdi gördün mü O yüz çevireni?

34 – Azıcık verip (sonra vermemekte) direneni?

35 – Gaybın bilgisi kendi yanındadır da, o mu görüyor?

36 – Yoksa haber verilmedi mi Musa’nın sahifelerinde yazılı olanlar?

37 – Ve çok vefakâr olan İbrahim’in sahifelerindekiler?

38 – Ki hiçbir günahkâr başkasının günah yükünü yüklenmez.

39 – Doğrusu insana çalışmasından başka bir şey yoktur.

40 – Ve çalışması da yakında görülecektir.

41 – Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir.

42 – Ve şüphesiz en son varış, Rabbinedir.

43 – Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.

44 – Öldüren de dirilten de O’dur.

45 – Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O’dur,

46 – Atıldığı zaman bir nutfeden.

47 – Şüphesiz tekrar diriltmek de O’na aittir.

48 – Şüphesiz zengin eden de sermaye veren de O’dur.

55 – O halde Rabbinin hangi nimetinden kuşku duyuyorsun.

56 – Bu da ilk uyarıcılardan bir uyarıcıdır.

57 – Yaklaşan yaklaştı.

58 – Onu Allah’tan başka açığa çıkaracak yoktur.

59 – Şimdi siz bu sözden mi hayret ediyorsunuz?

60 – Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz?

61 – Ve siz mi kafa tutuyorsunuz ey gafiller?

62 – Haydi … O’na kulluk edin.

 

52. TUR SURESİ:

1 – Andolsun Tûr’a,

2-3 – Yayılmış ince deri üzerine, satır satır yazılmış kitaba,

4 – Ma’mur eve,

5 – Yükseltilmiş tavana,

6 – Kaynatılmış denize, (andolsun ki)

7 – Rabbinin azabı mutlaka vuku bulacaktır.

8 – Ona engel olacak (hiçbir şey de) yoktur.

9 – O gün gök, bir çalkanış çalkalanır

10 – Dağlar da bir yürüyüş yürür.

11 – Vay haline o gün yalanlayanların!

12 – Ki onlar, daldıkları bir batak (bâtıl)da oynayıp duruyorlar.

17 – Şüphesiz (günahlardan) korunanlar da cennetlerde, nimetler içindedirler.

18 -… Rableri onları, cehennem azabından korumuştur.

21 – İman edip zürriyetleri de iman ile kendilerine tâbi olanlar (yok mu?); işte biz, onların nesillerini de kendilerine kattık. Kendilerinin amellerinden birşey de eksiltmedik. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.

….

25 – Birbirlerine yönelip soruyorlar.

26 – Ve diyorlar ki: “Gerçekte biz daha önce (dünya hayatında) âilemiz içinde (âkibetimizden) korkardık”.

28 – “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.”

29 -(Ey Muhammed!) sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin nimeti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnûn.

30 – Yoksa onlar (senin için): “Bir şâirdir, zamanın felaketlerine çarpılmasını gözetliyoruz.” mu diyorlar?

31 – De ki: Bekleyin, çünkü ben de sizinle beraber bekleyenlerdenim.

32 – Onların akılları mı bunu emreder yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?

33 – Yoksa “Onu uydurdu” mu diyorlar? Hayır onlar inanmıyorlar.

34 – Eğer doğru iseler onun benzeri bir söz meydana getirsinler.

35 – Yoksa onlar, hiçbir şey olmadan (yani yaratıcısız) mı yaratıldılar? Yoksa kendileri yaratıcı mıdırlar?

36 – Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? Hayır, onlar düşünüp hakikati anlamazlar.

37 – … Yahut hâkim (her şeyin yöneticisi) kendileri midir?

38 – Yoksa kendilerine mahsus (üzerine çıkıp sırları) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, açık bir delil getirsin.

39 – Demek kızlar O’na, oğullar size öyle mi?

40 – Yoksa sen kendilerinden bir ücret istiyorsun da, bu yüzden onlar ağır bir borç altında mı kalıyorlar?

41 – Yoksa gayb kendilerinin yanında da onlar mı yazıyorlar?

43 – Yoksa onların Allah’tan başka bir ilâhı mı var? Allah, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır.

44 – Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, “Üst üste yığılmış bulutlardır.” derler.

45 – Artık çarpılacakları günlerine kavuşuncaya kadar onları (kendi hallerine) bırak.

46 – O gün hiçbir tedbirlerinin kendilerine zerre kadar faydası olmayacak ve hiçbir şekilde yardım da görmeyeceklerdir.

47 – Şüphesiz o zulmedenlere ondan başka da azab vardır. Fakat çokları bilmezler.

48 – Rabbinin hükmüne sabret. Çünkü sen gözlerimizin önündesin. Kalktığın zaman Rabbini hamd ile tesbih et.

49 – Gecenin bir kısmında ve yıldızların batışında da O’nu tesbih et

 

51. ZARİYAT SURESİ

1 – O tozdurup savuranlara,

2 – Derken bir ağırlık taşıyanlara,

3 – Derken bir kolaylıkla akanlara,

4 – Derken bir emir taksim edenlere andolsun ki,

5 – O size vaad edilen elbette doğrudur.

6 – Ceza ve hesap günü şüphesiz olacaktır.

7 – Yollara sahip göğe andolsun ki,

8 – Siz elbette çelişkili sözler içindesiniz.

9 – Ondan çevrilen (imana) çevrilir.

10 – Kahrolsun (o fikir adına) kendi tahminlerini ileri sürenler!

11 – Onlar bir sarhoşluk ve cehalet içinde şuursuzdurlar.

12 – Onlar: “Hesap ve ceza günü ne zaman?” diye soruyorlar.

13 – O gün, onların ateş üzerinde azap görecekleri gündür.

14 – Onlara: “Tadın inkarınızın cezasını, işte sizin acele istediğiniz budur!” denecektir.

15-16 – Şüphesiz ki takva sahipleri Rablerinin kendilerine verdiği sevabı almış olarak cennet bahçelerinde ve pınar başlarında bulunacaklardır. Çünkü onlar bundan önce iyilik yapıyorlardı.

19 – Onların mallarında isteyen ve istemeyen yoksullar için bir hak vardı.

20-21 – Kesin olarak inananlar için, yeryüzünde ve kendi nefislerinde nice ibretler vardır. Hiç görmüyor musunuz?

22 – Sizin rızkınız …. Allah’tandır.

23 – Gök ve yerin Rabbine andolsun ki size edilen o vaad, herhalde haktır. O tıpkı sizin konuşmanız gibi gerçektir.

24 – Ey Muhammed! İbrahim’in şerefli misafirlerinin haberi sana geldi mi?

25 – Hani onlar İbrahim’in huzuruna girmişlerdi de “Selam sana!” demişlerdi. İbrahim: “Size de selam” demiş, ve içinden: “Bunlar tanınmamış bir topluluk!” diye geçirmişti.

26 – İbrahim, sonra ailesine giderek semiz bir buzağı (eti) getirdi.

27 – Onu önlerine sürerek: “Yemez misiniz?” dedi.

28 – Yemediklerini görünce onlardan içine bir korku düştü. Onlar İbrahim’e: “Korkma!” dediler ve onu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.

29 – Bunun üzerine karısı (Sâre) bir çığlık atarak geldi ve elini yüzüne vurarak: “Ben kısır bir kocakarıyım, nasıl çocuğum olur?” dedi.

30 – Misafir melekler: “Evet bu böyledir. Rabbin böyle buyurdu. Gerçekten O hüküm ve hikmet sahibidir. Herşeyi hakkıyla bilir.” dediler.

31 – İbrahim, kendisine misafir olarak gelen meleklere: “Acaba sizin asıl önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.

32 – Onlar: “Gerçekten biz günahkâr bir kavim (olan Lût kavmine) gönderildik.

33 – Onların üzerine çamurdan pişirilmiş sert taşlar yağdıracağız.

34 – O taşlardan herbirinin haddi aşanlardan kime isabet edeceği Rabbin katında işaretlenmiştir.” dediler.

35 – Nihayet biz müminlerden orada bulunan kimseleri çıkardık.

36 – Fakat biz orada müslümanlardan bir ev halkından başka kimseyi de bulamadık.

37 – Biz orada acı bir azabdan korkan kimseler için bir ibret nişanesi bıraktık.

38 – Musa’nın kıssasında da ibret vardır. Hani biz onu apaçık bir delille Firavun’a göndermiştik.

39 – Firavun ise ordusuyla birlikte yüz çevirmiş, onun hakkında: “Bu bir sihirbazdır, ya da bir delidir.” demişti.

40 – Nihayet biz onu ve ordularını yakalayıp hepsini denize attık. Firavun ise o sırada (inadından dolayı pişmanlık duyarak) kendi kendini kınıyordu.

41 – Âd kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani biz onların üzerine köklerini kesecek bir rüzgar göndermiştik.

42 – O rüzgar üzerine uğradığı hiçbir şeyi bırakmıyor, mutlaka onu kül gibi dağıtıyordu.

43 – Semud kavminin helâkinde de bir ibret vardır. Hani onlara: “Belirli bir süreye kadar dünyadan yararalanıp, geçinin!” denmişti.

44 – Onlarsa Rablerinin emrine karşı büyüklük tasladılar. Bunun üzerine kendilerini, bakıp dururlarken yıldırım yakalayıp, çarptı.

45 – Artık onlar, ne kendi kendilerine ayağa kalkabildiler, ne de yardım gördüler.

46 – Daha önce de Nuh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar yoldan çıkmış fâsık bir kavimdiler.

47 – Biz göğü kudretimizle bina ettik. Hiç şüphesiz biz, çok genişlik ve kudret sahibiyiz.

48 – Yeryüzünü de biz döşedik. Bakın biz onu ne güzel döşüyoruz!

49 – Biz herşeyden iki çift yarattık. Umulur ki, iyice düşünürsünüz.

50 – Ey Muhammed! de ki: “Öyleyse Allah’a koşun, gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.

51 – Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.”

52 – Böylece onlardan öncekilere de herhangi bir peygamber gelince, onun hakkında da mutlaka: “Bir sihirbazdır veya bir delidir.” dediler.

53 – Onlar birbirlerine bunu mu tavsiye ettiler? Hayır onlar azgın bir kavimdir.

54 – Ey Muhammed! Sen onlardan yüz çevir. Artık sen kınanacak değilsin.

55 – Sen öğüt verip hatırlat. Çünkü, hatırlatmak müminlere fayda verir.

….

57 – Ben onlardan herhangi bir rızık istemiyorum. …

58 – Şüphesiz ki, rızık veren O sağlam kuvvet sahibi olan Allah’tır.

59 – … onu acele istemesinler.

60 – Kendilerine vaad edilen günlerinde uğrayacakaları azabdan dolayı vay inkâr edenlerin haline!.

 

50. KAF SURESİ

1 – Kâf. Şanlı ve şerefli Kur’an’a andolsun ki,

2 – Doğrusu kâfirler kendi içlerinden uyarıcı bir peygamber geldiğine şaşırdılar da dediler ki: “Bu şaşılacak bir şeydir!

3 – Öldüğümüz ve bir toprak olduğumuz vakit mi (tekrar) dirileceğiz? bu dönüş çok uzaktır.”

4 – Fakat biz toprağın onlardan neyi eksilttiğini elbette biliyoruz. Yanımızda herşeyi kaydedip muhafaza eden bir kitap vardır.

5 – Doğrusu hak kendilerine geldiği zaman yalanladılar da şimdi karmakarışık bir ıztırap içindeler.

6 – Artık üstlerindeki göğe bakmazlar mı ki, onu nasıl bina etmiş ve süslemişiz, onun hiç bir çatlağı yoktur.

7 – Yeri de nasıl uzatmış, üzerine sabit dağlar oturtmuşuz. Orada görünüşü güzel her çeşit bitkiden çiftler yetiştirdik.

8 – Bunlar, Allah’a yönelen her kula gönül gözünü açmak ve ona ibret vermek içindir.

9 – Bir de gökten bereketli bir su indirip de onunla bağlar, bahçeler ve biçilecek taneler bitirmekteyiz.

10 – Tomurcukları birbiri üzerine dizilmiş uzun boylu hurma ağaçları yetiştirdik.

11 – Bunları kullara rızık olması için (yetiştirmekteyiz). O su ile ölü bir toprağa can verdik, işte hayata çıkış da böyledir.

15 – Biz ilk yaratmada acizlik mi gösterdik? Doğrusu, onlar yeni bir yaratılıştan şüphe içindedirler.

16 – Andolsun insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz. Ve biz ona şah damarından daha yakınız.

17 – Onun sağında ve solunda oturmuş iki melek zabıt tutarken,

18 – İnsan hiçbir söz söylemez ki yanında (onu) gözetleyen, dediklerini zapteden bir melek hazır bulunmasın.

19 – Ölüm sarhoşluğu gerçekten geldiğinde, “Ey insan! İşte bu senin öteden beri kaçtığın şeydir.” denir.

20 – Sur’a üfürülür, işte bu, vâadin gerçekleşme günüdür.

21 – Her can, kendisiyle beraber bir sevk memuru ve bir şahid bulunduğu halde gelir.

28 – Allah buyurur ki: “… Ben size daha önce uyarıcı göndermiştim.”

29 – Benim huzurumda söz değiştirilmez. Ve ben kullara asla zulmedici değilim.

….

32-33 – Onlara denir ki: “İşte size vaad edilen bu cennet, Allah’a yönelen, O’nun emirlerine riayet eden, görmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan ve O’na yönelen bir kalple gelenlere mahsustur.

34 – “Şimdi selam ve selametle oraya girin. İşte sonsuzluk günü budur.”

35 – Orada onlara ne isterlerse vardır. Katımızda daha fazlası da vardır.

36 – Ey Muhammed! Biz onlardan önce kendilerinden daha kuvvetli olan ve beldeleri delik deşik eden nice nesilleri helak ettik, hiç kurtuluş var mı?

37 – Şüphesiz ki bunda kalbi olan ve hazır bulunup kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır.

38 – Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık, Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.

39 – Ey Muhammed! Onların söylediklerine karşı sabret. Güneşin doğuşundan önce (sabah namazını) ve batışından önce de (öğle ve ikindi namazalarını kılarak) Rabbini Hamd ile tesbih et.

40 – Geceleyin (akşam ve yatsı namazlarını kılarak), namazlardan sonra da (vitir ve nafile kılarak) O’nu tesbih et.

41 – Bir münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver.

42 – O gün insanlar, o çağrıyı gerçek olarak duyarlar. İşte bugün, kabirlerden çıkış günüdür.

43 – Gerçekten biz hem yaşatırız, hem öldürürüz. Sonunda dönüş yalnız bizedir.

44 – O gün yer yarılır, insanlar kabirlerinden çabucak çıkarlar. İşte bu, sadece bize göre kolay bir toplanmadır.

45 – Biz onların söylediklerini daha iyi biliriz. Sen onlara karşı zor kullanacak değilsin. O halde sen, benim tehdidimden korkanlara bu Kur’ân ile öğüt ver.

49. HUCURAT SURESİ

1 – Ey iman edenler! Allah’ın ve Resulünün huzurunda öne geçmeyin. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah işitendir, bilendir.

2 – Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamber’in sesinden fazla yükseltmeyin. …. yüksek sesle bağırmayın. Öyle yaparsanız, siz farkına varmadan amelleriniz boşa gider.

3 – Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, şüphesiz Allah’ın kalplerini takva ile imtihan ettiği kimselerdir. Onlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.

4 – (Resülüm!) ….. odaların arkasından bağıranların çokları, aklı ermez kimselerdir.

5 – …… Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

6 – Ey iman edenler! Eğer fasıkın biri size bir haber getirirsen onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız da sonra yaptığınızdan pişman olursunuz.

7 – Hem bilin ki, içinizde Allah’ın elçisi vardır. Şayet o, birçok işlerde size uysaydı, sıkıntıya düşerdiniz. Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu kalplerinize zinet yapmıştır. Küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır.

8 – Bu, Allah’tan bir lütuf ve nimettir. Allah herşeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

9 – Eğer müminlerden iki grup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.

10 – Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltinve Allah’tan korkun ki rahmete eresiniz.

11 – Ey iman edenler! Bir topluluk diğer bir toplulukla alay etmesin. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da kadınları alaya almasınlar. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kendi kendinizi ayıplamayın, birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İmandan sora fâsıklık ne kötü bir isimdir! Kim de tevbe etmezse işte bu kimseler zalimlerdir.

12 – Ey iman edenler! Zannın bir çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkasından çekiştirmesin. Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.

13 – Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık.Muhakkak ki Allah yanında en değerli ve en üstününüz O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, herşeyden haberdar olandır.

14 – Bedevîler “inandık” dediler. De ki: Siz iman etmediniz ama “İslâm olduk.” deyin. Henüz iman kalplerinize yerleşmedi. …..Allah çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

15 – Gerçek müminler ancak Allah’a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla savaşanlardır. İşte doğrular ancak onlardır.

16 – De ki: Siz dininizi Allah’a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah herşeyi hakkıyla bilendir.

…..

18 – Şüphesiz Allah, göklerin ve yerin görülmeyen esrarını bilir. Allah yaptıklarınızı görür.

 

48. FETİH SURESİ

1 – Doğrusu biz sana apaçık bir fetih ihsân ettik.

2 – Böylece Allah senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.

3 – Ve sana Allah, şanlı bir zaferle yardım eder.

4 – İmanlarına iman katsınlar diye müminlerin kalplerine güven indiren O’dur. Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah bilendir, herşeyi hikmetle yapandır.

….

7 – Göklerin ve yerin orduları Allah’ındır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

8 – Şüphesiz biz seni, şâhit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.

9 – Ki, Allah’a ve Resulüne iman edesiniz, ve bunu takviye edip, O’na saygı gösteresiniz …

10 – Herhalde sana itaat edenler ancak Allah’a itaat etmektedirler…  Kim ahdi bozarsa ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah’a verdiği ahde vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.

11 – … De ki: Allah size bir zarar gelmesini dilerse veya bir fayda elde etmenizi isterse O’na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Hayır! Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

12 – Aslında siz Peygamber ve müminlerin, ailelerine geri dönmeyeceklerini sanmıştınız. Bu sizin gönüllerinize güzel göründü de kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz.

….

14 – Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır… Allah çok bağışlayan çok merhamet edendir.

15 – Siz ganimetleri almak için gittiğinizde geri kalanlar: “Bırakın biz de arkanıza düşelim.” diyeceklerdir. Onlar, Allah’ın sözünü değiştirmek isterler. De ki: Siz bizimle gelemeyeceksiniz. Allah daha önce böyle buyurmuştur. Onlar size: “Bizi kıskanıyorsunuz.” diyeceklerdir. Bilakis onlar, pek az anlayan kimselerdir.

….

17 – Köre vebal yoktur, topala da vebal yoktur, hastaya da vebal yoktur…

20 – Allah size, elde edeceğiniz birçok nimetler vaad etmiştir. Bunu size hemen vermiş ve insanların ellerini sizden çekmiştir ki bu, müminlere bir işaret olsun ve Allah sizi doğru yola iletsin.

21 – Bundan başka sizin güç yetiremediğiniz, ama Allah’ın sizin için kuşattığı ganimetler de vardır. Allah her şeye kâdirdir.

22 – Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı arkalarına dönüp kaçarlardı. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamazlardı.

23 – Allah’ın öteden beri gelen kanunu budur. Allah’ın kanununda asla bir değişiklik bulamazsın.

24 – Allah, yaptıklarınızı görendir.

….

26 – O zaman inkâr edenler, kalplerine taassubu, câhiliyet taassubunu yerleştirmişlerdi. Allah da elçisine ve müminlere sükûnet ve güvenini indirdi. Onları takva sözü üzerinde durdurdu. Zaten onlar buna pek layık ve ehil kimselerdi. Allah her şeyi bilendir.

27 – … Allah sizin bilmediğinzi bilir…

28 – Bütün dinlerden üstün kılmak üzere, Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur. Şahit olarak Allah yeter.

29 – Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler… Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaad etmiştir.

 

47. MUHAMMED SURESİ

1 – İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini Allah boşa çıkarır.

2 – İman edip salih amel işleyenlerin ve Rableri tarafından bir gerçek olarak Muhammed’e indirilen kitaba inananların kötülüklerini Allah örter ve durumlarını düzeltir.

3 – Bu, inkâr edenlerin batıla uymaları ve iman edenlerin de Rablerinden gelen gerçeğe tâbi olmalarından dolayı böyledir. İşte böylece Allah insanlara kendi misallerini anlatır.

4 – Savaşta inkâr edenlerle karşılaştığınız zaman hemen boyunlarını vurun. Nihayet onlara üstün geldiğiniz zaman bağı sıkı bağlayıp esir alın. Sonra harp ağırlıklarını atıp, savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da fidye ile salıverin. Allah’ın emri budur. Eğer Allah dileseydi onlardan başka türlü de intikam alırdı. Fakat böyle olması sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülenlere gelince, Allah onların amellerini asla boşa çıkarmaz.

5 – Allah onları doğru yola iletecek ve durumlarını düzeltecektir.

6 – Onları, kendilerine tanıttığı cennete koyacaktır.

7 – Ey iman edenler! Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar.

8 – İnkâr edenlere gelince, artık yıkım onlara. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

9 – Bu onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Allah da bunun için onların amellerini boşa çıkarmıştır.

11 – Bu böyledir. Çünkü Allah iman edenlerin yardımcısıdır. İnkâr edenlerin ise yardımcısı yoktur.

12 – Şüphesiz ki, Allah iman edip salih amel işleyenleri, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar. İnkâr edenler ise dünyada zevk edip geçinirler. Hayvanların yediği gibi yerler. Onların varacakları yer ateştir.

13 – Ey Muhammed! Seni yurdundan çıkaran şehirden daha kuvvetli olan nice şehirler vardı ki biz onları helâk ettik de onlara yardım eden çıkmadı.

14 – Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, kötü işleri kendisine güzel gösterilmiş de heveslerinin peşine düşmüş kimseler gibi olur mu?

15 – Kötülükten sakınanlara vaad edilen cennetin durumu şöyledir: Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunların durumu, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimsenin durumu gibi olur mu?

16 – Ey Muhammed! Onlardan seni dinlemeye gelenler de var. Senin yanından çıktıkları zaman kendilerine ilim verilen kimselere alay yoluyla: “O demin ne söyledi?” diye sorarlar. İşte onlar Allah’ın kalplerini mühürlediği kimselerdir. Onlar sadece kendi heva ve heveslerine uyarlar.

17 – Doğru yola girenlere gelince, Allah onların hidayetlerini artırmış ve onlara kötülükten sakınma çarelerini ilham etmiştir.

18 – Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar?

19 – Ey Muhammed! Bil ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. Hem kendi günahın için, hem de mümin erkekler ve mümin kadınlar için Allah’tan bağışlanma dile. Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri de duracağınız yeri de bilir.

20 – İman edenler: “Keşke cihad hakkında bir sûre indirilse.” derlerdi. Ama hükmü açık bir sûre indirilip de, içerisinde savaş zikredilince kalplerinde hastalık olanların ölüm korkusuyla baygınlık geçiren bir kimsenin bakışı gibi sana baktığını görürsün. Oysa onlar için ölüm yaşamaktan daha uygundur.

21 – Onların vazifesi itaat ve güzel söz söylemekti. Sonra iş kesinleşince Allah’ın emrine sadakat gösterselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı olurdu.

22 – Demek siz iş başına gelecek olursanız yeryüzünde bozgunculuk çıkaracaksınız ve akrabalık bağlarınızı koparacaksınız öyle mi?

23 – İşte onlar, Allah’ın lanetlediği, kulaklarını sağır, gözlerini kör ettiği kimselerdir.

24 – Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalplerinin üzerinde kilitleri mi var?

25 – Gerçekten doğru yol kendilerine açıkça belli olduktan sonra gerisin geri küfre dönenlere şeytan, kötülüklerini güzel göstermiş ve onları uzun emellere düşürmüştür.

26 – Çünkü onlar Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere: “Bazı işlerde biz size itaat edeceğiz.” demişlerdi. Oysa Allah onların gizlediklerini biliyordu.

27 – Melekler onların yüzlerine ve arkalarına vurarak canlarını alırken durumları nasıl olacak?

28 – Bu onların Allah’ı gazablandıran şeylere uymaları ve O’nun rızasına sebep olacak şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır. Allah onların amellerini boşa çıkarmıştır.

29 – Yoksa kalplerinde hastalık olanlar Allah kendilerinin kinlerini hiç ortaya çıkarmaz mı sandılar?

30 – Ey Muhammed! Eğer biz dileseydik onları sana gösterirdik. Sen de onları yüzlerinden tanırdın. Andolsun ki, sen onları sözlerinin üslubundan da tanırsın. Allah ise bütün yaptıklarınızı bilir.

31 – Andolsun ki, biz içinizden cihad edenlerle sabredenleri ortaya çıkarıncaya ve yaptıklarınızla ilgili haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi deneyeceğiz.

32 – Şüphesiz ki, inkâr edenler, Allah yolundan menedenler ve kendilerine doğru yol açıkça belli olduktan sonra Peygamber’e karşı gelenler Allah’a hiçbir zarar veremeyeceklerdir. Allah onların yaptıklarını boşa çıkaracaktır.

33 – Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin ve amellerinizi boşa çıkarmayın.

34 – Şüphesiz ki, inkâr edip, Allah yolundan saptıran, sonra da kâfir olarak ölenlere gelince Allah onları asla bağışlamayacaktır.

35 – Sakın gevşemeyin ve üstün olduğunuz halde barışa çağırmayın. Allah sizinle beraberdir. O sizin amellerinizi eksiltmeyecektir.

36 – Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlenceden ibarettir. Eğer iman eder kötülükten sakınırsanız, Allah size mükâfatınızı verir. Ve sizden bütün mallarınızı harcamanızı da istemez.

37 – Eğer sizden onların tamamını isteyip de sizi zorlasaydı cimrilik ederdiniz. Bu da sizin bütün kinlerinizi ortaya çıkarırdı.

38 – İşte sizler Allah yolunda harcamaya çağrılan kimselersiniz. İçinizden kiminiz cimrilik ediyor. Ama cimrilik eden ancak kendi zararına cimrilik eder. Allah zengindir, siz ise fakirsiniz. Eğer siz Hakk’tan yüz çevirirseniz Allah yerinize başka bir kavim getirir. Sonra onlar sizin gibi olmazlar.

 

46. AHKAF SURESİ

1 – …

2 – Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.

3 – Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.

4 – Ey Muhammed! De ki: “Allah’tan başka istediklerinizi gördünüz mü? Onlar yerden ne yaratmışlar bana gösterin. Yoksa onların göklerin yaradılışında bir ortaklıkları mı var? Eğer siz doğru söyleyen kimseler iseniz bana bu Kur’an’dan önce indirilmiş bir kitap veya ilimden bir eser getirin.”

5 – Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar kendisine hiç bir cevap veremeyecek olan putlara dua eden kimseden daha sapık kim olabilir? Oysa taptıkları şeylerin, onların yalvarışlarından haberleri bile yoktur.

6 – Kıyamet günü insanlar bir araya toplandığı zaman taptıkları şeyler kendilerine düşman kesilirler. Ve onların kendilerine tapmalarını inkâr ederler.

7 – Bizim âyetlerimiz kendilerine apaçık okunduğu zaman inkâr edenler kendilerine gelen hak kitap için: “Bu apaçık bir büyüdür.” dediler.

8 – Yoksa, “Onu (Muhammed) uydurdu.” mu diyorlar? Sen de ki: “Eğer onu ben uydurmuşsam Allah’tan bana gelecek cezayı savmaya sizin gücünüz yetmez. O sizin yaptığınız taşkınlıkları daha iyi bilir. Sizinle benim aramda şahit olarak Allah yeter. O çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

9 – Ey Muhammed! De ki: “Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.

10 – … Şüphesiz ki, Allah zalim bir topluluğu doğru yola iletmez.

12 – Kur’ân’dan önce de bir rehber ve rahmet olarak Musa’nın kitabı Tevrat vardı. Bu Kur’ân ise zulmedenleri uyarmak, iyilik yapanları müjdelemek için Arap lisanı ile indirilen ve kendinden öncekileri tasdik eden bir kitaptır.

13 – “Gerçekten Rabbimiz Allah’tır.” deyip, sonra da dosdoğru olanlara gelince onlar için hiçbir korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.

14- İşte onlar cennetlikdirler, yaptıklarına karşılık orada ebedi olarak kalacaklardır.

15 – Biz insana ana ve babasına iyilik yapmayı tavsiye ettik. Anası onu zahmetle karnında taşıdı ve zahmetle doğurdu. Onun ana karnında taşınması ile sütten kesilme süresi otuz aydır. Nihayet insan olgunluk çağına ulaşıp, kırk yaşına geldiğinde der ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama ihsan ettiğin nimetlerine şükretmemi ve senin hoşnut olacağın salih amel işlememi ilham et. Benim neslimden gelenleri de salih kimseler kıl. Doğrusu ben tevbe edip sana yöneldim. Ve ben gerçekten müslümanlardanım.”

16 – İşte yaptıklarının en güzelini kendilerinden kabul edeceğimiz ve günahlarını bağışlayacağımız bu kimseler cennetlikler arasındadırlar. Bu onlara vaad edilmiş olan dosdoğru bir sözdür.

19 – Herkesin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Allah onlara yaptıklarının karşılığını tam olarak verir. Onlara haksızlık edilmez.

26 – And olsun ki, biz onlara size vermediğimiz imkanlar vermiştik. Onlara kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri onlara hiçbir fayda sağlamadı. Çünkü onlar Allah’ın âyetlerini bile bile inkâr ediyorlardı. Alay etmekte oldukları şey de onları sarıp kuşattı.

28 – Allah’ı bırakıp da kendilerine yakınlık sağlamak için edindikleri ilâhları onlara yardım etselerdi ya! Ama hayır, aksine onlardan kaybolup gittiler. İşte bu onların yalanları ve uydurup durdukları iftiralarıdır.

30 – Onlar kavimlerine şöyle dediler: “Ey kavmimiz! Gerçekten biz Musa’dan sonra indirilen ve kendisinden öncekileri tasdik eden bir kitap dinledik. O kitap gerçeği ve doğru yolu gösteriyor.

31 – Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine uyun ve O’na iman edin ki, Allah da sizin günahlarınızı bağışlasın ve sizi acı bir azabdan korusun.”

32 – Her kim Allah’ın davetçisine uymazsa bilsin ki, yeryüzünde Allah’ı aciz bırakacak değildir. Onun Allah’tan başka dostları da yoktur. İşte onlar apaçık bir sapıklık içerisindedirler.

33 – Onlar gökleri ve yeri yaratan ve onları yaratmakla yorulmayan Allah’ın ölüleri diriltmeye de kadir olduğunu görmüyorlar mı? Evet şüphesiz ki, O’nun herşeye gücü yeter.

34 – İnkâr edenler ateşe arz olunacakları gün onlara: “Bu gerçek değil miymiş?” denir. Onlar da: “Rabbimiz Hakk’ı için gerçekmiş!” derler. Allah onlara: “O halde inkâr ettiğinizden dolayı şimdi tadın azabı!” der.

35 – Ey Muhammed! Azim sahibi peygamberlerin sabrettikleri gibi sen de sabret! …

 

45. CASİYE SURESİ

1 – Hâ, mîm

2 – Bu kitap, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

3 – Şüphesiz göklerde ve yerde müminler için birçok âyetler vardır.

4 – Sizin yaratılışınızda ve çeşitli canlıları yeryüzüne yaymasında kesin olarak inanan kimseler için ibretler vardır.

5 – Gece ile gündüzün değişmesinde ve Allah’ın gökten bir rızık sebebi olan yağmuru indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları yönlendirmesinde aklını kullanan bir topluluk için nice deliller vardır.

6 – İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Sana onları hakkıyla okuyoruz. Artık Allah’a ve âyetlerine inanmadıktan sonra hangi söze inanacaklar?

7 – Her günahkâr kişinin vay haline!

8 – O kimse Allah’ın kendisine okunan âyetlerini işitir de, sonra sanki kibrinden hiç işitmemiş gibi ısrar eder. İşte sen onu, can yakıcı bir azabla müjdele!

9 – Âyetlerimizden birşey öğrendiği zaman, onu alaya alıyor. İşte onlar için rezil ve rüsvay edici bir azap vardır.

10 – Ötelerinde cehennem var. Ne kazandıkları şeyler, ne de Allah’tan başka edindikleri dostlar, kendilerinden hiçbir şeyi kaldıramaz. Onlar için büyük bir azab vardır.

11 – Bu Kur’an bir hidâyettir. Rablerinin âyetlerini inkâr edenlere ise, en şiddetlisinden acıklı bir azab vardır.

12 – Allah O (yüce) zâttır ki, emriyle içinde gemilerin seyretmesi, sizin de O’nun lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için denizi emrinize vermiştir.

13 – O, göklerde ve yerde bulunan herşeyi kendinden bir lütuf olarak sizin hizmetinize vermiştir. Şüphesiz bunda düşünen topluluklar için ibret ve deliller vardır.

14 – Ey Muhammed! İman edenlere söyle: Allah’ın cezalandıracağı günlerin geleceğini ummayanları şimdilik bağışlasınlar…

15 – Her kim iyi bir iş yaparsa onun faydası kendisinedir. Kim de kötülük yaparsa zararı yine kendinedir. Sonra hep Rabbinize döndürüleceksiniz.

17 – Din hususunda onlara apaçık deliller verdik. Fakat onlar, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki çekememezlik ve düşmanlık yüzünden ayrılığa düşmüşlerdi. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeylerde, kıyâmet günü aralarında hükmedecektir.

18 – Sonra (Ey Muhammed) seni din hususunda apaçık bir şeriat sahibi kıldık. Sen ona uy, bilmeyenlerin hevâ ve heveslerine uyma.

19 – Çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden uzaklaştıramazlar. Şüphesiz zâlimler, birbirlerinin dostlarıdır. Allah ise müttakilerin dostudur.

20 – Bu (Kur’an) insanların kalb gözünü açan bir nur, kesin bilgi edinmek isteyen bir toplum için de hidâyet ve rahmettir.

21 – Yoksa, kötülük işleyenler, hayatlarında ve ölümlerinde kendilerini, iman edip iyi ameller işleyen kimselerle bir tutacağımızı mı zannettiler? Ne kötü hüküm veriyorlar!

22 – Halbuki Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Hem de herkese yaptığının karşılığı verilmek üzere, onlara asla haksızlık edilmez.

23 – (Ey Muhammed!) Hevâ ve hevesini kendine ilâh edinen, Allah’ın kendi ilmi dahilinde saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne perde çektiği kimseyi görüyor musun? Şimdi onu Allah’tan başka kim hidâyete erdirebilir? Hala düşünmez misiniz?

24 – Hem müşrikler dediler ki: “Hayat, ancak bu dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak geçen zaman yokluğa sürükler. Halbuki onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar, sadece böyle zannederler.

25 – Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunduğu zaman; “Eğer sözünüzde doğru iseniz atalarımızı diriltip getirin.” demekten başka söylenecek hiçbir delil yoktur.

26 – (Ey Muhammed!) De ki: “Allah sizi diriltir. Sonra sizi o öldürür, sonra da geleceğinde şüphe olmayan kıyamet gününde (diriltip) bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.

27 – Göklerin ve yerin mülkü sadece Allah’ındır. Kıyâmetin kapacağı gün varya, işte o gün batıla sapanlar hep hüsrana düşecekler.

29 – İşte kitabınız, yüzünüze karşı hakkı söylüyor, çünkü biz sizin yaptıklarnızı hep kaydediyorduk.” (denir).

30 – İman edip iyi işler yapanlara gelince; Rableri onları rahmeti içine koyacaktır. İşte apaçık kurtuluş budur.

31 – Ama kâfirlere gelince; onlara da denilir ki; “Size âyetlerim okunmadı mı? Siz büyüklük tasladınız ve günah işleyen bir kavim oldunuz değil mi?

32 – Allah’ın vaadi gerçektir. “O kıyâmetin geleceğinde şüphe yoktur.” denildiğinde “Kıyamet nedir bilmiyoruz.” Yalnız bir zandan ibârettir sanıyoruz. Fakat bu hususta kesin bir bilgimiz yok.” derdiniz.

33 – Derken yaptıkları amellerin kötülüğü gözlerinin önüne serildi, alay edip durdukları şey onları kuşatıverdi.

34 – O gün kâfirlere şöyle denilir; “Siz, dünyada … ve sizin için yardımcılardan bir kimse de yoktur.”

35 – Bunun sebebi şudur; Siz Allah’ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. …. kendilerinden özür dilemeleri de kabul edilmeyecektir.

36 – Hamd, göklerin Rabbi, yerin Rabbi ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

37 – Göklerde ve yerde büyüklük ve hâkimiyet O’nundur. O, Aziz’dir (herşeye galiptir); Hakîm’dir (hüküm ve hikmet sahibidir).

 

44 – DUHAN SURESİ

1 – Hâ, mîm.

2 – 3 – O apaçık Kitab’a andolsun ki biz onu gerçekten mübarek bir gecede indirdik. Çünkü biz onunla insanları uyarmaktayız.

4 – 5 – 6 – O gecede her hikmetli iş tarafımızdan bir emirle ayrılır. Gerçekten biz Rabbin tarafından bir rahmet olarak peygamberler göndeririz. Şüphesiz ki O, herşeyi işitir ve bilir7 – Siz eğer kesin olarak inanıyorsanız, iyi bilin ki Allah göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir.

8 – Ondan başka hiçbir ilâh yoktur.… O sizin de Rabbiniz, ..

13 – Onlar için bunu düşünüp öğüt almak nerede? Oysa kendilerine gerçeği açıklayan bir de peygamber gelmişti.

14 – Sonra onlar, o peygamberden yüz çevirdiler ve: “Bu öğretilmiş bir delidir.” dediler.

17 – Andolsun ki, biz onlardan önce Firavun kavmini de denemiştik. Onlara çok kıymetli bir peygamber gelmişti.

18 – O peygamber onlara şöyle demişti: “Esaretiniz altındaki Allah’ın kullarını bana teslim edin. Çünkü ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.

19 – Allah’a karşı üstünlük taslamayın. Şüphesiz ki ben size apaçık bir delil getiriyorum.

20 – Gerçekten ben, beni taşlamanızdan dolayı benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığındım.

21 – Eğer siz bana iman etmezseniz hemen yanımdan uzaklaşın.”

22 – Musa: “Şüphesiz ki bunlar suçlu bir kavimdir.” diyerek yardım etmesi için Rabbine yalvardı.

23 – Allah buyurdu ki: “Kullarımı geceleyin yürüt. Çünkü siz takib edileceksiniz.

24 – Karşıya geçince denizi olduğu gibi açık bırak. Çünkü onlar suda boğulacak bir ordudur.”

25 – Onlar neler bırakmışlardı, ne bahçeler, ne pınarlar!

26 – Ne ekinler, ne güzel kaynaklar,

27 – Ve içinde eğlenip durdukları nice nimetler ve refah!

28 – İşte böylece biz onları başka bir kavme miras bıraktık.

29 – Gök ve yer onların üzerine ağlamadı. Onlara mühlet de verilmedi.

30 – Andolsun ki biz İsrailoğullarını o aşağılayıcı azabdan kurtardık.

31 – Firavun’dan da kurtardık çünkü o üstünlük taslayıp haddi aşan bir zorbaydı.

32 – Andolsun ki biz onları bilerek o zamanki alemlere üstün kıldık.

33 – Biz onlara içinde apaçık bir imtihan bulunan mucizeler verdik.

34 – Gerçekten şu kâfirler diyorlar ki:

35 – “Bizim ilk ölümümüzden başka bir şey yoktur. Biz tekrar diriltilecek değiliz.

38 – Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri bir oyun ve eğlence olsun diye yaratmadık.

39 – Biz onları hak ve hikmetle yarattık. Fakat onların çoğu bunu bilmezler.

40 – Şüphesiz ki hakkı batıldan ayırd etme günü onların hepsinin bir araya toplanacağı gündür.

41 – O gün dostun dosta hiçbir faydası olmaz. Onlara yardım da edilmez.

42 – Ancak Allah’ın merhamet ettiği kimseler böyle değildir. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, çok merhamet edicidir.

51 – Şüphesiz ki kötülükten sakınanlar güvenli bir makamdadırlar.

52 – Bahçelerde ve pınar başlarındadırlar.

53 – Onlar ince ipekten ve parlak atlastan elbiseler giyerek karşılıklı olarak otururlar.

57 – (Bunların hepsi) Rabbinden bir lütuf olarak (verilmiştir.) İşte büyük kurtuluş budur.

58 – Biz Kur’ân’ı senin dilinle indirip kolaylaştırdık. Umulur ki onlar öğüt alırlar.

59 – Artık sen onların başlarına gelecekleri bekle: Çünkü onlar da bekleyip durmaktadırlar.

 

43 – ZUHRUF SURESİ

1 – Hâ, mîm.

2-3 – Apaçık kitaba andolsun ki biz onu iyice anlayasınız diye Arapça bir Kur’an yaptık.

4 – Gerçekten o bizim nezdimizde bulunan ana kitapta mevcut yüce ve hikmet dolu bir kitaptır.

5 – Siz haddi aşan bir kavim oldunuz diye Kur’an’ı size göndermekten vaz mı geçelim?

6 – Biz öncekilere de nice peygamberler göndermiştik.

7 – Onlar kendilerine gelen her peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

….

9 – Eğer sen onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan elbette: “Onları çok güçlü ve herşeyi bilen Allah yarattı.” derler.

10 – O, yeryüzünü sizin için bir beşik yaptı ve doğru gidesiniz diye orada sizin için yollar meydana getirdi.

11 – Allah gökten belli bir ölçüye göre su indirdi. Biz onunla ölü bir memlekete yeniden hayat verdik. İşte siz de kabirlerinizden böyle diriltilip çıkarılacaksınız.

12 – Allah bütün çiftleri yaratmıştır. Sizin için bineceğiniz gemiler ve hayvanlar var etmiştir.

13 – Siz onların sırtına binip üzerlerine yerleştiğiniz zaman, Rabbinizin nimetini anarak şöyle diyesiniz: “Bunları bizim hizmetimize veren Allah’ı tenzih ve tesbih ederiz. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi.”

14 – “Gerçekten biz Rabbimize döneceğiz.”

15 – Buna rağmen insanlar, Allah’ın kullarından bir kısmını O’nun bir parçası saydılar. Gerçekten de insan apaçık bir nankördür.

16 – Yoksa O, yarattıklarından kendisine kızlar edindi de erkek çocukları size mi seçti?

17 – Onlardan biri Rahman olan Allah’a isnad ettiği kız çocuğu ile müjdelendiği zaman yüzü simsiyah kesilir de öfkesinden yutkunur durur.

18 – Yoksa onlar, süs ve zinet içerisinde yetiştirilip de mücadelede erkek gibi kendisini savunmaya açık olmayan kızları mı O’na isnad ediyorlar?

19 – Onlar Rahman olan Allah’ın kulları olan melekleri de dişi saydılar. Onlar meleklerin yaratılışını gördüler mi? Onların şahitlikleri yazılacak ve onlar sorguya çekileceklerdir.

20 – Onlar: “Eğer Rahman olan, Allah dileseydi, biz o meleklere tapmazdık.” dediler. Onların bu hususta hiçbir bilgileri yoktur. Onlar sadece yalan söylüyorlar.

21 – Yoksa biz kendilerine bundan önce bir kitap verdik de onlar, ona mı sarılıyorlar?

22 – Hayır, onlar sadece: “Biz babalarımızı bu din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz.” dediler.

23 – Ey Muhammed! Yine böyle biz senden önce de hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık varlıklı kimseleri: “Biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız.” dediler.

24 – Gönderilen uyarıcı; “Eğer size babalarınızı üzerinde bulduğunuz dinden daha doğrusunu getirmişsem de mi bana uymazsınız?” deyince, onlar: “Gerçekten biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeyi tanımıyoruz.” dediler.

25 – Biz de onlardan intikam aldık. Bak peygamberleri yalanlayanların sonu nasıl oldu!

26 – Hani İbrahim babasına ve kavmine: “Gerçekten ben sizin taptığınız şeylerden uzağım.

27 – Ben ancak beni yaratana taparım. Şüphesiz ki O, beni doğru yola iletecektir.” dedi.

28 – İbrahim, bu sözü, ardından gelecek olanlara devamlı kalacak bir miras olarak bıraktı ki, onlar doğru yola dönsünler.

29 – Doğrusu ben bunları da babalarını da kendilerine hak olan kitap ve gerçeği açıklayan bir peygamber gelinceye kadar faydalandırıp geçindirdim.

30 – Kendilerine hak geldiği zaman onlar: “Bu bir büyüdür doğrusu biz onu tanımıyoruz.” dediler.

31 – Yine Onlar: “Bu Kur’an, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.

32 – Ey Muhammed! Rabbinin rahmetini onlar mı taksim ediyorlar? Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz taksim ettik. Birbirlerine işlerini gördürsünler diye biz onların bir kısmını diğerlerinden derecelerle üstün kıldık. Rabbinin rahmeti onların biriktirdikleri şeylerden daha hayırlıdır.

33 – Eğer insanlar küfre sapan bir ümmet haline gelmeyecek olsalardı, biz O Rahman olan Allah’ı inkâr eden kimselerin evlerine gümüşten tavanlar ve üzerine çıkacakları merdivenler yapardık.

34 – Onların evleri için gümüşten kapılar, üzerine yaslanacakları koltuklar yapardık.

35 – Daha nice altın ziynetler verirdik. Çünkü bunların bizce hiçbir kıymeti yoktur. Bütün bunlar dünya hayatının geçici menfaatinden başka bir şey değildir. Ahiret ise Rabbin katında takva sahipleri içindir.

36 – Her kim Rahman olan Allah’ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz. Artık o şeytan onun yakın dostudur.

37 – Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.

38 – Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: “Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı. Sen ne kötü arkadaşmışsın!” der.

39 – Onlara: “Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır. Çünkü siz zulmettiniz. Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız.” denir.

40 – Ey Muhammed! O halde sağırlara sen mi işittireceksin? Yahut körlere ve apaçık bir sapıklık içinde bulunanlara sen mi doğru yolu göstereceksin?

43 – Öyleyse sen, sana vahyedilen Kur’an’a sarıl. Şüphesiz ki sen doğru bir yol üzerindesin.

44 – Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz.

45 – Ey Muhammed! Senden önce gönderdiğimiz peygamberlerimize de sor, biz Rahman olan Allah’tan başka kendisine ibadet edilecek ilâhlar yapmış mıyız?

46 – Andolsun ki, biz Musa’yı mucizelerimizle Firavun’a ve ileri gelen adamlarına gönderdik. Musa: “Ben gerçekten âlemlerin Rabbi olan Allah’ın peygamberiyim.” dedi.

47 – Musa onlara mucizelerimizi getirince onlar hemen bu mucizelere gülüverdiler.

48 – Bizim onlara gösterdiğimiz her bir mucize diğerinden daha büyüktü. Belki doğru yola dönerler diye biz onları azapla yakaladık.

49 – Onlar azâbı görünce: “Ey sihirbaz! Sende olan ahdi hürmetine bizim için Rabbine dua et. Biz gerçekten doğru yola gireceğiz.” dediler.

50 – Fakat azabı kendilerinden kaldırdığımız zaman hemen sözlerinden dönüverdiler.

51 – Firavun kavmine seslenerek dedi ki: “Ey kavmim! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Görmüyor musunuz?

52 – Yoksa ben, nerede ise meramını anlatamayan şu zavallıdan daha hayırlı değil miyim?

53 – Eğer O’nun dediği doğru ise üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber onu tasdik eden melekler gelmeli değil miydi?”

54 – Firavun kavmini küçümsedi. Onlar da O’na itaat ettiler. Çünkü onlar fâsık bir kavimdi.

55 – Nihayet bizi gazaplandırdıkları zaman onlardan intikam aldık. Hepsini suda boğduk.

56 – Onları sonradan gelecekler için ibret ve örnek kıldık.

57 – Meryem oğlu İsâ bir misal olarak anlatılınca, senin kavmin hemen ondan bir delil bulduklarını sanarak bağrışmaya başladılar.

58 – Onlar dediler ki: “Bizim ilâhlarımız mı daha hayırlıdır, yoksa İsâ mı?” Bu misâli sırf seninle tartışmak için ortaya attılar. Doğrusu onlar çok kavgacı bir topluluktur.

59 – İsâ, ancak kendisine nimet verdiğimiz ve İsrailoğullarına örnek kıldığımız bir kuldur.

60 – Eğer biz dileseydik, sizden yeryüzünde yerinize geçecek melekler yaratırdık.

61 – Gerçekten o, (İsâ’nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

62 – Sakın şeytan sizi doğru yoldan alıkoymasın. Gerçekten o sizin için apaçık bir düşmandır.

63 – İsâ mucizelerle indiği zaman dedi ki: “Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah’tan korkun, ve bana itaat edin.

64 – Gerçekten benim de Rabbim sizin de Rabbiniz Allah’tır. Öyle ise O’na kulluk edin. Bu doğru bir yoldur.

65 – Fakat aralarından çıkan gruplar, İsâ hakkında ihtilâfa düştüler. Acı bir günün azâbından dolayı vay zulmedenlerin hâline!

66 – Onlar kendileri farkına varmadan ansızın kıyâmetin başlarına gelmesini mi bekliyorlar?

67 – O gün Allah’tan korkanlar hariç dost olanlar birbirlerine düşmandırlar.

68-69 – Allah, takva sahiplerine şöyle nida eder: “Ey âyetlerimize imân edip müslüman olan kullarım! Bugün size hiçbir korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz.

74 – Şüphesiz ki suçlular, cehennem azâbında ebedi olarak kalacaklardır.

75 – Onların azâbı hafifletilmez ve onlar azab içersinde ümitsizdirler.

76 – Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendileri zâlimler oldular.

77 – Onlar cehennem bekçisine: “Ey Mâlik! Rabbin artık bizi öldürsün.” diye seslenirler. Mâlik de: “Siz böylece kalacaksınız.” der.

78 – Andolsun ki biz size hakkı getirdik. Fakat sizin çoğunuz haktan hoşlanmıyorsunuz.

79 – Yoksa onlar hakka karşı gelmek için bir iş mi kararlaştırdılar? Biz de onları cezalandırmak için kararlıyız.

80 – Yoksa onlar bizim sırlarını ve gizli konuşmalarını işitmediğimizi mi sanıyorlar? Hayır, işitiriz ve yanlarında bulunan elçi meleklerimiz de her yaptıklarını yazıyorlar.

81 – Ey Muhammed! de ki: “Eğer Rahman olan Allah’ın bir çocuğu olsaydı, ona ibâdet edenlerin birincisi ben olurdum.”

82 – Göklerin ve yerin Rabbi, arşın Rabbi onların nitelendirdikleri şeyden münezzehtir, yücedir.

83 – Şimdi sen bırak onları, tehdit edildikleri günlerine kavuşuncaya kadar batıla dalsınlar oynasınlar.

84 – Gökteki ilâh da yerdeki ilâh da O’dur. O hüküm ve hikmet sahibidir herşeyi bilir.

85 – Göklerin, yerin ve her ikisi arasındakilerin hükümranlığı kendisine ait olan Allah’ın şanı yücedir. Kıyâmet saatinin bilgisi de yalnız onun yanındadır. Siz sadece O’na döndürüleceksiniz.

86 – Onların Allah’ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir.

87 – Eğer sen onlara kendilerini kimin yarattığını sorsan elbette: “Allah” derler. O halde nasıl haktan çevriliyorlar?

88 – Peygamberin sözü şu olmuştur: “Ey Rabbim! Bunlar gerçekten imân etmeyen bir kavimdir.”

89 – Ey Muhammed! Şimdilik sen onlara aldırma ve: “Size selâm olsun.” de. Onlar yakında bilecekler!

 

42 –  ŞURA SURESİ

1-2 – Hâ, mîm, ayn, sîn, kaf.

3 – Ey Muhammed! Çok güçlü hüküm ve hikmet sahibi olan Allah sana da senden öncekilere de böylece vahyeder.

4 – Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi O’nundur. O çok yücedir, çok büyüktür.

5 – Nerde ise … Melekler Rablerini hamd ile tesbih ediyorlar ve yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret diliyorlar. İyi bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

6 – Allah’tan başka dostlar edinenlere gelince, Allah onların üzerinde devamlı bir gözetleyicidir. Ama sen onların üzerinde bir vekil değilsin.

8 – Eğer Allah dileseydi bütün insanları bir tek ümmet yapardı. Fakat O yalnız dilediğini rahmetinin içine almaktadır. Zalimler için ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

9 – Yoksa onlar Allah’tan başka dostlar mı edindiler? Oysa asıl dost Allah’tır. Ölüleri diriltecek olan da O’dur. O’nun her şeye gücü yeter.

10 – Hakkında ihtilafa düştüğünüz herhangi bir şeyin hükmü Allah’a aittir. İşte benim Rabbim olan Allah budur. Ben yalnız O’na güvendim ve yalnız O’na yöneliyorum.

11 – O göklerin ve yerin yaratıcısıdır. O sizin için kendi nefsinizden eşler ve hayvanlardan da çiftler yaratmıştır. O, sizi bu düzen içerisinde üretip çoğaltıyor. O’nun benzeri olan hiçbir şey yoktur. O, her şeyi işitir ve görür.

12 – Göklerin ve yerin kilitleri O’na aittir. O dilediğine rızkı genişletir ve daraltır. Şüphesiz ki O, her şeyi hakkıyla bilir.

15 – Ey Muhammed! İşte bunun için insanları tevhide davet et ve sana emredildiği gibi dosdoğru ol. Onların keyiflerine uyma ve de ki: “Ben Allah’ın kitaptan indirdiğine inandım ve bana aranızda adaleti gerçekleştirmem emredildi. Allah bizim de rabbimiz sizin de Rabbinizdir. Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir. Sizinle bizim aramızda hiçbir tartışmaya yer yoktur. Allah hepimizi biraraya toplayacaktır. Dönüş yalnız O’nadır.

….

17 – Bu kitabı ve ölçüyü hakla indiren Allah’tır. Ne bilirsin, belki de kıyamet saati yakındır!

…..

19 – Allah kullarına çok lütufkârdır. Dilediğine rızık verir. O çok kuvvetlidir, çok güçlüdür.

20 – …. her kim de dünya kazancını isterse ona da ondan veririz…

21 – Yoksa onların, Allah’ın dinde izin vermediği şeyi kendilerine meşru kılacak ortakları mı vardır? …

…..

23 – İşte Allah iman edip salih amel işleyen kullarını bununla müjdeler. Ey Muhammed! De ki: “Ben bu tebliğime karşı sizden akrabalıkta sevgiden başka hiçbir ücret istemiyorum.” Her kim bir iyilik yaparsa biz onun iyiliğini artırırız. Şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, şükrün karşılığını verir.

24 – Yoksa onlar, senin hakkında: “Allah’a karşı yalan uydurdu.” mu diyorlar? Eğer Allah dilerse senin de kalbini mühürler; batılı yok eder ve sözleriyle hakkı gerçekleştirir. Şüphesiz ki O kalplerde bulunan şeyleri hakkıyla bilir.

25 – Kullarının tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden ve sizin yaptıklarınızı bilen O’dur.

26 – Allah iman edip, salih amel işleyenlerin tevbesini kabul eder, onlara lütfundan daha fazlasını verir. Kâfirler için ise şiddetli bir azap vardır.

27 – Eğer Allah rızkı kullarına bol bol verseydi, mutlaka yeryüzünde azgınlık ederlerdi. Fakat O dilediğini belli bir ölçüye göre indiriyor. Şüphesiz ki O, kullarından haberdardır, onları hakkıyla görür.

28 – İnsanlar ümitlerini kestikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini her tarafa yayan O’dur. Övülmeye layık olan gerçek dost O’dur.

29 – Gökleri yeri ve her ikisinde yaydığı canlıları yaratması da Allah’ın kudretinin delillerindendir. O’nun dilediği zaman onları bir araya toplamaya da gücü yeter.

30 – Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizle kazandıklarınız yüzündendir. Bununla beraber Allah yine de çoğunu affeder.

31 – … Sizin Allah’tan başka bir dostunuz ve yardımcınız da yoktur.

32 – Denizlerde yüce dağlar gibi gemilerin yürümesi de O’nun kudretinin delillerindendir.

33 – Eğer O dilerse rüzgarı durdurur da yelkenle giden gemiler denizin üzerinde duruverirler. Şüphesiz ki bunda sabırlı olan ve çok şükreden kimseler için nice ibretler vardır.

35 – Âyetlerimiz hakkında mücadele edenler bilsinler ki kendileri için kaçacak bir yer yoktur.

36 – Size verilen herhangi bir şey sadece dünya hayatının geçici bir menfaatidir. Allah katında bulunanlar ise iman edip sadece Rablerine güvenen kimseler için daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

37 – O iman edenler, büyük günahlardan ve hayasızlıktan kaçınırlar. Onlar öfkelendikleri zaman da kusurları bağışlarlar.

38 – Onlar, Rablerinin davetini kabul ederler ve namazı dosdoğru kılarlar. Onların işleri de kendi aralarında bir istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan onlar Allah yolunda harcarlar.

39 – Onlar, bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirleriyle yardımlaşırlar.

40 – Bir kötülüğün cezası yine onun gibi bir kötülüktür, ama kim affeder, bağışlarsa onun mükafatı Allah’a aittir. Şüphesiz ki Allah, zalimleri sevmez.

41 – Zulme uğradıktan sonra hakkını alan kimseye gelince, işte onların aleyhinde ceza vermek için herhangi bir yol yoktur.

42 – Yol ancak insanlara zulmedenler ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenler aleyhinedir. İşte onlar için acı bir azap vardır.

43 – Her kim de sabreder ve kusuru bağışlarsa, işte bu elbette azmedilecek işlerdendir.

44 – Allah kimi saptırırsa artık bundan sonra onun için hiçbir dost yoktur…

45 – … İyi bilin ki zalimler devamlı bir azap içerisindedirler.

46 – Onların Allah’tan başka kendilerine yardım edecek hiçbir dostları yoktur.…

47 – Allah tarafından, geri çevrilemeyecek kıyamet günü gelmeden önce, Rabbinizin davetine uyun, çünkü o gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur ve siz inkâr da edemezsiniz.

48 – Ey Muhammed! Eğer onlar yüz çevirirlerse bilsinler ki, biz seni onların üzerine bir bekçi olarak göndermedik. Sana düşen sadece tebliğdir. Gerçekten biz insana tarafımızdan bir rahmet tattırırsak ona sevinir, ama elleriyle yaptıkları yüzünden kendilerine bir kötülük isabet ederse, o zaman görürsün ki insan çok nankördür.

49 – Göklerin ve yerin hükümranlığı yalnız Allah’a aittir. O dilediğini yaratır, dilediğine kız çocuk, dilediğine de erkek çocuk bahşeder.

50 – Yahut Allah onları erkek ve kız olmak üzere çift verir, dilediğini de kısır yapar. Şüphesiz ki O her şeyi bilir. O’nun her şeye gücü yeter.

51 – Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla … konuşur. Yahut da bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder. Şüphesiz ki O çok yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.

52 – İşte biz böylece sana da emrimizden Kur’ân’ı vahyettik. Yoksa sen kitap nedir? İman nedir? bilmiyordun. Fakat biz onu bir nur kıldık. Onunla kullarımızdan … doğru yola iletiyoruz. Şüphesiz ki sen de insanları doğru bir yola götürüyorsun.

53 – Göklerde ve yerde bulunanların sahibi olan Allah’ın yoluna götürüyorsun. İyi bilin ki bütün işler sonunda yalnız Allah’a dönecektir.

 

41 – FUSSİLET SURESİ

1 – Hâ Mîm.

2 – Bu Kur’ân Rahmân ve Rahîm olan Allah tarafından indirilmiştir.

3 – ….

4 – O, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderilmiştir. Fakat insanların çoğu yüz çevirmişlerdir. Artık onlar gerçeği işitmezler.

5 – Onlar: “Ey Muhammed! Senin bizi davet ettiğin şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda da bir ağırlık vardır. Seninle bizim aramızda anlaşmamıza engel bir de perde vardır. Sen istediğini yap, çünkü biz yapıyoruz” dediler.

6 – Ey Muhammed! De ki: “Ben sadece sizin gibi bir insanım, ancak bana ilâhınızın bir tek ilâh olduğu vahyediliyor. Artık hep O’na yönelin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Vay O’na ortak koşanların haline!

7 – Onlar, zekatı vermezler, ahireti de inkâr ederler.

8 – Şüphesiz ki, iman edip, salih amel işleyenler için de bitmez tükenmez bir mükafat vardır.

9 – De ki: “Siz yeri iki günde yaratanı gerçekten inkâr edip duracak mısınız? Bir de O’na eşler koşuyorsunuz ha? O bütün âlemlerin Rabbidir.”

10 – O, yerin üstünde sabit dağlar yarattı. Orada bereketler meydana getirdi. Orada araştırıp soranlar için rızıkları tam dört günde belli bir seviyede takdir edip, düzene koydu.

11 – Sonra … göğe yöneldi. Ona ve yerküreye: “İsteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin.” dedi. Her ikisi de: “İsteyerek geldik” dediler.

12 – Böylece Allah onları iki günde yedi gök olmak üzere yerine koydu. Her göğe kendi işini bildirdi. Biz en yakın göğü kandillerle süsledik ve koruduk. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

13 – …

14 – Onlara Allah’tan başkasına kulluk etmeyin diye önlerinden ve arkalarından peygamberler geldiği zaman: “Eğer Rabbimiz dileseydi mutlaka melekler indirirdi. Biz sizin tebliğ için gönderildiğiniz şeylere inanmayız.” dediler.

15 – Âd kavmine gelince onlar yeryüzünde büyüklük tasladılar ve: “Bizden daha kuvvetli kim vardır?” dediler. … Onlar bizim âyetlerimizi bile bile inkâr ediyorlardı.

16 – …. Onlara yardım da edilmeyecektir.

17 – … Fakat onlar körlüğü doğru yola tercih ettiler. Bunun üzerine kazandıkları kötülük yüzünden alçaltıcı azabın yıldırımı onları çarpıverdi.

18 – Biz iman edenleri ve kötülükten sakınanları ise kurtardık.

19 – O gün Allah’ın düşmanları cehennem ateşine sürülmek üzere hep bir araya toplanırlar.

20 – Nihayet oraya vardıkları zaman kulakları, gözleri ve derileri yaptıkları şeyler hakkında onların aleyhinde şahitlik ederler.

21 – Onlar derilerine: “Niçin aleyhimize şahitlik ettiniz?” derler. Derileri de: “Bizi her şeyi konuşturan Allah konuşturdu, sizi ilk defa yaratan O’dur ve siz yine O’na döndürülüyorsunuz” derler.

22 – Siz kulaklarınızın, gözlerinizin ve derilerinizin aleyhinizde şahitlik edeceğinden korkarak kötülükten sakınmıyordunuz. Fakat yaptıklarınızdan birçoğunu Allah’ın bilmeyeceğini zannediyordunuz.

23 – İşte Rabbiniz hakkında beslediğiniz bu zannınız sizi helak etti de zarara uğrayanlardan oldunuz.

24 – ….

25 – …. Doğrusu onların hepsi de kendilerine yazık etmişlerdir.

26 – …

27 – …

28 – İşte Allah’ın düşmanlarının cezası ateştir. Âyetlerimizi bile bile inkâr etmelerinin cezası olarak, onlar için orada ebedî olarak kalacakları cehennem yurdu vardır.

29 – ….

30 – “Rabbimiz Allah’tır” deyip, sonra da doğrulukta devam edenlere gelince, onların üzerine melekler iner ve derler ki: “Korkmayın, üzülmeyin, size vaad edilen cennetle sevinin.”

31 – “Biz dünya hayatında da, ahirette de sizin dostlarınızız.…

32 – Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah tarafından bir ağırlamadır.

33 – Allah’a davet eden, salih amel işleyen ve: “Ben gerçekten müslümanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir?

34 – Hem iyilik de bir değildir, kötülük de. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. O zaman seninle kendi arasında bir düşmanlık olan kişinin, sanki samimi bir dost gibi olduğunu görürsün.

35 – Bu olgunluğa ancak sabredenler kavuşturulur, buna ancak hayırdan büyük bir pay sahibi olan kavuşturulur.

36 – Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa hemen Allah’a sığın. Çünkü O her şeyi işitir ve bilir.

37 – Gece ile gündüz ve güneş ile ay Allah’ın kudretinin delillerindendir. Güneşe ve aya secde etmeyin. Eğer sadece Allah’a kulluk yapmak istiyorsanız, onları yaratan Allah’a secde edin.

38 – Eğer onlar büyüklük taslarlarsa bilsinler ki, Rabbinin yanındaki melekler gece gündüz O’nu tesbih ederler ve hiç usanmazlar.

39 – Senin yeryüzünü boynu bükük, kupkuru görmen de Allah’ın kudretinin delillerindendir. Biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir ve kabarır. Şüphesiz ki ona hayat veren Allah mutlaka ölüleri de diriltir. Doğrusu O’nun her şeye gücü yeter.

40 – Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapanlar bize gizli kalmazlar. … İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri hakkıyla görür.

41 – Kur’ân kendilerine geldiğinde onu inkâr edenler, mutlaka cezalarını çekeceklerdir. O gerçekten çok değerli bir kitaptır.

42 – Ona ne önünden, ne de ardından batıl gelemez. O hüküm ve hikmet sahibi … Allah tarafından indirilmiştir.

43 – Ey Muhammed! Sana senden önceki peygamberlere söylenenden başka bir şey söylenmiyor. Şüphesiz ki senin Rabbin hem mağfiret sahibidir hem de acı verecek bir azap sahibidir.

44 – Eğer biz onu yabancı dilden bir Kur’ân yapsaydık onlar mutlaka: “Bu kitabın âyetleri genişçe açıklanmalı değil miydi? Arap bir peygambere yabancı dil, öyle mi?” derlerdi. Sen de ki: “O, iman edenler için bir hidayet ve şifadır.” İman etmeyenlerin kulaklarında ise bir ağırlık vardır. Kur’ân onlara göre bir körlüktür. Sanki onlar uzak bir yerden çağrılıyorlar (da duymuyorlar).

45 – Andolsun ki biz Musa’ya Tevrat’ı vermiştik de onda ihtilafa düşmüşlerdi. Eğer Rabbin tarafından azabın ertelenmesine dair bir söz geçmeseydi mutlaka aralarında hüküm verilirdi. Gerçekten onlar Kur’ân hakkında bir şüphe ve tereddüt içindedirler.

46 – Her kim iyi bir iş yaparsa, kendi lehine yapmış olur. Kim de bir kötülük yaparsa, kendi aleyhine yapmış olur. Rabbin kullara zulmedecek değildir.

47 – Kıyamet zamanını bilmek ancak Allah’a havale edilir. Onun bilgisi dışında hiçbir meyve kabuğundan çıkmaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: “Bana koştuğunuz ortaklarım nerede?” diye seslendiği gün, onlar: “Senin ortağın olduğuna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arz ederiz.” derler.

48 – Önceden tapmakta oldukları şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur. Onlar da kendileri için kaçacak bir yer olmadığını anlamışlardır.

49 – İnsan hayır istemekten usanmaz, fakat kendisine bir kötülük dokununca üzülür ve ümitsizliğe düşer.

50 – …Biz o inkâr edenlere yaptıkları şeyleri mutlaka haber vereceğiz …

51 – Biz insana bir nimet verdiğimiz zaman o yüz çevirir, yan çizer. Ona bir kötülük dokunduğu zaman da uzun uzun yalvarır.

52 – Ey Muhammed! De ki: “Ne dersiniz? O Kur’ân Allah tarafından gelmiş olup da sonra siz onu inkâr etmişseniz, o takdirde Hak’tan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim olabilir?”

53 – Biz onlara hem ufuklarda ve hem kendi nefislerinde delillerimizi göstereceğiz ki, Kur’ân’ın hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Senin Rabbinin her şeye şahit olması kafi değil mi?

54 – İyi bilin ki onlar Rablerine kavuşmaktan bir şüphe içindedirler, yine iyi bilin ki, Allah her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.

 

40 – MÜ’MİN SURESİ

1 – Hâ Mîm.

2 – Bu kitabın indirilişi, çok güçlü ve her şeyi bilen Allah tarafındandır.

3 – O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem sahibi Allah’tandır ki O’ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O’nadır.

4 – Allah’ın âyetleri hakkında ancak kâfirler mücadele ederler. Şimdi onların beldeler içinde dönüp dolaşmaları seni aldatmasın.

5 – Onlardan önce Nuh kavmi, arkalarından da çeşitli topluluklar yalanlamışlardı. Her ümmet, kendi peygamberlerini yakalamak kastında bulundu. Hakkı batılla gidermek için boşuna mücadele ettiler. Ben de onları tuttum, alıverdim…

7 – … Rablerinin hamdiyle tesbih ederler ve O’na inanırlar. İman etmişler için de şöyle bağışlanma dilerler: “Ey Rabbimiz! Rahmetin ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O, tevbe edip senin yoluna uyanları bağışla…”

8 – “Ey Rabbimiz! … Şüphesiz çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan sensin.”

9 – “Onları fenalıklardan koru. Sen her kimi fenalıklardan korursan, o gün muhakkak onu rahmetinle yarlığamışsındır. İşte asıl büyük kurtuluş da budur.”

10 – …Çünkü siz imana davet ediliyordunuz da inkâr ediyordunuz.”

11 – … diyecekler ki: “Ey Rabbimiz! Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Şimdi günahlarımızı anladık. Fakat çıkmaya bir yol var mı?”

12 – (Onlara şöyle cevap verilir): “Bu azab size şu sebeptendir: Siz tek Allah’a davet edildiğiniz zaman inkâr ettiniz. Ama O’na ortak koşulunca inandınız. Artık hüküm, o yüce ve büyük Allah’ındır.”

13 – Size âyetlerini gösteren, sizin için gökten bir rızık indiren O’dur. Fakat onları ancak gönül verip düşünenler anlar.

14 – O halde siz, dini Allah için halis kılarak hep O’na yalvarın. İsterse kâfirler hoşlanmasınlar.

15 – O dereceleri yükselten Arş’ın sahibi Allah, o buluşma gününün (kıyametin) dehşetini haber vermek için kullarından dilediği kimseye emrinden ruh (melek) indiriyor.

16 – O gün onlar kabirlerinden meydana fırlarlar. Kendilerinin hiçbir şeyi Allah’a karşı gizli kalmaz. “Bugün mülk kimindir?” (diye sorulur. Cevaben): “Tek ve kahhar olan Allah’ındır.” (denir).

17 – Bugün her nefis kazandığı ile cezalanacaktır. Bugün zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

18 – … Zalimler için ne ısınacak bir dost vardır, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi.

19 – Allah, gözlerin hain bakışını da bilir, gönüllerin gizlediğini de.

20 – Allah hakkı yerine getirir. Onların O’ndan başka yalvardıkları ise hiçbir şeyi yerine getiremezler. Çünkü hakkıyla işiten ve gören ancak Allah’tır.

21 – Yeryüzünde bir gezmediler mi? Baksalar ya kendilerinden öncekilerin sonları nasıl olmuş? Onlar yeryüzünde gerek kuvvetçe ve gerek eserce kendilerinden daha üstündüler. Öyle iken Allah onları günahları sebebiyle tutup alıverdi. Kendilerini Allah’ın azabından koruyacak biri bulunmadı.

22 – O, şundandı: Onlara peygamberleri apaçık delillerle geliyorlardı. Ama onlar inkâr ettiler. Allah da tuttu kendilerini alıverdi. Çünkü O’nun kuvveti çok, azabı şiddetlidir.

23 – Andolsun Musa’yı âyetlerimizle ve açık bir delil ile gönderdik.

24 – Firavun’a, Hâmân’a ve Karun’a da onlar: “Bu bir sihirbaz, bir yalancıdır” dediler.

25 – Bunun üzerine Musa, kendilerine tarafımızdan hakkı getirince de: “Onunla beraber iman etmiş olanların oğullarını öldürün, kadınlarını diri tutun.” dediler. Fakat o kâfirlerin tuzağı da hep boşa çıkmaktadır.

26 – Bir de Firavun: “Bırakın beni, öldüreyim Musa’yı da o Rabbine dua etsin. Çünkü ben onun, dininizi değiştirmesinden veya yeryüzünde bir bozgunculuk çıkarmasından korkuyorum” dedi.

27 – Musa da: “Ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a sığınırım” dedi.

28 – Firavun ailesinden imanını saklayan bir adam da şöyle dedi: “Bir adamı, Rabbim Allah dediği için öldürecek misiniz? Halbuki o size Rabbinizden delillerle gelmiştir. Hem o bir yalancı ise çok sürmez, yalanı boynuna geçer. Fakat doğru ise size yaptığı tehditlerin birkısmı olsun başınıza gelir. Şüphe yok ki Allah aşırı giden bir yalancıyı doğru yola çıkarmaz.”

29 – “Ey kavmim! Bugün mülk sizindir. Dünyada yüze çıkmış bulunuyorsunuz…

31 – … Allah, kulları için bir zulüm istemez.”

34 – Bundan önce size delillerle Yusuf gelmişti. O zaman da onun size getirdiği hakikatte şüphe edip durmuştunuz. Nihayet vefat ettiğinde de “Bundan sonra Allah asla peygamber göndermez” dediniz. İşte aşırı şüpheci olanları Allah böyle şaşırtır.

37 – … Çünkü Firavun düzeni hep boşa çıkar.

39 – “Ey kavmim! Bu dünya hayatı ancak geçici bir menfaatten ibarettir. Ahiret ise durulacak karar yurdudur.”

41 – “Hem ey kavmim! Niçin ben sizi kurtuluşa davet ederken, siz beni ateşe davet ediyorsunuz?”

42 – “Siz beni Allah’ı inkâr etmeye ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri O’na ortak koşmaya davet ediyorsunuz. Ben ise sizi o çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan Allah’a davet ediyorum.”

43 – “Hiç inkâr edilemez ki, gerçekten sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da, ahirette de bir davet hakkı yoktur. Hepimizin dönüşü Allah’adır. ..

44 – “Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız. Ben işimi Allah’a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını görür, gözetir.”

45 – Allah o mümini, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu. Firavun’un adamlarını ise, o kötü azab kuşattı.

51 – Biz peygamberimize ve inananlara hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edecekleri günde (kıyamette) elbette yardım ederiz.

54 – (Bunu) Aklı başında olanlara bir yol gösterici ve bir hatırlatma olsun diye (böyle yaptık).

55 – O halde sabret. Çünkü Allah’ın vaadi haktır. Hem günahından dolayı istiğfar et ve akşam sabah Rabbini hamdiyle tesbih et.

56 – Kendilerine gelmiş kesin bir delil olmaksızın, Allah’ın âyetleri hakkında mücadele edenlerin göğüslerinde ancak yetişemeyecekleri bir kibir vardır. Sen hemen Allah’a sığın. Çünkü her şeyi işiten ve gören O’dur.

57 – Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyüktür. Fakat insanların çoğu bilmezler.

58 – Kör ile gören bir olmaz, iman edip salih ameller işleyen kimseler ile kötülük yapan da bir değildir. Ne kadar da az düşünüyorsunuz!

59 – Herhalde o saat (kıyamet) muhakkak gelecektir. Onda şüphe yok. Fakat insanların çoğu inanmazlar.

60 – …

61 – İçinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratan Allah’tır. Gerçekten Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Fakat insanların çoğu şükretmezler

62 – İşte Rabbiniz, her şeyin yaratıcısı olan o Allah’tır. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz?

63 – İşte Allah’ın âyetlerini inkâr edenler böyle çevriliyorlar.

64 – Allah, O’dur ki sizin için yeri bir karargâh, göğü de bir bina yapmıştır. Size şekil vermiş, sonra şekillerinizi güzelleştirmiştir. Hoş nimetlerden size rızık vermiştir. İşte Rabbiniz o Allah’tır. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir!

65 – Daimî bir hayat sahibi ancak O’dur. O’ndan başka ilâh yoktur. Onun için dini halis kılarak O’na, hep O’na yalvarın. Hamd, âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur.

66 – De ki: “Bana Rabbimden apaçık deliller geldiği zaman, ben o sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınıza ibadet etmekten kesinlikle men edildim ve bana âlemlerin Rabbine teslim olmam emredildi.”

67 – “Sizi (önce) bir topraktan, sonra bir damla sudan, sonra bir aleka (embriyo)dan yaratan, sonra sizi bir bebek olarak çıkaran, sonra güçlü kuvvetli bir çağa erişmeniz, sonra da ihtiyarlar olmanız için yaşatıp büyüten O’dur. İçinizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor. (Bunları Allah) belirli bir süreye ulaşasınız ve aklınızı kullanasınız diye (böyle yapıyor).”

68 – O, hem yaşatır, hem öldürür. O, bir şey yapmak isteyince ona sadece “ol!” der, o şey de hemen oluverir.

69 – Bakmaz mısın şimdi Allah’ın âyetleri hakkında mücadeleye kalkanlara! (Haktan) nasıl döndürülüyorlar?

70 – Kitaba ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler, artık ilerde bilecekler.

73 – Sonra da onlara: “Nerede o ortak koştuklarınız?” denilecek.

74 – O Allah’tan başkaları (nerede denilecek). Onlar da diyecekler ki: “Hepsi bizden uzaklaşıp gittiler. Daha doğrusu biz bundan önce hiçbir şeye ibadet etmiyormuşuz.” İşte Allah, o kâfirleri böyle şaşırtır.

75 – Bunun sebebi şudur: Çünkü siz yeryüzünde haksız yere seviniyor ve güveniyordunuz.

76 – İçlerinde ebedî olarak kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. Bak ne kötü o kibirlenenlerin yeri?

77 – Ey Muhammed! Sen sabret, şüphesiz Allah’ın vaadi haktır, mutlaka gerçekleşecektir. Onlara yaptığımız tehdidin bir kısmını sana göstersek de veya seni vefat ettirsek de onlar mutlaka döndürülüp bize getirileceklerdir.

78 – Andolsun ki biz senin önünden nice peygamberler göndermişizdir. Onlardan kimini sana anlatmışız, kimini de anlatmamışızdır. Hiçbir peygamber, Allah’ın izni olmaksızın bir mucize getiremez. Allah’ın emri gelince de hak yerine getirilir. Batıl bir dava peşinde koşanlar, işte bu noktada hüsrana uğrarlar.

79 – Kimine binesiniz, kimini de yiyesiniz diye sizin için o yumuşak başlı hayvanları yaratan Allah’tır.

80 – Sizin için onlarda daha nice menfaatler vardır. Onların üzerinde gönüllerinizdeki bir arzuya erersiniz. Hem onlar üzerinde, hem de gemiler üzerinde taşınırsınız.

81 – Allah size âyetlerini gösteriyor. Şimdi Allah’ın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz?

82 – Daha yeryüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok, hem de kuvvetçe ve yeryüzündeki eserlerinin sağlamlığı bakımından daha çetindiler. Öyle iken o kazandıkları şeyler, kendilerini kurtaramadı.

83 – Çünkü onlara peygamberleri, delillerle geldikleri zaman, kendilerinde bulunan ilme güvendiler de o alay ettikleri şey onları kuşatıverdi.

84 – O zaman hışmımızı gördüklerinde: “Allah’ın birliğine inandık ve O’na şirk koştuğumuz şeyleri inkâr ettik” dediler.

85 – Ama hışmımızı gördükleri zamanki imanları kendilerine fayda verecek değildi. Allah’ın, kulları hakkındaki geçe gelen kanunu budur. İşte kâfirler bu noktada hüsrana düştüler.

 

39 – ZÜMER SURESİ

1 – Bu kitabın indirilişi, Azîz ve Hakîm olan Allah tarafındandır.

2 – Emin ol, biz sana kitabı hakkıyla indirdik. Onun için dini yalnız kendisine halis kılarak Allah’a ibadet ve kulluk et.

3 – İyi bil ki, halis din ancak Allah’ındır. O’ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: “Biz onlara sadece bizi Allah’a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.” Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz.

4 – Eğer Allah bir çocuk edinmek isteseydi, elbette yaratacağından, dileyeceğini seçecekti. Ama o bundan münezzehtir. O, tek … olan Allah’tır.

5 – O, gökleri ve yeri hak ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıyor. Güneşi ve ay’ı emrine âmade kılmış, her biri belli bir süreye kadar akıp gitmektedir. İyi bil ki, çok güçlü ve çok bağışlayıcı olan ancak O’dur.

6 – O, sizi bir nefisten yarattı. … İşte Rabbiniz Allah O’dur. Mülk O’nundur, O’ndan başka tanrı yoktur. O halde nasıl haktan çevrilirsiniz?

7 – Eğer inkâr ederseniz, şüphe yok ki Allah’ın size ihtiyacı yoktur. Bununla beraber kulları hesabına küfre razı olmaz. Eğer şükrederseniz sizin hesabınıza ona razı olur. Hiçbir günahkar da diğerinin günahını çekecek değildir. Sonra dönüşünüz, Rabbinizedir. O vakit, O size bütün yaptıklarınızı haber verecektir. Çünkü O, bütün kalplerin özünü bilir.

8 – İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman bütün gönlünü vererek Rabbine dua eder. Sonra kendisine tarafından bir nimet lütfettiği zaman da önceden O’na dua ettiği hali unutur da, yolundan sapıtmak için Allah’a ortaklar koşmaya başlar. Ey Muhammed! De ki: “Küfrünle biraz zevk et, çünkü sen, o ateşliklerdensin.”

9 – Yoksa o, gece saatlerinde kalkan, secdeye kapanıp, kıyama durarak daima vazifesini yapan, ahireti hesaba katan ve Rabbinin rahmetini uman kimse gibi olur mu? De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Ancak temiz akıl sahibi olanlar anlar.

10 – Ey Muhammed! Tarafımdan söyle: “Ey iman eden kullarım! Rabbinizden korkun. Bu dünyada güzellik yapanlara bir güzellik vardır. Allah’ın yeryüzü geniştir. Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız ödenecektir.”

11 – De ki: “Bana, dini sadece kendisine halis kılarak Allah’a ibadet etmem emredildi.”

12 – “Hem O’nun birliğine teslim olan müslümanların ilki olmam da bana emredildi.”

13 – De ki: “Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından korkarım.”

14 – De ki: “Ben dinimi kendisine halis kılarak yalnız Allah’a kulluk ederim.”

15 – “Siz de O’ndan başka dilediğinize kul olun.” De ki: “Asıl hüsrana düşenler, kıyamet günü kendilerine ve mensuplarına ziyan edenlerdir. Evet, işte asıl açık hüsran budur.”

17 – Tağuttan, ona kulluk etmekten kaçınıp da tam gönülle Allah’a yönelenlere gelince, müjde onlaradır. Haydi müjdele kullarımı.

18 – O kullarımı ki, onlar sözü dinlerler, sonra da en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah’ın kendilerine hidayet verdiği kimselerdir. İşte temiz akıllılar da onlardır.

19 – Ya üzerine azab kelimesi hak olmuş kimse de mi (böyledir)? Artık o ateşteki kimseyi sen mi çıkaracaksın?

20 – Fakat o Rablerine sığınarak korunanlar için …Bu, Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden caymaz.

21 – Allah’ın gökten bir su indirip de onu bir yoluyla yeryüzündeki menbalara koyduğunu görmedin mi? Sonra onunla türlü renklerde bir ekin çıkarır, sonra onun olgunlaşıp sarardığını görürsün. Sonra da onu bir çöpe çevirir. Elbette bunda temiz akıllılar için bir ihtar vardır.

22 – Allah, kimin bağrını İslâm’a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Artık Allah’ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte bunlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.

23 – Allah, kelamın en güzelini ikizli, ahenkli bir kitap olarak indirdi. Ondan Rablerine saygısı olanların derileri ürperir. Sonra derileri de, kalpleri de Allah’ın zikrine karşı yumuşar. İşte bu Allah’ın rehberidir. Allah, onunla dilediğini doğru yola çıkarır. Her kimi de Allah şaşırtırsa, artık ona doğru yolu gösterecek yoktur.

26 – Allah, onlara dünya hayatında zilleti tattırdı. Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi!

27 – Yemin ederim ki, bu Kur’ân’da insanlar için her türlüsünden temsil getirdik. Gerek ki iyi düşünsünler.

28 – Pürüzsüz Arapça bir Kur’ân (indirdik ki, Allah’ın azabından) korunsunlar.

29 – Allah, şöyle bir misal vermiştir: Bir adam ve birtakım ortakları var, hırçın hırçın çekişip duruyorlar. Bir de yalnız bir kişiye bağlı selamet içinde olan bir adam var. Bu ikisinin hali hiç bir olur mu? Hamd Allah’ındır, fakat pek çokları bilmezler.

30 – Sen elbette öleceksin, onlar da elbette öleceklerdir.

31 – Sonra siz muhakkak kıyamet gününde Rabbinizin huzurunda birbirinizden davacı olacaksınız.

32 – Allah’a karşı yalan söyleyen ve doğru kendisine geldiği zaman onu yalan sayandan daha zalim (daha haksız) kim olabilir? …

33 – Doğruyu getiren ve onu tasdik edene gelince, işte onlar kötülükten korunan müttakilerdir.

34 – Onlara, Rablerinin yanında ne dilerlerse vardır. İşte bu, iyilik yapanların mükafatıdır.

35 – Çünkü Allah, onların önceden yaptıkları amelin en kötüsünü bile keffaretle örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre mükafatlarını kendilerine verecektir.

36 – Allah, kuluna kâfi değil midir? Durmuşlar da seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Her kimi ki Allah şaşırtırsa, artık ona hidayet edecek yoktur.

37 – Her kime de Allah hidayet verirse artık onu da şaşırtacak yoktur. Allah aziz (çok güçlü) ….değil midir?

38 – Andolsun ki onlara: “O gökleri ve yeri kim yarattı?” diye soracak olsan: “Elbette Allah!” diyeceklerdir. O halde gördünüz ya Allah’tan başka çağırdıklarınızı! Eğer Allah bana bir zarar vermek isterse, onlar O’nun zararını giderebilirler mi? Yahut bana bir rahmet dilerse, onlar O’nun rahmetini tutabilirler mi? De ki: “Allah, bana yeter.” Tevekkül edenler, hep O’na dayanırlar.

39 – De ki: “Ey kavmim! Haliniz üzere çalışın. Ben de kendi halime göre çalışıyorum. Artık ileride bileceksiniz.”

41 – Biz bu kitabı sana, insanlar için hak ile indirdik. O halde kim doğru yola gelirse kendi lehinedir. Kim de saparsa, sırf kendi aleyhine olarak sapar. Sen onların üzerine vekil değilsin.

42 – Allah, o canları öldükleri zaman, ölmeyenleri de uyuduklarında alır. Sonra haklarında ölüm hükmü verdiklerini alıkor, diğerlerini de takdir edilmiş bir süreye kadar salıverir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

43 – Yoksa Allah’tan başka şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar hiçbir şeye güç yetiremezler ve akıl erdiremezlerse de mi (böyle yapacaksınız)?”

44 – De ki: “Bütün şefaat Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü O’nundur. Sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”

45 – Böyle iken, Allah bir olarak anıldığı zaman ahirete inanmayanların yürekleri burkulur da, O’ndan başkaları anıldığı zaman derhal yüzleri güler.

46 – De ki: “Ey gökleri ve yeri yaratan, görüleni ve görülmeyeni bilen Allah’ım! Kulların arasında, o ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında sen hüküm vereceksin.”

47 – Eğer bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı da beraber o zulmedenlerin olsaydı, kıyamet günü azabın kötülüğünden kurtulmak için onu mutlaka feda ederlerdi. Ancak ne var ki, hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından karşılarına çıkarılır.

48 – Öyle ki, yaptıkları amellerin kötülükleri karşılarına çıkmış ve alay edip durdukları şeyler, kendilerini sarmıştır.

49 – Fakat insana bir sıkıntı dokunuverince bize yalvarır, sonra kendisine tarafımızdan bir nimet bahşettiğimiz zaman da: “O bana bir bilgi üzerine verildi.” der. Belki bu bir imtihandır, fakat pek çokları bilmezler.

50 – Onu, bunlardan öncekiler de söyledi. Fakat o kazandıkları, kendilerini kurtarmadı.

51 – Neticede kazandıklarının kötülükleri, başlarına geçti. Şunlardan o zulmedenlerin de kazandıkları kötülükleri başlarına geçecektir. Onlar da bunu atlatacak değillerdir.

52 – Hâlâ bilmediler mi ki; Allah, rızkı dilediğine açar ve kısar. Şüphesiz ki bunda iman edecek bir kavim için nice ibretler vardır.

53 – De ki: “Ey haddi aşarak nefislerine karşı israf etmiş olan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümid kesmeyin. Çünkü Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.”

54 – Onun için ümidi kesmeyin de başınıza azab gelmeden önce tevbe ile Rabbinize yönelin ve O’na teslim olun. Sonra kurtulamazsınız.

55 – Haberiniz olmayarak ansızın başınıza azab gelmeden önce (halis müslüman olun da) Rabbinizden size indirilenin en güzelini takib ve tatbik edin.

56 – (O günden sakının ki günahkar) nefis şöyle diyecektir: “Allah’ın yanında yaptığım kusurlardan dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim.”

57 – Yahut şöyle diyecektir: “Allah bana doğru yolu gösterseydi, her halde ben müttakilerden olurdum.”

58 – Veya azabı gördüğü zaman şöyle diyecektir: “Bana bir geri dönüş olsaydı da ben de o iyilik yapanlardan olsaydım.”

59 – (Ona): “Hayır sana âyetlerim geldi de onlara yalan dedin, kibirlenmek istedin ve kâfirlerden oldun.” (denir.)

60 – Hem o kıyamet günü görürsün ki, Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzleri kararmıştır. Kibirlenenlerin yeri cehennem değil mi?

61 – Kötülükten sakınan müttakileri ise Allah başarılarından dolayı kurtuluşa çıkarır. Onlara fenalık dokunmaz ve onlar üzülecek de değillerdir.

62 – Allah, her şeyin yaratıcısıdır. Her şey üzerine vekil de O’dur.

63 – Bütün göklerin ve yerin kilitleri O’nundur. Allah’ın âyetlerini inkâr edenlere gelince, işte onlar, kendilerine yazık edenlerdir.

64 – De ki: “Ey cahiller! Şimdi bana o Allah’tan başkasına mı kulluk etmemi emrediyorsunuz?”

65 – Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: “Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun.”

66 – Hayır, onun için yalnız Allah’a kulluk et ve şükredenlerden ol.

….

69 – Yer, Rabbinin nuru ile parlamıştır. Kitap konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş ve aralarında hak ile hüküm verilmektedir. Hem onlara hiç haksızlık yapılmaz.

70 – Herkese ne amel yaptıysa karşılığı tam olarak ödenmiştir. O (Allah), onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.

71 – İnkâr edenler … onlara: “İçinizden size Rabbinizin âyetlerini okuyan, bu gününüzle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?” derler. Onlar da: “Evet geldi” derler…

72 – (Onlara): “Ebedî olarak içinde kalmak üzere girin cehennemin kapılarından” denir. Bak, büyüklük taslayanların yeri ne kötüdür!

75 – Meleklerin de arşın etrafını kuşatarak, Rablerine hamd ile tesbih ettiklerini görürsün. Artık halk arasında hak ile hüküm icra edilip “âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun” denilmektedir.

 

38 – SAD SURESİ

1 – Sâd. Bu zikirle dolu Kur’ân’a bak!

2 – O inkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.

3 – …Ama artık kurtuluş vakti değildi.

4 – İçlerinden kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiğine şaştılar da: “Bu bir sihirbazdır, yalancıdır” dediler.

12 – Onlardan önce Nuh kavmi, Âd kavmi ve saltanat sahibi Firavun da yalanlamışlardı.

13 – Semûd kavmi, Lut kavmi ve Eykeliler (Şuayb kavmi) de yalanlamışlardı. İşte o çeşitli partiler bunlardır.

14 – Hepsi de gönderilen peygamberleri yalanladılar da azabım böyle hak oldu.

15 – Onlar da bir tek haykırışa bakıyorlar. Öyle ki onun gecikmesi de yoktur.

16 – Bir de: “Ey Rabbimiz! Hesap gününden önce bizim azabdan payımızı acele ver” dediler.

17 – Şimdi sen onların dediklerine sabret de kuvvetli kulumuz Davud’u hatırla. Çünkü o, zikir ve tesbih ile bize yönelmişti.

18 – Biz, dağları onun emrine vermiştik. Akşam-sabah onunla birlikte tesbih ederlerdi.

19 – Kuşları da toplu olarak onun emrine vermiştik. Hepsi de ona uyarak zikir ve tesbih ederlerdi.

20 – Biz onun mülkünü kuvvetlendirmiş ve kendisine hikmet ve hakkı batıldan ayırt etme kabiliyeti vermiştik.

21 – Bir de davacıların kıssası geldi mi sana? Hani surdan aşarak mihraba ulaşmışlardı.

22 – Davud’un yanına giriverdiler de onlardan telaşe düştü. Ona “Korkma!” dediler, biz iki davacıyız. Birimiz, birimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar.

23 – Biri: “İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi koyunum var. Böyle iken: Onu da bana ver, dedi ve tartışmada beni yendi” diye anlattı.

24 – Davud dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle sana zulmetmiştir. Gerçekten bir cemiyette yaşayanların çoğu mutlaka birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edip de salih amel işleyenler başka. Ama onlar da pek az.” Davud, bizim kendisini imtihan ettiğimizi sanmıştı. Hemen Rabbinden mağfiret diledi, rüku ederek yere kapandı, tevbe ile Allah’a yöneldi.

25 – Biz de o zannettiği şeyi kendisine bağışladık. Şüphesiz yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir dönüş yeri vardır.

26 – Ey Davud! Gerçekten biz seni yeryüzünde bir halife yaptık. Artık insanlar arasında hak ile hüküm ver. Keyfe, arzuya uyma ki, seni Allah yolundan saptırmasın. Çünkü Allah yolundan sapanlar, hesap gününü unuttukları için kendilerine çok şiddetli bir azab vardır.

27 – Hem o göğü, yeri ve aralarındakileri biz boşuna yaratmadık. O, kâfirlerin zannıdır. Onun için vay ateşe girecek olan kâfirlerin haline!

28 – Yoksa, iman edip de salih amel işleyenleri biz, o yeryüzündeki bozguncular gibi yapar mıyız? Yoksa o takva sahiplerini azgın günahkarlar gibi yapar mıyız?

29 – Bu, sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır ki, insanlar onun âyetlerini düşünsünler ve temiz akıl sahipleri ibret alsınlar.

43 – Ve ona, bütün ailesini ve beraberlerinde bir mislini daha tarafımızdan bir rahmet olarak bahşettik ki, akıl sahipleri için bir ibret olsun.

53 – O hesap günü için size vaad edilen işte budur.

54 – İşte bu, bizim rızkımız; muhakkak ki ona hiç tükenmek yoktur.

55 – Bu, böyledir. Şüphesiz azgınlar için de fena bir gelecek vardır.

56 – Cehennem! Ona yaslanacaklar, fakat o ne çirkin döşektir.

64 – Şüphesiz ki bu haktır. Ateş ehlinin birbiriyle tartışması muhakkak olacaktır.

66 – “O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir. O çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.”

67 – De ki: “Bu, bir büyük haberdir.”

68 – “Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.”

69 – “Münakaşa ederlerken, benim melekler yüksek topluluğuna ait ne bilgim olabilirdi?”

70 – “Ancak ben açıktan açığa korkutmakla görevli olduğum için o bilgi bana vahyediliyor.”

71 – Hani Rabbin meleklere demişti ki: “Ben çamurdan bir insan yaratmaktayım.”

72 – “Onu tesviye edip, düzeltip de ruhumdan ona üfledim mi derhal ona secdeye kapanın.”

73 – Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

74 – Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.

75 – Allah: “Ey İblis! O benim kudretimle yarattığıma secde etmene ne engel oldu? Kibirlenmek mi istedin? Yoksa yüksek derecelerde bulunanlardan mı oldun?” dedi.

76 – İblis dedi ki: “Ben ondan hayırlıyım. Beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.”

77 – Allah: “Hemen çık oradan, artık sen kovuldun.”

78 – “Ve elbette lanetim ceza gününe kadar senin üzerindedir.” buyurdu.

79 – İblis: “Ya Rab! O halde insanların diriltilecekleri güne kadar bana mühlet ver.” dedi.

80-81 – Allah: “Haydi belirli bir vakte kadar mühlet verilenlerdensin” buyurdu.

82 – İblis: “Öyle ise izzet ve şerefine yemin ederim ki, ben onların hepsini mutlaka aldatır, saptırırım.”

83 – “Ancak içlerinden ihlas ile seçilmiş has kulların müstesna” dedi.

84 – Allah buyurdu ki: “O doğru, ben hep doğruyu söylerim.”

86 – Ey Muhammed! De ki: “Ben o Kur’ân’a karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ve ben kendiliğimden bir şey de teklif etmiyorum.”

87 – “O Kur’ân, bütün âlemler için bir zikir, bir öğüttür. ”

37 – SAFFAT SURESİ

1 – Andolsun o saf bağlayıp duranlara.

2 – O haykırıp da sürenlere.

3 – Ve o yolda zikir okuyanlara.

4 – Ki sizin ilâhınız birdir.

5 – O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir, bütün doğuların da Rabbidir.

6 – Gerçekten biz dünya göğünü (o yakın göğü) bir zinetle, yıldızlarla süsledik.

11 – Şimdi onlara sor: “Yaradılışça kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı?” Gerçekten biz onları cıvık bir çamurdan yarattık.

12 – Fakat sen onlara şaşıyorsun, ama onlar (seninle) eğleniyorlar.

13 – Kendilerine hatırlatıldığında da düşünmüyorlar.

16 – “Öldüğümüz ve bir toprakla bir yığın kemik olduğumuz zaman mı biz tekrar dirilecekmişiz?”

17 – “Önceki atalarımız da mı?..”

18 – De ki: “Evet, hem de sizler çok aşağılanmış olarak (dirileceksiniz).”

19 – Çünkü O (sura üfürmek) zorlu bir kumandadan ibarettir ki, derhal onların gözleri açılıverir.

20 – “Eyvah bizlere! İşte bu hesap günüdür.” derler.

21 – (Onlara): “İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz (iyi ve kötüyü) ayırt etme günüdür” denir.

24 – Ve durdurun onları, çünkü sorguya çekilecekler.

25 – (Onlara): “Ne oldu sizlere de yardımlaşmıyorsunuz?” (denilir.)

26 – Hayır, bugün onlar teslim olmuşlardır.

27 – Onlar, birbirine dönmüş soruşuyorlar.

28 – Onlar: “Siz bize (uğurlu görünerek) sağdan gelir dururdunuz” derler.

29 – (İleri gelenler de) derler ki: “Hayır, siz inanmamıştınız.”

30 – “Bizim de size karşı bir gücümüz yoktu. Fakat siz azmış bir kavimdiniz.”

31 – “Onun için üzerimize Rabbimizin azab sözü hak oldu. Şüphesiz azabımızı tadacağız.”

32 – “Evet biz, sizi kışkırttık. Çünkü biz azgındık.”

33 – O halde hepsi o gün azabda ortaktırlar.

34 – İşte biz günahkarlara böyle yaparız.

35 – Çünkü onlar, kendilerine: “Allah’tan başka ilâh yoktur” denildiği zaman kafa tutuyorlardı.

36 – Ve: “Biz, hiçbir mecnun (deli) şair için ilâhlarımızı bırakır mıyız?” diyorlardı.

37 – Hayır o, hak ile geldi ve bütün peygamberleri tasdik etti.

39 – Bununla beraber başka değil, hep yaptığınız amellerinizle cezalandırılacaksınız.

71 – Andolsun ki, onlardan öncekilerin çoğu sapıklıkta idiler.

72 – Gerçekten biz onlara içlerinden uyarıcı peygamberler de gönderdik.

73 – Sonra da bak o uyarılanların sonu nasıl oldu?

74 – Ancak Allah’ın ihlas ile seçilen kulları başka.

75 – Andolsun ki Nuh bize seslenip dua etmişti de biz de ne güzel kabul etmiştik.

76 – Biz hem onu, hem ailesini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

77 – Hem onun neslini bâki kalanlar kıldık.

78 – Hem de sonradan gelenler içinde güzel bir namını bıraktık.

79 – Bütün âlemler içinde Nuh’a selam olsun.

80 – İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

81 – Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

83 – Şüphesiz ki İbrahim de onun kolundandı.

84 – Çünkü o, Rabbine tertemiz bir kalb ile gelmişti.

85 – O babasına ve kavmine şöyle demişti: “Siz nelere tapıyorsunuz?”

86 – “Yalancılık etmek için mi Allah’tan başka ilâhlar istiyorsunuz?”

87 – “Siz âlemlerin Rabbini ne zannediyorsunuz?”

99 – Bir de dedi ki: “Ben Rabbime gidiyorum, o bana yolunu gösterir.”

100 – “Ey Rabbim! Bana salihlerden (bir oğul) ihsan et!”

101 – Biz de kendisine yumuşak huylu bir oğul müjdeledik.

102 – Oğlu, yanında koşacak çağa gelince: “Ey oğlum! Ben seni rüyamda boğazladığımı görüyorum. Artık bak, ne düşünürsün?” dedi. Çocuk da: “Babacığım sana ne emrediliyorsa yap, inşaallah beni sabredenlerden bulacaksın” dedi.

103 – Ne zaman ki ikisi de bu şekilde Allah’a teslim oldular, İbrahim oğlunu şakağı üzerine yatırdı.

104 – Biz de ona şöyle seslendik: “Ey İbrahim! ”

105 – “Rüyana gerçekten sadakat gösterdin, şüphesiz ki, biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.”

106 – “Şüphesiz ki bu apaçık bir imtihandı.” (dedik)

107 – Ve ona büyük bir kurbanlık fidye verdik.

108 – Kendisine sonradan gelenler içinde iyi bir nâm bıraktık.

109 – Selam olsun İbrahim’e…

110 – İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

111 – Çünkü o bizim mümin kullarımızdandı.

112 – Ona bir de salihlerden bir peygamber olmak üzere İshak’ı müjdeledik.

113 – Hem ona hem İshak’a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de hem iyilik yapanlar var, hem de açıkça kendi nefsine zulmedenler var.

114 – Andolsun ki biz Musa ile Harun’a da nimetler verdik.

115 – Hem kendilerini ve kavimlerini o büyük sıkıntıdan kurtardık.

116 – Hem yardım ettik onlara da, galip gelenler onlar oldular.

117 – Hem kendilerine o belli kitabı (Tevrat’ı) verdik.

118 – Kendilerini doğru yola çıkardık.

119 – Sonrakiler içinde onlara iyi bir nam bıraktık:

120 – Selam olsun, Musa ile Harun’a.

121 – İşte biz iyilik yapanları böyle mükafatlandırırız.

122 – Çünkü onların ikisi de bizim mümin kullarımızdandı.

123 – Şüphesiz İlyas da gönderilen peygamberlerdendir.

130 – Selam olsun İlyâsîn’e .

133 – Şüphesiz Lût da gönderilen peygamberlerdendir.

134 – Hani biz onu ve ailesinin tamamını kurtarmıştık.

154 – Size ne oldu? Nasıl hükmediyorsunuz?

155 – Hiç düşünmüyor musunuz?

159 – Allah, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.

160 – Fakat Allah’ın ihlas ile seçilen kulları başka (onlar, Allah’ı böyle şirk ile vasıflamazlar).

171-172-173 – Andolsun ki peygamberlikle gönderilen kullarımız hakkında şu sözümüz geçmiştir: “Onlar var ya, elbette onlar muzaffer olacaklardır ve elbette bizim ordularımız mutlaka galip geleceklerdir.”

174 – Onun için sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

175 – Onlara (inecek azabı) gözetle .Yakında onlar da göreceklerdir.

176 – Ya şimdi onlar, bizim azabımıza uğramakta acele mi ediyorlar?

177 – Fakat (azabımız) onların sahasına indiği zaman, (o acı sonuçla) uyarılanların sabahı ne kötüdür!

178 – Yine sen, bir süreye kadar onlardan yüz çevir.

179 – (İnecek azabı) gözetle! Yakında onlar da göreceklerdir.

180 – Senin güç ve kuvvet sahibi Rabbin, onların yakıştırdıkları vasıflardan münezzeh ve yücedir.

181 – Gönderilen bütün peygamberlere selam olsun.

182-Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.

 

36 – YASİN SURESİ

1 – Yâsîn.

2-3 – Ey Muhammed! Hikmetli Kur’ân’a andolsun ki, sen risâlet görevi.

4 – Dosdoğru bir yol üzerindesin.

5-6 – Babaları k… ve kendileri de gafil olan bir kavmi, çok güçlü ve çok merhametli olan Allah’ın indirdiği (Kur’ân) ile uyarasın.

7 – Andolsun ki onların çoğunun üzerine azab sözü hak olmuştur. Onlar imana gelmezler.

9 – …Baksalar da görmezler.

10 – Onlar… inanmazlar.

11 – Sen ancak Kur’ân’a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.

12 – Gerçekten biz ölüleri diriltiriz, onların önceden yapıp gönderdiklerini ve bıraktıkları eserlerini yazarız. Zaten biz her şeyi açık bir kütükte, bir “imam-ı mübin”de (ana kitapta, yani Levh-i mahfuzda) tesbit etmişizdir.

13 – Sen onlara, o şehir halkını örnek ver. Hani oraya peygamberler gelmişti.

14 – Hani biz onlara iki peygamber göndermiştik, fakat onlar ikisini de yalanlamışlardı. Biz de (onları) üçüncü bir peygamberle destekledik. Onlara: “Şüphesiz ki biz size gönderilmiş elçileriz.” dediler.

15 – Onlar da: “Siz bizim gibi insandan başka birşey değilsiniz, hem Rahman olan Allah, hiçbir şey indirmedi. Siz sadece yalan söylüyorsunuz.” dediler.

16 – Peygamberler dediler ki: “Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.”

17 – “Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.”

18 – Onlar dediler ki: “Herhalde biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz, andolsun ki, sizi hiç tınmadan taşlarız ve mutlaka bizden size pek acıklı bir azab dokunur.”

19 – Peygamberler de şöyle cevap verdiler: “Sizin uğursuzluğunuz beraberinizdedir. Size öğüt verildi diye mi (uğursuzluğa uğradınız)? Doğrusu siz israfı âdet etmiş bir kavimsiniz.”

20 – O sırada şehrin ta ucundan bir adam koşarak geldi ve: “Ey kavmim! Uyun o elçilere!”

21 – “Uyun sizden hiçbir ücret istemeyen o zatlara ki, onlar hidayete ermişlerdir.”

22 – “Bana ne oluyor da kulluk etmeyecekmişim beni yaratana? Hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz.”

23 – “Hiç ben O’ndan başka ilâhlar edinir miyim? Eğer O Rahman, bana bir zarar dileyecek olsa, onların şefaati benden yana hiçbir şeye yaramaz ve onlar beni kurtaramazlar.”

24 – “Şüphesiz ki ben, o zaman apaçık bir sapıklık içinde olurum.”

25 – “Şüphesiz ki ben, Rabbinize iman getirdim, gelin dinleyin beni.”

26 – (Sonra ona) “haydi gir cennete!” denildi. O da dedi ki: “Ne olurdu kavmim bilseydi!”

27 – “Rabbimin beni bağışladığını ve beni kendilerine ikram edilen kullarından kıldığını.”

28 – Biz arkasından kavminin üzerine bir ordu indirmedik, indirecek de değildik.

29 – Sadece bir gürültü oldu, onlar da hemen sönüverdiler.

30 – Yazıklar olsun o kullara ki, kendilerine glen her bir peygamberle mutlaka alay ediyorlardı.

31 – Görmediler mi ki, kendilerinden önce nice kuşakları helak etmişiz. Onlar artık kendilerine dönüp gelmiyorlar.

32 – Onların hepsi toplanıp, sadece bizim huzurumuza getirilmişlerdir.

33 – Hem bir delildir onlara ölü toprak. Biz ona hayat verdik ve ondan taneler çıkardık da ondan yiyip duruyorlar.

37 – Gece de onlara bir delildir. Biz ondan gündüzü soyar çıkarırız, bir de bakarlar ki karanlığa dalmışlar.

38 – Güneş de bir delildir ki kendi yolunda akıp gidiyor. İşte bu çok güçlü ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

39 – Ay’a gelince, ona menziller tayin ettik. Nihayet o eski hurma salkımının çöpü gibi (yay haline) dönmüştür.

40 – Ne güneşin aya çatması yaraşır, ne de gece gündüzü geçebilir; onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.

41 – Onlar için bir delil de bizim, onların neslini dolu bir gemide taşımamızdır.

42 – Yine kendileri için onun gibi binecek şeyler yaratmamızdır.

43 – … onların feryadına ne yetişen bulunur, ne de onlar kurtarılır.

44 – Ancak tarafımızdan bir rahmet ve bir zamana kadar yaşatmak başka.

45 – Durum böyle iken onlara: “Önünüzdekinden ve arkanızdakinden korkun ki size rahmet edilsin” denildiği zaman,

46 – Ve kendilerine Rablerinin âyetlerinden herhangi bir âyet geldiği zaman mutlaka ondan yüz çevirirler.

47 – Onlara: “Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden hayra harcayın” dendiği zaman, o kâfirler, müminler için: “Allah’ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz apaçık bir sapıklık içinde değil de nesiniz?” dediler.

54 – Artık bugün hiç kimseye zerre kadar zulmedilmez. Ancak yaptıklarınızın cezasını çekeceksiniz.

60-61 – “Ey Âdemoğulları! Şeytana tapmayın, o size apaçık bir düşmandır ve bana kulluk edin, doğru yol budur, diye size and vermedim mi?” (buyurulacak)

62 – Böyle iken o sizden birçok nesilleri yoldan çıkardı. Ya o zaman düşünmüyor muydunuz?

69 – Biz ona şiir öğretmedik. Bu ona yaraşmaz da… O sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân’dır.

70 – (Bu), diri olanları uyarmak ve kâfirlere de azab sözünün hak olması içindir.

74 – Onlar, Allah’tan başka birtakım ilâhlar edindiler. Güya yardım olunacaklar.

75 – Onların, onlara yardıma güçleri yetmez. Kendileri ise onlar için bazı askerlerdir.

76 – O halde onların sözleri seni üzmesin. Biz onların içlerini de biliriz, dışlarını da.

77 – İnsan, kendisini bir damla sudan yarattığımızı görmedi mi de, şimdi apaçık bir hasım kesildi?

78 – Yaratılışını unutarak bize bir de mesel fırlattı: “Kim diriltecekmiş o çürümüş kemikleri?” dedi.

79 – De ki: “Onları ilk defa yaratan diriltecek ve o her yaratmayı bilir.”

80 – Size o yeşil ağaçtan bir ateş yapan O’dur. Şimdi siz ondan tutuşturmaktasınız.

81 – Gökleri ve yeri yaratan, onlar gibisini yaratmaya kâdir değil midir? Elbette kâdirdir. Çünkü o her şeyi yaratandır, her şeyi bilendir.

82 – O’nun emri, bir şeyi dileyince ona sadece “Ol!” demektir. O da hemen oluverir.

83 – O halde her şeyin mülkü ve tasarrufu (hükümranlığı) elinde bulunan Allah’ın şanı ne yücedir. Siz de yalnız O’na döndürüleceksiniz.

 

35 – FATIR SURESİ

1 – Hamd, gökleri ve yeri yaratan… Allah’a mahsustur. O, yaratmada dilediği kadar artırır. Gerçekten Allah her şeye kâdirdir.

2 – Allah, insanlara rahmetinden neyi açarsa artık onu tutacak, kısacak olan yoktur. Her neyi de tutar kısarsa, onu da, ondan sonra salacak yoktur. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

3 – Ey insanlar! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. Allah’tan başka bir yaratıcı mı var? O size gökten ve yerden rızık verir. O’ndan başka ilâh yoktur. O halde (haktan) nasıl çevrilirsiniz?

4 – Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, senden önce birçok peygamberler de yalanlandılar. Bütün işler Allah’a döndürülür.

5 – Ey insanlar! Haberiniz olsun ki, Allah’ın vaadi muhakkak haktır. Sakın bu dünya hayatı sizi aldatmasın, sakın o aldatıcı şeytan sizi, Allah hakkında da aldatmasın.

6 – Çünkü şeytan size düşmandır….

7 – …İman edip salih amel işleyenler için de bir bağışlanma ve büyük bir mükafat vardır.

9 – Rüzgârları gönderip bir bulut kaldıran da Allah’tır. Derken biz o (bulutu) ölmüş bir beldeye sevketmişizdir. Böylece yeryüzüne ölmünden sonra onunla hayat veririz. İşte o dirilme de böyledir.

10 – Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah’ındır. O’na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, …onların tuzakları hep darmadağın olur.

11 – Hem Allah sizi bir topraktan, sonra bir damla sudan yarattı. Sonra sizi çiftler kıldı. O’nun bilgisi olmadan ne bir dişi hamile olur, ne doğurur. Kendisine ömür verilenin de ömrünün uzatılması da, ömründen kısaltılması da mutlaka bir kitapta yazılıdır. Şüphe yok ki bu, Allah’a göre kolaydır.

12 – Hem iki deniz eşit olmuyor. Şu tatlı, hararet keser, içerken kayar; şu da tuzlu, yakar. Bununla beraber her birinden taze bir et yersiniz ve bir ziynet çıkarır, giyinirsiniz. Allah’ın lütfundan nasib arayasınız diye suyu yara yara giden gemileri de görürsün. Gerek ki şükredeceksiniz.

13 – O, geceyi gündüze sokuyor, gündüzü de geceye sokuyor. Güneşi ve ayı emre âmâde kılmıştır. Her biri mukadder bir gayeye akıp gidiyor. İşte bu gördüklerinizi yapan Allah sizin Rabbinizdir. Mülk (hükümranlık) O’nundur. O’ndan başka taptıklarınız ise, bir çekirdek zarını bile idare edemezler.

14 – Kendilerine dua ederseniz duanızı işitmezler. İşitseler bile size cevabını veremezler. Kıyamet günü de kendilerini Allah’a ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Sana her şeyden haberdar olan (Allah) gibi bir haber veren olmaz.

15 – Ey insanlar! Siz Allah’a muhtaçsınız…

….

18 – Hem günah çeken bir kimse, başkasının günahını çekmeyecek; yükü ağır basan, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmeyecek, isterse bir yakını olsun. Fakat sen ancak o kimseleri sakındırısın ki, gaybda Rablerinin korkusunu duyarlar, namazı dürüst kılarlar. Temizlenen de sırf kendisi için temizlenir. Nihayet dönüş Allah’adır.

19 – Ne kör ile gören eşit olur,

20 – Ne de karanlıklar ile aydınlık,

21 – Ve ne de gölge ile sıcaklık.

22 – Ölülerle diriler de eşit olmaz. Gerçi Allah, her dilediğine işittirirse de sen, kabirlerdekine işittirecek değilsin.

23 – Sen sadece bir uyarıcısın.

24 – Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.

25 – Seni yalanlıyorlarsa, onlardan öncekiler de yalanlamışlardı. Onlara peygamberleri mucizelerle, sahifelerle ve aydınlatıcı kitaplarla gelmişlerdi.

27 – Görmedin mi Allah gökten bir su indirdi. Biz onunla renkleri başka başka meyveler çıkardık. Dağlarda da yollar, beyazlı kırmızılı çeşitli renklerde ve kapkara topraklar var.

28 – Yine insanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da türlü renklileri vardır. Kulları içinde Allah’tan ancak âlimler korkar. Şüphe yok ki Allah çok güçlüdür. Hüküm ve hikmet sahibidir.

29 – Allah’ın kitabını okuyan, namazı kılan ve kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak verenler, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticaret umarlar.

30 – Çünkü Allah mükafatlarını kendilerine tamamen ödedikten başka, lütfundan onlara fazlasını da verecektir. Çünkü O çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.

31 – Kitaplar içinde sana vahyettiğimiz kitap da kendinden öncekileri tasdik edici olmak üzere bir haktır. Şüphe yok ki, Allah, kullarının bütün hallerinden haberdardır ve her şeyi görendir.

32 – Sonra biz o kitabı kullarımızdan süzüp seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan da nefislerine zulmeden var, orta yolu tutan var, Allah’ın izniyle hayırlarda ileri geçenler var. İşte bu büyük lütuftur.

….

34 – Onlar orada şöyle derler: “Hamd olsun Allah’a, bizden o üzüntüyü giderdi. Gerçekten Rabbimiz çok bağışlayıcı ve şükrün karşılığını vericidir.”

35 – “Lütfundan bizi durulacak bir yurda kondurdu. Burada bize yorgunluk gelmeyecek, burada bize usanç gelmeyecektir.”

36 – İnkâr edenlere gelince …

37 – Onlar, orada şöyle feryad ederler: “Ey Rabbimiz! Bizleri çıkar, yapageldiklerimizden başka salih bir amel yapalım.” (Onlara): “Size düşünecek olanın düşüneceği kadar bir ömür vermedik mi? Hem size uyarıcı da gelmişti. O halde azabı tadın. Çünkü zalimleri kurtaracak yoktur.” (denir).

38 – Şüphe yok ki Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Elbette o, sinelerin içinde olanları da bilir.

39 – Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur. Artık kim küfrederse, küfrü kendi aleyhinedir. Kâfirlerin küfürleri, Rablerinin katında kendilerine buğzdan başka bir şey artırmaz, kâfirlerin küfürleri kendilerine zarardan başka bir şey artırmaz.

40 – De ki: “Gördünüz ya, Allah’ı bırakıp da tapmakta olduğunuz ortaklarınızı! Gösterin bana, yer yüzünden neyi yaratmışlardır?” Yoksa onların gök yüzünde bir ortaklığı mı var? Yoksa biz kendilerine bir kitap vermişiz de ondan bir delil üzerinde mi bulunuyorlar? Hayır o zalimler, birbirlerine aldatmadan başka bir vaadde bulunmuyorlar.

41 – Doğrusu gökleri ve yeri yok oluvermekten, Allah tutuyor. Andolsun ki eğer yok oluverirlerse, onları O’ndan başka kimse tutamaz. Gerçekten O, çok yumuşak davranır, çok bağışlayıcıdır.

42 – Olanca güçleriyle Allah’a yemin etmişlerdi ki, kendilerine uyarıcı bir peygamber gelirse, mutlaka ilerideki ümmetlerin herhagi birinden daha doğru yolda olacaklardı. Fakat kendilerine uyarıcı bir peygamber geldiği zaman bu, onların sırf ürküntülerini artırdı.

44 – Yeryüzünde gezip bir bakmadılar mı…Ne göklerde ve ne de yerde hiçbir şey Allah’ı aciz bırakamaz. Çünkü o her şeyi bilendir, her şeye kâdir olandır.

45 – Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir.

 

34 – SEBE’ SURESİ

1 – Hamd, o Allah’ındır ki göklerde ne var, yerde ne varsa hep O’nundur. Ahirette de hamd O’nundur. O hüküm ve himet sahibidir, herşeyden haberdardır.

2 – Yere ne giriyor ve ondan ne çıkıyor, gökten ne iniyor ve ona ne çıkıyorsa (Allah) hepsini bilir. O çok merhamet edicidir. Çok bağışlayıcıdır.

3 – İnkâr edenler: “Bize o kıyamet saati gelmez.” dediler. De ki: “Hayır, öyle değil, gaybı bilen Rabbim hakkı için kıyamet size mutlaka gelecektir. O’nun ilminden göklerde ve yerde zerre kadar bir şey kaçmaz. Bundan daha küçük ve daha büyük ne varsa, hepsi muhakkak açık bir kitaptadır.”

4 – Çünkü Allah iman edip iyi ameller işleyenlere mükafat verecektir. İşte onlar için bir mağfiret ve cömertçe verilmiş bol rızık vardır.

5 – Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, onlar için de pek kötü ve elem verici bir azab vardır.

6 – Kendilerine ilim verilmiş olanlar görüyorlar ki, Rabbinden sana indirilen Kur’ân, hakkın kendisidir. O, gücüne nihayet olmayan, her hamde lâyık bulunan Allah’ın yolunu gösteriyor.

9 – Ya gökten ve yerden önlerindekine ve arkalarındakine bir bakmazlar mı? …Yahut gökten üzerlerine parçalar düşürüveririz. Şüphesiz bunda Allah’a yönelen (hakka gönül veren) her kul için bir ibret vardır.

11 – …ölçüyü gözet dedik. Siz de iyi işler yapın, çünkü ben her yapacağınızı gözetiyorum.

13 – …Çalışın ey Davud hanedanı, şükür için çalışın. Ama kullarım içinde şükreden azdır.

14 – Ne zaman ki Süleyman’a ölümü hükmettik, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız bir güve böceği yere dayandığı asâsını yiyordu. Bu sebeple Süleyman yere yıkılınca ortaya çıktı ki, cinler eğer gaybı bilir olsalar o zilletli azab içinde bekleyip durmazlardı.

15 – … “Rabbinizin rızkından yiyin de O’na şükredin, ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rab!” (denildi).

18 – Biz onlarla o bereket verdiğimiz memleketler arasında, sırt sırta şehirler meydana getirmiştik. Ve onlar da muntazam gidiş geliş düzenledik. (Onlara): Buralarda gecelerce ve gündüzlerce emniyet içinde gezip yürüyün (dedik).

19 – … Şüphesiz ki bunda çok şükredecek her sabırlı için elbette ibretler vardır.

25 – De ki: “Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.”

26 – … Asıl hüküm veren ve her şeyi bilen O’dur.”

28 – Biz seni ancak bütün insanlara bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Fakat insanların çoğu bilmezler.

29 – Ve: “Eğer gerçekçiyseniz bu vaad ne zaman olacak?” diyorlar.

30 – De ki: “Size vaad edilen öyle bir gündür ki, ondan ne bir an geri kalabilirsiniz, ne de ileri geçebilirsiniz.”

31 – …”Biz ne bu Kur’ân’a inanırız, ne de ondan öncekilere.” dediler. Fakat o zalimler yakalanıp Rablerinin huzuruna durduruldukları zaman, birbirlerine söz atarken bir görsen! Bir taraftan zayıf düşürülenler, o büyüklük taslayanlara: “Siz olmasaydınız biz mutlaka mümin olurduk” derler.

32 – Diğer taraftan büyüklük taslayanlar, zayıf düşürülenlere: “Size hidayet geldikten sonra, sizi ondan biz mi çevirdik? Hayır, siz kendiniz suçluydunuz.” derler.

33 – O zayıf düşürülenler de o büyüklük taslayanlara: “Hayır, (işiniz) gece, gündüz hilekârlıktı. Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eş koşmamızı emrediyordunuz.” derler. Bunlar azabı gördükleri zaman içlerinden pişmanlık getirmektedirler… Onlar sadece yaptıklarının cezasını çekiyorlardır.

34 – Biz herhangi bir memlekete tehlikeyi haber veren bir uyarıcı gönderdikse, mutlaka oranın refah ile şımartılmış olanları: “Biz sizin gönderildiğiniz şeyleri tanımayız.” dediler.

35 – Ve yine dediler ki: “Biz malca da daha çoğuz, evlatça da, bize azab edilmez.”

36 – De ki: “Rabbim rızkı dilediğine genişletir, dilediğine sıkar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

37 – Halbuki sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir…

38 – Âyetlerimizi hükümsüz bırakmak için yarışanlara gelince, işte onlar Hakk’ın huzuruna azab içinde getirileceklerdir.

39 – De ki: “Gerçekten Rabbim kullarından dilediği kimseye rızkı hem genişletir, hem daraltır. Her neyi hayra harcarsanız O, onun yerine başkasını verir. Hem O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

47 – De ki: “Ben sizden herhangi bir ücret istemem, O sizin içindir. Benim ecrim ancak Allah’a aittir. O, her şeye şahittir.”

48 – De ki: “Gerçekten Rabbim, hakkı yerli yerine koyar. O, gaybları hakkıyla bilendir.”

49 – De ki: “Hak geldi, batılın önü de kalmaz, sonu da.”

50 – De ki: “Eğer ben yanılırsam, yalnız kendi adıma yanılırım. Ve eğer hidayeti bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Çünkü O, yakındır, işitir, işittirir.”

33 – AHZAB SURESİ

1 – Ey peygamber! Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

2 – Rabbinden sana ne vahyediliyorsa onun ardınca git. Muhakkak ki Allah ne yaparsanız haberdardır.

3 – Allah’a güven, vekil olarak Allah yeter.

4 – …. Allah ise hakkı söylüyor ve doğru yolu gösteriyor.

5 – ….. Allah, çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.

6 – Peygamber, müminlere kendi nefislerinden önce gelir.  … Akraba da Allah’ın kitabında birbirlerine, diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar….

….

9 – Ey iman edenler! Allah’ın üzerinizdeki nimetini anın. …. Allah ne yaptığınızı görüyordu.

10 – O zaman onlar, hem üstünüzden gelmişlerdi, hem aşağı tarafınızdan, ve o vakit gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı. Siz Allah’a türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz.

11 – İşte burada müminler imtihan edilmiş ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.

12 – O vakit münâfıklar ve kalblerinde bir hastalık bulunanlar: “Allah ve Resulü bize bir aldanıştan başka bir vaad yapmamış.” diyorlardı.

13 – O vakit bunlardan bir grup: “Ey Medine halkı! Sizin için duracak yer yok, hemen dönün.” diyorlardı. Yine onlardan bir kısmı da Peygamberden izin istiyor, evlerimiz gerçekten (düşmana) açıktır.” diyorlardı, halbuki açık değildi, sadece kaçmak istiyorlardı.

14 – Eğer onların her tarafından üzerlerine girilse de sonra fitne çıkarmaları istenilse derhal onu yapacaklardı. Ama onunla da pek az duracaklardı.

15 – Halbuki bundan önce Allah’a ahid vermişlerdi. Arkalarını dönmeyeceklerdi. Allah’a verilen ahid ise mesuliyetlidir, mutlaka sorulur.

16 – De ki: “Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçmak size asla fayda vermez. Vereceğini var saydığınız takdirde de ancak pek az faydalandırılırsınız.”

17 – De ki: “Eğer Allah size bir felâket diler veya bir rahmet murad ederse, sizi Allah’tan saklamak kimin haddine?” Hem onlar kendilerine Allah’tan başka bir veli de bulamazlar, bir yardımcı da.

18 – Şüphesiz Allah, içinizden o savsaklayanları ve kardeşlerine: “Bize gelin” diyenleri biliyor. Onlar harbe pek az geliyorlardı.

19 – Size karşı kıskançlık ediyorlardı. Derken o korku hali gelince, gördün onları ki, ölümden baygınlık sarmış kimse gibi gözleri dönerek sana bakıyorlardı. O korku gidince, size keskin keskin diller sıyırdılar. Onlar hayra karşı kıskançlık ediyorlardı. İşte bunlar iman etmediler de Allah amellerini boşa çıkardı. Bu Allah’a göre önemsizdir.

20 – Onlar ahzabı (düşman birliklerini) gitmedi sanıyorlardı. Eğer o birlikler bir daha gelecek olursa, çölde bedevi Araplar içinde yer alıp, sizin haberlerinizden (başınıza geleceklerden) sormayı isterler. Onlar içinizde kalacak olsalar da pek az harb ederler.

21 – Şanım hakkı için muhakkak ki size Resullulah’da pek güzel bir örnek vardır. Allah’a ve son güne ümit besler olup da Allah’ı çok zikreden kimseler için.

22 – Müminler, ahzabı (düşman birliklerini) gördükleri zaman: “İşte bu, Allah’ın ve Resulü’nün bize vaad ettiği şeydir. Allah ve Resulü doğru söyledi.” dediler. Bu onların imanını ve teslimiyetini artırmaktan başka bir şey yapmadı.

23 – Müminlerdendir o erler ki Allah’a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.

24 – Çünkü Allah sadıklara sadakatleriyle mükafat verecek, dilerse münafıklara da azab edecek veya tevbe nasib edecektir. Şüphe yok ki Allah çok bağışlayıcıdır. Çok merhamet edicidir.

25 – Hem Allah kâfirleri herhangi bir hayra ulaşmadan hınçlarıyle defetti. Bu şekilde Allah, müminlere savaşta kâfi geldi. Allah çok güçlüdür, çok üstündür.

….

29 – Yok eğer Allah ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, haberiniz olsun ki, Allah içinizden güzellik edenlere pek büyük bir ecir hazırlamıştır.

31 – Yine sizden her kim Allah’a ve Resulü’ne boyun eğer, salih bir amel işlerse, ona da mükâfatını iki kat veririz. Hem onun için bol bir rızık hazırlamışızdır.

32 – … Siz kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz. Eğer takva ile korunacaksanız, konuşurken kırıtmayın da kalbinde bir hastalık bulunan kimse tamaha düşmesin. Güzel ve dosdoğru söz söyleyin.

33 – …Namazı kılın, zekatı verin. Allah ve Resulü’ne itaat edin. Ey ehli beyt! Allah sizden kiri gidermek ve sizi tertemiz, pampak yapmak istiyor.

34 – Oturun da evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti anın. Şüphe yok ki Allah lütuf sahibidir ve her şeyden haberdardır.

35 – Şüphe yok ki müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, mümin erkeklerle mümin kadınlar, itaat eden erkeklerle itaat eden kadınlar, sadık erkeklerle sadık kadınlar, sabreden erkeklerle sabreden kadınlar, mütevazi erkeklerle mütevazi kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkeklerle ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkeklerle Allah-‘ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.

36 – Bununla beraber Allah ve Resulü bir işe hükmettiği zaman, gerek mümin bir erkek ve gerekse mümin bir kadın için, o işlerinde başka bir tercih hakkı yoktur. Her kim de Allah ve Resulüne âşi olursa açık bir sapıklık etmiş olur.

38 – Peygambere Allah’ın takdir ettiği, mübah kıldığı şeyde bir darlık yoktur. Bundan önce geçen bütün peygamberler hakkında Allah’ın sünneti böyledir. Allah’ın emri ise biçilmiş bir kaderdir.

39 – Onlar, Allah’ın gönderdiklerini tebliğ ederler ve O’ndan korkarlar, Allah’tan başka kimseden korkmazlardı. Hesap görücü olarak da Allah yeter.

40 – Muhammed, sizin adamlarınızdan hiçbirinin babası değildir. Ama Allah’ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi hakkiyle bilendir.

41 – Ey iman edenler! Allah’ı çokça anın.

42 – Ve O’nu sabah akşam tesbih edin.

43 – Sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için melekleri ile birlikte üzerinize rahmet ve bereket indiren O’dur ve O, müminlere çok merhametlidir.

44 – O’na kavuşacakları gün müminlere esenlik dileği selâmdır. (Allah) onlar için cömertçe bir mükafat hazırlamıştır.

45 – Ey peygamber! Biz seni hem bir şahit, hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik.

46 – Ve hem de izniyle Allah’a bir davetçi ve nurlar saçan bir kandil (olarak gönderdik).

47 – Müminlere müjdele! Onlara Allah’tan bir mükafat vardır…

48 – Kâfirlere ve münafıklara itaat etme, onların ezalarını bırak (aldırma) da Allah’a tevekkül et. Allah vekil olarak hepsine yeter.

49 – Ey iman edenler! Mümin kadınları nikâh edip de sonra onlara dokunmadan boşadığınız zaman, sizin için üzerlerinde sayacağınız bir iddet hakkınız yoktur. Derhal müt’alarını (mehirleri belirlenmediği takdirde yararlanacakları bir mal) verip onları güzel bir şekilde salıverin.

51 – …. Allah kalblerinizdekini bilir. Allah her şeyi bilir ve yumuşak davranır.

52 – …. Allah her şeye gözcü bulunuyor.

53 – Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. …

54 – Siz bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphe yok ki Allah her şeyi bilmektedir.

55 – … Allah’tan korkun. Çünkü Allah her şeye şahit bulunuyor.

56 – Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.

57 – Şüphesiz ki Allah’a ve Resulü’ne eziyet verenlere Allah hem dünyada, hem ahirette lânet etmiştir. Onlara aşağılayıcı bir azab hazırlamıştır.

58 – Mümin erkeklere ve mümin kadınlara yapmadıkları bir şeyden dolayı eziyet edenler de bir iftira ve açık bir günah yüklenmişlerdir.

59 – … Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

60 – Andolsun ki, eğer münafıklar ve kalblerinde bir hastalık olanlar ve Medine’de dedikodu yapanlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, mutlaka seni onlara musallat ederiz. Sonra seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar.

62 – Allah’ın bundan önce geçenler hakkındaki kanunu budur. Ve sen Allah’ın kanununu değiştirmeye asla çare bulamazsın.

63 – İnsanlar sana kıyamet saaatini soruyorlar. De ki: “Onun ilmi ancak Allah’ın nezdindedir. Ne bilirsin belki kıyamet yakında olur.”

64 – Şu muhakkak ki, Allah kâfirleri lânetlemiş ve onlara çılgın bir ateş hazırlamıştır.

65 – (Onlar) orada ebedî kalırlar ve ne bir dost bulabilirler, ne de bir yardımcı.

66 – O gün yüzleri ateş içinde çevirilirken: “Ah keşke Allah’a itaat etseydik, peygambere itaat etseydik!” derler.

67 – Yine derler ki: “Ey Rabbimiz! Biz beylerimize ve büyüklerimize itaat ettik de bizi yanlış yola götürdüler.”

68 – Ey Rabbimiz! Onlara azabın iki katını ver ve kendilerini büyük bir lânet ile lânetle.”

69 – Ey iman edenler: Sizler Musa’ya eziyet edenler gibi olmayın. Eziyet ettiler de Allah onu, onların söylediklerinden temize çıkardı. O, Allah yanında mevki sahibi idi.

70 – Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sağlam söz söyleyin,

71 – Ki (Allah) işlerinizi yoluna koysun ve günahlarınızı bağışlasın. Her kim Allah’a ve Resulü’ne itaat ederse, o gerçekten büyük murada ermiştir.

72 – Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.

73 – Çünkü Allah … mümin erkeklerle mümin kadınların da tevbelerini kabul edecektir. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

 

32 – SECDE SURESİ

1 – Elif, Lâm, mim.

2 – Kendisinde şüphe olmayan bu kitabın indirilişi, âlemlerin Rabbi olan Allah tarafındandır.

3 – Yoksa onu (Muhammed) uydurdu mu diyorlar? Hayır, o senden önce kendilerine bir uyarıcı gelmemiş olan bir kavmi uyarman için, Rabbin tarafından gelen bir haktır. Gerek ki, hidayeti kabul ederler.

4 – Allah O’dur ki, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yaratmış, sonra Arş üzerine istivâ buyurmuştur (hakim olmuştur). Sizin için O’ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir şefaatçi! Artık düşünmeyecek misiniz?

5 – O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O’na yükselir.

6 – İşte görüleni de görülmeyeni de bilen, her şeye gücü yeten, çok merhametli olan O’dur.

7 – Yarattığı her şeyi güzel yaratan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayan O’dur.

8 – Sonra da onun soyunu süzülmüş bir özden, değersiz bir sudan yaratmıştır.

9 – Sonra onu düzenli bir şekle sokup, içine kendi ruhundan üfürdü. Ve sizin için kulaklar, gözler ve gönüller var etti. Siz pek az şükrediyorsunuz!

10 – Onlar: “Biz yerde kaybolup gittikten sonra, gerçekten biz mi yeni bir yaratılışta bulunacağız?” dediler. Fakat onlar Rablerine kavuşmayı (O’nun huzuruna varacaklarını) inkâr eden kâfirlerdir.

11 – De ki: “Size vekil kılınmış olan ölüm meleği canınızı alacak, sonra döndürülüp Rabbinize götürüleceksiniz.”

12 – Ey Muhammed! Günahkârların, Rablerinin huzurunda başları öne eğilmiş olarak: “Ey Rabbimiz! Gördük ve dinledik, şimdi bizi geri çevir de salih bir amel işleyelim, çünkü biz artık kesin bir şekilde inanıyoruz.” derlerken bir görsen!

13 – Eğer biz dilemiş olsaydık her nefse hidâyetini verirdik…

15 – Bizim âyetlerimize öyle kimseler iman eder ki, onlarla kendilerine öğüt verildiği zaman secdelere kapanırlar ve Rablerine hamd ile tesbih ederler de büyüklük taslamazlar.

16 – Onların yanları yataklardan uzaklaşır, korku ve ümid içinde Rablerine dua ederler ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan hayıra sarfederler.

17 – Şimdi hiç kimse kendileri için, yaptıklarına karşılık gözler aydınlığı olacak şeylerden neler gizlenmiş olduğunu bilemez.

18 – Öyle ya iman eden kimse, fâsık olan gibi olur mu? Onlar eşit olamazlar.

19 – Evet, iman edip de salih amelleri işleyen kimselerin, yaptıklarına karşılık bir konukluk (ağırlanma) olarak me’vâ (barınak) cennetleri vardır.

20 – Ama fâsıklık etmiş olanların barınakları ateştir. Oradan her çıkmak istediklerinde oraya geri çevrilirler…

21 – Şu bir gerçek ki, onlara o en büyük azabdan önce yakın azabdan (dünyada) da tattıracağız. Umulur ki, (kötülükten) dönerler.

22 – Rabbinin âyetleriyle kendisine öğüt verilip de, sonra onlardan yüz çeviren kimseden daha zalim kim olabilir? Gerçekten biz, günahkârlardan intikam alacağız.

23 – Andolsun ki biz vaktiyle Musa’ya kitap vermiştik. Şimdi de sen ona (öyle bir kitaba) kavuşmaktan şüphe içinde olma. Biz onu İsrailoğullarına doğru yolu göstren bir rehber kılmıştık.

24 – Onların içinden, sabrettikleri zaman bizim emrimizle doğru yola ileten önderler yetiştirmiştik. Onlar, bizim âyetlerimize kesin bir şekilde inanıyorlardı.

25 – Şimdi ihtilafa düştükleri şeyler hakkında şüphesiz ki Rabbin kıyamet günü aralarında ayırıcı hükmü verecektir.

26 – … Şüphesiz bunda nice ibretler vardır. Hâlâ kulak vermeyecekler mi?

27 – Ya hiç görmediler mi ki, biz kır yere suyu salıveriyoruz da onunla bir ekin çıkarıyoruz. Ondan hayvanları da yiyor, kendileri de. Hâlâ gözlerini açmayacaklar mı?

28 – Bir de “Ne zaman o fetih, eğer doğru söylüyorsanız?” diyorlar.

29 – De ki: “İnkâr edenlere o fetih günü iman etmeleri fayda vermez ve onlara göz açtırılmaz.”

30 – Şimdi sen onlardan yüz çevir de gözet. Çünkü onlar da gözetmektedirler.

 

31 – LOKMAN SURESİ

1 – Elif, Lâm, Mîm.

2 – Bunlar, o hikmetli kitabın âyetleridir.

3 – O, güzellik ve iyilik yapanlar için bir hidayet ve rahmettir.

4 – Onlar, namazı kılarlar, zekatı verirler, âhirete de kesin olarak inanırlar.

5 – İşte bunlar, Rableri tarafından bir hidayet üzeredirler. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.

6 – Bayağı insanlardan kimi de vardır ki, bilgisizce Allah yolundan saptırmak ve onu eğlence yerine tutmak için laf eğlencesi (boş söz) satın alırlar. İşte onlar için aşağılayıcı bir azab vardır.

7 – Onun karşısında âyetlerimiz okunduğu zaman da sanki onları işitmemiş, sanki kulaklarında bir ağırlık varmış gibi büyüklük taslayarak yüz çevirir. İşte onu, acı verecek bir azab ile müjdele.

8 – Fakat iman edip de salih amel işleyenlere gelince, onlar için nimet cennetleri vardır.

9 – Onlar orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu, Allah’ın gerçek bir vaadidir. O, çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

10 – O, gökleri direksiz yarattı, onları görüyorsunuz. Yeryüzüne de sizi çalkalar diye ağır baskılar (sabit ve büyük dağlar) bıraktı ve orada her bir hayvandan üretti. Hem biz gökten bir su indirdik de orada her güzel çiftten ( her hoş çeşitten) bitkiler yetiştirdik.

11 – İşte bu, Allah’ın yarattığıdır. Haydi gösterin bana O’ndan başkaları ne yaratmıştır? Fakat o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedirler.

12 – Andolsun ki biz, Lokman’a “Allah’a şükret!” diye hikmet verdik. Kim şükrederse kendi iyiliğine eder. Kim de nankörlük ederse, şüphesiz ki Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, daima övülmeye layıktır.

13 – Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, çünkü Allah’a ortak koşmak (şirk), elbette büyük bir zulümdür.”

14 – Gerçi biz insana, anasına ve babasına itaati de tavsiye ettik. Anası onu zayıflık üstüne zayıflıkla taşıdı. Onun sütten ayrılması da iki yıl içindedir. (Biz insana): “Bana, anana ve babana şükret” diye de tavsiye ettik. Dönüş, ancak banadır.

15 – Bununla beraber eğer her ikisi de bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman hususunda seni zorlarsa, onlara itaat etme. Fakat dünyada onlarla iyi geçin ve bana yönelenlerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. O zaman ben de size yaptıklarınızı haber vereceğim.

16 – “Yavrucuğum! Haberin olsun ki, yaptığın bir hardal tanesi ağırlığınca olsa da, bir kaya içinde veya göklerde, yahut yerin dibinde gizlense, Allah onu getirir, mizanına kor. Çünkü Allah en ince şeyleri bilir, her şeyden haberdardır.”

17 – “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.”

18 – “Hem insanlara karşı kibirlenme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Çünkü Allah övünen ve kuruntu edenlerin hiçbirini sevmez.

19 – Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt…

20 – Görmediniz mi ki, Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini sizin hizmetinize vermiş, gizli ve açık olarak nimetlerini üzerinize yaymıştır. Bununla beraber insanlar içinde kimi de var ki, ne bir ilme, ne bir mürşide ve ne aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadele ediyor.

22 – Oysa her kim iyilik yaparak yüzünü tertemiz Allah’a tutarsa, o gerçekten en sağlam kulpa yapışmıştır. Öyle ya bütün işlerin sonu Allah’a dayanır.

23 – Kim de inkâr ederse, artık onun inkârı seni üzmesin. Onlar dönüp bize gelecekler. O zaman biz onlara bütün yaptıklarını haber vereceğiz. Gerçekten Allah, bütün kalblerin özünü bilir.

….

25 – Andolsun ki onlara: “Gökleri ve yeri kim yarattı?” diye sorsan, elbette “Allah” diyecekler. “Allah’a hamd olsun.” de. Fakat onların çoğu bilmezler.

26 – Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Gerçekten Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir…

27 – Eğer yeryüzündeki ağaçlar hep kalem olsa, deniz de arkasından yedi deniz daha kendisine destek olduğu halde mürekkep olsa, yine de Allah’ın kelimeleri yazmakla tükenmez. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

28 – Sizin yaratılmanız da tekrar diriltilmeniz de ancak bir tek nefsin yaratılması ve tekrar diriltilmesi gibidir…

29 – Görmedin mi ki, Allah geceyi gündüze sokuyor, gündüzü geceye sokuyor. Güneş ile ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belirli bir süreye kadar akıp gidiyor. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

30 – Bu da şundandır ki, Allah hakkın ta kendisidir. (İnsanların) O’ndan başka taptıkları ise mutlaka batıldır. Şüphesiz ki Allah, çok yücedir, çok büyüktür.

31 – Görmedin mi ki Allah, âyetlerinden bir kısmını size göstersin diye gemiler, Allah’ın nimetiyle denizde akıp gidiyor. Şüphesiz bunda çok sabredenler ve çok şükredenler için nice ibretler vardır.

….

33 – Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve bir günden korkun ki, baba çocuğuna hiçbir fayda veremez. Çocuk da babasına hiçbir şeyle fayda sağlayacak değildir. Şüphesiz Allah’ın vaadi gerçektir. O halde dünya hayatı sizi aldatmasın…

34 – Şüphesiz ki, kıyamet saatinin bilgisi Allah yanındadır… Hiçbir kimse yarın ne kazanacağını bilmez. Hiçbir kimse hangi yerde öleceğini de bilemez. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla bilir, her şeyden haberdardır.

 

30 – RUM SURESİ

1 – Elif, Lâm, Mim.

….

6 – Allah’ın vaadi budur. Allah, vaadinden caymaz. Fakat insanların çoğu bilmezler.

7 – Onlar, sadece bu dünya hayatının dış yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar hep gafildirler.

8 – Kendi içlerinde hiç düşünmediler mi ki, Allah göklerde, yerde ve bu ikisi arasında bulunan her şeyi ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre için yaratmıştır? Gerçekten insanların çoğu, Rablerine kavuşmayı inkâr etmektedirler.

9 – Onlar, yeryüzünde gezmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Onlar, kendilerinden daha güçlüydüler. Toprağı sürmüşler ve onu, bunların imar ettiklerinden daha çok imar etmişlerdi. Onlara da peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek Allah onlara zulmetmiyordu. Fakat onlar, kendilerine zulmediyorlardı.

10 – Sonra o kötülük edenlerin sonu çok kötü oldu. Çünkü onlar, Allah’ın âyetlerini yalan saydılar ve onlarla alay ediyorlardı.

11 – Allah yaratmayı ilkin yapar, sonra da çevirir, onu yeniden yapar. Sonra hep döndürülüp O’na götürüleceksiniz.

12 – Kıyamet saatinin gelip çattığı gün suçlular, her ümidi keserler.

13 – Allah’a ortak koştuklarından, kendilerine şefaat edecekler de bulunmaz. Onlar, o zaman Allah’a koştukları ortakları inkâr ederler.

14 – Kıyamet saatinin gelip çattığı gün varya, o gün (inananlarla inanmayanlar) ayrılırlar.

….

17 – O halde akşama girdiğiniz zaman da, sabaha girdiğiniz zaman da tesbih Allah’ındır (daima O, tesbih edilir).

18 – Göklerde ve yerde, ikindileyin de, öğleye erdiğiniz zaman da hamd O’na mahsustur.

19 – O, ölüden diri çıkarır, diriden ölü çıkarır ve toprağa ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız.

20 – O’nun âyetlerinden (kudretinin delillerinden) dir ki, sizi bir topraktan yarattı. Sonra da siz şimdi yeryüzünde dağılıp yayılan insanlar oluverdiniz.

21 – Yine O’nun âyetlerindendir ki, sizin için nefislerinizden kendilerine ısınırsınız diye eşler yaratmış, aranıza bir sevgi ve merhamet koymuştur. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için nice ibretler vardır.

22 – Yine göklerin ve yerin yaratılışı ile dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.

23 – Yine gecede ve gündüzde uyumanız ve lütfundan nasib aramanız da O’nun âyetlerindendir. Şüphesiz ki bunda dinleyecek bir kavim için nice ibretler vardır.

24 – Yine O’nun âyetlerindendir ki, size hem korku ve hem de umut vermek için şimşeği gösteriyor. Ve gökten bir su indiriyor da onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat veriyor. Şüphesiz ki bunda aklını kullanacak bir kavim için nice ibretler vardır.

25 – Yine göğün ve yerin, emriyle durması da O’nun âyetlerindendir. Sonra sizi bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki (yerden diriltilip çıkarılıyorsunuz).

26 – Göklerde ve yerde kim varsa hepsi O’nundur. Hepsi de O’na itaat etmektedirler.

27 – Hem yaratmayı ilkin yapan O’dur. Sonra onu çevirip yeniden yapacak olan da O’dur ki, bu O’na çok kolaydır. Göklerde ve yerde en yüksek şan ve şeref O’nundur. O çokgüçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

28 – Allah, size kendinizden bir misâl verdi: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde elleriniz altındaki kölelerinizden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur, aranızda birbirinizi saydığınız gibi, onları da sayar mısınız? İşte biz, düşünecek bir kavim için âyetleri böyle açıklıyoruz.

29 – Fakat zulmedenler, bilgisizce hevalarına uydular. Artık Allah’ın şaşırttığını kim yola getirebilir? Onların yardımcıları da yoktur.

30 – O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.

31 – Başkasından geçerek hep O’na gönül verin ve O’ndan sakının. Namaza devam edin ve müşriklerden olmayın.

36 – Bir de biz insanlara bir rahmet tattırdığımız zaman ona güveniyorlar da; ellerinin önceden yaptığı şeyler sebebiyle başlarına bir fenalık gelirse, hemen her ümidi kesiveriyorlar.

37 – Onlar görmediler mi ki, Allah dilediği kimseye rızkı serer ve daraltır. Şüphesiz ki bunda iman edecek bir kavim için ibretler vardır.

38 – O halde akrabaya da hakkını ver, yoksula da, yolcuya da… Bu, Allah’ın rızasını dileyenler için daha hayırlıdır. Kurtuluşa erecek olanlar da işte onlardır.

39 – İnsanların malları içinde artsın diye verdiğiniz faiz, Allah yanında artmaz. Allah’ın rızasını dileyerek verdiğiniz zekata gelince, işte onlar, malları kat kat artmış olanlardır.

40 – Allah, O’dur ki, sizi yarattı, sonra da size rızık verdi, sonra sizi öldürür, sonra sizi diriltir. Hiç sizin ortak koştuklarınızdan, bunlardan birini yapacak olan var mı? Allah, onların ortak koştuklarından münezzeh ve yücedir.

41 – Yaptıklarının bir kısmını tatsınlar diye insanların kendi ellerinin kazandığı şeyler yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı. Umulur ki onlar hakka dönerler.

….

43 – Allah’tan geri çevrilmesine hiçbir çare olmayan bir gün gelmeden önce yüzünü dosdoğru, sabit dine çevir. O gün (gelince) insanlar birbirlerinden ayrılırlar.

44 – Her kim inkâr ederse, inkârı kendi aleyhinedir. Kim de salih amel işlerse, onlar kendileri için rahat bir yer hazırlamış olurlar.

….

46 – Rüzgarları müjdeciler olarak göndermesi, size rahmetinden tattırması, emriyle gemilerin akıp gitmesi ve lütfundan rızık isteyip kazanmanız O’nun âyetlerindendir. Hem gerek ki şükredesiniz.

47 – Andolsun ki biz, senden önce birçok peygamberleri kavimlerine gönderdik de, onlara apaçık delillerle vardılar. Onun üzerine günah işleyenlerden intikam aldık. Müminlere yardım ise, bizim nezdimizde bir hak oldu.

48 – Allah O’dur ki, rüzgarları gönderir de bir bulut savururlar. Derken onu gökyüzünde nasıl dilerse öyle serer, parça parça da eder. Derken yağmuru görürsün, aralarından çıkar. Derken onu kullarından kimlere diliyorsa döküverdi mi derhal yüzleri güler.

49 – Halbuki onlar, daha önce üzerlerine yağmur indirilmeden evvel ümidi kesmişlerdi.

50 – Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir.

51 – Andolsun ki biz, bir rüzgâr göndersek de onu (rahmetin eseri olan ekini) sararmış görseler, mutlaka onun arkasından nankörlüğe başlarlar.

….

54 – Allah O’dur ki, sizi güçsüz olarak yaratır, sonra güçsüzlüğün arkasından kuvvet verir. Sonra kuvvetin arkasından yine güçsüzlüğe ve ihtiyarlığa getirir. O dilediğini yaratır. Ve O, her şeyi bilir, her şeye gücü yeter.

….

56 – Kendilerine ilim ve iman verilenler de şöyle diyecekler: “Andolsun ki, Allah’ın kitabında takdir edilmiş olan tekrar dirilme gününe kadar kaldınız. İşte bu, dirilme günüdür. Fakat siz bunu bilmiyordunuz.

….

58 – Andolsun ki, biz insanlar için bu Kur’ân’da her türlü meselden örnekler getirdik. …

….

60 – Şimdi sen sabret. Çünkü Allah’ın vaadi mutlaka haktır. Sakın imanı sağlam olmayanlar seni hafifliğe sevk etmesinler.

 

29 – ANKEBUT SURESİ

1 – Elif, Lâm, Mîm.

2 – İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece “İman ettik” demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?

3 – Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.

4 – Yoksa kötülükleri yapanlar bizden kaçabileceklerini mi sandılar? Ne kadar kötü (ve yanlış) hüküm veriyorlar!

5 – Her kim Allah’a kavuşmayı umuyorsa bilsin ki, Allah’ın tayin ettiği o vakit elbette gelecektir. O her şeyi işiten ve bilendir.

6 – Cihad eden ancak kendisi için cihad etmiş olur. Şüphesiz Allah, âlemlerden müstağnidir.

7 – İman edip iyi işler yapanların kötülüklerini elbette örteriz ve onlara, yaptıklarının daha güzeli ile karşılık veririz.

8 – Biz insana, ana babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Eğer onlar, seni, hakkında bilgin olmayan bir şeyi (körü körüne) bana ortak koşman için zorlarlarsa, onlara itaat etme. Dönüşünüz ancak banadır. O zaman, size yapmış olduklarınızı haber vereceğim.

9 – İman edip iyi işler yapanları, muhakkak salihler (zümresi) içine katarız.

10 – İnsanlardan kimi vardır ki, “Allah’a inandık” der; fakat Allah uğrunda eziyete uğratıldığı zaman, insanların işkencesini Allah’ın azabı gibi tutar. Halbuki Rabbinden bir yardım gelecek olsa, mutlaka, “Doğrusu biz de sizinle beraberdik” derler. Acaba Allah, herkesin kalbindekileri en iyi bilen değil midir?

11 – Allah, elbette (O’na gönülden) iman edenleri de, iki yüzlüleri de bilir.

12 – Kâfirler, iman edenlere, “Bizim yolumuza uyun…” derler. Halbuki onların hiçbir günahını yüklenecek değillerdir. Gerçekte onlar, kesinlikle yalan söylemektedirler.

13 – (Fakat gerçek şu ki) elbette kendi yüklerini, kendi yükleriyle birlikte nice yükleri (başkalarını saptırmanın vebalini) taşıyacaklar ve uydurup durdukları şeylerden kıyamet günü mutlaka sorguya çekileceklerdir.

14 – Andolsun ki Nuh’u kendi kavmine gönderdik de, o dokuz yüz elli yıl onların arasında kaldı. Sonunda, onlar zulümlerini sürdürürken tufan kendilerini yakalayıverdi.

15 – Fakat biz onu ve gemidekileri kurtardık ve bunu âlemlere bir ibret yaptık.

16 – İbrahim’i de gönderdik. O kavmine şöyle demişti: “Allah’a kulluk edin, O’na karşı gelmekten sakının. Eğer bilmiş olsanız bu sizin için daha hayırlıdır.”

17 – “Siz Allah’ı bırakıp sadece birtakım putlara tapıyor, asılsız sözler uyduruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, size rızık veremezler. O halde rızkı Allah katında arayın. O’na kulluk edin. Ancak O’na döndürüleceksiniz.”

18 – … Peygambere düşen yalnız açık bir tebliğdir.

19 – Allah’ın mahlukunu ilk baştan nasıl yarattığını, sonra bunu tekrarladığını görmediler mi? Şüphesiz bu, Allah’a göre kolaydır.

20 – De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, Allah ilk baştan nasıl yaratmış bakın. İşte Allah bundan sonra (aynı şekilde) ahiret hayatını da yaratacaktır.” Gerçekten Allah her şeye kadirdir.

21 – … Ancak O’na döndürüleceksiniz.

22 – Siz ne yeryüzünde, ne de gökte (Allah’ı) aciz bırakamazsınız. Allah’tan başka bir dost ve yardımcı da bulamazsınız.

23 – Allah’ın âyetlerini ve O’na kavuşmayı inkâr edenler var ya, işte onlar benim rahmetimden ümitlerini kesmişlerdir ve onlar için acıklı bir azab vardır.

24 – Kavminin (İbrahim’e) cevabı ise, “Onu öldürün, yahut yakın!” demelerinden ibaret oldu. Ama Allah onu ateşten kurtardı. Doğrusu bunda, iman eden bir kavim için ibretler vardır.

25 – (İbrahim onlara) dedi ki: “Siz, sırf aranızdaki dünya hayatına has muhabbet uğruna Allah’ı bırakıp birtakım putlar edindiniz. Sonra kıyamet günü (geldiğinde) ise, kiminiz kiminizi tanımayacak, kiminiz kiminizi lanetleyecektir… Ve hiç yardımcınız da yoktur.”

26 – Bunun üzerine ona sadece Lut iman etti. (İbrahim) de dedi ki: “Ben Rabbime hicret edeceğim. Şüphe yok ki O çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.”

35 – Andolsun ki biz, aklını kullanacak bir kavim için oradan apaçık bir ibret nişanesi bırakmışızdır.

38 – … Şeytan onlara yaptıkları işleri güzel gösterip onları doğru yoldan çıkardı. Oysa bakıp görebilecek durumdaydılar.

39 – Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da (helak ettik). Andolsun ki, Musa onlara apaçık deliller getirmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Halbuki (azabımızı aşıp ) geçebilecek değillerdi.

40 – … Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine yazık ediyorlardı.

41 – Allah’tan başka dost edinenlerin durumu, kendine yuva yapan örümceğin durumu gibidir. Halbuki, evlerin en çürüğü şüphesiz örümcek yuvasıdır. Keşke bilselerdi.

42 – Allah, onların kendisini bırakıpta hangi şeye yalvardıklarını şüphesiz ki bilir. O mutlak güç ve hikmet sahibidir.

43 – İşte biz bu temsilleri insanlar için getiriyoruz; fakat onları ancak bilenler düşünüp anlayabilir.

44 – Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz bunda, iman edenler için bir nişane bulunmaktadır.

45 – Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir.

46 – İçlerinden zulmedenleri bir yana, ehl-i kitapla ancak, en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki: “Bize indirilene de, size indirilene de iman ettik. Bizim ilâhımız da, sizin ilâhınız da birdir ve biz O’na teslim olmuşuzdur.”

47 – (Resulüm!) İşte sana (önceki kitapları tasdik eden) bu kitabı indirdik. Onun için, kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman ediyorlar. Şunlardan da ona iman eden nice kimseler vardır. Ayetlerimizi ancak kâfirler bile bile inkâr eder.

48 – Sen bundan önce, ne bir yazı okur, ne de elinle onu yazardın. Öyle olsaydı, batıla uyanlar kuşku duyarlardı.

49 – Hayır, o (Kur’ân), kendilerine ilim verilenlerin sinelerinde (yer eden) apaçık âyetlerdir. Ayetlerimizi ancak ve ancak zalimler bile bile inkâr eder.

50 – “Ona Rabbinden (başkaca) mucize indirilmeli değil miydi?” derler. Cevaben de ki: “Mucizeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise sadece apaçık bir uyarıcıyım.”

51 – Sana indirdiğimiz ve onlara okunmakta olan kitap, kendilerine yetmedi mi? Bunda iman edecek bir kavim için elbette bir rahmet ve öğüt vardır.

52 – De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. O, göklerde ve yerde ne varsa bilir. Batıla inanıp inkâr edenler var ya, işte ziyana uğrayacaklar onlardır.

53 – Senden azabı çarçabuk (getirmeni) istiyorlar. Eğer önceden tayin edilmiş bir vade olmasaydı, azab elbette onlara gelip çatmıştı. Fakat yine de, hiç farkına varmadıkları bir sırada o kendilerine mutlaka gelecektir.

56 – Ey iman eden kullarım! Şüphesiz benim yarattığım yeryüzü geniştir. O halde yalnız bana kulluk edin.

57 – Her can ölümü tadacaktır. Sonunda bize döndürüleceksiniz.

58 – İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, altlarından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir!

59 – Ki onlar, sabretmiş olup yalnız Rablerine güvenip dayanmaktadırlar.

60 – Nice hayvanlar var ki, rızkını (biriktirip yanında) taşımıyor. Çünkü onların da, sizin de rızkınızı Allah veriyor. O, her şeyi işitir ve bilir.

61 – Andolsun ki onlara, “Gökleri ve yeri yaratan, güneşi ve ayı buyruğu altında tutan kimdir?” diye sorsan “Allah” derler. O halde nasıl (haktan) çevrilip döndürülüyorlar?

62 – Allah, kullarından dilediğine rızkı bol bol verir, dilediğine de kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.

63 – Andolsun ki onlara, “Gökten su indirip, onunla ölümünün ardından yeryüzünü canlandıran kimdir?” diye sorsan, mutlaka, “Allah ” derler. De ki: (Öyleyse) hamd de Allah’a mahsustur. Fakat çokları akıllarını kullanmazlar.

64 – Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı.

68 – Allah’a karşı yalan uyduran, yahut kendisine hak gelmişken onu yalan sayandan daha zalim kimdir?…

69 – … Hiç şüphe yok ki Allah iyi davrananlarla beraberdir.

 

28 – KASAS SURESİ

1 – Tâ, Sîn, Mîm.

2 – Bunlar, apaçık kitabın âyetleridir.

3 – İman edecek bir kavim için Musa ile Firavun’un haberlerinden bir kısmını sana dosdoğru okuyacağız.

4 – Çünkü Firavun, (Mısır) toprağında gerçekten azmış, halkını parça parça etmişti. Onlardan bir zümreyi güçsüz buluyor, bunların oğullarını boğazlıyor, kızlarını ise sağ bırakıyordu. Belli ki o bozgunculardandı.

5 – Biz ise istiyorduk ki, o yerde güçsüz düşürülenlere lütufta bulunalım, onları önderler yapalım, onlara (ötekilerin) yerini aldıralım.

6 – Ve o yerde onları hakim kılalım, Firavun ile Hâmân ve ordularına, onlardan çekinmekte oldukları şeyi gösterelim.

7 – O esnada Musa’nın anasına “Onu emzir, kendisine zarar geleceğinden kaygılandığında onu denize (Nil nehrine) bırakıver, hiç korkup kaygılanma, çünkü biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamberlerden biri yapacağız” diye bildirdik.

8 – Nihayet Firavun ailesi onu yitik olarak aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve bir tasa olacaktı. Şüphesiz Firavun ile Hâmân ve askerleri yanılıyorlardı.

9 – Firavun’un karısı (sepetin içinden çocuk çıkınca kocasına), “İkimizin de gözü aydın! Onu öldürmeyin, belki bize faydası dokunur, ya da onu evlad ediniriz” dedi. Halbuki onlar işin sonunu sezemiyorlardı.

10 – Musa’nın anasının yüreği (tasadan) bomboş kalıverdi. Eğer biz, (vaadimize) inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse işi meydana çıkaracaktı.

11 – Annesi Musa’nın ablasına, “Onun izini takip et” dedi. O da, onlar farkına varmadan uzaktan kardeşini gözetledi.

12 – Biz (annesine geri vermezden) daha önce, onun süt analarının sütünü kabulüne müsade etmedik. Bunun üzerine ablası, “Size, onun bakımını sizin namınıza üstlenecek, hem de ona iyi davranacak bir aile göstereyim mi?” dedi.

13 – Böylelikle biz onu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah’ın vaadinin gerçek olduğunu bilsin, diye anasına geri verdik. Fakat yine de pek çoğu (bunu) bilmezler.

14 – Musa yiğitlik çağına girip olgunlaşınca, biz ona hikmet ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.

15 – Musa, halkının habersiz olduğu bir sırada şehre girdi. Orada, biri kendi tarafından diğeri düşman tarafından olan iki adamı birbirleriyle döğüşür buldu. Kendi tarafı olan, düşmana karşı ondan yardım diledi. Musa da ötekine bir yumruk indirip onun ölümüne sebep oldu. “Bu, şeytan işidir. O, gerçekten saptırıcı, apaçık bir düşmandır” dedi.

16 – Musa, “Rabbim! Doğrusu kendimi ziyana uğrattım. Beni bağışla!” dedi; Allah da, onu bağışladı. Çünkü, çok bağışlayıcı, çok merhamet edici olan ancak O’dur.

17 – Musa, “Rabbim! Bana lutfettiğin nimetlere andolsun ki, artık suçlulara asla arka olmayacağım” dedi.

18 – Şehirde korku içinde, (etrafı) gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse feryad ederek yine ondan imdat istiyor. Musa ona dedi ki: “Doğrusu sen, besbelli bir azgınsın!”

19 – Musa, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam dedi ki: “Ey Musa! Dün bir cana kıydığın gibi, bana da mı kıymak istiyorsun? Demek arabuluculardan olmak istemiyor da, bu yerde ille yaman bir zorba olmayı arzuluyorsun sen!”

20 – Şehrin öbür ucundan bir adam geldi ve dedi ki: “Ey Musa! İleri gelenler seni öldürmek için hakkında müzakere ediyorlar. Derhal (buradan) çık! İnan ki ben senin iyiliğini isteyenlerdenim.”

21 – Musa korka korka, (etrafı) gözetleyerek oradan çıktı. “Rabbim! Beni zalimler güruhundan kurtar” dedi.

22 – Medyen’e doğru yöneldiğinde: “Umarım Rabbim beni doğru yola iletir.” dedi.

23 – Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan bir çok insan buldu. Onların gerisinde de (hayvanlarını suyun olduğu yerden) geri çeken iki kadın gördü. Onlara “Derdiniz nedir?” dedi. Şöyle cevap verdiler: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulamayız; babamız da çok yaşlıdır. ”

24 – Bunun üzerine Musa, onların davarlarını suladı. Sonra gölgeye çekildi ve “Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra muhtacım” dedi.

25 – Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi. “Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor.” Musa, ona (Hz. Şuayb’a) gelip başından geçeni anlatınca o, “korkma, o zalim kavimden kurtuldun” dedi.

26 – (Şuayb’ın) iki kızından biri: “Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, bu güçlü ve güvenilir adamdır” dedi.

27 – (Şuayb) Dedi ki: “Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden bulacaksın.”

28 – Musa şöyle cevap verdi: “Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım demek ki, bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir.”

29 – Artık Musa süreyi doldurup ailesiyle yola çıkınca, Tûr tarafından bir ateş gördü. Ailesine: “Siz (burada) bekleyin; ben bir ateş gördüm, belki oradan size bir haber, yahut ısınmanız için o ateşten bir parça getiririm” dedi.

30 – Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: “Ey Musa! Bil ki ben, bütün âlemlerin Rabbi olan Allah’ım.”

31 – Ve “Asânı at!” denildi. Musa (attığı) asâyı yılan gibi debrenir görünce, dönüp arkasına bakmadan kaçtı. “Ey Musa! Beri gel, korkma. Çünkü sen emniyette olanlardansın.” (buyuruldu.)

32 – “Elini koynuna sok, kusursuz bembeyaz çıkacaktır. Korkudan (açılan) kollarını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Çünkü onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardır.” (diye seslenildi)

33 – Musa dedi ki: “Rabbim! Ben onlardan birini öldürmüştüm, beni öldürmelerinden korkuyorum.”

34 – “Kardeşim Harun’un dili benimkinden daha düzgündür. Onu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Zira bana yalancılık ithamında bulunmalarından endişe ediyorum.”

35 – Allah buyurdu: “Seni kardeşinle destekliyeceğiz ve size öyle bir kudret vereceğiz ki, âyetlerimiz sayesinde onlar size erişemeyecekler. Siz ve size tabi olanlar üstün geleceksiniz.”

36 – Musa onlara apaçık âyetlerimizi getirince, “Bu, olsa olsa uydurulmuş bir sihirdir. Biz önceki atalarımızdan böylesini işitmemiştik” dediler.

37 – Musa şöyle dedi: “Rabbim, kendi katından kimin hidayet rehberi getirdiğini ve hayırlı akibetin kime nasip olacağını en iyi bilendir. Muhakkak ki zalimler, kurtuluşa eremezler.”

38 – Firavun: “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh tanımıyorum. Ey Hâmân, haydi benim için çamur üzerine ateş yak (ve tuğla imal et), bana bir kule yap ki, Musa’nın ilâhına çıkayım; ama sanıyorum, o mutlaka yalan söyleyenlerdendir.” dedi.

39 – O ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten bize döndürülmeyeceklerini sandılar.

40 – Biz de onu ve askerlerini yakalayıp denize atıverdik. Bir bak, zalimlerin sonu nice oldu!

41 – Onları ateşe çağıran öncüler kıldık. Kıyamet günü onlar yardım görmeyeceklerdir.

42 – Bu dünyada arkalarına lanet taktık. Onlar, kıyamet gününde de kötülenmişler arasındadır.

43 – Andolsun ki biz, ilk nesilleri yok ettikten sonra Musa’ya olur ki düşünür, öğüt alırlar diye, insanlar için apaçık deliller, hidayet rehberi ve rahmet olarak o Kitab’ı (Tevrat’ı) vermişizdir.

44 – (Resulüm!) Musa’ya emrimizi vahyettiğimiz sırada sen batı yönünde bulunmuyordun ve (o hadiseyi) görenlerden değildin.

45 – Bilakis biz (o zamandan senin zamanına kadar) nice nesiller var ettik de, onların üzerinden uzun zamanlar geçti. Sen onlara âyetlerimizi okuyarak, Medyen halkı arasında bulunanlardan da değildin; aksine biz (başka) peygamber göndermiştik.

46 – (Musa’ya) seslendiğimiz zaman da, Tûr’un yanında değildin. Bilakis senden önce kendilerine uyarıcı (peygamber) gelmeyen bir kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik), ola ki onlar düşünüp öğüt alırlar.

47 – Bizzat kendi yaptıklarından dolayı başlarına bir musibet geldiğinde, “Rabbimiz! Ne olurdu bize bir peygamber gönderseydin de, âyetlerine uysak ve müminlerden olsaydık” diyecek olmasalardı (seni göndermezdik).

48 – Fakat onlara tarafımızdan o hak (peygamber) gelince, “Musa’ya verilen (mucizeler) gibi ona da verilmeli değil miydi?” dediler. Peki daha önce Musa’ya verileni de inkâr etmemişler miydi? “Birbirini destekleyen iki sihir” demişler ve şunu söylemişlerdi: “Doğrusu biz hiçbirine inanmıyoruz.”

49 – (Resulüm!) De ki: “Eğer doğru sözlüler iseniz, Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa’ya inen kitaplardan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım!”

50 – Eğer sana cevap vermezlerse, bil ki onlar, sırf heveslerine uymaktadırlar. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir? Elbette Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.

51 – Andolsun ki biz, düşünüp öğüt alsınlar diye, sözü (vahyi) birbiri ardınca ulamışızdır.

52 – Ondan (Kur’ân’dan) önce kendilerine kitap verdiklerimiz, ona da iman ederler.

53 – Onlara (Kur’ân) okunduğu zaman “O’na iman ettik. Çünkü o, Rabbimizden gelmiş hakikattir. Esasen biz daha önce de müslüman idik” derler.

54 – İşte onlara, sabretmelerinden ötürü mükafatları iki defa verilecektir. Bunlar kötülüğü iyilikle savarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan da Allah rızası için harcarlar.

55 – Onlar, boş söz işittikleri zaman, ondan yüz çevirirler ve “Bizim işlerimiz bize, sizin işleriniz size. Size selam olsun. Biz kendini bilmezleri istemeyiz” derler.

56 – (Resulüm!) Sen sevdiğini hidayete eriştiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.

57 – “Biz seninle beraber doğru yola uyarsak, yurdumuzdan atılırız” dediler. Biz onları, kendi katımızdan bir rızık olarak her şeyin ürünlerinin toplanıp getirildiği, güvenli, dokunulmaz bir yere (Mekke-i Mükerreme’ye) yerleştirmedik mi? Fakat onların çoğu bilmezler.

58 – Biz, maişetleriyle şımarmış nice memleketi helak etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturulabilmiştir. Onlara biz varis olmuşuzdur.

59 – Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.

60 – Size verilen şeyler, dünya hayatının geçim vasıtası ve debdebesidir. Allah katında olanlar ise, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Hâlâ buna aklınız ermeyecek mi?

61 – Şu halde, kendisine güzel bir vaadde bulunduğumuz, ardından ona kavuşan kimse, (sırf) dünya hayatının geçici zevkini yaşattığımız ve sonra kıyamet gününde (azab için) huzurumuza getirilenler arasında bulunan kimse gibi midir?

62 – O gün Allah onları çağırarak, “Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz, hani nerede?” diyecektir.

63 – (O gün) haklarında azaba itilme, hükmü gerçekleşen kimseler, “Rabbimiz! Biz nasıl azmışsak, işte bu azmışları da öylece azdırdık. (Onların suçlarından) beri olduğumuzu sana arzederiz. Zaten onlar aslında bizlere tapmıyorlardı.” derler.

64 – “(Allah’a koştuğunuz) ortaklarınızı çağırın!” denir, onlar da çağırırlar; fakat kendilerine cevap vermezler ve (karşılarında) azabı görürler. Ne olurdu (dünyada iken) doğru yola girselerdi!

65 – O gün Allah onları çağırıp “Peygamberlere ne cevap verdiniz?” diyecektir.

66 – İşte o gün onlara bütün haberler kapkaranlık olmuştur; onlar birbirlerine de soramayacaklardır.

67 – Fakat tevbe ederek, iman edip iyi işler yapan kimseye gelince, o, kurtuluşa erenler arasında olmayı umabilir.

68 – Rabbin, dilediğini yaratır ve seçer. Onların seçim hakkı yoktur. Allah, onların ortak koştuklarından münezzehtir ve şanı yücedir.

69 – Rabbin, onların, sinelerinde gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

70 – İşte O, Allah’tır. O’ndan başka tanrı yoktur. Önünde de, sonunda da hamd O’nundur, hüküm O’nundur. Ve ancak O’na döndürüleceksiniz.

71 – (Resulüm!) De ki: “Düşündünüz mü hiç, eğer Allah üzerinizde geceyi tâ kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka size ışık getirecek tanrı kimdir? Hâlâ işitmeyecek misiniz?”

72 – De ki: “Haber verin bakayım, eğer Allah üzerinizde gündüzü ta kıyamet gününe kadar aralıksız devam ettirse, Allah’tan başka, istirahat edeceğiniz geceyi size getirecek tanrı kimdir? Hâlâ görmeyecek misiniz?”

73 – Rahmetinden dolayı, Allah, geceyi ve gündüzü yarattı ki geceleyin dinlenesiniz (gündüzün) ise O’nun lütuf ve kereminden (rızkınızı) arayasınız. Umulur ki şükredersiniz.

74 – Ve hele o gün Allah onları çağırarak: “Benim ortaklarım olduklarını iddia ettikleriniz hani, nerede?” diyecektir.

75 – (O gün) her ümmetten bir şahit çıkarır, “Haydin, kesin delilinizi getirin!” deriz. O zaman bilirler ki, hakikat Allah’a aittir ve uydurageldikleri şeyler (putlar) de kendilerinden ayrılıp kaybolmuşlardır.

76 – Karun, Musa’nın kavminden idi de, onlara karşı azgınlık etmişti. Biz ona öyle hazineler vermiştik ki, anahtarlarını güçlü kuvvetli bir topluluk zor taşırdı. Kavmi ona demişti ki: “Şımarma! Bil ki Allah şımarıkları sevmez.”

77 – “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu gözet, ama dünyadan da nasibini unutma! Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.”

78 – Karun ise: “O (servet) bana ancak kendimdeki bilgi sayesinde verildi.” demiştir. Bilmiyor muydu ki Allah, kendinden önceki nesillerden, ondan daha güçlü, ondan daha çok taraftarı olan kimseleri helak etmişti. Günahkarlardan günahları sorulmaz (Allah onların hepsini bilir).

79 – Derken Karun, ihtişam içinde kavminin karşısına çıktı. Dünya hayatını arzulayanlar, “Keşke Karun’a verilenin benzeri bizim de olsaydı. Hakikat şu ki o, çok büyük devlet sahibidir” dediler.

80 – Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise, şöyle dediler: “Yazıklar olsun size! İman edip iyi işler yapanlara göre Allah’ın mükafatı daha üstündür. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir.”

81 – Derken biz onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Artık Allah’a karşı kendisine yardım edecek taraftarları olmadığı gibi, o, kendini savunup kurtarabilecek kimselerden de değildi.

82 – Daha dün onun yerinde olmayı isteyenler de: “Demek ki Allah kullarından dilediğine rızkı çok da, az da verir. Şayet Allah bize lütufta bulunmuş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi. Demek ki inkârcılar iflah olmazmış” demeye başladılar.

83 – İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.

84 – Kim bir iyilik getirirse ona ondan daha üstün karşılık vardır. Kim bir kötülük getirirse, o kötülükleri işleyenler, ancak yaptıkları kadar ceza görürler.

85 – (Resulüm!) Kur’ân’ı (okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı) sana farz kılan Allah, elbette seni (yine) dönülecek yere döndürecektir. De ki: “Rabbim, kimin hidayetle geldiğini ve kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu en iyi bilendir.”

86 – Sen, bu kitabın sana vahyolunacağını ummuyordun. Bu ancak Rabbinden bir rahmettir. O halde sakın kâfirlere arka çıkma!

87 – Allah’ın âyetleri sana indirildikten sonra, artık sakın onlar seni bu âyetlerden alıkoymasınlar. Rabbine davet et. Asla müşriklerden olma!

88 – Allah ile birlikte başka bir tanrıya tapıp yalvarma! O’ndan başka tanrı yoktur. O’nun zatından başka her şey helak olacaktır. Hüküm O’nundur ve siz ancak O’na döndürüleceksiniz.

27 – NEML SURESİ

1 – Tâ, Sîn. Bunlar sana, Kur’ân’ın ve apaçık bir kitabın âyetleridir.

2 – İman eden müminler için hidayet rehberi ve müjdeci olmak üzere.

3 – Ki o (müminler) namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak iman ederler.

4 – Şüphesiz biz, ahirete inanmayanların işlerini kendilerine süslü gösterdik de onlar ilerisini göremezler, kalpleri körelmiştir.

5 – İşte bunlar, … ahirette en çok ziyana uğrayacaklar da onlardır.

6 – (Resulüm!) Şüphesiz ki bu Kur’ân, sana hikmet sahibi ve her şeyi bilen Allah tarafından indirilmektedir.

11 – “Ancak, kim haksızlık yapar, sonra yaptığı kötülüğü iyiliğe çevirirse, bilsin ki ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım, çok merhamet sahibiyim.”

13 – Bu şekilde âyetlerimiz onların gözleri önüne serilince, “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.

14 – Ve vicdanları bunlar(ın doğruluğun)a tam bir kanaat getirdiği halde, zulüm ve kibirlerinden ötürü onları bile bile inkâr ettiler. Bozguncuların sonunun nice olduğuna bir bak!

15 – Andolsun ki biz, Davud’a ve Süleyman’a bir ilim verdik. Onlar: “Bizi mümin kullarının birçoğundan üstün kılan Allah’a hamd olsun” dediler.

19 – (Süleyman) onun sözüne gülümseyerek dedi ki: “Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve hoşnut olacağın iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle, beni iyi kulların arasına kat.”

25 – “Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran, gizlediğinizi ve açıkladığınızı bilen Allah’a secde etmezler.”

26 – “(Halbuki) O büyük Arş’ın sahibi olan Allah’tan başka tapılacak yoktur.”

40 – …. “Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir.”

46 – Salih dedi ki: “Ey benim kavmim! İyilik dururken niçin kötülüğe koşuyorsunuz? Ne olur Allah’a istiğfar etseniz, belki rahmetine ulaşırdınız.”

50 – Onlar böyle bir tuzak kurdular, biz de kendileri farkında olmadan onların planlarını altüst ettik.

51 – İşte bak! Tuzaklarının akibeti nice oldu: Onları da, kavimlerini de toptan helak ettik.

52 – İşte haksızlıkları yüzünden çökmüş evleri! Bilen bir kavim için elbette bunda bir ibret vardır.

53 – İman edip Allah’a karşı gelmekten sakınanları da kurtardık.

54 – Lût’u da (peygamber olarak kavmine gönderdik). O, kavmine şöyle demişti: “Göz göre göre hala o hayasızlığı yapacak mısınız?”

59 – (Resulüm!) de ki: “Hamd olsun Allah’a, selam olsun seçkin kıldığı kullarına. Allah mı hayırlı, yoksa O’na koştukları ortaklar mı?”

61 – (Onlar mı hayırlı) yoksa, yeryüzünü oturmaya elverişli kılan, aralarında nehirler akıtan, onun için sabit dağlar yaratan, iki deniz arasına engel koyan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Hayır onların çoğu (hakikatları) bilmiyorlar.

62 – (Onlar mı hayırlı) yoksa, kendine yalvardığı zaman bunalmışa karşılık veren ve başındaki sıkıntıyı gideren, sizi yeryüzünün hakimleri yapan mı? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Ne kıt düşünüyorsunuz!

63 – (Onlar mı hayırlı) yoksa, karanın ve denizin karanlıkları içinde size yolu bulduran, rahmetinin (yağmurun) önünde rüzgarları müjdeci olarak gönderen mi? Allah’ın yanında başka bir ilâh mı var? Allah onların koştukları ortaklardan çok yücedir, münezzehtir.

64 – (Onlar mı hayırlı) yoksa, önce yaratan, sonra yaratmayı tekrar eden ve sizi hem gökten, hem yerden rızıklandıran mı? Allah ile beraber başka bir ilâh mı var? De ki: Eğer doğru söylüyorsanız, siz kesin delilinizi getirin haydi!

65 – De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.

67 – İnkârcılar dediler ki: “Sahi biz ve atalarımız toprak olduktan sonra gerçekten (diriltilip) çıkarılacak mıyız?”

70 – (Habibim!) Onlara karşı mahzun olma, kurmakta oldukları tuzaklardan ötürü de sıkıntı duyma!

73 – Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lütuf sahibidir; fakat insanların çoğu şükretmezler.

74 – Rabbin elbette onların sinelerinin gizlediklerini de, açığa vurduklarını da bilir.

75 – Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir kitapta (Lehv-i mahfuzda) bulunmasın.

76 – Haberiniz olsun ki bu Kur’ân….

77 – Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir.

78 – Rabbin şüphesiz, onlar arasında kendi hükmünü verecektir. O, mutlak galiptir, hikmet sahibidir.

79 – Ve o halde sen Allah’a güven. Çünkü sen, apaçık hakikatin üzerindesin.

80 – Bil ki sen, ölülere işittiremezsin, arkasını dönüp kaçmakta olan sağırlara da daveti duyuramazsın.

81 – Sen körleri sapıklıklarından çevirip doğru yola getirecek değilsin. Ancak (gönülden) teslim olarak âyetlerimize iman edenlere duyurabilirsin.

86 – Görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık ve (çalışsınlar diye) gündüzü apaydınlık yaptık. İman eden bir kavim için elbette bunda ibretler vardır.

89 – Kim iyilikle gelirse, ona daha iyisi verilir ve onlar o gün korkudan da emin kalırlar.

90 – Her kim de kötülükle gelirse artık yüzleri ateşte sürtülür. “Başka değil ancak yaptığınız amellerin cezasını çekeceksiniz.” (denir).

91 – (De ki): “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı kutlu kılan … Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Yine bana müslümanlardan olmam emredildi.”

92 – “Ve Kur’ân’ı okumam emredildi.” Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: “Ben sadece uyarıcılardanım.”

93 – Ve şöyle de: Hamd, Allah’a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız. Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.

26 – ŞUARA SURESİ

3 – (Resulüm!) Onlar iman etmiyorlar diye adeta kendine kıyacaksın!

4 – Biz dilersek onların üzerlerine gökten bir âyet (mucize) indiririz de, ona boyunları eğilekalır.

5 – Bununla beraber kendilerine O Rahmân’dan yeni bir öğüt gelmeyedursun, ille ondan yüz çevirirler.

6 – Üstelik (ona) “yalandır” dediler; fakat onlara alay edip durdukları şeyin haberleri yakında gelecektir.

7 – Yeryüzüne bir bakmadılar mı? Biz orada her güzel çiftten nice bitkiler yetiştirmişiz.

8 – Şüphesiz ki bunda mutlak bir âyet (nişane) vardır; ama onların çoğu iman etmezler.

9 – Ve şüphe yok ki Rabbin, galip ve engin merhamet sahibidir.

68 – Ve şüphesiz, işte o Rabbin, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

69 – (Resulüm!) onlara İbrahim’in kıssasını da naklet.

70 – Hani o, babasına ve kavmine, “Neye tapıyorsunuz?” demişti.

71 – “Birtakım putlara taparız da onlar sayesinde toplanırız” dediler.

72 – İbrahim “Peki, dedi, yalvardığınızda onlar sizi işitiyorlar mı?”

73 – “Veya size fayda veya zararları olur mu?”

74 – “Yok, dediler, ama biz babalarımızı böyle yapar bulduk.”

75-76 – İbrahim dedi ki: “İyi ama, ister sizin, ister önceki atalarınızın olsun, neye taptığınızı (biraz olsun) düşündünüz mü?”

77 – “Hep onlar benim düşmanımdır; ancak âlemlerin Rabbi (benim dostumdur)”

78 – “O ki, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir,”

79 – “Beni yediren, içirendir,”

80 – “Hastalandığım zaman bana O, şifâ verir.”

81 – “O ki, benim canımı alacak, sonra diriltecektir. ”

82 – “Ve hesap günü, hatamı bağışlayacağını umduğumdur.”

83 – “Ya Rab! Bana hikmet (hüküm) ver ve beni iyiler (zümresin)e kat.”

84 – “Sonra gelecekler içinde beni doğrulukla anılanlardan eyle!”

85 – “Ve beni naîm (nimeti bol) cennetin varislerinden eyle!”

86 – “Babamı da bağışla, çünkü o yanlış gidenlerdendir. ”

87 – “(İnsanların) diriltilecekleri gün, beni mahcub etme.”

88 – “O gün ki ne mal fayda verir ne oğullar!”

89 – “Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler o günde (kurtuluşa erer).”

103 – Şüphesiz bunda bir âyet (alınacak bir ders) vardır; oysa çokları iman etmiş değillerdir.

104 – Ve şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.

141 – Semûd (kavmi) de peygamberleri yalancılıkla itham etti.

142 – Hani kardeşleri Salih onlara şöyle demişti: “Siz Allah’tan korkmaz mısınız?”

143 – “Haberiniz olsun ki ben size gönderilmiş güvenilir bir peygamberim.”

145 – “Buna karşılık ben sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim mükafatımı verecek olan ancak âlemlerin Rabbidir.”

146 – “Siz burada güven içinde bırakılacak mısınız?”

147 – “Bahçelerin, pınarların içinde,”

148 – “Ekinlerin, salkımları sarkmış hurmalar arasında,”

149 – Ki bir de dağlardan keyifli keyifli kâşâneler oyuyorsunuz.”

150 – “Gelin! Allah’tan korkun da bana itaat edin.”

151-152 – “Yeryüzünde bozgunculuk yapıp dirlik düzenlik vermeyen bozguncuların emrine uymayın.”

153 – “Sen dediler, olsa olsa iyice büyülenmiş birisin!”

154 – “Sen de ancak bizim gibi bir beşersin. Eğer doğru söyleyenlerden isen, haydi bize bir âyet (mucize) getir.”

155 – Salih “İşte (mucize) bu dişi devedir; su içme hakkı (bir gün) onundur, belli bir günün içme hakkı da sizin” dedi.

156 – “Sakın ona bir kötülükle ilişmeyin, yoksa sizi büyük bir günün azabı yakalayıverir.”

181 – “Ölçeği tam ölçün de hak yiyenlerden olmayın.”

182 – “Ve doğru terazi ile tartın.”

183 – “Halkın eşyalarını değerinden düşürmeyin. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.”

184 – “O sizi ve sizden önceki nesilleri yaratan Allah’tan korkun.”

208 – Bununla birlikte, biz hangi memleketi helak ettikse muhakkak onu uyarıcı (peygamberleri) olmuştur.

209 – (Onlar) ihtar edilmiştir ve biz zulmetmiş değiliz.

210 – Onu (Kur’ân’ı) şeytanlar indirmedi.

211 – Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez.

212 – Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

213 – O halde sakın Allah ile beraber başka tanrıya kulluk edip yalvarma, yoksa azaba uğratılanlardan olursun.

214 – (Önce) en yakın hısımlarını uyar.

215 – Ve sana uyan müminlere kanadını indir.

216 – Şayet sana karşı gelirlerse, de ki: “Ben sizin yaptıklarınızdan muhakkak uzağım.”

217 – Sen O, mutlak galip ve engin merhamet sahibine güvenip dayan.

218 – O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.

219 – Ve secde edenler arasında dolaşmanı da (görüyor.)

220 – Çünkü her şeyi işiten, her şeyi bilen O’dur.

221 – Şeytanların kime ineceğini size haber vereyim mi?

222 – Onlar, günaha, iftiraya düşkün olan herkesin üzerine inerler.

223 – Onlar, (şeytanlara) kulak verirler ve onların çoğu yalancıdır.

227 – Ancak iman edip iyi ameller işleyenler, Allah’ı çok çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar müstesna; haksızlık edenler, hangi dönüşe (hangi akibete) döndürüleceklerini yakında bileceklerdir.

25 – FURKAN SURESİ

1 – “Tebareke” ne yüce feyyazdır o ki, dünyaları uyarmak üzere kulu Muhammed’e, hakkı batıldan ayırdeden Kur’ân’ı indirdi.

2 – O öyle bir ilâhtır ki, göklerin ve yerin hükümranlığı kendisinindir. O hiç çocuk edinmedi, hükümranlıkta ortağı yoktur. O, her şeyi yaratıp bir ölçüye göre düzenleyerek takdir etmiştir.

3 – Kâfirler, O’nu bırakıp bir şey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.

4 – İnkâr edenler: “Bu Kur’ân Muhammed’in uydurmasıdır, ona başka bir topluluk yardım etmiştir” diyerek haksız ve asılsız bir söz uydurdular.

5 – “Kur’ân öncekilerin masallarıdır; başkalarına yazdırmış da sabah akşam kendisine okunmaktadır” dediler.

6 – Ey Muhammed! De ki: “Onu, göklerin ve yerin sırrını bilen indirmiştir. Şüphesiz O, bağışlayandır, merhamet edendir.”

7 – Şöyle dediler: “Bu ne biçim peygamber ki, yemek yer, sokaklarda gezer? Ona, beraberinde bulunup uyaran bir melek indirilseydi ya!”

8 – “Yahut kendisine bir hazine verilseydi veya besleneceği bir bahçe olsaydı ya!” Bu zalimler, inananlara “Siz sadece büyülenmiş bir adama uyuyorsunuz” dediler.

9 – Ey Muhammed! sana nasıl misaller getirdiklerine bir bak! Onlar sapmışlardır, yol bulamazlar.

11 – Fakat onlar o saati (kıyameti) de yalanladılar. Biz ise o saati yalanlayanlara çılgın alevli bir ateş hazırladık.

14 – (Onlara şöyle denilir) Bu gün bir yok olmayı değil, nice yok olmaları isteyin!

15 – De ki: Bu mu daha iyi, yoksa takva sahiplerine vaad olunan ebedilik cenneti mi? Çünkü orası, onlar için bir mükafattır ve bir varış yeridir.

16 – Onlar için orada ne isterlerse var, hem orada ebedî kalacaklar. Çünkü bu Rabbinden yerine getirilmesi istenen bir vaaddir.

17 – Hele o gün Rabbin onları Allah’tan başka taptıkları şeylerle toplar da, der ki: “Siz mi saptırdınız şu kullarımı, yoksa kendileri mi yolu kaybettiler?”

18 – Onlar: “Sübhansın seni tenzih ederiz. Seni bırakıp da senden başka dostlar edinmek bize yaraşmaz; fakat sen onlara ve atalarına o kadar nimet verdin ki, sonunda seni anmayı unuttular ve helaki hak eden bir kavim oldular.” derler.

20 – (Resulüm!) Biz senden evvel de peygamberleri başka türlü göndermedik. Şüphesiz onlar hem yemek yiyorlar, hem çarşılarda geziyorlardı (sokaklarda yürüyorlardı)…. Zira Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.

21 – Bununla beraber, bize kavuşmayı ummayanlar “Bize ya melekler indirilmeliydi, ya da Rabbimizi görmeliydik” dediler. Andolsun ki, doğrusu nefislerinde kendilerini büyük gördüler ve büyük azgınlık ettiler.

22 – Melekleri görecekleri gün, işte o gün, günahkarlara hiçbir sevinç haberi yoktur. Ve yasak yasak, diyeceklerdir.

23 – Onların yaptıkları her bir iyi işi dikkate alırız…

24 – O gün cennetliklerin kalacakları yer çok iyi, dinlenecekleri yer pek güzeldir.

25 – O gün gökyüzü beyaz bulutlar halinde yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir.

26 – İşte o gün gerçek hükümranlık, çok merhametli olan Allah’ındır…

28 – “Eyvah!” diyecek, “keşke falancayı dost edinmeseydim.

29 – Çünkü zikir (Kur’ân) bana gelmişken o, hakikaten beni ondan saptırdı. Şeytan insanı (uçuruma sürükleyip sonra) yapayalnız ve yardımcısız bırakmaktadır.

30 – Peygamber dedi ki: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı terkedilmiş (bir şey yerinde) tuttular.”

31 – (Resulüm!) Ve işte biz böyle her peygamber için günahkarlardan bir düşman yapmışızdır. Bununla beraber hidayet verici ve yardımcı olarak Rabbin yeter.

32 – Yine o inkâr edenler dediler ki: “O Kur’ân ona, hepsi birden indirilseydi ya”! Biz onu senin kalbine iyice yerleştirmek için böyle (parça parça indirdik) ve onu tane tane (ayırarak) okuduk.

33 – Hem onlar sana karşı herhangi bir mesel ile gelmezler ki, biz sana (onun karşılığında) doğrusunu ve tefsirin daha güzelini getirmiş olmayalım.

40 – (Resulüm!) Andolsun ki, (bu Mekke’li putperestler), bela ve fenalık yağmuruna tutulmuş olan beldeye uğramışlardır. Peki onu da görmüyorlar mıydı? Hayır! Onlar öldükten sonra dirilmeyi ummamaktadırlar.

41 – Seni gördükleri zaman “Bu mu Allah’ın Peygamber olarak gönderdiği?” diye hep seni alaya alıyorlar.

42 – “Şayet tanrılarımıza inanmakta sebat göstermeseydik, gerçekten de bizi neredeyse tanrılarımızdan saptıracaktı” diyorlar. Azabı gördükleri zaman, kimin yolunun sapık olduğunu bilecekler!

43 – Kötü duygularını kendisine tanrı edinen kimseyi gördün mü? Şimdi ona sen mi vekil olacaksın?

44 – Yoksa sen, onların çoğunun gerçekten söz dinleyeceğini yahut akıllanacağını mı sanıyorsun? Gerçekte onlar hayvanlar gibidir, hatta gidişçe daha sapıktırlar.

45 – Rabbinin gölgeyi nasıl uzatmakta olduğunu görmedin mi? Dileseydi onu elbet hareketsiz de kılardı. Sonra biz güneşi, ona (gölgeye) delil kılmışızdır.

46 – Sonra da onu yavaş yavaş kendimize (başka yöne) çekmekteyiz.

47 – Sizin için geceyi örtü, uykuyu istirahat kılan, gündüzü yayılıp çalışma (zamanı) yapan O’dur.

48 – Rüzgarları rahmetinin önünde müjdeci olarak gönderen ve gökten tertemiz bir su indiren O’dur.

49 – Ki biz (o suyla) ölü toprağa can verelim, yarattığımız nice hayvanlara ve insanlara su sağlayalım, diye.

50 – Andolsun bunu, insanların öğüt almaları için, aralarında çeşit çeşit şekillerde anlatmışızdır; ama insanların çoğu ille nankörlük edip diretmiştir.

51 – (Habibim!) Şayet dileseydik elbette her köye bir uyarıcı (peygamber) gönderirdik.

53 – Birinin suyu tatlı ve susuzluğu giderici, diğerininki tuzlu ve acı iki denizi salıveren ve aralarına bir engel, aşılmaz bir serhat koyan O’dur.

54 – O (hakir) sudan, bir insan yaratıp ona bir neseb bahşeden ve sıhriyet bağı ile akraba yapan O’dur. Rabbinin her şeye gücü yeter.

55 – (Böyle iken inkârcılar) Allah’ı bırakıp kendilerine ne fayda, ne zarar veremeyen şeylere kulluk ediyorlar. İnkârcı olan kimse Rabbine karşı uğraşıp durmaktadır.

56 – (Halbuki) biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

57 – De ki: “Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum.”

58 – Sen, ölümsüz ve daima diri olan Allah’a güvenip dayan. O’nu hamd ile tesbih et. Kullarının günahlarından haberdar olarak O yeter.

59 – Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a hükmeden Rahmân’dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.

60 – Onlara “Rahmân’a secde edin” dendiği zaman, “Rahmân da neymiş? Senin bize emrettiğine secde eder miyiz hiç?” derler ve bu emir onların nefretini artırır.

61 – Gökte burçları var eden, onların içinde bir kandil (güneş) ve nurlu bir ay barındıran Allah, yüceler yücesidir.

62 – İbret almak veya şükretmek dileyen kimseler için gece ile gündüzü birbiri ardınca getiren O’dur.

63 – O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler).

64 – Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek yatarlar.

67 – Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.

68 – Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur.

70 – Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

71 – Ve her kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.

72 – Ve onlar ki, yalan şahitlik etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman vakar ile (oradan) geçip giderler.

73 – Kendilerine Rablerinin âyetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.

74 – Ve onlar ki: “Ey Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takva sahiplerine önder kıl” derler.

75 – İşte onlar, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamları ile mükafatlandırılacaklar, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır.

76 – Orada ebedî kalacaklar, orası ne güzel bir konak ve ne güzel bir makamdır.

77 – (Resulüm!) De ki: “Rabbim size ne kıymet verir duanız olmasa? (Ey inkârcılar! Size bildirdiklerini) kesinkes yalan saydınız; o halde azab yakanızı bırakmayacaktır!

24 – NUR SURESİ

1 – (İşte bu âyetler) bizim indirdiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık açık âyetler indirdik.

3 – Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.

4 – Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu ispat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkardırlar.

10 – Allah’ın bol lütfu ve merhameti olmasaydı ve Allah tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı haliniz nice olurdu?

19 – İnananlar arasında kötü söz ve davranışın yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da, ahirette de acı veren bir azab vardır. (Her şeyi) Allah bilir; siz bilmezsiniz.

20 – Allah’ın lütuf ve merhameti olmasaydı; Allah çok şefkatli ve merhametli olmasaydı halimiz nice olurdu?

21 – … Allah işitir ve bilir.

22 – İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere (mallarından) bağışlasınlar, feragat göstersinler. Allah’ın sizi bağışlamasını arzulamaz mısınız? Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir.

23 – Namuslu, kötülüklerden habersiz mümin kadınlara zina isnadında bulunanlar, dünya ve ahirette lanetlenmişlerdir. Onlar için çok büyük bir azab vardır.

24 – O gün dilleri, elleri ve ayakları, yapmış olduklarından dolayı aleyhlerinde şahitlik edecektir.

25 – O gün Allah onlara gerçek cezalarını tastamam verecek ve onlar Allah’ın gerçek olduğunu anlayacaklar.

26 – Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler ise kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara yaraşır. İşte bu temiz olan, (iftiracıların) söylediklerinden çok uzaktırlar. Kendileri için bağışlanma ve güzel bir rızık vardır.

27 – Ey iman edenler! Kendi evinizden başka evlere, geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermedikçe girmeyin. Bu sizin için daha iyidir. Herhalde (bunu) düşünüp anlarsınız.

28 – Orada kimse bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Eğer size, “Geri dönün!” denilirse, hemen dönün. Çünkü bu, sizin için daha temiz bir davranıştır. Allah, yaptığınızı bilir.

30 – Mümin erkeklere, gözlerini (harama) dikmemelerini, ırzlarını da korumalarını söyle. Çünkü bu, kendileri için daha temiz bir davranıştır. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.

31 – Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler.

32 – Aranızdaki bekarları, kölelerinizden ve cariyelerinizden iyi davranışta olanları evlendirin. Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir. Allah, (lütfu) geniş olan ve (her şeyi) bilendir.

33 – Evlenme imkanını bulamayanlar ise, Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar… Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyenleri … zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki, zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir.

34 – Andolsun ki biz size açık açık bildiren âyetler, sizden önce yaşayıp gitmiş olanlardan örnekler ve takvaya ulaşmış kimseler için öğütler indirdik.

35 – Allah, göklerin ve yerin nurudur (aydınlatıcısıdır). O’nun nurunun temsili, içinde lamba bulunan bir kandil gibidir. O lamba bir billur içindedir; o billur da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da batıya da nisbet edilemeyen mübarek bir ağaçtan çıkan yağdan tutuşturulur. (Bu öyle bir ağaç ki) yağı, nerdeyse, kendisine ateş değmese bile ışık verir. (Bu ışık) nur üstüne nurdur. Allah dilediği kimseyi nuruyla hidayete iletir. Allah insanlara (işte böyle) misal verir; Allah her şeyi bilir.

36 – (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine ve içlerinde isminin okunmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O’nu tesbih ederler.

37 – Birtakım insanlar (Allahı tesbih ederler) ki, ne ticaret ne de alış veriş onları Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.

38 – Çünkü Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile ecir verecek, lütfundan fazlasını da bahşedecektir ve Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.

39 – Küfredenlere gelince, onların amelleri, ıssız çöllerdeki serap gibidir ki, susayan onu su zanneder, nihayet ona vardığında orada herhangi bir şey bulamamış, üstelik yanıbaşında da (inanmadığı, kendisinden sakınmadığı) Allah’ı bulmuştur. Allah ise onun hesabını tastamam görmüştür. Allah hesabı çok çabuk görür.

40 – Yahut engin bir denizdeki yoğun karanlıklar gibidir ki, onu dalga üstüne dalga kaplıyor; üstünde de bulut. Bir biri üstüne karanlıklar… İnsan, elini çıkarıp uzatsa, nerdeyse onu dahi göremez. Bir kimseye Allah, nur vermemişse, artık o kimsenin ışık ve aydınlıktan nasibi yoktur.

41 – Görmez misin ki, göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kanat çırpıp uçan kuşların Allah’ı tesbih ettiklerini? Her biri kendi tesbihini ve duâsını bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir.

42 – Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; dönüş de ancak O’nadır.

43 – Görmez misin ki Allah bulutları (dilediği yere) sürüklüyor; sonra onları biraraya getirip üstüste yığıyor. İşte görüyorsun ki bunlar arasında yağmur çıkıyor. O, gökten, sanki oradaki dağlardan da dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de onu uzak tutar; bu bulutlardan çıkan şimşeğin parıltısı nerdeyse gözleri alır!

44 – Allah gece ile gündüzü evirip çeviriyor. Şüphesiz bunda (hakikatı gören) gözlere sahip olanlar için mutlak bir ibret vardır.

45 – Allah, her hayvanı sudan yarattı. İşte bunlardan kimi karnı üstünde sürünür, kimi iki yağı üstünde yürür, kimi dört ayağı üstünde yürür… Allah dilediğini yapar; çünkü Allah her şeye kâdirdir.

46 – Andolsun biz (her şeyi) apaçık bildiren âyetler indirdik. Allah dilediğini doğru yola iletir.

47 – Bir de “Allah’a ve Resulüne inandık ve itaat ettik” diyorlar da, sonra bunun arkasından yan çiziyorlar; bunlar mümin değillerdir.

48 – Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resulüne çağrıldıkları zaman, bakarsın ki, içlerinden birkısmı yüz çevirip dönerler.

49 – Ama, eğer (Allah ve Resulünün hükmettiği) hak kendi lehlerine ise, ona, gönülden bağlı olarak saygı ile gelirler.

50 – Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüd içinde midirler? Yoksa Allah ve Resulünün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zalimler kendileridir!

51 – Aralarında hüküm vermesi için Allah’a ve Resulüne davet edildiklerinde müminlerin sözü ancak “işittik ve itaat ettik” demeleridir. İşte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.

52 – Her kim Allah’a ve Resulüne itaat eder, Allah’a saygı duyar ve O’ndan sakınırsa, işte asıl bunlar bedbahtlıktan kurtulanlardır.

53 – Ötekiler (münafıklar), sen hakikaten kendilerine emrettiğin takdirde mutlaka (savaşa) çıkacaklarına dair, en ağır yeminleri ile Allah’a yemin ettiler. De ki: Yemin etmeyin. İtaatiniz malumdur! Bilin ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

54 – De ki: Allah’a itaat edin; Peygambere de itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz şunu bilin ki, Peygamberin sorumluluğu kendine yüklenen, sizin sorumluğunuz da size yüklenendir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulmuş olursunuz. Peygambere düşen, sadece açık açık duyurmaktır.

55 – Allah, sizlerden iman edip iyi davranışlarda bulunanlara, kendilerinden öncekileri sahip ve hakim kıldığı gibi, kendilerini de yeryüzüne sahip ve hakim kılacağını, onlar için beğenip seçtiği dini (İslâm’ı) onların iyiliğine yerleştirip koruyacağını ve geçirdikleri korku döneminden sonra, bunun yerine onlara güven sağlayacağnı vaad etti. Çünkü onlar bana kulluk ederler. Hiçbir şeyi bana eş tutmazlar. Artık bundan sonra kim inkâr ederse, işte bunlar asıl büyük günahkarlardır.

56 – Hem namazı kılın, zekatı verin ve peygambere itaat edin ki rahmete eresiniz.

57 – İnkâr edenlerin, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacaklarını sanmayasın! Onların varacağı yer cehennemdir. Ne kötü varış yeridir orası!

58 – … İşte Allah, âyetlerini size böyle açıklar. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

61 – A’maya güçlük yoktur; topala güçlük yoktur; hastaya da güçlük yoktur. Sizin için de gerek kendi evlerinizden, gerekse babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden veya anahtarlarına malik olduğunuz yerlerden, yahut dostlarınızın evlerinden yemenizde bir sakınca yoktur. Toplu halde veya ayrı ayrı yemenizde de bir güçlük ve günah yoktur. Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selam verin. İşte Allah düşünüp anlayasınız diye size âyetlerini böyle açıklar.

62 – Müminler ancak, Allah’a ve Resülüne gönülden inanmış kimselerdir. Onlar o Peygamber ile birlikte sosyal bir işle meşgul iken ondan izin istemedikçe bırakıp gitmezler. (Resulüm!) Şu senden izin isteyenler, hakikaten Allah’a ve Resulüne iman etmiş kimselerdir. Öyle ise, bazı işleri için senden izin istediklerinde, sen de onlardan dilediğine izin ver; onlar için Allah’tan bağış dile; çünkü Allah mağfiret edicidir, merhametlidir.

63 -(Ey müminler!) Peygamberin davetini, aranızdan bazınızın bazınıza daveti gibi zannetmeyin. İçinizden, birini siper ederek sıvışıp gidenleri muhakkak ki Allah bilmektedir. Bu sebeple, O’nun emrine aykırı davrananlar, başlarına bir bela gelmesinden veya kendilerine çok elemli bir azap isabet etmesinden sakınsınlar.

64 – Bilmiş olun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. O, sizin ne yolda, ne durumda olduğunuzu iyi bilir. Huzuruna döndürülecekleri günde ise, yapmış olduklarını hemen kendilerine haber verir. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir..

23 – MÜ’MİNUN SURESİ

1 – Gerçekten müminler kurtuluşa ermiştir,

3 – Onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler,

4 – Onlar ki, zekat (vazifelerini) yerine getirirler,

5 – Ve onlar ki, iffetlerini korurlar,

8 – Yine onlar ki, emanetlerine ve ahidlerine riayet ederler,

9 – Ve onlar ki, namazlarını muhafaza ederler,

10 – İşte asıl onlar varislerdir.

11 – Ki, Firdevs’e varis olan bu kimseler orada ebedî kalırlar.

12 – And olsun biz insanı, çamurdan (su ve topraktan) yarattık.

13 – Sonra onu emin ve sağlam bir yerde (rahimde) sperma haline getirdik.

14 – Sonra spermadan bir alaka (embrio) yarattık, derken o embrioyu… Yapıp yaratanların en güzeli olan Allah, pek yücedir.

15 – Sonra siz bunun ardından, muhakkak ki öleceksiniz.

16 – Sonra da siz, şüphesiz, kıyamet gününde tekrar diriltileceksiniz.

18 – Gökten uygun bir ölçüde yağmur indirip onu yerde durgunlaştırdık. Bizim onu gidermeye de elbet gücümüz yeter.

19 – Böylece onun (yağmurun) sayesinde sizin yararınıza hurma bahçeleri ve üzüm bağları meydana getirdik ki, bunlarda sizin için bir çok meyveler vardır ve siz onlardan yersiniz.

26 – Nuh: “Rabbim! dedi, beni yalana çıkarmalarına karşı bana yardım et!”

27 – Bunun üzerine ona şöyle vahyettik: Bizim nezaretimiz altında ve vahyimizle gemiyi yap. Bizim emrimiz gelip de tandır kaynayınca, her cinsten eşler halinde iki tane ve bir de içlerinden, daha önce kendisi aleyhinde hüküm verilmiş olanların dışındaki aileni gemiye al. Zulmetmiş olanlar konusunda bana hiç yalvarma! Zira onlar kesinlikle boğulacaklardır!

28 – Sen, yanındakilerle beraber gemiye yerleştiğinde: “Bizi zalimler topluluğundan kurtaran Allah’a hamdolsun” de.

29 – Ve de ki: “Rabbim! Beni mübarek bir yere indir. Sen, konuklatanların en hayırlısısın.”

30 – Şüphesiz bunda sizin için birtakım ibretler vardır. Çünkü biz, kullarımızı böyle denemişizdir.

31 – Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

32 – Bunun üzerine, onlar arasından kendilerine, “Allah’a kulluk edin; çünkü sizin O’ndan başka bir tanrınız yoktur. Hâlâ Allah’tan korkmaz mısınız? (mesajını ileten) bir resul gönderdik.

33 – Onun kavminden, kâfir olup ahirete ulaşmayı yalanlayan ve dünya hayatında kendilerine refah verdiğimiz kodaman güruh dedi ki: “Bu dediler, sadece sizin gibi bir insandır; sizin yediğinizden yer, sizin içtiğinizden içer.”

34 – “Gerçekten, tıpkı kendiniz gibi bir beşere itaat ederseniz herhalde ziyan edersiniz.”

35 – “Size, öldüğünüz, toprak ve kemik yığını haline geldiğinizde, mutlak surette sizin (tekrar) meydana çıkarılacağınızı mı vaad ediyor?”

36 – “Heyhât o size vaad edilen şey ne kadar uzak!”

37 – “Dünya hayatından başka gerçek yoktur. (Kimimiz) ölürüz, (kimimiz) yaşarız; bir daha diriltilecek değiliz.”

38 – “Bu adam, sadece Allah hakkında yalan uyduran bir kimsedir; biz ona inanmıyoruz.”

39 – O Peygamber: “Rabbim, dedi, beni yalanlamalarına karşı bana yardımcı ol!”

40 – Allah şöyle buyurdu: “Pek yakında onlar pişman olacaklar!”

42 – Sonra onların ardından bir başka nesil getirdik.

43 – Hiçbir ümmet, ecelini ne öne alabilir, ne de erteleyebilir.

44 – Sonra biz peyderpey peygamberlerimizi gönderdik. Herhangi bir ümmete peygamberlerinin geldiği her defasında, onlar bu peygamberi yalanladılar; biz de onları birbiri ardından (yokluğa) yuvarladık ve onları efsâne yaptık…

45 – Sonra birtakım âyetlerimiz ve açık bir ferman ile Musa’yı ve kardeşi Harun’u gönderdik.

46 – Firavun’a ve ileri gelenlerine de (gönderdik). Bunun üzerine onlar kibire kapıldılar ve ululuk taslayan zorba bir kavim oldular.

47 – Onun için: Biz, dediler, “kavimleri bize kölelik ederken bizim benzerimiz olan bu iki adama inanacak mıyız?”

49 – Andolsun biz Musa’ya belki onlar yola gelirler diye, o kitabı da verdik.

50 – Meryemoğlunu ve annesini de (kudretimize) bir alâmet kıldık…

51 – Ey peygamberler! Temiz ve helal olan şeylerden yiyin; güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ben sizin yaptıklarınızı bilirim.

52 – “Ve işte bu sizin ümmetiniz bir tek ümmet ve ben de sizin Rabbinizim. Öyle ise benden sakının.” (denildi).

58 – Rablerinin âyetlerine inananlar,

59 – Rablerine ortak tanımayanlar,

60 – Ve, Rablerine dönecekleri için yapmakta oldukları işleri kalpleri titreyerek yapanlar;

61 – İşte onlar, iyiliklere koşuşurlar ve iyilik için yarışırlar.

62 – Biz hiç kimseyi, gücünün yettiğinden başkası ile yükümlü kılmayız. Nezdimizde hakkı söyleyen bir kitap vardır ve onlar haksızlığa uğratılmazlar.

63 – Hayır, onların kalpleri bu hususta cehalet içindedir. Ayrıca onların bundan öte birtakım kötü işleri vardır ki, onlar bu işleri yapar dururlar.

64 – Nihayet, refah ve bolluk içinde olanlarını sıkıntıya uğrattığımızda, bakarsın ki onlar feryadı basarlar.

65 – Boşuna feryad etmeyin bugün! Zira bizden yardım göremeyeceksiniz.

66 – Çünkü âyetlerimiz size okunurdu da, buna karşı siz arkanızı dönerdiniz.

67 – Kafa tutardınız ve geceleyin hezeyanlar savururdunuz.

68 – Onlar bu sözü (Kur’ân’ı) hiç düşünmediler mi? Yoksa kendilerine, daha önce geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi?

69 – Yoksa peygamberlerini tanımadılar da bu yüzden mi onu inkâr ediyorlar?

70 – Yoksa onda bir delilik olduğunu mu söylüyorlar? Aksine o, kendilerine hakkı getirmiştir. Halbuki onlar haktan hoşlanmamaktadırlar.

71 – Eğer hak, onların kötü arzu ve isteklerine uysaydı, mutlaka gökler ve yer ile bunlarda bulunan kimseler bozulur giderdi. Hayır, biz onlara şan ve şereflerini getirdik; fakat onlar kendi şereflerine sırt çevirirler.

72 – (Resulüm!) … O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.

73 – Gerçek şu ki sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.

74 – Fakat ahirete inanmayanlar ise, ısrarla yoldan çıkmaktadırlar.

78 – Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri ve o gönülleri yaratan O’dur. Ne de az şükrediyorsunuz!

79 – Ve sizi yeryüzünde yaratıp türeden O’dur. Sırf O’nun huzuruna toplanacaksınız.

80 – Ve O, yaşatan ve öldürendir; gecenin ve gündüzün değişmesi O’nun eseridir. Hâlâ aklınızı kullanmaz mısınız?

81 – Hayır, öncekilerin söylediklerinin benzerini söylediler.

82 – Dediler ki: “Sahi biz, ölüp de bir toprak ve kemik yığını haline gelmişken, mutlaka yeniden diriltileceğiz öyle mi?”

83 – “Yemin ederiz ki, gerek bize, gerekse daha önce atalarımıza böyle bir vaadde bulunuldu; (fakat) bu geçmiştekilerin masallarından başka bir şey değildir!”

84 – (Resulüm!) de ki: “Eğer biliyorsanız (söyleyin bakalım), bu dünya ve onda bulunanlar kime aittir?”

85 – “Allah’a aittir” diyecekler. “Öyle ise siz hiç düşünüp taşınmaz mısınız?” de.

86 – “Yedi kat göklerin Rabbi, azametli Arş’ın Rabbi kimdir?” diye sor.

87 – “(Onlar da) Allah’ındır.” diyecekler. “Şu halde siz Allah’tan korkmaz mısınız?” de.

88 – “Eğer biliyorsanız (söyleyin), her şeyin melekûtu (mülkiyeti ve yönetimi) kendisinin elinde olan, kendisi her şeyi koruyup kollayan; fakat kendisi korunmayan (buna muhtaç olmayan) kimdir?” diye sor.

89 – “(Bunlar da) Allah’ındır.” diyecekler. “Öyle ise nasıl olur da büyülenirsiniz?” de.

90 – Doğrusu biz onlara hakkı getirdik; onlar ise cidden yalancıdırlar.

92 – Allah, gaybı da, açık olanı da bilir. O, müşriklerin ortak koştukları şeylerden çok yüce ve münezzehtir.

99 – Nihayet onlardan (müşriklerden) birine ölüm gelip çattığında, “Rabbim, der, lütfen beni (dünyaya) geri gönder,”

100 – “Ta ki, boşa geçirdiğim dünyada iyi iş (ve hareketler) yapayım.” Hayır! Onun söylediği bu söz (boş) laftan ibarettir. Onların gerisinde ise, yeniden dirilecekleri güne kadar (süren) bir berzah vardır.

101 – Sûr’a üflendiği zaman aralarında artık ne soysop (çekişmesi) vardır, ne de birbirlerini soruşturacaklardır.

102 – Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte asıl bunlar kurtuluşa erenlerdir.

103 – Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; (çünkü onlar) ebedî cehennemdedirler.

111 – Bugün ben onlara, sabrettiklerinin karşılığını verdim; onlar, hakikaten muradlarına erenlerdir.

112 – (Allah inkârcılara) “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.

113 – “Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte bilenlere sor.” derler.

114 – (Allah) buyurur ki: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız!

115 – Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?

116 – Mutlak hâkim ve hak olan Allah, çok yücedir. O’ndan başka ilâh yoktur. O, bereketli Arş’ın sahibidir.

118 – Resulüm! De ki: “Rabbim, bağışla ve merhamet et! Sen merhametlilerin en iyisisin.”

22 – HAC SURESİ

1 – Ey İnsanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o kıyamet gününün sarsıntısı çok büyük bir şeydir.

3 – İnsanlardan bazıları Allah hakkında bir bilgisi olmadığı halde tartışır da her azılı şeytanın ardına düşer.

4 – (O şeytanki) hakkında şöyle hüküm verilmiştir: Şüphesiz kim onu dost edinirse, o muhakkak onu saptırır ve doğruca cehennem azabına götürür.

5 – Ey insanlar ! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız… Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.

6 – İşte bunlar gösteriyor ki, Allah şüphesiz haktır. Şüphesiz ölüleri o diriltir ve o her şeye kadirdir.

7 – Kıyamet ise şüphesiz gelecek ve muhakkak ki Allah bütün kabirlerde olan kimseleri tekrar diriltecektir.

8 – İnsanlardan kimi de vardır ki ne bir bilgiye, ne bir delile, ne de aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında tartışır.

9 – Allah yolundan şaşırtmak (saptırmak) için büyüklük taslayarak (tartışır). Dünyada ona bir rezillik vardır. Kıyamet gününde ise ona cehennem azabını tattıracağız

10 – Ona “Bunlar, senin ellerinle kazandığın günahlar sebebiyledir” denir. Şüphesiz Allah kullarına zulmeden değildir.

11 – İnsanlardan kimi de Allah’a bir yar kenarındaymış gibi ibadet eder, eğer kendisine bir iyilik gelirse ona gönlü yatışır ve eğer başına bir bela gelirse yüzüstü dönüverir. Dünyayı da ahireti de kaybeder. İşte apaçık kayıp budur.

16 – İşte biz onu (Kur’ân’ı) böylece, apaçık âyetler olarak indirdik. Şüphesiz Allah dilediğini doğru yola eriştirir.

17 – … Allah her şeyi hakkıyla görüp bilendir.

18 – Görmedin mi, göklerdeki kimseler, yerdeki kimseler, güneş, ay ve yıldızlar, dağlar, ağaçlar, bütün hayvanlar ve insanlardan birçoğu hep Allah’a secde ediyor…

30 – Emir budur, Allah’ın yasaklarına kim saygı gösterirse, bu, kendisi için Rabbinin katında şüphesiz hayırdır.

31 – Allah için, O’na eş koşmayan, O’nun birliğine inanmış kimseler olun…

34 – Her ümmet için Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği kurbanlık hayvanların üzerine O’nun adını ansınlar diye bir mabed yapmışızdır. Hepinizin ilâhı bir tek ilâhtır. Onun için yalnız O’na teslim olan müslümanlar olun. (Ey Muhammed!) Allah’a itaat eden alçak gönüllüleri müjdele.

35 – Ki Allah anıldığı vakit onların kalpleri titrer. Onlar başlarına gelene sabreden, namaz kılan kimselerdir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan Allah yolunda harcarlar.

36 – Kurbanlık deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden kıldık. Sizin için onlarda hayır vardır. Ön ayaklarının biri bağlı halde keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yanları yere yaslandığı vakit de onlardan yiyin, kanaat edip istemeyene de, isteyene de yedirin. Böylece onları sizin buyruğunuza verdik ki, şükredesiniz.

37 – Elbette onların etleri ve kanları Allah’a ulaşmayacaktır… (Ey Muhammed!) Vazifelerini güzelce yapan iyilik sevenleri müjdele.

38 – Şüphesiz Allah inananları savunur. Çünkü Allah hâin ve nankörlerin hiçbirini sevmez.

39 – Kendilerine savaş açılan kimselere (kâfirlere karşı koymak için) izin verildi. Çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya kadirdir.

40 – Onlar “Rabbimiz Allah’tır” demelerinden başka bir sebep olmaksızın haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. Eğer Allah insanların bir kısmını bir kısmı ile defetmeseydi manastırlar, kiliseler, havralar ve içinde Allah’ın adı çok anılan mescidler elbette yıkılırdı. Şüphesiz Allah kendi (dini) ne yardım edene yardım edecektir. Şüphesiz Allah çok güçlüdür, çok izetlidir.

41 – Onlar (o müminlerdir) ki, eğer kendilerini yeryüzünde iktidar mevkiine getirirsek namazı kılarlar, zekatı verirler, iyiliği emrederler ve fenalığı yasak ederler. Bütün işlerin sonu sırf Allah’a âittir.

45 – Nice memleketler vardı ki, zulüm yaparlarken biz onları yok ettik. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır. (Geride) Nice terkedilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar (bırakılmıştır.)

46 – Yeryüzünde dolaşmıyorlar mı ki olanları akledecek kalbleri, işitecek kulakları olsun. Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz, fakat asıl göğüslerin içindeki kalpler kör olur.

47 – Bir de senden acele azab istiyorlar. Elbette Allah sözünden caymaz. Bununla beraber Rabbinin katında birgün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.

48 – … Dönüş ancak banadır.

49 – De ki: “Ey insanlar! Ben size ancak apaçık anlatan bir uyarıcıyım.”

50 – İşte iman edip salih amel işleyenler için hem bir mağfiret, hem de tükenmez bir rızık vardır.

51 – Âyetlerimizi tartışarak bozmaya uğraşanlara gelince, işte onlar cehennemliktirler. Böyle de ve temennilere uyma. Çünkü:

52 – (Ey Muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder (güçlendirir). Allah Alîm’dir (herşeyi bilir), Hakîmdir (Hikmet sahibidir)

53 – Allah, şeytanın karıştırdığını, kalblerinde hastalık bulunan ve kalpleri kaskatı olan kimseleri sınamaya vesile kılar. Zalimler şüphesiz derin bir ayrılık içindedirler.

54 – Bir de kendilerine ilim verilmiş olanlar, Kur’ân’ın şüphesiz Rabbinden gelen bir gerçek olduğunu bilsinler ve ona iman etsinler de kalpleri ona saygı duysun. Çünkü Allah, iman edenleri doğru yola eriştirir.

55 – İnkâr edenler de, kendilerine ansızın kıyamet gelinceye veya akîm (kısır) bir günün azabı gelinceye kadar, Kur’ân’dan şüphe etmekte devam edip giderler.

58 – Allah yolunda hicret edip de sonra öldürülmüş veya ölmüş olanlara gelince, elbette Allah, onları güzel bir rızıkla rızıklandıracaktır. Çünkü Allah rızık verenlerin en hayırlısıdır.

59 – Allah onları hoşnud olacakları bir yere elbette koyacaktır. Şüphesiz Allah Alîmdir (herşeyi bilir) Halîmdir, (Kullarına yumuşak davranır.).

60 – Bu böyledir, kim kendisine yapılan cezaya aynı ile karşılık verir de, sonra yine kendisine zulüm yapılırsa, muhakkak ki, Allah ona yardım eder. Allah şüphesiz çok af edicidir, çok bağışlayıcıdır.

61 – Çünkü Allah, geceyi gündüzün içine sokar, gündüzü de gecenin içine sokar. Şüphesiz Allah, Semîdir (herşeyi işitir) Basîrdir (herşeyi görür).

62 – (Bu sonsuz güç şundandır) Çünkü Allah, varlığı kendinden olan Hak’tır…

63 – Görmedin mi Allah’ın gökten indirdiği su ile yeryüzü (nasıl) yem-yeşil oluyor? Gerçekten Allah çok lütufkârdır, her şeyden haberdardır.

64 – Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. Doğrusu Allah müstağnidir…

65 – Görmedin mi ki, Allah bütün yerdekileri ve emriyle denizlerde akıp gidenleri hep sizin buyruğunuz altına verdi. Göğü de izni olmaksızın yere düşmekten o tutuyor. Şüphesiz Allah insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

66 – Size (ilk defa) hayat veren, sonra öldürecek olan, sonra da yeniden diriltecek olan O’dur. İnsan gerçekten pek nankördür.

68 – Eğer seninle tartışırlarsa, de ki: “Allah yaptıklarınızı çok iyi bilir.”

69 – Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında kıyamet günü Allah aranızda hükmünü verecektir.

70 – Bilmez misin ki, Allah, gökte ve yerde ne varsa hepsini bilir. Şüphesiz bunlar bir kitabtadır. Hiç şüphe yok ki bunlar Allah’a pek kolaydır.

71 – Onlar Allah’ı bırakıp da O’nun, haklarında hiçbir delil indirmediği ve kendilerinde de bir bilgi bulunmayan şeylere taparlar. Zalimler için hiçbir yardımcı yoktur.

72 – Âyetlerimiz kendilerine apaçık olarak okunduğu zaman, o kâfirlerin yüzlerinden inkârlarını anlarsın. Neredeyse, kendilerine âyetlerimizi okuyanlara saldıracaklar. De ki: “… O ne kötü bir dönüş yeridir.”

73 – Ey insanlar! Bir misal verilmektedir, şimdi ona iyi kulak verin: Sizin Allah’ı bırakıp taptıklarınız bir araya gelseler, bir sinek bile yaratamayacaklardır. Sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen de, istenen de âcizdir.

74 – Allah’ın büyüklüğünü gereği gibi değerlendirip bilemediler. Şüphesiz ki Allah … her şeye üstündür.

75 – Allah hem meleklerden, hem de insanlardan elçiler seçer. Şüphesiz Allah her şeyi işitir, her şeyi görür.

76 – O geçmişlerini ve geleceklerini bilir. Bütün işler Allah’a döndürülür.

77 – Ey iman edenler! rükû edin, secdeye varın, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ki kurtulabilesiniz.

78 – Allah uğrunda gerektiği gibi cihad (çalışın) edin. Sizi o seçmiş, babanız İbrahim’in yolu olan dinde sizin için bir zorluk kılmamıştır. Daha önce ve Kur’ân’da, Peygamberin size şahid olması, sizin de insanlara şahid olmanız için, size müslüman adını veren O’dur. Artık namaz kılın, zekat verin, Allah’a sarılın. O sizin sahibinizdir. O ne güzel sahip ve ne güzel yardımcıdır!

21 – ENBİYA SURESİ

1 – İnsanların hesab (görme) zamanı yaklaştı. Onlar ise hâlâ gaflet içinde, yan çizip aldırmıyorlar.

2 – Rablerinden kendilerine gelen her yeni hatırlatmayı hep eğlenerek dinliyorlar.

3 – Kalbleri hep eğlencede (gaflette)…

4 – Peygamber: “Benim Rabbim gökte ve yerde (söylenen) her sözü bilir. O, her şeyi işitir, her şeyi bilir” dedi.

5 – Onlar: “Hayır, bunlar karışık rüyalardır; yok, onu kendisi uydurdu, yok o bir şairdir. Böyle değilse önceki peygamberler gibi, o da bize bir mucize getirsin” dediler.

10 – And olsun, size öyle bir kitab indirdik ki, bütün şan ve şerefiniz ondadır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?

11 – Biz halkı zalim olan nice memleketleri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka milletler var ettik.

16 – Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık.

17 – Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık.

18 – Hayır, biz hakkı batılın başına çarparız … Bir de bakarsın (batıl) o anda yok olup gitmiştir. Allah’a yakıştırdığınız vasıflardan ötürü size yazıklar olsun.

19 – Göklerde ve yerde olan bütün varlıklar O’nundur. Katında olanlar O’na kulluk etmekten ne çekinirler, ne de yorulurlar.

20 – Gece gündüz (hep Allah’ı) tesbih ederler, usanmazlar.

22 – Eğer yer ile gökte Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesada uğrar yok olurdu. O halde Arş’ın Rabbi olan Allah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden (bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir.

27 – Onlar Allah’ın sözünün önüne geçmezler, hep O’nun emriyle hareket ederler.

28 – Allah, onların önlerindekini de, arkalarındakini de (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar, Allah’ın hoşnud olduğu kimseden başkasına şefaat etmezler. Hepsi de O’nun korkusundan titrerler.

30 – … görmediler mi ki, göklerle yer bitişik bir halde iken biz onları ayırdık. Hayatı olan her şeyi sudan yarattık. Hâlâ inanmıyorlar mı?

31 – Yeryüzünde, insanlar sarsılmasın diye sabit dağlar yarattık, rahat gidebilsinler diye dağların aralarında geniş yollar var ettik.

32 – Gökyüzünü de korunmuş bir tavan yaptık. Kâfirler ise, gökyüzünün alâmetlerinden (Allah’ın kudret ve azametine delalet eden delillerinden) yüz çeviriyorlar.

33 – Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratan O’dur. Bunların her biri kendi dairesinde dolaşmaktadır.

34 – Ey Muhammed! Senden önce de hiçbir insanı ölümsüz kılmadık, sen ölürsün de onlar baki kalır mı? Senin ölmenle rahata kavuşacaklarını mı sanıyorlar?

35 – Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.

37 – İnsan aceleci olarak yaratılmıştır… Şimdi siz acele etmeyin.

42 – De ki: “Geceleyin ve gündüzün sizi Rahmân’dan kim koruyabilir?” Ama onlar Rablerinin kitabından yüz çevirmektedirler.

43 – Yoksa kendilerini bize karşı savunacak tanrıları mı var? O tanrılar kendilerine bile yardım edemezler, katımızdan da dostluk görmezler.

44 – Doğrusu biz o kâfirleri ve atalarını yaşattık, hatta o ömür onlara uzun geldi. Fakat şimdi memleketlerini her yandan eksilttiğimizi görmüyorlar mı? O halde üstün gelen onlar mıdır?

45 – De ki: “Ben sizi ancak vahiyle korkutup uyarıyorum,” uyarıldıkları zaman sağırlar çağrıyı duymazlar.

46 – Yemin olsun ki, Rabbinin azabından az bir şey onlara dokunursa, muhakkak “Vay bizlere, biz gerçekten zalimlerdik” diyeceklerdir.

47 – Biz kıyamet günü için doğru teraziler kurarız; hiçbir kimse hiçbir haksızlığa uğratılmaz. Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir (tartıya koyarız.). Hesap görenler olarak da biz kâfiyiz.

49 – Onlar görmedikleri halde Rablerinden korkarlar, kıyamet saatinden de titrerler.

50 – İşte bu (Kur’ân) da indirdiğimiz kutsal bir kitaptır. Şimdi siz bunu mu inkâr ediyorsunuz?

51 – And olsun ki biz daha önce İbrahim’e de rüşdünü vermiştik (akla uygun olanı göstermiştik). Biz onu biliyorduk.

52 – O zaman o, babasına ve kavmine: “Bu tapınıp durduğunuz heykeller nedir?” demişti.

53 – Onlar: “Biz atalarımızı bunlara tapar bulduk” dediler.

56 – O şöyle dedi: “Hayır Rabbiniz göklerin ve yerin Rabbidir ki onları O yaratmıştır. Ben de buna şahidlik edenlerdenim.”

57 – “Allah’a yemin ederim ki, siz arkanızı dönüp gittikten sonra, ben putlarınıza elbette bir tuzak kuracağım.”

58 – Derken o, bunları parça parça etti. Yalnız kendisine başvursunlar diye onların büyüğünü sağlam bıraktı.

59 – (Kavmi) “Tanrılarımıza bunu kim yaptı? Doğrusu o zalimlerden biridir.” dediler.

60 – (Bazıları) “İbrahim denen bir gencin, onları diline doladığını duymuştuk” dediler.

61 – “O halde onu insanların gözleri önüne getirin, olur ki (aleyhinde) şahidlik ederler” dediler.

62 – (İbrahim gelince ona) “Ey İbrahim! bunu tanrılarımıza sen mi yaptın?” dediler

63 – İbrahim: “Belki onu şu büyükleri yapmıştır, konuşabiliyorlarsa onlara sorun” dedi.

64 – Bunun üzerine vicdanlarına dönüp (kendi kendilerine) dediler ki: “Doğrusu siz haksızsınız.”

65 – Sonra yine (eski) kafalarına döndüler: “And olsun ki (ey İbrahim!) bunların konuşmayacağını (sen de) bilirsin.” dediler.

66 – (İbrahim) dedi: “O halde, Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar veremeyecek olan putlara mı tapıyorsunuz?”

67 – “Size de, Allah’ı bırakıp taptıklarınıza da yazıklar olsun, siz hâlâ akıllanmayacak mısınız?”

68 – Onlar: “Bir şey yapacaksanız, şunu yakın da tanrılarınıza yardım edin” dediler.

69 – Biz: “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve zararsız ol” dedik.

70 – Ona düzen kurmak istediler, fakat biz kendilerini daha fazla hüsrana uğrattık.

71 – Onu da, Lût’u da, âlemler için bereketli ve kutsal kıldığımız yere ulaştırıp kurtardık.

73 – Onları buyruğumuz altında (insanlara) doğru yolu gösterecek önderler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik.

92 – Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin.

93 – Ama insanlar din konusunda aralarında bölüklere ayrıldılar ama, hepsi bize döneceklerdir.

94 – İnanmış olarak yararlı iş işleyenin emeği inkâr edilmeyecektir. Biz şüphesiz onu yazmaktayız.

104 – Göğü, kitab dürer gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi, katımızdan verilmiş bir söz olarak onu tekrar var edeceğiz. Doğrusu biz bunları yaparız.

106 – Şüphesiz bu Kur’ân’da kulluk eden kimseler için kâfi bir öğüt vardır.

107 – (Ey Muhammed!) biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.

108 – De ki, bana ancak şöyle vahyolunuyor: “İlâhınız ancak tek bir ilâhtır. Şimdi siz artık müslüman oluyor musunuz?”

109 – Eğer (yine de) yüz çevirirlerse, de ki: “Size düpedüz açıkladım; tehdit olunduğunuz şeyin yakın mı, uzak mı olduğunu bilmem.”

110 – Şüphesiz Allah açığa vurulan sözü de bilir, gizlediklerinizi de bilir.

112 – (Hz. Peygamber şöyle) dedi: “Ey Rabbim! Aramızda gerçekle hükmet ve Rabbimiz O Rahmân’dır ki, isnad ettiğiniz (yalan) vasıflarınıza karşı yardımına sığınılacak olan ancak O’dur. ”

 

20 – TAHA SURESİ

1 – Tâ, Hâ,

2 – Ey Muhammed! Kur’ân’ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.

3 – Ancak Allah’tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)

4 – Yeri ve yüce gökleri yaratanın katından yavaş yavaş bir indirilişle (onu) indirdik.

5 – O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş’a hakim oldu.

6 – Bütün göklerde olanlar, bütün yerdekiler, bu ikisinin arasında ve toprağın altıda bulunanlar O’nundur.

7 – …. O şüphesiz gizliyi de, gizlinin gizlisini de bilir.

8 – Allah O’dur ki, kendisinden başka hiçbir ilâh yoktur. En güzel isimler O’nundur.

9 – (Habîbim!) Musa’nın (başından geçen hayat) hikayesi sana geldi mi?

10 – Hani o bir ateş görmüştü de, ailesine: “Yerinizde durun, benim gözüme bir ateş ilişti, belki size bir kor getiririm, yahut ateşin yanında bir yol gösterici bulurum” demişti.

11 – Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: “Ey Musa!

12 – “Ben şüphesiz senin Rabbinim. Hemen ayakkabılarını çıkar, çünkü sen kutsal bir vadi olan Tuvâ’dasın.”

13 – “Ben seni seçtim, şimdi (sana) vahyolunacak şeyleri dinle.”

14 – Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl.

15 – Çünkü kıyamet muhakkak gelecektir. Onun vaktini gizli tutuyorum ki, herkes yaptığının karşılığını görsün.

25 – Musa dedi ki: “Ey Rabbim! Benim göğsüme genişlik ver,

26 – İşimi kolaylaştır,

27 – Dilimden düğümü çöz

28 – Ki, sözümü iyi anlasınlar.

38 – Hani bir vakit ilham edilmesi gereken (ancak ilham ile bilinebilen) şu ilhamı annene verdik:

39 – “Onu (Musa’yı) tabut içine koy da denize bırak. Deniz de onu sahile atsın. Onu hem bana düşman, hem ona düşman olan biri alsın.” Bir de benim gözetimim altında yetiştirilmen için, üzerine katımdan bir sevgi bırakmıştım. (Ey Musa!)

40 – Hani kız kardeşin (Firavun’un sarayına) giderek: “Ona bakacak birini size buluvereyim mi? diyordu. Böylece seni tekrar annene verdik ki, gözü aydın olsun da kederlenmesin. Hem sen, bir adam öldürdün de seni gamdan kurtardık. Seni çeşitli musibetlerle imtihan ettik. Bu sebeple yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra ey Musa! Belli bir çağa (peygamberlik görevini yüklenecek bir yaşa) geldin.

41 – Ben, seni kendime (peygamber) seçtim.

42 – Sen kardeşinle birlikte mucizelerimle git. İkiniz de beni anmakta gevşeklik etmeyin.

43 – Firavun’a gidin, çünkü o gerçekten azdı.

44 – Varın da ona yumuşak söz söyleyin; olur ki, öğüt dinler, yahut korkar.

46 – Allah buyurdu ki: “Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm.”

47 – Hemen gidin de Firavun’a deyin ki: “Biz Rabbinin (sana gönderilen) elçileriyiz. Artık İsrailoğulları’nı bizimle gönder, onlara azab etme; biz sana Rabbinden bir mucize ile geldik. Selam doğru yolda gidenleredir.”

48 – “Bize kesin olarak vahyolundu ki, azab şüphesiz (gerçeği) inkâr edip ona sırt çevirenleredir.”

49 – Firavun: “Ey Musa! Sizin Rabbiniz kimdir?” dedi.

50 – Musa: “Bizim Rabbimiz her şeye şeklini veren, sonra da yolunu gösterendir.” dedi.

51 – Firavun : “Öyleyse geçmiş asırlar (daki insanlar)ın durumu nedir?” dedi.

52 – Musa dedi ki: “Onların bilgisi Rabbimin katında bir kitapta (yazılı)dır. Rabbim yanlış yapmaz ve unutmaz.”

53 – “Yeryüzünü sizin için bir döşek yapan, oradan sizin için yollar açan ve gökten bir su indiren O’dur.” İşte biz o su ile türlü türlü bitkilerden çiftler çıkardık.

54 – Hem siz yiyin, hem de hayvanlarınızı otlatın. Akıl sahibleri için bunda nice ibretler vardır!

55 – Sizi yerden (topraktan) yarattık, yine (ölümünüzden sonra) ona döndüreceğiz. Hem de ondan sizi bir kere daha çıkaracağız.

77 – Gerçekten Musa’ya şöyle vahyettik: “Kullarımla geceleyin yürü (Mısır’dan çık) de (asânı vurarak) onlara denizde kuru bir yol aç; (artık firavun tarafından) yetişilmekten korkmazsın ve (boğulmaktan) endişe de etmezsin.”

78 – Firavun ordularıyla hemen onları takip etti, denizden kendilerini sarıveren (korkunç boğulma) sarıverdi

79 – Böylece Firavun kavmini yanlış yola sürükledi ve doğru yola götürmedi.

82 – Bununla beraber, şüphe yok ki ben, tevbe eden, iman edip salih amel işleyen, sonra da hak yolda sebat gösteren kimse için çok bağışlayıcıyım.

98 – Sizin ilâhınız, ancak kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’dır. Onun ilmi her şeyi kuşatmıştır.

99 – (Ey Muhammed!) Sana geçmişin haberlerinden bir kısmını böylece anlatıyoruz. Şüphe yok ki, sana katımızdan bir zikir (düşünüp kendisinden ibret alınacak bir kitab) verdik.

100 – Kim ondan yüz çevirirse, şüphesiz o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir.

108 – O gün, hiçbir tarafa sapmadan o davetçiye (Sûr’a üfleyenin çağrısına) uyarlar. Öyleki, Rahmân’ın heybetinden sesler kısılmıştır. Artık bir fısıltıdan başka hiçbir şey işitemezsin.

109 – O gün, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez.

110 – Allah, onların geleceklerini de, geçmişlerini de bilir. Onlar ise O’nu ilmen kavrayamazlar.

111 – Bütün yüzler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah’a baş eğmiştir. Bir zulüm yüklenen gerçekten hüsrana uğramıştır.

112 – Her kim de mümin olarak salih amelleri işlerse, artık o, ne bir haksızlıktan ve ne de çiğnenmekden korkar.

114 – Hükmü her yerde geçerli gerçek hükümdar olan Allah yücedir. (Ey Muhammed!) Kur’ân sana vahyedilirken, vahiy bitmeden önce (unutma korkusu ile) Kur’ân’ı okumada acele etme; “Rabbim! benim ilmimi artır” de.

115 – Doğrusu bundan önce Âdem’e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık.

116 – Bir vakit meleklere: “Âdem(e hürmet) için secde edin” demiştik; İblis’ten başka hepsi secde etmiş, o çekinmişti.

117 – Biz de (Âdem’e) şöyle demiştik: “Ey Âdem! Şüphesiz bu (İblis) sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun (sıkıntı çeker, perişan olursun).”

118 – “Doğrusu senin acıkmaman ve çıplak kalmaman (ancak) cennettedir. ”

119 – Ve sen orada ne susarsın, ne de güneşin sıcağında kalırsın”

120 – Nihayet şeytan ona vesvese verdi. Şöyle dedi: “Ey Âdem! Sana sonsuzluk ağacını ve çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?”

121 – Bunun üzerine ikisi de o ağaçtan yediler. Hemen ayıp yerleri kendilerine açılıp görünüverdi. Ve üzerlerine cennet yaprağından örtüp yamamaya başladılar. Âdem Rabbinin emrinden çıktı da şaşırdı.

122 – Sonra Rabbi, onu seçti de tevbesini kabul buyurdu ve ona doğru yolu gösterdi.

123 – Allah (onlara) şöyle dedi: “Birbirinize düşman olmak üzere hepiniz oradan (cennetten) inin. Artık benden size bir hidayet (kitab) geldiği zaman, kim benim hidayetime uyarsa işte o, sapıklığa düşmez ve (ahirette) zahmet çekmez.

124 – Her kim de benim zikrimden (Kur’ân’dan) yüz çevirirse, (bilsin ki) ona dar bir geçim vardır ve onu kıyamet günü kör olarak haşrederiz.

129 – Eğer Rabbinin verdiği bir hüküm ve tayin ettiği bir süre olmasaydı, hemen azaba uğrarlardı.

130 – O halde, dediklerine sabret; güneşin doğmasından önce ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbih et. Gecenin bir kısım vakitlerinde ve gündüzün etrafında da tesbih et ki hoşnudluğa eresin.

131 – Kâfirlerden bir kısmına, onları sınamak için dünya hayatının zineti olarak verdiğimiz ve onunla kendilerini geçindirdiğimiz şeye (mal ve saltanata) sakın rağbetle bakma. Rabbinin (ahiretteki) rızkı daha hayırlı ve daha devamlıdır.

132 – (Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir.

19 – MERYEM SURESİ

1 – Kâf, Hâ, Yâ, Ayn, Sâd.

2 – Bu, Rabbinin, kulu Zekeriyya’ya olan rahmetini anmadır.

3 – Bir zamanlar o, Rabbine içinden yalvarmıştı.

4 – Şöyle demişti: “Ey Rabbim! Şüphesiz (artık öyle bir durumdayım ki) benim kemiğim zayıflayıp gevşedi ve başım(ın saçı) bembeyaz alev gibi tutuştu. Sana dua etmekle de ey Rabbim, hiçbir zaman bedbaht olmadım.”

5 – “Gerçekten ben, arkamdan yerime geçecek varislerden endişedeyim. Karım da kısır bulunuyor. Onun için katından bana bir çocuk ihsan et.”

6 – “Ki bana da mirasçı olsun, Yakub ailesine de mirascı olsun. Rabbim, onu sen rızana kavuştur.”

7 – (Allah şöyle buyurdu): “Ey Zekeriyya! Şüphesiz biz sana Yahya isminde bir oğlanı müjdeliyoruz. Bundan önce ona hiçbir adaş yapmadık.”

8 – Zekeriyya: “Rabbim! Karım kısır, ben de son derece kocamışken nasıl oğlum olabilir?” dedi.

9 – (Allah yahut Cebrail ona şöyle) dedi: “Dediğin gibidir, (fakat) Rabbin buyurdu ki, bu işi yapmak bana kolaydır. Nitekim bundan önce seni yarattım. Halbuki sen hiçbir şey değildin.”

12 – “Ey Yahya! Kitaba kuvvetle sarıl” (dedik) ve daha çocukken ona hikmet verdik.

13 – Hem de katımızdan bir merhamet ve (günahlardan) paklık verdik, o çok takva sahibi idi.

14 – Anne ve babasına karşı iyi davranan bir kimse idi, zorba ve isyankâr değildi.

15 – Doğduğu gün, öleceği gün ve dirileceği gün ona selam olsun.

16 – (Ey Muhammed!) Kur’ân’daki Meryem kıssasını da an (insanlara anlat). Hani o, ailesinden ayrılarak (evinin veya mescidin) doğu tarafında bir yere çekilmişti.

17 – Sonra ailesiyle kendisi arasına bir perde koymuştu. Biz ona meleğimiz (Cebrail)i gönderdik de ona tam bir insan şeklinde göründü.

18 – Meryem: “Ben senden Rahmân (olan Allah) a sığınırım. Eğer Allah’dan korkuyorsan (dokunma bana)” dedi.

19 – Melek: “Ben, sana temiz bir oğlan bağışlamak için, Rabbinin gönderdiği bir elçiyim” dedi.

20 – Meryem: “Benim nasıl çocuğum olabilir? Bana hiçbir insan dokunmamıştır. Ben iffetsiz de değilim” dedi.

21 – Melek: “Bu, dediğin gibidir. Ancak Rabbin buyurdu ki: Bu (babasız çocuk vermek), bana pek kolaydır. Hem biz onu nezdimizden insanlara bir mucize ve rahmet kılacağız. Hem, bu önceden (ezelde) kararlaştırılmış bir iştir.” dedi.

22 – Nihayet (Allah’ın emri gerçekleşti) Meryem İsa’ya gebe kaldı ve o haliyle uzak bir yere çekildi.

23 – Sonra doğum sancısı onu bir hurma dalına tutunup dayanmaya zorladı. “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim” dedi.

27 – Sonra Meryem onu (İsa’yı) yüklenerek kavmine getirdi. Onlar (hayretler içinde şöyle) dediler: “Ey Meryem! doğrusu sen görülmemiş bir şey yaptın.”

28 – “Ey Harun’un kızkardeşi! Senin baban kötü bir adam değildi, annen de iffetsiz bir kadın değildi.”

29 – Bunun üzerine Meryem çocuğu gösterdi. Onlar; “Biz beşikteki bir çocukla nasıl konuşuruz?” dediler.

30 – (Allah’ın bir mucizesi olarak İsa şöyle) dedi: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. O bana kitab verdi ve beni bir peygamber yaptı.”

31 – “Beni, nerede olursam olayım mübarek kıldı. Hayatta bulunduğum müddetçe namaz kılmamı ve zekat vermemi emretti.”

32 – “Beni anneme hürmetkar kıldı. Beni zorba ve isyankar yapmadı.”

33 – “Doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün selam ve emniyet benim üzerimedir.”

34 – İşte hakkında (yahudilerle hıristiyanların) ihtilaf edip durdukları Meryemoğlu İsa’ya dair Allah’ın sözü budur.

35 – … Allah, bir şeyin olmasını dilerse, ona sadece “ol” der, o da oluverir.

36 – “Şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz Allah’tır. O halde ona ibadet edin, işte dosdoğru yol budur.”

37 – Ne var ki, fırkalar (yahudi ve hıristiyanlar) kendi aralarında ihtilafa düştüler. O büyük (dehşetli) günü görecek kâfirlerin vay haline!

38 – Bize gelecekleri gün, neler işitecekler, neler görecekler! Fakat o zalimler bugün apaçık bir sapıklık içindedirler.

39 – (Ey Muhammed!) İnsanların pişmanlık duyacağı ve işin bitmiş olacağı (kıyamet) günü ile onları uyar. Onlar hâlâ gaflet içindedirler, onlar iman etmezler.

40 – Şüphesiz biz bütün yeryüzüne ve üzerindekilere varis olacağız. Ve onlar da mutlaka bize döndürüleceklerdir.

41 – Kur’ân’da İbrahim’i(n kıssasını da) an. Şüphesiz ki o, sıddık (özü, sözü doğru) bir peygamberdi.

42 – O, bir zaman babasına şöyle demişti: “Babacığım! İşitmeyen, görmeyen ve sana hiçbir faydası olmayan şeylere niçin tapıyorsun?”

43 – “Babacığım! Doğrusu sana gelmeyen bir ilim bana geldi. O halde bana uy da, seni doğru bir yola eriştireyim.”

44 – “Babacığım! Şeytana tapma, çünkü şeytan Rahmân (olan Allah)a âsî oldu.”

45 – “Babacığım! Doğrusu ben korkarım ki, sana Rahmân’dan bir azab dokunur da şeytana (cehennemde arkadaş) olursun.”

46 – Babası “Ey İbrahim! Sen benim ilâhlarımdan yüz mü çeviriyorsun? Yemin ederim ki, eğer (onları kötülemekten) vazgeçmezsen, seni muhakkak taşlarım. (gerçektenveya söz ile- sana taş atarım). Haydi uzun bir müddet benden uzak ol” dedi.

47 – İbrahim şöyle dedi: “Selâm sana olsun, senin için Rabbimden mağfiret dileyeceğim. Çünkü o, bana çok lütufkârdır.”

48 – “Ben, sizden ve Allah’tan başka taptığınız şeylerden çekilip ayrılırım da Rabbime dua (ibadet) ederim. Rabbime yalvarışımda mahrum kalmayacağımı umarım.”

49 – İbrahim, kavminden ve onların Allah’tan başka ibadet ettikleri şeylerden uzaklaşınca, biz ona İshak’ı ve (İshak’ın oğlu) Yakub’u ihsan ettik. Ve hepsini de peygamber yaptık.

50 – Biz onlara rahmetimizden lütuflarda bulunduk. Hepsine de dillerde güzel ve yüksek bir övgü verdik.

51 – Kur’ân’da Musa’yı da an; Şüphesiz ki o, ihlaslı bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

52 – Biz ona Tur dağının sağ yanından seslendik ve onu hususi bir konuşmada bulunmak üzere kendimize yaklaştırdık.

53 – Rahmetimizden de ona, kardeşi Harun’u bir peygamber olarak ihsan eyledik. Meâl-i Şerifi

54 – Kur’ân’da İsmail’i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi.

55 – Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.

56 – Kitapta İdris’i de an; çünkü o, çok sadık (özü, sözü pek doğru) bir peygamberdi.

57 – Biz onu yüce bir yere yükselttik.

58 – İşte bunlar, Allah’ın kendilerine nimetler verdiği peygamberlerden, Âdem’in soyundan ve gemide Nuh ile beraber taşıdıklarımızın neslinden, İbrahim ve İsrail’in soyundan, hidayete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz kimselerdir…

60 – Fakat tevbe edip iman eden ve salih amel işleyen bunun dışındadır. Bunlar cennete girecekler ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklardır.

61 – … Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.

62 – Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selam” işitirler. Orada sabah akşam rızıkları da hazırdır.

64 – “(Cebrail dedi ki: Ey Muhammed!) “Biz senin Rabbinin emri olmadıkça inmeyiz. Önümüzdeki ve ardımızdaki (bütün geçmiş ve gelecek şeyler) ve bunların arasındakiler hep O’nundur. Rabbin de (seni) unutmuş değildir?”

65 – O, göklerin, yerin ve aralarındakilerin Rabbidir. O halde, O’na ibadet et ve O’na ibadet etmekte sabırlı ol…

66 – Halbuki insan şöyle der: “Ben öldüğüm zaman, ileride gerçekten diri olarak (mezardan) çıkarılacak mıyım?”

67 – O insan, daha önce hiçbir şey değilken kendisini yoktan var ettiğimizi hatırlamaz mı?

75 – Onlara de ki: “Kim sapıklık içinde ise, Rahmân ona mal ve evlatça ziyadelik ve azgınlığında mühlet verir. Nihayet kendilerine vaad edilen azabı, yahut kıyamet günü cehennemi gördükleri vakit, artık bilecekler kimin mevkii daha fena ve yardımcıları daha zayıfmış.

76 – Allah, hidayeti kabul edenlere, daha çok hidayet verir. Baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin katında sevap bakımından da daha hayırlıdır, sonuç bakımından da daha hayırlıdır.

77 – Şimdi âyetlerimizi inkâr eden ve “Elbette bana mal ve evlat verilecektir.” diyen adamı gördün mü?

80 – O söylediği (mal ve evlat gibi) şeyleri de hep elinden alacağız ve o, tek başına bize gelecektir.

81 – Onlar, kendilerine kuvvet ve şeref kazandırsın diye, Allah’dan başka ilâh edindiler.

82 – Hayır, (zannettikleri gibi değil) tapındıkları ilâhlar onların ibadetlerini inkâr edecekler ve aleyhlerine dönüp düşman olacaklardır.

84 – Öyleyse onların hemen azaba uğratılmalarını isteme. Biz onların (ecel) günlerini sayıyoruz.

87 – (O gün) Rahmân (olan Allah)’ın katında bir ahd almış olan kimseden başkaları şefaat etme hakkına sahip olamayacaklardır.

88 – (Yahudilerle hıristiyanlar) “Rahmân, çocuk edindi” dediler.

89 – Yemin olsun ki, siz çok çirkin bir şey söylediniz.

90 – Az kalsın, söyledikleri sözden gökler çatlayacak, yer yarılacak ve dağlar parçalanıp dağılacaktı,

91 – O Rahmân’a çocuk isnad ettiler diye…

92 – Halbuki Rahmân’a çocuk edinmek yaraşmaz.

93 – Göklerde ve yerde bulunan hiçbir kimse yoktur ki (kıyamet günü) Rahmân’ın huzuruna kul olarak çıkmasın.

94 – And olsun ki Allah onların hepsini kuşatmış, kendilerini ve yaptıklarını bir bir saymıştır.

95 – Kıyamet günü onların herbiri Allah’ın huzuruna tek başına çıkacaktır.

96 – İman edip, salih amel işleyenler var ya, Rahmân (olan Allah) onları (gönüllere) sevdirecektir.

97 – (Ey Muhammed!) Biz Kur’ân’ı senin dilin üzere kolaylaştırdık ki, onunla Allah’tan korkup sakınanları müjdeleyesin…

18 – KEHF SURESİ

1 – Hamd, o Allah’a mahsustur ki kulu (Muhammed’e) kitabı indirdi ve ona hiçbir eğrilik koymadı.

2 – Onu dosdoğru (bir kitap) olarak (indirdi) ki…..şiddetli azaba karşı (insanları) uyarsın ve yararlı işler yapan müminlere kendileri için güzel bir mükafat bulunduğunu müjdelesin.

3 – Onlar orada sürekli kalacaklardır.

6 – (Ey Muhammed!) Demek onlar, bu söze (kitaba) inanmazlarsa, onların peşinde üzüle üzüle kendini helak edeceksin!

7 – Biz yeryüzündeki şeyleri kendisine süs olsun diye yarattık ki, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim.

19 – Onları bir mucize olarak uyuttuğumuz gibi, birbirlerine sorsunlar diye kendilerini uyandırdık da içlerinden bir sözcü şöyle dedi: “Ne kadar durup kaldınız?” (Kimi) “Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık” dediler. (Kimi de) şöyle dediler: “Ne kadar durduğunuzu, Rabbiniz daha iyi bilir. Şimdi siz birinizi, bu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın, hangi yiyecek daha temiz ise, ondan size azık getirsin. Hem çok dikkatli davransın ve sizi kimseye sezdirmesin.”

21 – Böylece insanları onlardan haberdar kıldık ki, öldükten sonra dirilmenin hak olduğunu ve kıyamet gününden şüphe edilemeyeceğini bildirmek için, öylece şehir halkına buldurduk. Onları mağarada bulanlar, aralarında durumlarını tartışıyorlardı. Dediler ki: “Üstlerine bir bina (kilise) yapın. Bununla beraber Rableri, onları daha iyi bilir.” Sözlerinde üstün gelen müminler: “Üzerlerine muhakkak bir mescid yapacağız.” dediler.

23 – Hiçbir şey için, Allah’ın dilemesi dışında: “Ben yarın onu yapacağım deme”

24 – Ancak Allah dilerse (yapacağım de). Ve unuttuğun vakit Allah’ı an ve “Umarım Rabbim beni, doğruya daha yakın olana eriştirir.” de.

26 – De ki: …. Göklerin ve yerin gaybı O’na aittir. O ne güzel görendir! O ne mükemmel işitendir! Onların, O’ndan başka bir yardımcısı yoktur. O, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez.

27 – Rabbinin kitabından sana vahyolunanı oku! Onun sözlerini değiştirecek kimse yoktur. Ve O’ndan başka bir sığınılacak da bulamazsın.

29 – Ve de ki: O hak Rabbimizdendir. Artık dileyen iman etsin, dileyen inkâr etsin…

30 – İman edip de güzel davranışlarda bulunanlar var ya, şüphe yok ki biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz.

32 – Onlara, şu iki adamı misal olarak anlat: Biz bunlardan birine her türlü üzümden iki bağ vermişiz, her ikisinin etrafını hurmalarla donatmışız, aralarında da bir ekinlik yapmışız.

33 – İki bağın ikisi de yemişlerini vermiş, hiçbir şey noksan bırakmamış, ikisinin ortasından bir de nehir akıtmışız.

34 – İki bağın sahibinin ayrıca başka geliri vardı. Bundan dolayı bu adam arkadaşıyla münakaşa ederken: “Ben malca senden daha zengin ve insan sayısı bakımından da senden daha güçlü ve üstünüm” dedi.

35 – Adam, bu şekilde kendine zulmederek bağına girdi ve şöyle dedi: “Bunun hiç yok olacağını sanmıyorum”

36 – “Kıyametin kopacağını da zannetmem. Şayet Rabbimin huzuruna götürürlürsem, muhakkak orada bundan daha hayırlı bir sonuç bulurum”.

37 – Bunun üzerine kendisiyle münakaşa eden arkadaşı da ona şöyle dedi: “Seni topraktan, sonra seni bir damla sudan yaratan, daha sonra da seni insan haline getireni mi inkar ediyorsun?

38 – “Fakat ben iman ederek diyorum ki: O Allah, benim Rabbimdir, ben Rabbime kimseyi ortak koşmam.”

39 – “Kendi bağına girdiğin zaman: “Bu Allah’dandır, benim kuvvetimle değil, Allah’ın kuvveti ile olmuştur, deseydin ya! Her ne kadar beni, malca ve evlatça kendinden az görüyorsan da.”

42 – Derken serveti yok edildi. Bunun üzerine bağına yaptığı masraflara karşı ellerini oğuşturmaya başladı. Bağ, çardakları üzerine yıkılmış kalmıştı, “Ah Keşke Rabbime hiçbir şeyi ortak koşmasaydım” diyordu.

43 – Onun Allah’tan başka yardım edecek adamları yoktur ve Allah’a karşı kendi nefsini de kurtaramadı.

44 – İşte burada yardım, yalnız hak olan Allah’a aittir. O’nun verdiği mükâfat da daha hayırlıdır, netice de daha hayırlıdır.

45 – Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir.

46 – Mal ve oğullar, dünya hayatının süsüdür. Bakî kalacak olan iyi ameller ise, Rabbinin katında, sevabca da hayırlıdır, ümid yönünden de daha hayırlıdır.

47 – O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız.

48 – Onlar, saf halinde Rabbine arz edilmişlerdir. Allah, onlara şöyle diyecektir: “Şüphesiz sizi ilk önce yarattığımız gibi bize geldiniz. Fakat, size kıyamet için yaptığımız vaadi yerine getirmeyeceğimizi sanmıştınız, değil mi?

49 – O gün herkesin amel defteri ortaya konulmuştur. Ey Muhammed! Günahkârların, amel defterlerinden korkarak: “Eyvah bize! Bu nasıl deftermiş ki, büyük küçük hiçbir şey bırakmadan hepsini saymış dökmüş” dediklerini görürsün. Onlar, bütün yaptıklarını hazır bulmuşlardır. Senin Rabbin hiç kimseye zulmetmez.

50 – Yine o vakti hatırla ki biz, meleklere: “Âdem’e secde edin!” demiştik. İblis hariç olmak üzere onlar hemen secde ettiler. İblis cinlerdendi, Rabbinin emrinden dışarı çıktı. Şimdi siz beni bırakıp da İblis’i ve soyunu dostlar mı ediniyorsunuz? Halbuki onlar sizin düşmanınızdır. Zalimler için bu ne kötü bir değişmedir.

51 – Ben, onları (İblis ve soyunu) ne göklerin ve yerin yaratılışında, ne de kendilerinin yaratılışında şahit tutmadım ve hiçbir zaman doğru yoldan çıkanları yardımcı edinmiş değilim.

52 – Ve o (kıyamet) günü Allah kâfirlere şöyle buyuracak: “Ortaklarım ve şefaatçılarınız diye zannettiğiniz putlarınızı çağırın.” Müşrikler onları çağırırlar, fakat kendilerine cevap vermezler…

54 – Şüphesiz biz, bu Kur’ân’da insanlara çeşitli mânâları türlü misallerle açık olarak verdik. İnsan ise, her şeyden çok mücadelecidir.

56 – Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz…

58 – Bununla beraber rahmet sahibi olan Rabbin çok bağışlayıcıdır, tevbe eden

66 – Musa ona (Hızır): “Allah’ın sana öğrettiği ilim ve hikmetten bana da öğretmen için sana tabi olabilir miyim?” dedi.

67 – (Hızır) dedi ki: “Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin.

68 – “İçyüzünü kavrayamadığın şeye nasıl sabredeceksin?”

69 – Musa: “İnşaallah beni sabırlı bulacaksın ve senin hiçbir işine karşı gelmeyeceğim” dedi.

70 – (Hızır) dedi ki: “O halde bana tabi olacaksın; ben sana sırrını anlatmadıkça, hiçbir şey hakkında bana soru sorma!”

71 – Bunun üzerine ikisi beraber yürüdüler. Nihayet gemiye bindikleri zaman, o kul (Hızır) gemiyi deldi. Musa, ona şöyle dedi: “Geminin içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu çok kötü bir iş yaptın.”

72 – (Hızır:) “Sen benimle asla sabredemezsin, demedim mi?” dedi.

73 – Musa dedi ki: “Unuttuğum şeyden dolayı beni suçlama ve bu işimden dolayı bana bir güçlük çıkarma.”

74 – Yine gittiler. Nihayet bir erkek çocuğa rastladıklarında Hızır hemen onu öldürdü. Musa: “Kısas olmadan masum bir cana nasıl kıyarsın? Doğrusu sen çok fena bir şey yaptın” dedi.

75 – Hızır dedi ki: “Doğrusu sen benimle asla sabredemezsin demedim mi sana?”

76 – (Musa) dedi ki: “Eğer bundan sonra sana bir şey sorarsam bana arkadaş olma! Hakikaten benim tarafımdan ileri sürülebilecek son mazerete ulaştın.

77 – Bunun üzerine yine yürüdüler. Nihayet bir köy halkına varıp onlardan yemek istediler. Ancak köy halkı onları misafir etmekten kaçındılar. Derken orada yıkılmak üzere olan bir duvar buldular. Hızır hemen onu doğrulttu. Musa: “İsteseydin elbet buna karşı bir ücret alırdın” dedi.

78 – Hızır dedi ki: “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.”

79 – “Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.”

80 – “Oğlana gelince, onun ana-babası mümin kimselerdi. Çocuğun onları azgınlık ve inkâra sürüklemesinden korktuk.”

81 – “İstedik ki Rabbleri onun yerine kendilerine ondan temizlikçe daha hayırlı ve daha çok merhamet eden birini versin.”

82 – “Duvar ise, o şehirde iki yetim oğlana ait idi. Duvarın altında onların bir hazinesi vardı. Babaları da iyi bir kimse idi. Onun için Rabbin istedi ki o iki çocuk erginlik çağlarına ersinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ve ben bunların hiçbirini kendiliğimden yapmadım. İşte senin sabredemediğin şeylerin içyüzleri budur.”

83 – Bir de sana Zülkarneyn’den soruyorlar. De ki: Size ondan bir hatıra okuyacağım.

84 – Gerçekten biz onu (Zülkarneyn’i) yeryüzünde iktidar sahibi yaptık ve ona ulaşmak istediği her şeyi elde etmesinin bir yolunu verdik.

85 – Derken o da bu yollardan birini tutup gitti.

86 – Nihayet güneşin battığı yere vardığı zaman, güneşi, (sanki) kara bir balçıkta batıyor buldu. Bir de bunun yanında bir kavim buldu. Biz ona dedik ki: “Ey Zülkarneyn! Onları ya cezalandırırsın veya onların hakkında iyi davranırsın.”

87 – O da demişti ki: “Kim haksızlık ederse muhakkak ona azab edeceğiz…

88 – “Amma her kim de iman edip iyi bir iş yaparsa, buna da en güzel mükâfat vardır. Biz ona dünyada kolaylık gösterir zor işlere koşmayız.”

89 – Sonra Zülkarneyn yine bir yol tuttu.

91 – İşte Zülkarneyn’in kudret ve saltanatı böyleydi. Ve biz onun yanında olan her şeyi bilgimizle kuşatmıştık.

92 – Sonra yine bir yol tuttu.

93 – Nihayet iki dağ arasına ulaştığında onların önünde, hemen hiç söz anlamayan bir kavim bulmuştu.

94 – Dediler ki: “Ey Zülkarneyn! Ye’cuc ve Me’cuc bu yerde fesat çıkarıyorlar. Onun için, bizimle onlar arasında bir sed yapman şartıyla sana bir vergi versek olur mu?”

95 – Dedi ki: “Rabbimin bana vermiş olduğu servet ve saltanat, sizin vereceğiniz şeyden daha hayırlıdır. Bana maddî yardımda bulunun da sizinle onların arasına en sağlam seddi yapayım.

96 – “Bana, demir kütleleri getirin.” Nihayet dağın iki ucunu denkleştirdiği vakit: “Ateş yakıp körükleyin” dedi. Demiri bir ateş koru haline getirince. “Bana erimiş bakır getirin üzerine dökeyim” dedi.

97 – Artık Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.

98 – Zülkarneyn dedi ki: “Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.

103 – De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?

104 – Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.

105 – İşte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O’nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.

106 – İşte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.

107 – İman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.

108 – İçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir. Bu hatırlatma ve uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere karşı ey Muhammed!

109 – Deki: “Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile.”

110 – De ki: “Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin.”

17 – İSRA SURESİ

1 – Kulu Muhammed’i geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.

2 – Musa’ya da kitap verdik ve beni bırakıp başkasını vekil edinmeyiniz diye onu İsrail oğulları için bir hidayet rehberi kıldık.

3 – Ey Nuh’la beraber gemiye taşıyarak kurtardığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu o çok şükredici bir kuldu.

7 – Eğer iyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiş olursunuz ve eğer kötülük ederseniz yine kendinizedir…

9 – Şüphesiz ki bu Kur’ân, insanları en doğru ve en sağlam yola iletir ve salih amel işleyen müminlere büyük bir ecir olduğunu müjdeler.

10- Ahirete inanmayanlara da can yakıcı bir azab hazırlamışızdır.

11 – İnsan, hayrın gelmesine dua ettiği gibi kötülüğün gelmesine de dua eder. İnsan pek acelecidir.

12 – Biz geceyi ve gündüzü varlığımıza delalet eden birer delil kıldık. Sonra Rabbinizden bir lütuf aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin karanlığını silip (yerine) eşyayı aydınlatan gündüzün aydınlığını getirdik. İşte biz her şeyi uzun uzadıya anlattık.

13 – Her insanın amel defterini boynuna astık, kıyamet günü açılmış bulacağı kitabı önüne çıkarırız.

14 – “Kitabını oku! Bugün hesap görücü olarak sana nefsin yeter!” deriz.

15 – Kim doğru yola gelirse sırf kendi iyiliği için gelir. Kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapar. Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü çekmez. Biz bir Peygamber göndermedikçe, hiç kimseye azab edecek değiliz.

16 – Biz (hak etmiş) bir ülkeyi yok etmek istediğimiz zaman, şımarık varlıklılarına emrederiz, onlar itaat etmeyip orada kötülük işlerler. Böylece, o ülke helaka müstahak olur, biz de onu yerle bir ederiz.

17 – … Kullarının günahlarını bilmek ve görmekte Rabbin yeter.

18 – Her kim peşin isterse, dünyada ona, istediğimiz kimseye, dilediğimiz kadarını peşin veririz. Sonra ona cehennemi hazırlarız; kınanmış ve (rahmetimizden) kovulmuş olarak oraya girer.

19 – Kim de ahireti isterse ve mümin olarak kendine yaraşır bir çaba ile onun için çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

20 – Hepsine; (dünyayı isteyenlere de, ahireti isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir.

22 – Allah ile birlikte başka bir ilâh edinme! Yoksa kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23 – Rabbin kesin olarak şunları emretti: Ancak kendisine ibadet edin, anne ve babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara “öf” bile deme ve onları azarlama. İkisine de tatlı ve güzel söz söyle.

24 – İkisine de acıyarak tevazu kanatlarını indir. Ve şöyle de: “Ey Rabbim! Onların beni küçükten terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de kendilerine merhamet et.”

25 – Rabbiniz içinizden geçenleri çok iyi bilir. Eğer iyi kimseler olursanız elbette Allah çok tevbe edenleri bağışlayıcıdır.

26 – Akrabaya, yoksula ve yolda kalmışa hakkını ver. Bununla beraber malını saçıp savurma.

27 – Çünkü (malını) saçıp savuranlar, şeytanların kardeşleridir. Şeytan ise Rabbine karşı çok nankördür.

28 – Eğer Rabbinden beklediğin bir rahmet (rızık) için, onlardan yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o vakit de onlara yumuşak ve tatlı bir söz söyle.

29 – Elini boynuna asıp bağlama (cimri olma), hem de onu büsbütün açıp saçma (israf etme); aksi halde kınanmış olursun ve eli boş açıkta kalırsın.

30 – … Şüphesiz ki Allah, kullarının durumlarından haberdardır, her şeyi görendir.

31 – Bir de geçim korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, onlara da, size de rızkı biz veririz. Şüphesiz ki onları öldürmek, çok büyük bir suçtur.

32 – Zinaya da yaklaşmayın, çünkü o pek çirkindir ve kötü bir yoldur.

33 – Haklı bir sebep olmadıkça, Allah’ın öldürülmesini haram kıldığı canı öldürmeyin. Kim haksız yere öldürülürse, biz onun velisine bir yetki verdik. O da öldürmede aşırı gitmesin. Çünkü ona (dinin kendisine verdiği yetki ile) yardım olunmuştur.

34 – Yetimin malına da yaklaşmayın. Ancak rüşdüne erinceye kadar en güzel bir şekilde yaklaşabilirsiniz. Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk bulunuyor.

35 – Ölçtüğünüz zaman tam ölçün ve doğru terazi ile tartın. Bu hem daha hayırlıdır ve sonuç itibariyle de daha güzeldir.

36 – Bir de hiç bilmediğin bir şeyin ardına düşme! Çünkü kulak, göz, gönül, bunların her biri yaptıklarından sorumludurlar.

37 – Yeryüzünde kibir ve azametle yürüme! Çünkü sen asla yeri yaramazsın ve boyca da dağlara erişemezsin.

38 – Kötü olan bütün bu yasaklar, Rabbinizin sevmediği şeylerdir.

39 – İşte bunlar, Rabbinin sana vahyettiği hikmetlerdendir. Sakın Allah’la beraber başka bir ilâh uydurma. Aksi halde kötülenmiş ve Allah’ın rahmetinden uzaklaştırılmış olarak …

41 – Biz, bu Kur’ân’da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.

43 – Allah, onların dediklerinden çok münezzeh ve çok yüksek, hem pek büyük bir yükseklikle yücedir.

44 – Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur. Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız. Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır.

45 – Sen Kur’ân’ı okuduğun zaman biz, seninle ahirete inanmayanların arasına görünmez bir perde çekeriz.

47 – Biz onların, seni dinlerken nasıl dinlediklerini çok iyi biliriz. Birbiriyle fısıldaşırlarken de o zalimlerin: “Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!” dediklerini biz çok iyi biliriz.

48 – Bak senin için nasıl misaller verdiler de bu yüzden nasıl sapıklığa düştüler! Artık hak yolu bulmaya güçleri yetmez.

49 – Bir de onlar dediler ki: “Biz, bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi, gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?

50 – De ki: “İster taş olun, ister demir…”

51 – “İsterse gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun, (Muhakkak öldürülecek ve diriltileceksiniz.) “Onlar: “Bizi kim tekrar diriltecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yaratmış olan o kudret sahibi.” Sana başlarını sallayarak: “Ne zamandır bu.” diyecekler. De ki: “Yakın olması gerekir!”.

52 – (Allah) sizi çağıracağı gün, tam bir hürmetle onun emrine koşacaksınız ve zannedeceksiniz ki, kabirlerinizde pek az bir müddet kaldınız.

53 – Mümin kullarıma söyle de (onlara) en güzel olan sözü söylesinler. Çünkü şeytan aralarına fesat sokar. Şüphesiz şeytan, insan için apaçık bir düşmandır.

54 – Rabbiniz sizi çok daha iyi bilir… Seni de onların üzerine vekil göndermedik.

56 – De ki: “Allah’tan başka, ilâh olduğunu sandığınız şeyleri çağırın, size yardım etsinler. Onlar, ne sizden sıkıntıyı kaldırabilirler, ne de değiştirebilirler.

61 – (Yine unutma ki) Bir vakit meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. Şeytan’dan başka hepsi secde ettiler. O ise: “Ben bir çamurdan yarattığın kimseye mi secde ederim?” demişti.

62 – (Yine Şeytan) dedi ki: “Şu benden üstün kıldığını gördün mü? Yemin ederim ki, eğer beni kıyamet gününe kadar ertelersen, pek azı hariç, onun zürriyetini kendi buyruğum altına alacağım.”

63 – Allah buyurdu ki: “Haydi git! Onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz ki, cezanız cehennemdir, hem de mükemmel bir ceza. ”

64 – “Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun.” Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.

65 – Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.

66 – Rabbiniz, lütfundan nasib arayasınız diye, sizin için denizde gemileri yürüten kudret sahibidir. Şüphesiz O, size çok merhametlidir.

67 – Denizde başınıza bir felaket geldiği zaman, Allah’tan başka yalvardığınız bütün putlar kaybolur. Allah sizi tehlikeden kurtarıp karaya çıkarınca da yüz çevirirsiniz…

70 – Andolsun ki biz, insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Karada ve denizde taşıtlara yükledik ve temiz yiyeceklerden onları rızıklandırdık. Onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.

71 – Kıyamet günü bütün insanları önderleriyle çağıracağız. O gün, kimin amel defteri sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve en küçük bir haksızlığa uğratılmayacaklar.

72 – Her kim bu dünyada (manen) kör ise ahirette de kördür. Ve gidişçe daha şaşkındır.

73 – (Ey Muhammed!) Az kalsın seni bile, sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni dost edineceklerdi.

74 – Eğer biz sana sebat vermemiş olsaydık, nerdeyse sen onlara birazcık meyledecektin.

76 – (Ey Muhammed!) Yakında seni yurdundan çıkarmak için, muhakkak ki rahatsız edecekler ve o takdirde onlar da senin ardından pek az kalacaklardır.

77 – Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.

78 – Güneşin batıya kaymasından, gecenin karanlığına kadar (belirli vakitlerde) gereği üzere namazı kıl, bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazında, gece ve gündüz melekleri hazır bulunur.

80 – (Ey Muhammed!) De ki: “Rabbim! Beni, takdir ettiğin yere gönül rahatlığı ve huzur içinde koy ve çıkacağım yerden de dürüstlükle ve selametle çıkmamı sağla. Bana katından yardım edici bir kuvvet ver.”

81 – (Ey Muhammed!) De ki: “Hak geldi, batıl yok oldu. Elbette batıl yok olmaya mahkumdur.”

82 – Biz Kur’ân’dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz…

83 – Biz insana nimet verdiğimiz zaman, Allah’ı anmaktan yüz çevirip uzaklaşır. Ona fenalık dokununca da ümitsizliğe kapılır.

84 – De ki: “Herkes bulunduğu hal ve niyetine göre iş yapar. Bu durumda kimin en doğru yolda olduğunu Rabbiniz daha iyi bilir.”

85 – Ey Muhammed! Sana ruhtan soruyorlar. De ki: “Ruh Rabbimin bildiği bir iştir ve size ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”

86 – Yemin olsun ki, dilersek sana vahyettiğimizi ortadan kaldırırız; sonra bize karşı kendine bir vekil (koruyucu) bulamazsın.

87 – Fakat Rabbinden bir rahmet olarak (biz bunu yapmadık). Gerçekten O’nun senin üzerindeki lütfu çok büyüktür.

88 – Ey Muhammed! De ki: “Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler bu Kur’ân’ın benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine yardımcı olsalar bile, yine onun bir benzerini meydana getiremeyeceklerdir.”

89 – Yemin olsun ki biz bu Kur’ân’da insanlar için çeşitli misaller vermişizdir. Yine de insanların çoğu inkârlarında ısrar ederler.

93 – …” De ki: “Rabbimi tenzih ederim. Nihayet ben de, peygamber olan bir insandan başka bir şey değilim.”

94 – Kendilerine doğru yolu gösteren peygamber gelince, insanların iman etmelerine engel olan sebep sadece: “Allah bir insanı mı Peygamber gönderdi?” demeleridir.

96 – De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Çünkü O, kullarının yaptığından haberdardır, yaptıklarını çok iyi görendir.”

99 – Onlar, gökleri ve yeri yaratan Allah’ın, kendilerinin aynı olan insanları yaratmaya da kadir olduğunu görüp bilmediler mi? Allah onlar için şüphe edilmeyen bir vâde takdir etmiştir. Fakat zalimler, inkârlarında yine de ısrar ederler.

100 – (Ey Muhammed!) De ki: “Eğer siz Rabbimin rahmet hazinelerine sahip olsaydınız, fakirlik korkusunu yine de elden bırakmazdınız.” Doğrusu insan çok cimridir.

101 – Andolsun biz Musa’ya apaçık dokuz mucize verdik. (Ey Peygamber!) İsrailoğullarına sor, Musa kendilerine geldiğinde Firavun ona: “Ey Musa! Ben senin büyülenmiş olduğunu sanıyorum” demişti.

102 – Musa dedi ki: “Ey Firavun! Pekâlâ bilirsin ki, bu mucizeleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ey Firavun! Ben de seni helak olmuş zannediyorum.”

103 – Derken Firavun, Musa’yı ve İsrailoğullarını Mısır’dan sürmek istedi. Biz de onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.

105 – Biz bu Kur’an’ı hak olarak indirdik, O, bütün hakikatleri içinde toplayarak indi. Ey Peygamber! Biz seni ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

106 – Sana Kur’ân’ı verdik ve onu insanlara sindire sindire okuyasın diye (kısımlara) ayırdık ve biz onu yavaş yavaş indirdik.

107 – Ey Muhammed! De ki: İster ona (Kur’ân’a) inanın, ister inanmayın; o daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğunda onlar, yüzleri üstü secdeye kapanırlar.

108 – Ve derler ki: Rabbimizi tenzih ederiz. Şüphesiz ki Rabbimizin vaadi gerçekleşir.

109 – … Hem de bu Kur’ân’ı işitmek onların Allah’a teslimiyetlerini daha da artırır.

110 – (Sen onlara) de ki: İster “Allah” deyin, ister “Rahmân” deyin, nasıl çağırırsanız çağırın. En güzel isimler O’nundur. Namazında sesini pek yükseltme, çok da gizli okuma, orta yolu seç.

111 – Ve şöyle de: Hamd o Allah’a ki, hiçbir çocuk edinmedi, mülkte ortağı yoktur, aciz olmayıp bir yardımcıya da ihtiyacı yoktur. Tekbir getirerek O’nu noksanlıklardan yücelt de yücelt.

16 – NAHL SURESİ

1 – Allah’ın emri geldi, sakın onu acele edip istemeyiniz. Allah, müşriklerin koştukları ortaklardan münezzeh ve yücedir.

2 – Kendi emrinden ruh (vahiy) ile melekleri, kullarından dilediği peygamberlere indirip şu gerçeği insanlara bildirin, buyuruyor: Benden başka hiçbir ilâh yoktur…

3 – Allah gökleri ve yeri hikmeti ile yarattı. O, kâfirlerin ortak koştukları şeylerden çok yücedir.

4 – O, insanı bir spermadan yarattı. Bir de bakarsın ki o, Rabbine karşı apaçık bir düşmandır.

5 – Hayvanları da O yarattı. Onlarda sizi ısıtacak şeyler ve birçok faydalar vardır. Ve siz onlardan bir kısmını da yersiniz.

6 – O hayvanları, akşam vakti getirirken ve sabahleyin salarken, onlarda sizin için bir güzellik ve zevk vardır.

7 – Bu hayvanlar, ancak güçlükle varabileceğiniz bir memlekete yüklerinizi taşır. Rabbiniz, şüphesiz çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

8 – Hem kendilerine binesiniz, hem de zinet olsun diye atları, katırları, ve merkepleri yarattı. Ve şu anda bilemeyeceğiniz daha nice şeyler yaratacak.

9 – Doğru yolu göstermek Allah’a aittir. Onun eğrisi de vardır. Allah dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.

10 – Sizin için gökten su indiren O’dur. İçecek su ondandır; hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de o su ile yetişir.

11 – Allah, sizin için, o su ile ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve her çeşit meyveleri bitirir. Şüphesiz ki bunda düşünecek bir topluluk için büyük bir ibret vardır.

12 – Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize O verdi. Bütün yıldızlar da O’nun emrine boyun eğmişlerdir. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır.

13 – Yeryüzünde sizin için yarattığı değişik renklerdeki şeyleri de sizin hizmetinize sunmuştur. Elbette bunda öğüt alan kimseler için bir ibret vardır.

14 – Yine denizden taze et (balık) yiyesiniz ve ondan takındığınız süs eşyasını çıkarasınız diye, denizi emrinize veren Allah’tır. Gemilerin denizde suyu yararak gittiklerini görüyorsun. Lütfundan rızık aramanız ve şükretmeniz için Allah böyle yapmıştır.

15 – Allah, yeryüzü sizi sarsmasın diye oraya sabit dağlar yerleştirdi. Yolunuzu bulmanız için de nehirler ve yollar yarattı.

16 – Daha birçok âlametler yarattı. İnsanlar geceleyin de Allah’ın yarattığı yıldızlarla yönlerini bulurlar.

17 – Hiç yaratan (Allah), yaratmayan (putlar) gibi olur mu? Artık siz düşünmez misiniz?

18 – Halbuki Allah’ın nimetlerini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

19 – Allah, gizlediğinizi de açıkladığınızı da bilir.

20 – Kâfirlerin Allah’tan başka yalvardıkları (putlar) ise, hiçbir şey yaratamazlar. Çünkü onlar, kendileri yaratılmışlardır.

21 – O putlar, hep ölüdürler, diri değildirler ve insanların öldükten sonra ne zaman dirileceklerini de bilmezler.

22 – İlâhınız bir tek ilâhtır. Bununla beraber ahirete inanmayanların kalbleri inkârcı, kendileri de böbürlenen kimselerdir.

23 – Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir. Doğrusu Allah, kendilerini büyük görüp hakkı kabul etmeyenleri sevmez.

24 – Onlara: “Rabbiniz ne indirdi? denildiği zaman “Öncekilerin efsanelerini” dediler.

25 – Bunu söylemelerinin sebebi şu: Kıyamet günü, kendi günahlarını tam olarak yüklendikten başka, bilgisizlikleri yüzünden saptırmakta oldukları kimselerin günahlarından bir kısmını da yükleneceklerdir. Dikkat edin, yüklendikleri günah ne kötüdür!

29 – …. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!

30 – Kötülüklerden sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denilince: “Hayır indirdi” derler. Bu dünyada güzel amel işleyenlere güzel bir mükafat var. Elbette ahiret yurdu ise daha hayırlıdır. Allah’tan korkanların yurdu ne güzeldir!

32 – Takva sahipleri o kimselerdir ki, melekler, canlarını hoş ve rahat halde alırlar. “Selam size, yapmış olduğunuz güzel işlerin mükafatı olarak girin cennet’e…” derler.

33 – Ancak kendilerine, ruhlarını alacak meleklerin gelmesini veya Rabbinin azab emrinin (kıyametin) gelip çatmasını bekliyorlar! …Allah onlara zulmetmedi, fakat onlar kendilerine zulmetmişlerdi.

35 – … peygamberlerin vazifesi, ancak açık-seçik bir tebliğden, ibarettir.

36 – Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir peygamber gönderdik. …Şimdi yer yüzünde bir gezip dolaşın da bakın ki, peygamberleri yalanlayanların sonunun ne olduğunu bir görün?

39 – Allah ölüleri diriltecek ki, o kâfirlerin, hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıkça göstersin ve bunu inkâr edenler kendilerinin yalancı olduklarını bilsinler.

40 – Biz bir şeyi dilediğimiz zaman, ona sözümüz sadece “ol” dememizdir. O da hemen oluverir.

41 – Zulme uğradıktan sonra Allah yolunda hicret edenlere gelince, biz dünyada mutlaka onları güzel bir yere yerleştiririz. Halbuki bilirlerse ahiretin mükafatı elbette daha büyüktür.

42 – O Muhacirler, müşriklerin eziyetlerine sabredenler ve Rablerine tevekkül edenlerdir.

44 – Biz o peygamberleri mucizelerle ve kitaplarla gönderdik. Ey Peygamberim! Sana da Kur’ân’ı indirdik ki, insanlara vahyedileni açıklayasın. Belki onlar da düşünürler.

45 – Sinsice kötü tuzaklar kuranlar, Allah’ın kendilerini yerin dibine geçiremeyeceğinden, yahut bilemeyecekleri bir yerden azabın gelmeyeceğinden emin mi oldular?

46 – Yahut (rızık için) dolaşıp dururlarken (Allah’ın azabının) kendilerini yakalayıvermesinden emin mi oldular? Üstelik onlar, azabı engelleyici de değillerdir.

49 – Göklerde ve yer yüzünde bulunan canlılar ve bütün melekler, kibirlenmeden Allah’a secde ederler.

51 – Allah, buyurmuştur ki: İki ilâh edinmeyin. O, ancak bir ilâhdır. Onun için yalnız benden korkun.

52 – Göklerde ve yerde olan her şey yalnız O’nundur. Din de daima O’nundur. Böyle iken, siz Allah’tan başkasından mı korkarsınız?

54 – Sonra Allah bu sıkıntıyı sizden kaldırdığı zaman, bir de bakarsınız ki, içinizden bir topluluk, hemen Rablerine ortak koşarlar.

58 – Halbuki onlardan birine, kız doğum haberi müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolar, yüzü kapkara kesilir.

61 – Eğer Allah insanları zulümleri yüzünden hesaba çekseydi, yeryüzünde kımıldayan tek canlı bırakmazdı. Fakat Allah onları, belli bir vakte kadar erteler. Müddetleri (ecelleri) geldiği zaman, onu ne bir saat erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.

62 – Müşrikler, kendilerinin hoşlanmadıkları şeyleri, Allah’a isnad ediyorlar. Dilleri, en güzel şeylerin kendilerine ait olduğunu yalan yere durmadan söyler. Hiç şüphesiz onlar için, sadece ateş vardır. Oraya en önde gidip kalacaklardır.

64 – (Ey Resulüm!) Biz, sana bu kitabı (Kur’ânı) sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklaman için ve iman edecek topluma bir hidayet, bir rahmet olsun diye indirdik.

65 – Allah gökten bir su indirdi ve onunla yeryüzüne ölümünden sonra hayat verdi. Şüphesiz ki bunda dinleyen bir millet için büyük bir ibret vardır.

66 – Gerçekten süt veren hayvanlarda da size bir ibret vardır. Size işkembelerindeki yem artıklarıyla kandan meydana gelen, içenlere içimi kolay halis bir süt içirmekteyiz.

67 – Hurma ve üzüm ağaçlarının meyvalarından da hem içki, hem de güzel gıdalar edinirsiniz. Şüphesiz ki bunda aklını kullanan kimseler için büyük bir ibret vardır.

68 – Senin Rabbin bal arısına şöyle vahyetti: Dağlardan, ağaçlardan ve insanların kuracakları kovanlardan kendine evler edin.

69 – Sonra meyvaların hepsinden ye de, Rabbinin (sana) kolay kıldığı yollara gir, diye ilham etti. Onların karınlarından renkleri çeşitli bir bal çıkar ki, onda insanlar için şifâ vardır. Şüphesiz ki bunda düşünen bir millet için, büyük bir ibret vardır.

70 – Allah, sizi yarattı, sonra da sizi öldürecektir. İçinizden kimi de, biraz bilgiden sonra eşyayı önceki bildiği gibi bilmesin diye, ömrün en kötü çağına kadar yaşatılır. Şüphesiz ki Allah çok bilgili ve büyük kudret sahibidir.

72 – Allah, size kendi cinsinizden eşler, o eşlerinizden de oğullar ve torunlar yarattı. Sizi helal ve güzel gıdalarla rızıklandırdı. Onlar, hâlâ batıla mı inanıyorlar? ve Allah’ın nimetini inkâr mı ediyorlar?

73 – Müşrikler, Allah’ı bırakıp, göklerden ve yerden kendileri için hiçbir rızka sahip olmayan ve sahip olmaya da güçleri yetmeyen şeylere taparlar.

77 – Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a aittir. Kıyametin kopuşu yalnız bir göz kırpması veya daha az bir zamandan başkası değildir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.

79 – Göğün boşluğunda Allah’ın emrine boyun eğdirilerek uçuşan kuşlara bakmadılar mı? Şüphesiz bunda inanan bir toplum için âyetler (ibretler) vardır.

82 – Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir.

90 – Şüphesiz ki Allah, size adaleti, iyilik yapmayı ve yakınlara bakmayı emreder; hayasızlıktan, fenalıktan ve azgınlıktan nehyeder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir.

91 – Bir de anlaşma yaptığınızda Allah’ın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allah’ı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.

92 – Bir ümmet, diğer bir ümmetten (sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda aldatma vasıtası yaparak, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra onu söküp bozmaya çalışan kadın gibi olmayın. Allah sizi bununla imtihan eder ve şüphesiz hakkında ihtilaf ettiğiniz şeyleri kıyamet günü size mutlaka açıklayacaktır.

93 – Allah dileseydi elbette hepinizi tek bir ümmet yapardı. Fakat Allah dilediğini saptırır ve dilediğine de hidayet verir. Şüphesiz ki, (kıyamet gününde) bütün yaptıklarınızdan sorumlu tutulacaksınız.

94 – Yeminlerinizi aranızda aldatma ve fesada vasıta edinmeyin, sonra sağlam basmışken bir ayak kayar da Allah yolundan saptığınız için, dünyada kötü azabı tadarsınız. Ahirette de size büyük bir azab olur.

95 – Allah’ın ahdini az bir bedel karşılığında değişmeyin. Eğer bilirseniz muhakkak ki Allah katındaki sevap sizin için daha hayırlıdır.

96 – Sizin yanınızdaki dünya malı tükenir, Allah’ın katındakiler ise tükenmez. Muhakkak ki biz, Allah yolunda sabredenleri, yaptıkları amelin daha güzeliyle mükafatlandıracağız.

97 – Erkekten ve dişiden, mümin olarak kim iyi amel işlerse muhakkak onu güzel bir hayat ile yaşatacağız ve yapmakta oldukları amellerin daha güzeliyle mükafatlarını elbette vereceğiz.

98 – Şimdi Kur’ân okumak istediğin zaman önce o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.

99 – Şüphesiz ki iman edip de Rablerine tevekkül edenler üzerinde o şeytanın hiçbir nüfuzu yoktur.

100 – Şeytanın nüfuzu, ancak onu dost edinenlere ve Allah’a ortak koşanlaradır.

104 – Allah’ın âyetlerine iman etmeyenleri, muhakkak ki Allah hidayete erdirmez ve onlara can yakıcı bir azab vardır.

105 – Yalanı ancak Allah’ın âyetlerine inanmayanlar uydurur. İşte onlar yalancıların ta kendileridir.

110 – Sonra şüphesiz Rabbin, eziyet edildikten sonra hicret eden, sonra cihad eden ve sabreden kimselerin yardımcısıdır. Bunlardan sonra Rabbin elbette çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

111 – O gün, herkes nefsini kurtarmak için uğraşarak gelir ve herkese yaptığı işin karşılığı tamamiyle ödenir ve hiç kimseye de zulmedilmez.

114 – Artık Allah’ın size rızık olarak verdiği şeylerden helal ve temiz olarak yiyin. Allah’ın nimetine şükredin, eğer gerçekten O’na ibadet edecekseniz.

115 – O size ancak ölü hayvanı, kanı, domuz etini ve Allah’tan başkası adına kesilenleri haram kıldı. Her kim bu haram şeyleri yemeye mecbur kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan ve aşırı gitmeden yiyebilir. Şüphesiz Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

116 – Dillerinizin yalan vasfetmesi ile: “Şu helaldir, şu haramdır” demeyin; aksi halde Allah’a iftira etmiş olursunuz. Şüphesiz Allah’a yalan uyduranlar asla kurtulamazlar.

118 – Sana anlattıklarımızı, daha önce yahudilere de haram kılmıştık. Biz onlara zulmetmemiştik. Fakat onlar kendi kendilerine zulmetmişlerdi.

125 – (Ey Resulüm!) Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağır! Ve onlarla en güzel şekilde mücadele et. Şüphesiz Rabbin kendi yolundan sapanları en iyi bilendir ve O, hidayete kavuşanları da en iyi bilendir.

126 – Eğer (bir suçtan dolayı) ceza verecek olursanız size yapılan azab ve cezanın misli ile ceza verin. Ama sabrederseniz, elbette o, sabredenler için daha hayırlıdır.

127 – (Ey Peygamber!) Sabret! Sabrın da ancak Allah’ın yardımı iledir. Onlardan dolayı üzülme! Kurdukları tuzaklardan telaş edip sıkıntıya düşme!

128 – Şüphesiz Allah, takva sahipleri ile ve iyilikte bulunanlarla beraberdir.

 

15 – HİCR SURESİ

1 – Elif, Lâm, Râ. Bunlar kitabın ve apaçık bir Kur’ân’ın âyetleridir.

2 – Bir zaman gelecek ki inkâr edenler, keşke müslüman olsaydık temennisinde bulunacaklardır.

3 – Onları bırak yesinler, içsinler, zevk alsınlar; arzu onları oyalasın ilerde bileceklerdir.

4 – Biz hiçbir memleketi (Allah katında) bilinen bir zamanı olmaksızın helak etmedik.

6 – Dediler ki: “Ey kendisine Kur’ân indirilen (Muhammed)! Sen mutlaka bir mecnunsun.”

7 – “Eğer peygamberlik davanda doğru kimselerdensen, bize melekleri getirmeliydin.”

8 – Biz o melekleri ancak, hak ile indiririz. Ve indirildikleri vakit de onlara hiç mühlet verilmez.

9 – Hiç şüphe yok ki, Kur’ân’ı biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.

10 – Andolsun, senden önceki milletler arasında da peygamberler gönderdik.

11 – Onlara hiçbir peygamber gelmiyordu ki onunla alay etmiş olmasınlar.

13 – Kur’âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.

14 – Onlara gökten bir kapı açsak da oradan yukarı çıksalar,

15 – “Gözlerimiz perdelendi, daha doğrusu bize büyü yapılmıştır” derler.

16 – Andolsun biz, gökte birtakım burçlar yarattık ve bakanlar için onu süsledik.

19 – Yeryüzünü düzgün bir şekilde yarattık ve oraya sabit dağlar yerleştirdik. Orada hikmetle ölçülmüş her şeyden bitkiler bitirdik.

20 – Orada hem sizin için, hem de sizin rızıklarını veremediğiniz kimseler için geçim yollarını yarattık.

21 – Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Fakat biz, onu ancak ihtiyaca göre, belli ölçülerde veririz.

22 – Biz rüzgarları aşılayıcı olarak gönderdik ve gökten bir su indirip sizi onunla suladık. O suyu hazinelerde tutan da siz değilsiniz.

23 – Elbette biz diriltiriz ve biz öldürürüz! Ve hepsinin varisleri de biziz.

24 – Andolsun ki biz, içinizden İslâm’da öne geçmek isteyenleri de biliriz, geri kalmak isteyenleri de biliriz.

25 – Şüphesiz Rabbin O’dur ki, onları kıyamet gününde hesaba çekmek için toplayacaktır. O, hikmet sahibidir, bilendir.

26 – Andolsun ki biz insanı kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattık.

28 – Ey Peygamber! Rabbinin meleklere şöyle dediğini hatırla: “Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş kokuşmuş çamurdan bir insan yaratacağım.”

29 – Ben, onun yaratılışını tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim zaman, siz hemen onun için secdeye kapanın.”

30 – Bunun üzerine meleklerin hepsi toptan secde ettiler.

31 – Yalnız İblis hariç. O secde edenlerle beraber olmaktan çekinmişti.

32 – Allah buyurdu ki: “Ey İblis! Ne oluyor sana da, secde edenlerle beraber olmuyorsun?”

33 – İblis şöyle dedi: “Kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın bir insana secde edemezdim.”

34 – Allah şöyle buyurdu: “Öyle ise oradan çık! Sen, artık kovulmuş birisin.”

35 – “Kıyamet gününe kadar lanet senin üzerindedir.”

36 – İblis: “Rabbim! Öyle ise insanların kabirlerinden kaldırılacakları güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver” dedi.

37 – Allah buyurdu ki: “Sen mühlet verilenlerdensin.”

38 – “Allah katında bilinen vaktin gününe kadar…”

39 – İblis şöyle dedi: “Rabbim! Beni saptırdığın için, mutlaka ben de yeryüzünde onlara günahları süsleyeceğim ve onların hepsini mutlaka azdıracağım!”

40 – “Ancak içlerinden ihlaslı kulların müstesnâdır.”

41 – Allah şöyle buyurdu: “İşte bana ulaşan dosdoğru yol budur.”

42 – “Sana uyan azgınlardan başka, kullarımın üzerinde hiçbir nüfuzun yoktur.”

45 – Allahtan korkanlar, elbette cennetlerde ve pınarların başındadırlar.

46 – Onlara: “Selametle güven içinde oraya girin” denir.

48 – Orada kendilerine hiçbir yorgunluk gelmeyecek. Oradan çıkarılacak da değillerdir.

49 – Kullarıma haber ver ki, gerçekten ben çok bağışlayıcı ve pek merhamet ediciyim.

50 – Bununla beraber azabım da çok acıklı bir azabdır. Bunları geçmişten bazı örneklerle açıklamak üzere:

51 – Hem o kullara, İbrahim’in misafirlerinden de haber ver.

52 – Hani melekler, İbrahim’in yanına girdikleri zaman, “selam” demişler, İbrahim de onlara: “Biz sizden korkuyoruz” demişti.

53 – Melekler: “Korkma! Gerçekten biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.

54 – İbrahim dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken, beni mi müjdeliyorsunuz, neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?”

55 – Melekler: “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Sakın Allah’ın rahmetinden ümidini kesenlerden olma!” dediler.

56 – İbrahim dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”

57 – “Ey elçiler! Başka ne işiniz var?” dedi.

64 – “Sana gerçeği getirdik; biz elbette doğru söylüyoruz.”

65 – “Gecenin bir bölümünde aileni yola çıkar, sen de arkalarından yürü ve sizden kimse ardına bakmasın; istenen yere gidin.”

75 – Gerçekten bunda, düşünen keskin anlayışlılar için ibretler vardır.

76 – Hem o Lût kavminin bulunduğu şehir harabesi bir yol üzerinde bulunmaktadır.

84 – Kazanmakta oldukları şeyler, onlardan hiçbir zararı savmadı.

85 – Biz gökleri, yeri ve aralarındaki varlıkları ancak hak ve hikmetle yarattık ve elbette ki, kıyamet kopacaktır. (Ey Peygamber!) Şimdi sen onlara yumuşak davran ve güzel muamele et.

86 – Şüphesiz Rabbin kemaliyle yaratandır ve iyi bilendir.

87 – Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi âyeti (Fatihayı) ve yüce Kur’ân’ı verdik.

88 – Sakın o kâfirlerden birtakımlarına verip de kendilerini zevklendirdiğimiz şeye (mal ve servete) heveslenip göz dikeyim deme. Onlardan dolayı üzülme. Müminlere merhamet kanatlarını indir.

89 – De ki: “Şüphesiz ben apaçık bir uyarıcıyım.”

94 – Şimdi sen emrolunduğunu açıkça tebliğ et. Müşriklerden yüz çevir.

95 – Muhakkak ki alay edenlere karşı biz sana yeteriz.

96 – Onlar Allah ile birlikte başkasını ilâh edinenlerdir. Onlar yakında bileceklerdir.

97 – Gerçekten biliriz ki, onların söylediklerine göğsün daralıyor.

98 – O halde Rabbini hamd ile tesbih et. Ve secde edenlerden ol.

99 – Ve sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et.

14 – İBRAHİM SURESİ

1 – Elif, Lâm, Râ. Bu Kur’ân öyle büyük bir kitaptır ki, insanları Rablerinin izni ile karanlıklardan aydınlığa, her şeye galip ve hamde lâyık olan Allah’ın yoluna çıkarman için onu sana indirdik.

2 – O Allah’ın (yolu) ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur…

4 – Biz, her peygamberi, ancak bulunduğu kavminin diliyle gönderdik ki, onlara apaçık anlatsın… O her şeye galibdir, hükmünde hikmet sahibidir.

5 – And olsun ki Musa’yı âyetlerimizle gönderdik. Ona şöyle dedik: Kavmini karanlıklardan aydınlığa çıkar, onlara Allah’ın (felaket) günlerini hatırlat. Şüphe yok ki bunda her sabredip şükreden için nice ibretler vardır.

6 – Musa kavmine demişti ki: “Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Çünkü O, bir vakit sizi Firâvun ailesinden kurtardı. Onlar sizi işkencenin en kötüsüne sürüyorlar ve oğullarınızı kesip kadınlarınızı da diri bırakıyorladı. Ve bunda Rabbinizden size büyük bir imtihan vardır.”

7 – Ve hatırlayın ki Rabbiniz size şöyle bildirmişti: Yüceliğim hakkı için şükrederseniz elbette size (nimetimi) artırırım…

8 – Musa dedi ki: Siz ve yeryüzünde bulunanların hepsi nankörlük etseniz, iyi biliniz ki Allah hepinizden zengindir, hamdedilmeye layıktır.

9 – Sizden öncekilerin; Nuh, Âd ve Semûd kavimlerinin ve onlardan sonra gelenlerin haberleri size gelmedi mi? Onları, Allah’tan başkası bilmez. Peygamberleri onlara mucizeler getirdi de onlar ellerini ağızlarına koydular ve dediler ki: “Biz sizinle gönderileni inkâr ettik ve bizi çağırdığınız şeyden de şüphe ve endişe içindeyiz.”

10 – Peygamberleri dedi ki: “Gökleri ve yeri yaratan, Allah hakkında da şüphe mi var? O, sizi günahlarınızı bağışlamak için çağırıyor ve belirlenmiş bir süreye kadar size müsade ediyor.” Onlar da: “Siz sadece bizim gibi bir insansınız, bizi babalarımızın taptıklarından alıkoymak istiyorsunuz. O halde bize apaçık bir delil getirin!” dediler.

11 – Peygamberleri onlara dediler ki: “(Evet) biz ancak sizin gibi bir insanız, ama Allah kullarından dilediğine nimetini lütfeder. Ve Allah’ın izni olmadıkça bizim size bir delil getirmemize imkan yoktur. Müminler ancak Allah’a dayansınlar.

12 – Bize yollarımızı göstermişken neden biz Allah’a dayanıp güvenmeyelim? Elbette bize yaptığınız eziyetlere katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah’a tevekkül etsinler.”

13 – İnkâr edenler peygamberlerine dediler ki: “Ya sizi mutlaka yurdumuzdan çıkaracağız, ya da mutlaka dinimize döneceksiniz!” Rableri de onlara: “Zâlimleri mutlaka helak edeceğiz” diye vahyetti.

14 – Ve Onlardan sonra sizi mutlaka o yerde yerleştireceğiz. Bu, makamımdan ve tehdidimden korkan içindir.

18 – Rabblerini inkâr edenlerin durumu tıpkı fırtınalı bir günde rüzgarın şiddetle savurduğu bir küle benzer. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde edemezler…

19 – Gökleri ve yeri gerçekten Allah’ın yarattığını görmedin mi? …

20 – Bu, Allah’a göre önemli bir şey değildir.

21 – (Kıyamet günü) İnsanların hepsi Allah’ın huzuruna çıkacaklar. Ve zayıflar büyüklük taslayanlara şöyle diyecekler: “Bizler, sizlere uymuştuk. Şimdi siz, Allah’ın azabından en ufak bir şeyi bizden savabilir misiniz?” …

23 – İman edip salih ameller işleyenler ise, Rablerinin izniyle …cennetlere konulurlar. Oradaki dirlik temennileri “selâm!”dır.

24 – Görmedin mi? Allah nasıl bir misal verdi. Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.

25 – (O ağaç) Rabbinin izniyle her zaman meyve verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara böyle misaller verir.

26 – Kötü sözün durumu da, yerden koparılmış, kökü olmayan kötü bir ağaca benzer.

27 – Allah, iman edenleri, dünya hayatında da, ahirette de sağlam bir söz üzerinde tutar…

28 – Allah’ın nimetlerine nankörlükle karşılık veren ve sonunda milletlerini helak yurduna konduranları görmedin mi?

29 – Onlar, cehenneme girecekler. O ne kötü karargâhtır.

30 – Allah’ın yolundan saptırmak için Allah’a eşler koştular. De ki: “Şimdilik eğleniniz! Çünkü varacağınız yer ateştir. ”

31 – (Ey Muhammed!) İman eden kullarıma söyle: “Namazı dosdoğru kılsınlar, alış-veriş ve dostluğun olmadığı bir günün gelmesinden önce, kendilerine verdiğimiz rızıktan açık ve gizli (Allah için) harcasınlar.”

32 – Allah öyle bir Allah’tır ki; gökleri ve yeri yarattı, gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli meyveler çıkardı; emri gereğince denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi, ırmakları da emrinize verdi.

33 – Sürekli olarak yörüngelerinde hareket eden ay ve güneşi, geceyi ve gündüzü sizin emrinize verdi.

34 – O, Kendisinden isteyebileceğiniz her şeyi size verdi. Allah’ın nimetini saymak isterseniz sayamazsınız! Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür.

35 – Hatırla ki; Bir zaman İbrahim şöyle demişti: “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!

36 – “Rabbim! Çünkü onlar (putlar) insanlardan birçoğunun sapmasına sebep oldular. Şimdi kim bana uyarsa, o bendendir; kim bana karşı gelirse, artık sen gerçekten çok bağışlayan ve çok merhamet edensin.

38 – “Ey Rabbimiz! Sen bizim gizlediğimizi de açığa vurduğumuzu da şüphesiz bilirsin. Çünkü yerde ve gökte, hiçbir şey Allah’tan gizli kalmaz.

39 – “İhtiyarlık halimde bana İsmail’i ve İshak’ı lutfeden Allah’a hamd olsun. Şüphesiz ki Rabbim duamı çok iyi işitir.

40 – “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!

41 – “Ey Rabbimiz! Herkesin hesaba çekileceği günde beni, ana-babamı ve müminleri bağışla!”

42 – Ey Peygamber! Sakın zalimlerin yaptıklarından Allah’ın gâfil olduğunu sanma! …

43 – O gün, başlarını dikerek koşacaklar, gözleri kendilerine bile dönmeyecek ve gönülleri bomboş kalacaktır.

44 – Ey Peygamber! İnsanları, azabın geleceği gün ile korkut. O gün, zalimler şöyle diyecekler: “Ey Rabbimiz! Bizi yakın bir zamana kadar ertele de senin davetine uyalım ve peygamberlere tâbi olalım.”…

46 – Gerçekten onlar çeşitli hileler ve tuzaklar kurdular. Allah katında da onlara hilelerine karşı azab var; isterse onların hileleri dağları yerinden oynatacak olsun

47 – O halde sakın Allah’ın peygamberlerine olan vaadinden cayacağını sanma! Şüphesiz Allah her şeye galiptir…

48 – O gün yeryüzü bir başka yere, gökler, başka göklere çevirilecek ve bütün varlıklar, kabirlerinden çıkıp bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah’ın huzuruna toplanacaklardır.

51 – Çünkü Allah, herkesi kazandığı ile cezalandıracaktır. Gerçekten Allah, hesabı çabuk görendir.

52 – Bu Kur’ân, kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın ancak bir tek ilâh olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye insanlara gönderilmiş bir tebliğdir.

13 – RA’D SURESİ

1 – Elif, Lâm, Mîm, Ra. İşte bunlar sana o kitabın âyetleridir ve sana Rabbinden indirilen haktır. Lâkin insanların çoğu iman etmezler.

2 – Allah O’dur ki, gökleri direksiz yükseltti, onu görüyorsunuz, sonra arş üzerine istiva etti, güneşi ve ayı emrine boyun eğdirdi. Her biri belli bir vakte kadar akar gider. Bütün işleri O yönetiyor. Âyetleri O açıklıyor ki, Rabbinizin huzuruna çıkacağınızı iyi bilesiniz.

3 – Yeryüzünü enine boyuna yayıp döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar meydana getiren ve yeryüzünde meyvelerin hepsinden iki çift yapan O’dur. Sürekli olarak gece ile gündüzü birbirine dolamaktadır. Düşünecek olan bir kavim için bunda muhakkak ki, ibretler vardır.

4 – Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar vardır. Üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, hepsi bir tek su ile sulanır. Halbuki meyvelerinde birini öbürüne üstün kılıyoruz. Aklı eren bir kavim için bunda muhakkak ibretler vardır.

5 – Eğer şaşıyorsan, asıl şaşılacak şey onların şu sözleridir: “Biz toprak olup gittikten sonra mı, yani biz gerçekten yeniden mi yaratılacağız?” İşte bunlar Rablerini inkâr etmişlerdir. Bunlar boyunlarında demir halkalar bulunanlardır. Ve işte bunlar cehennemliktirler, orada ebedî kalacaklardır.

6 – Ayrıca senden iyilikten önce hemen kötülüğü getirmeni isterler. Oysa daha önce onlara misal olacak cezalar gelip geçmiştir. Ve gerçekten Rabbin, zulümlerine karşılık insanlara mağfiret sahibidir. Bununla beraber Rabbinin azabı da cidden çok çetindir.

7 – O kâfirler: “Rabbinden ona bir mucize indirilmeli değil miydi?” derler. Sen bir uyarıcıdan başka bir şey değilsin ve her kavim için bir hidayetçi vardır.

8 – Her dişinin neye gebe olduğunu Allah bilir. Ve rahimler ne eksiltir, ne arttırır, onu da bilir. O’nun katında her şeyin bir ölçüsü vardır.

9 – Allah görünmeyeni de bilir, görüneni de. Büyüktür ve yücelerden yücedir.

10 – Sizden sözü gizleyenle açığa vuran, gece gizlenenle gündüz açığa çıkan, O’nun açısından eşittir (hepsini görür ve bilir).

11 – Her insan için önünden ve arkasından takip edenler vardır. Allah’ın emrinden dolayı onu gözetirler. Allah bir kavme verdiğini, o kavim kendisini bozup değiştirmedikçe değiştirmez. Allah bir kavme de kötülük murad etti mi, artık onun geri çevrilmesine de imkan yoktur. Onlar için Allah’dan başka bir veli de bulunmaz.

12 – Size korku ve ümit içinde şimşeği gösteren ve o yağmur yüklü bulutları meydana getiren O’dur.

14 – Gerçek dua O’nadır. O’nun dışında yalvarıp durdukları ise onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. Onlar olsa olsa ağzına su gelsin diye iki avucunu açana benzer ki, o, ona gelmez…

15 – Oysa göklerde ve yerde kim varsa ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah’a secde ederler.

16 – De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” De ki: “Allah’dır”. De ki: “Allah’dan başkalarını, o kendi kendilerine ne bir fayda, ne de bir zarar verebilenleri dostlar mı ediniyorsunuz?” De ki: “Hiç kör ile gören bir olur mu? Hiç karanlıklarla aydınlık bir olur mu?” Yoksa Allah’a, O’nun gibi yaratan birtakım ortaklar buldular da, bu yaratış kendilerince birbirine benzer mi göründü? De ki: “Allah, her şeyi yaratandır. O, birdir. Her şeye üstün ve kahredicidir.”

17 – Gökten bir su indirdi de vadiler, kendi miktarlarınca sel olup aktılar. Sel de suyun yüzüne çıkan bir köpük yüklendi. Bir zinet eşyası veya bir değerli mal yapmak için, ateşte üzerini körükledikleri madenlerden de onun gibi bir köpük meydana gelir. İşte Allah hak ile batılı böyle çarpıştırır. Fakat köpük atılır gider, insanlara faydası olan ise yerde kalır. İşte Allah böyle misaller verir.

18 – Rablerinin emirlerine uyanlar için daha güzeli vardır. O’na itaat etmeyenler ise, yeryüzünde bulunan ne varsa hepsi kendilerinin olsa da onu ve bir o kadarını bütünüyle kurtuluş fidyesi olarak verirlerdi. İşte onlar, hesabın kötüsü kendileri için olanlardır. Varacakları yer de cehennemdir. Orası da ne fena yataktır.

19 – Şimdi Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse, kör olan bir kimse gibi olur mu? Fakat bunu ancak üstün akıllı ve temiz vicdanlı kimseler idrak ederler.

20 – Onlar ki, Allah’ın ahdini yerine getirirler ve antlaşmayı bozmazlar.

21 – Ve onlar ki, Allah’ın riayet edilmesini emrettiği şeye riayet ederler ve Rablerine saygı gösterirler ve hesabın kötülüğünden korkarlar.

22 – Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabrederler ve namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açıkça Allah yolunda harcarlar ve çirkinlikleri güzelliklerle yok ederler. İşte bunlar, bu hayatın akibeti kendilerinin olacak olanlardır.

23 – Adn cennetlerine girecekler, atalarından, eşlerinden ve zürriyetlerinden salih olanlarla birlikte olacaklar. Melekler de her kapıdan yanlarına girip şöyle diyecekler:

24 – “Sabrettiğiniz için size selam olsun. Ahiret yurdu ne güzeldir!”

25 – Allah’ın ahdini misak ile belgeledikten sonra bozanlar ve Allah’ın birleştirilmesini emrettiği bağlantıları koparanlar ve yeryüzünü bozguna verenler varya, işte lanet olsun onlara! Ve yurdun kötüsü de onlaradır.

26 – Allah, dilediği kimseye rızkı genişletir de, daraltır da. Onlar ise dünya hayatı ile ferahlanmaktalar. Oysa dünya hayatı ahiret hayatının yanında bir yol azığından ibarettir.

28 – Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah’ın zikri ile yatışır.

29 – Onlar ki, iman etmişler ve salih ameller işlemişlerdir, ne mutlu onlara, varacakları yer de ne güzeldir!

31 – Bir Kur’ân ki, onunla dağlar yürütülse veya onunla yer parçalansa veya onunla ölüler konuşturulsa (o yine bu Kur’an olurdu). Fakat emir bütünüyle Allah’ındır. İman edenler, kâfirlerden ümit kesip daha anlamadılar mı ki, Allah dileseydi, elbette insanların hepsine toptan hidayet buyururdu. O küfürde direnenlerin kendi sanatlarıyla başlarına musibet inip duracak, ya da yurtlarının yakınına konacak. Nihayet Allah’ın vaadi gelecek. Muhakkak ki, Allah vaad ettiği zamanı şaşırmaz.

32 – Andolsun ki, senden önceki peygamberlerle de alay edildi…

36 – Bir de kendilerine kitap verdiklerimiz, sana indirilen (vahiy) le sevinç duyuyorlar. Bununla beraber hizipleşenlerden, âyetlerin bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben ancak Allah’a kulluk etmekle ve O’na şirk koşmamakla emrolundum. Ben O’na davet ediyorum, dönüşüm de O’nadır.”

38 – Andolsun ki, biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah’ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek ise hiçbir peygamberin haddi değildir. Her ecel için bir yazı vardır.

39 – Allah dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O’nun katındadır.

40 – … yine de sana düşen sadece tebliğ etmek, bize düşen de hesaba çekmektir.

41 – Görmüyorlar mı ki, biz yeri etrafından eksiltip duruyoruz. Allah öyle hükmeder ki, O’nun hükmünü engelleyecek kimse yoktur. O çok hızlı hesap görür.

43 – O kâfirler: “Sen Allah tarafından gönderilmiş bir peygamber değilsin” diyorlar. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter, bir de yanında kitap ilmi bulunan (yeter).”

12 – YUSUF SURESİ

1 – Elif, Lâm, Râ. İşte bunlar sana o açık seçik kitabın âyetleridir.

2 – Muhakkak ki, biz onu anlayasınız diye …… bir kitap olarak indirdik.

3 – Sana bu Kur’ân’ı vahyetmekle biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Gerçek şu ki, daha önce senin bundan hiç haberin yoktu.

4 – Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: “Babacığım, ben rüyada onbir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.”

5 – (Babası) “Yavrucuğum! “dedi, “rüyanı kardeşlerine anlatma. Sonra sana bir tuzak kurarlar. Çünkü şeytan insanın açıkça düşmanıdır.”

6 – “Ve işte böyle, Rabbin seni seçecek ve sana rüya tabirinden bilgiler öğretecek. Bundan önce ataların İbrahim’e ve İshak’a tamamladığı gibi, nimetini hem sana, hem de Yakup soyuna tamamlayacaktır. Muhakkak ki, Rabbin alîmdir, hakîmdir.”

7 – Andolsun ki, Yusuf ve kardeşleri kıssasında soranlara ibret alacak âyetler vardır.

8 – Hani demişlerdi ki: “Yusuf ve kardeşi (Bünyamin) babamıza bizden daha sevgili, biz ise güçlü ve tutkun bir grubuz. Doğrusu, babamız belli ki, çok açık bir yanılgı içindedir.”

9 – “Yusuf’u öldürün, ya da bir yere atın ki, babanızın yüzü (sevgisi) size kalsın, sonra yine salih bir kavim olursunuz.”

10 – İçlerinden bir söz sahibi şöyle dedi: “Yusuf’u öldürmeyin, bir kuyunun dibine bırakın da ordan geçen kafilenin biri onu bulup alsın. Eğer yapacaksanız böyle yapın.”

11 – Dediler ki: “Ey babamız! Sen bize Yusuf için neden güvenmiyorsun? Halbuki biz onun iyiliğini istiyoruz.”

12 – “Yarın onu bizimle beraber gönder de gezsin, oynasın. Kesinlikle biz onu koruruz.”

13 – Babaları dedi ki: “Onu götürmeniz beni üzer, korkarım ki onu kurt yer de sizin haberiniz bile olmaz.”

14 – Dediler ki: “Vallahi biz böyle güçlü kuvvetli bir topluluk iken, buna rağmen onu kurt yerse, o zaman biz kesinlikle hüsrana uğrayanlardan olmuş oluruz.”

15 – Nihayet kardeşleri, Yusuf’u alıp götürdüler ve kuyunun dibine bırakmaya topluca karar verdiler. Biz de ona şöyle vahyettik: “Andolsun ki, sen onlara ilerde hiç beklemedikleri bir sırada bu yaptıklarını haber vereceksin”.

16 – Ve yatsı vakti, ağlayarak babalarına geldiler.

17 – Dediler ki: “Ey babamız! Biz gittik, aramızda yarış yapıyorduk. Yusuf’u da eşyamızın yanına bırakmıştık. Bir de baktık ki, onu kurt yemiş. şu anda biz doğru da söylesek, yine de sen bize inanacak değilsin.”

18 – Bir de gömleğinin üzerinde yalandan bir kan getirmişlerdi. Babaları dedi ki: “Hayır, nefisleriniz aldatmış da size bir iş yaptırtmış. Artık bana güzel bir sabır gerekiyor. Bu anlattıklarınıza karşılık yardımına sığınılacak olan ancak Allah’dır.”

19 – Daha sonra bir kafile gelmiş, sucularını da göndermişlerdi. Vardı, kovasını kuyuya saldı, “Müjde hey, müjde! İşte bir çocuk!” dedi. Ve onu satılık bir mal olarak gizleyip korudular. Allah ise onların ne yapacaklarını biliyordu.

20 – Ve onu düşük bir değerle birkaç dirheme sattılar. Ona fazla önem vermemişlerdi.

21 – Onu satın alan Mısırlı, eşine dedi ki: “Buna güzel bak. Bize faydalı olabilir, ya da evlat ediniriz.” Yusuf’u böylece oraya yerleştirdik. Ona rüyaların tabirini de öğrettik. Allah emrinde galiptir. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

22 – O, tam erginlik çağına gelince, kendisine ilim ve hüküm verdik. İşte biz, güzel iş yapanları böyle mükafatlandırırız.

23 – Derken, evinde bulunduğu hanım, onun nefsinden murad alıp yararlanmak istedi. Kapıları kilitledi ve “Haydi beri gel!” dedi. Yusuf: “Allah’a sığınırım! Muhakkak ki, o (kocan), benim efendim, bana çok güzel baktı. Doğrusu zalimler hiç iflah olmazlar” dedi.

24 – O hanım, ona gerçekten niyeti bozmuştu. Eğer Rabbinin burhanını görmese idi. Yusuf da ona özenip gitmişti. Aslında ondan fuhşu ve fenalığı uzak tutalım diye böyle olmuştu. Çünkü o bizim ihlasa erdirilmiş kullarımızdan biriydi.

25 – İkisi de kapıya koştular. Hanım, onun gömleğini arkadan yırttı. Ve kapının yanında hanımın efendisiyle karşı karşıya geldiler. Hanım hemen dedi ki: “Senin eşine fenalık yapmak isteyenin cezası, zindana atılmaktan veya acı bir azaba uğratılmaktan başka ne olabilir?”

26 – Yusuf: “kendisi benden yararlanmak istedi” dedi. Hanımın akrabasından biri de şöyle şahitlik etti: “Eğer gömleği önden yırtılmış ise hanım doğru söylemiştir, o zaman bu, yalancılardandır.”

27 – “Yok eğer gömleği arkadan yırtılmış ise hanım yalan söylemiştir, o zaman bu doğru söyleyenlerdendir.”

28 – Ne zaman ki, gömleğin arkadan yırtılmış olduğunu gördü, o zaman dedi ki: “Bu iş, siz kadınların tuzağındandır. Gerçekten de sizin tuzağınız çok büyüktür”.

29 – “Yusuf! Sakın sen bundan bahsetme! Kadın! Sen de günahından dolayı istiğfar et. Sen gerçekten günahkarlardan oldun”.

30 – Şehirde bazı kadınlar da “Azizin karısı, delikanlısından murad almaya kalkmış, sevgi yüreğini yakıp kavuruyormuş, görüyoruz ki, kadın çıldırmış besbelli…” dediler.

31 – Azizin karısı, onların gizliden gizliye dedikodu yaydıklarını işitince, onlara davetçi gönderdi ve onlara mükellef bir sofra hazırladı…. Dediler ki: “Hâşâ! Allah için, bu bir insan değil, olsa olsa yüce bir melektir.”

32 – “İşte” dedi, “bu gördüğünüz, beni hakkında kınadığınız (gençtir). Yemin ederim ki, ben bunun nefsinden yararlanmak istedim de o, namuslu davrandı. Yine yemin ederim ki, emrimi yerine getirmezse, muhakkak zindana atılacak ve kesinlikle zelillerden olacaktır”.

33 – Yusuf dedi ki: “Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettikleri şeyden daha sevimlidir. Eğer sen, bu kadınların tuzaklarını benden uzak tutmazsan, ben onların tuzağına düşerim ve cahillik edenlerden olurum”.

34 – Bunun üzerine Rabbi, onun duasını kabul buyurdu da ondan onların tuzaklarını bertaraf etti. Muhakkak ki O, evet O, hakkiyle işiten, hakkiyle bilendir.

35 – Bu kadar delili gördükleri halde, sonra yine de Yusuf’u bir süre için zindana atma düşüncesi ağır bastı.

36 – Zindana onunla birlikte iki delikanlı daha girdi. Birisi dedi ki: “Rüyada kendimi şarap sıkarken gördüm”. Öteki de dedi ki: “Ben de başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun yorumunu haber ver. Çünkü biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.”

37 – Yusuf dedi ki: “Size yiyecek olarak verilecek bir yemek gelmeden önce onun tabirini size bildiririm. Bu, Rabbimin bana öğrettiği ilimlerdendir. Çünkü ben Allah’a inanmayan ve ahireti inkâr eden bir kavmin dinini terkettim.”

38 – “Atalarım İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim, Allah’a hiçbir şeyi ortak tutmamız olmaz. Bu, bize ve insanlara Allah’ın bir lutfudur. Fakat insanların çoğu şükretmezler.”

39 – “Ey benim zindan arkadaşlarım! Ayrı ayrı birçok tanrılar mı daha hayırlı, yoksa herşeye hakim ve galip olan bir tek Allah mı?”

40 – “Sizin Allah’ı bırakıp da o taptıklarınız, sizin ve atalarınızın uydurduğu birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Bunlara tapmanız için Allah hiçbir delil indirmiş değildir. Hüküm ancak Allah’a aittir: O, size, kendisinden başkasına tapmamanızı emretti. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.”

41 – “Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak, kuşlar başından yiyecekler. İşte öğrenmek istediğiniz iş böylece halloldu.”

42 – Yusuf, hapisten kurtulacağına inandığı o ikiden birine dedi ki: “Beni efendinin yanında an”. (Benden söz et ki, beni kurtarsın). Fakat Şeytan, ona, efendisinin yanında anmayı unutturdu. Bu yüzden Yusuf, daha yıllarca zindanda kaldı.

43 – Bir gün melik (hükümdar) dedi ki: “Ben rüyamda yedi cılız ineğin yedi semiz ineği yediğini ve yedi yeşil başakla yedi kuru başak görüyorum. Ey ileri gelenler! Siz rüya tabir edebiliyorsanız benim bu rüyamın tabirini bana bildirin.”

44 – Dediler ki: “Rüya dediğin şey karmakarışık hayallerdir. Biz ise böyle karışık hayallerin yorumunu bilemeyiz.”

45 – O ikiden kurtulmuş olanı nice zamandan sonra hatırladı da dedi ki: “Ben size o rüyanın tabirini haber veririm, hemen beni gönderin.”

46 – “Ey Yusuf, ey doğru sözlü! Bize şunu hallet: Yedi semiz ineği, yedi cılız inek yiyor. Ve yedi yeşil başakla diğer yedi kuru başak. Umarım ki, o insanlara doğru cevap ile dönerim, onlar da (senin kadrini) bilirler.”

47 – Dedi ki: “Yedi sene eskisi gibi ekeceksiniz, biçtiklerinizi başağında bırakınız, biraz yiyeceğinizden başka. ”

48 – “Sonra onun arkasından yedi kurak sene gelecek, önceki biriktirdiklerinizin biraz saklayacağınızdan başkasını yiyip bitirecek.”

49 – “Sonra da onun arkasından yağışlı bir sene gelecek ki, halk onda sıkıntıdan kurtulacak, (üzüm, zeytin gibi mahsülleri) sıkıp faydalanacak.”

50 – O hükümdar “Onu bana getirin” dedi. Emir üzerine Yusuf’a gönderilen adam yanına gelince, Yusuf ona dedi ki: “Haydi efendine geri dön de, ona sor bakalım, o ellerini kesen kadınların maksatları ne imiş? Hiç şüphe yok ki, Rabbim, onların oyunlarını çok iyi bilir.”

51 – Hükümdar, o kadınlara “Derdiniz neydi ki, o vakit Yusuf’un nefsinden murad almaya kalktınız?” dedi. Onlar “Hâşâ, Allah için, biz onun aleyhinde hiçbir fenalık bilmiyoruz” dediler. Aziz’in, karısı da: “Şimdi hak ve hakikat olduğu gibi ortaya çıktı. Aslında onun nefsinden ben murad almak istedim. O ise şeksiz şüphesiz doğrulardandır” dedi.

52 – (Yusuf dedi ki): İşte bu şunun içindir: Bilsin ki, ben ona arkasından hainlik etmedim. Gerçekten Allah hainlerin hilesini başarıya ulaştırmaz.

53 – Ben yine de nefsimi temize çıkarmıyorum. Çünkü nefis şiddetle kötülüğü emreder. Ancak Rabbimin rahmetiyle yarlığadığı müstesna. Muhakkak ki, Rabbim bağışlayıcı ve merhametlidir.

54 – Hükümdar dedi ki: “Onu bana getirin, kendime tahsis edeyim.” Sonra onunla konuşunca da: “Sen bugün yanımızda gerçekten büyük bir mevki sahibisin, güvenilir birisin” dedi.

55 – O da, ona dedi ki: “Beni bu ülkenin hazineleri üzerine getir. Çünkü iyi korurum, iyi bilirim.”

56 – Ve işte biz böylece Yusuf’u o yerde temkin ettik (yerleştirdik). Neresinde isterse orada makam tutuyordu. Biz rahmetimizi dilediğimize nasip ederiz. Ve iyilik edenlerin mükafatını zayi etmeyiz.

57 – İman edip takva yolunu tutanlar için elbette ahiret mükafatı daha hayırlıdır.

58 – (Bir gün) Yusuf’un kardeşleri çıkageldiler ve onun yanına girdiler. O, onları görür görmez tanıdı, oysa onlar onu tanıyamamışlardı.

59 – Ne zaman ki onların bütün hazırlıklarını tamamladı, o zaman dedi ki: “Babanızdan olan öbür kardeşinizi de bana getirin. Görüyorsunuz ya, ben ölçeği tam ölçüyorum ve ben konukseverlerin en hayırlısıyım.”

60 – “Siz eğer onu bana getirmezseniz, bir daha size hiç kile yok, (bir ölçek bile zahire alamazsınız) yanıma da yaklaşmayın”.

61 – Dediler ki: “Onun için babasından izin almaya çalışacağız. Her hâlü kârda bunu yapacağz.”

62 – Yusuf bir taraftan da adamlarına tenbih etti: “Sermayelerini yüklerinin içine koyuverin, belki ailelerinin yanına dönünce farkına varırlar ve belki yine gelirler” dedi.

63 – Böylece dönüp babalarına geldikleri vakit, dediler ki: “Ey babamız! Bizden ölçek menedildi (bize zahire verilmeyecek). Bu kere kardeşimizi de bizimle gönder ki, ölçek alabilelim. Biz onu kesinlikle koruyacağız.”

64 – Babaları dedi ki: “Ben onu size nasıl emanet ederim? Ya bundan önce kardeşini emanet ettiğimde olan gibi olursa! En hayırlı koruyucu Allah’dır ve O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

65 – Derken yüklerini açtılar ve sermayelerini kendilerine geri verilmiş olarak buldular. Dediler ki: “Ey babamız! Daha ne isteriz? İşte sermayelerimiz de bize iade edilmiş. Bununla yine ailemize zahire alır getiririz, kardeşimizi de koruruz, üstelik bir yük daha fazla zahire alırız. Zaten bu aldığımız pek az bir zahiredir.”

66 – Babaları dedi ki: “Hepiniz çaresiz kalmadıkça onu bana mutlaka getireceğinize dair Allah’dan bir yemin vermedikçe, onu, kesinlikle sizinle göndermem”. Onlar da Allah’a and içerek babalarına söz verince, babaları dedi ki: “Bu söylediklerinize Allah vekildir”.

67 – Ve dedi ki: “Ey yavrularım! (şehre) hepiniz bir kapıdan girmeyin de ayrı ayrı kapılardan girin. Gerçi ben ne yapsam, Allah’ın takdirini sizden engelleyemem. Hüküm yalnızca Allah’ındır. Onun için bütün tevekkül edenler O’na tevekkül etmelidirler.”

68 – Ne zaman ki, şehre vardılar, o zaman babalarının kendilerine emrettiği şekilde girdiler. (Gerçi bu şekilde girmeleri) onlar hakında Allah’ın takdir ettiği hiçbir şeyi önleyemezdi, bu sadece Yakub’un içinden geçirdiği bir isteğin yerine getirilmesi oldu. Şüphesiz o, ilim sahibiydi, çünkü ona biz öğretmiştik. Fakat insanların çoğu bunu bilmezler.

69 – Yusuf’un yanına girdikleri vakit, o, kardeşini (Bünyamin’i) yanında alıkoydu. Dedi ki: “Bilesin, ben, senin kardeşinim! İşte bundan dolayı onların yapacaklarına sakın üzülme!”

70 – Sonra onların bütün hazırlıklarını görünce, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir tellal şöyle bağırdı: “Hey kervan! Siz hırsızsınız, hırsız!”

71 – Bunlara döndüler de dediler ki: “Ne arıyorsunuz?

72 – Onlar da dediler ki: “Hükümdarın su kabını arıyoruz. Onu bulup getirene bir yük zahire var. Üstelik o tas bana zimmetlidir”.

73 – “Allah’a yemin ederiz ki,” dediler, “Muhakkak siz de anlamışsınızdır ya, biz buraya fesat çıkarmak için gelmedik. Biz hırsız da değiliz.”

74 – “Peki yalancı çıkarsanız onun (hırsızlık edenin) cezası nedir?” dediler.

75 – “Kimin yükünde çıkarsa, o kendisi onun cezasıdır. Biz zalimlere işte böyle ceza veririz.”

76 – Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin eşyalarından önce onların eşyalarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin yükünün içinden çıkardı. İşte Yusuf’a biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin kanunlarına göre, kardeşini alıkoymasına imkan yoktu. Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde bir başka bilen vardır.

77 – Dediler ki: “Eğer o çalmışsa, daha önce bunun kardeşi de çalmıştı”. O vakit Yusuf bunu içine attı, onlara hiç belli etmeden: “Siz çok fena bir mevkidesiniz, ne sıfat verdiğinizi Allah çok iyi biliyor” dedi.

78 – Dediler ki: “Ey vezir! Emin ol ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için yerine birimizi al. Gerçekten de biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.”

79 – O dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını tutuklamaktan Allah korusun. Çünkü öyle yaparsak zalimlerden oluruz.”

80 – Ne zaman ki, onlar, onu kurtarmaktan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak oradan uzaklaştılar. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yusuf konusunda ettiğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık burdan ayrılmam. Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.”

81 – “Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! İnan ki, oğlun hırsızlık yaptı. Biz ancak bildiğimize şahitlik ediyoruz. Yoksa gaybın bekçileri değiliz.”

82 – “Hem orada bulunduğumuz şehir halkına, hem içinde bulunduğumuz kervana sor. Ve emin ol ki, biz kesinlikle doğru söylüyoruz.”

83 – Babaları dedi ki: “Hayır, sizi nefisleriniz altadıp bir işe sürüklemiş. Artık bana güzel güzel sabretmek düşüyor. Belki Allah hepsini birden bana geri getirir. Çünkü O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

84 – Ve onlardan yüz çevirdi de: “Ey Yusuf’un ateşi, yetti artık, yetti!” dedi. Ve üzüntüden gözlerine ak düştü. Artık yutkunuyor da yutkunuyordu.

85 – Dediler ki: “Hâlâ Yusuf’u sayıklayıp duruyorsun. Allah’a yemin ederiz ki, sonunda eriyip gideceksin, tükenip helak olacaksın. Hayret doğrusu!”

86 – Dedi ki: “Ben hüznümü, kederimi ancak Allah’a şikayet ederim ve Allah tarafından sizin bilmediğiniz şeyleri de bilirim.”

87 – “Ey oğullarım, gidin, Yusuf’u ve kardeşini araştırın. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin; zira kâfir kavimden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez.”

88 – Sonra (Mısır’a gidip) onun huzuruna girince, dediler ki: “Ey şanlı vezir! Biz ve çoluk çocuğumuz sıkıntı içindeyiz. Pek az bir sermaye ile geldik. Sen bize yine ölçek (zahire) ver, ayrıca sadaka da ihsan eyle. Çünkü Allah sadaka verenleri muhakkak mükafatlandırır.”

89 – O dedi ki: “Siz cahilliğinizde Yusuf’a ve kardeşine ne yaptığınızı biliyor musunuz?”

90 – Onlar “Yoksa sen, sahiden Yusuf musun?” dediler. O da “Ben Yusuf’um, bu da kardeşim” dedi, “Doğrusu Allah, bizi, lutfuyla nimetlendirdi. Gerçekten de kim Allah’dan korkar ve sabrederse, Allah, muhakkak ki, güzel işler yapanların mükafatını zayi etmez.”

91 – Dediler ki: “Allah’a yemin olsun, Allah seni bize üstün kıldı. Biz gerçekten de büyük hata işlemiştik”.

92 – Yusuf dedi: “Bugün size bir ayıplama ve azarlama yoktur. Allah, sizi, mağfiretiyle bağışlasın. O, merhamet edenlerin en merhametlisidir.”

93 – Alın şu gömleğimi götürün de babamın yüzüne sürün, gözü açılır. Ve bütün ailenizle toplanıp bana gelin.”

94 – Ne zaman ki, kafile (Mısır’dan) ayrıldı, öteden babaları dedi ki: “Eğer bana bunak demezseniz, doğrusu ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.”

95 – Dediler ki: “Vallahi sen hâlâ o eski şaşkınlığındasın.”

96 – Fakat ne zaman ki, gerçekten müjdeci geldi, gömleği Yakub’un yüzüne koydu, hemen gözü açıldı. “Ben size demedim mi, ben Allah’dan sizin bilmediklerinizi bilirim.” dedi.

97 – Dediler ki: “Ey babamız, bizim için Allah’a istiğfar eyle. Biz gerçekten büyük günah işlemiştik.”

98 – Dedi ki: “Sizin için Rabbimden ilerde bağışlanma dileyeceğim. Şüphesiz o çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

99 – Ne zaman ki, onlar Yusuf’un yanına vardılar, işte o zaman Yusuf anasını ve babasını kucakladı, yanına aldı ve “Buyurun Allah’ın dilemesiyle güven içinde Mısır’a girin” dedi.

100 – Anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine oturttu ve hepsi birden Yusuf için secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf dedi ki: “İşte bu durum, o rüyamın çıkmasıdır. Gerçekten Rabbim onu hak rüya kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Doğrusu Rabbim dilediğine lutfunu ihsan eder. Şüphesiz O, her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.”

101 – “Ey Rabbim! Sen bana dünya mülkünden nasip verdin ve bana rüyaların tabirinden bir ilim öğrettin. Ey gökleri ve yeri yoktan var eden Rabbim! Benim velim sensin, benim canımı müslüman olarak al ve beni salih kulların arasına kat!” {*} Hasılı, ne zaman ki, Yusuf’a vardılar, yani Yusuf’un daha önce kardeşlerine tenbih edip istediği gibi, başta babaları olmak üzere bütün aile bireyleri topluca Mısır’a gelip Yusuf’un yanına vardılar. Rivayet olunur ki, Yusuf ve Melik, yanlarında dört bin asker, birtakım devlet adamları ve Mısır halkından çok sayıda insan, gelen kafileyi karşılamaya çıkmışlardı. Yakub Aleyhisselam, oğlu Yahuda’ya dayanarak yürüyordu, karşıdan gelen kafileye ve atlılara bakıp, “Ey Yahuda, şu karşıdaki adam Mısır’ın Firavun’u mu?” diye sordu. O da “Hayır, Firavun değil, oğlun” dedi. Yaklaştıkları zaman Yusuf’dan önce Yakup selam verdi ve “Selam sana ey hüzünleri gideren” dedi.

102 – İşte bu, sana vahiyle bildirdiğimiz gayb haberlerindendir. Yoksa onlar yapacaklarına karar verip mekir (oyun) yaparlarken sen yanlarında değildin.

103 – Sen ne kadar şiddetle arzulasan da, insanların çoğu iman edecek değildir.

104 – Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur’ân, âlemlere ancak bir öğüttür.

105 – Bununla beraber göklerde ve yerde ne kadar âyet var ki, onunla yüz yüze gelirler de yine de yüz çevirip geçerler.

106 – Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler (imanlarına az çok bir şirk karıştırırlar).

107 – Yoksa bunlar Allah’ın azabından hepsini saracak bir felaket gelmesinden veya farkında değillerken ansızın başlarına kıyametin kopuvermesinden güven içinde midirler?

108 – De ki: İşte benim yolum budur; basiret üzere Allah’a davet ediyorum. Ben ve bana uyanlar (işte böyleyiz). Ben Allah’ı tesbih ederim ve ben müşriklerden değilim.

109 – Senden önce gönderdiğimiz peygamberler de o memleketlerin halkındandı, onlar da kendilerine vahiy verdiğimiz birtakım erkeklerden başkası değillerdi. Şimdi o yerlerde şöyle bir gezip görmediler mi? Kendilerinden önce gelip geçenlerin akıbetlerinin nasıl olduğuna bir baksalar ya!… Elbette ahiret yurdu müttakiler için daha hayırlıdır. Hâlâ aklınızı başınıza toplamayacak mısınız?

110 – Nihayet peygamberleri (onların iman etmelerinden) ümit kesecek hale gelince ve kendilerinin yalancı durumuna düştüklerini sanınca, onlara yardımımız geldi, yetişti; dilediklerimiz kurtarıldı. Suçlular topluluğundan bizim azabımız geri çevrilemez.

111 – Gerçekten de onların kıssalarında üstün akıllılar için bir ibret vardır. Bu Kur’ân uydurulmuş herhangi bir söz değildir. Lâkin kendisinden önce gelen kitapların tasdiki her şeyin ayrıntılarıyla açıklayıcısı ve iman edecek bir kavim için hidayet ve rahmettir.

 

11 – HÛD SURESİ

  1. … (Bu sana indirilen), hikmet sahibi (ve) her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından âyetleri sağlamlaştırılmış, sonra da açıklanmış bir kitaptır.
  2. (De ki: Bu Kitap) “Allah’tan başkasına ibadet etmemeniz için (indirildi). Şüphesiz ki ben, onun tarafından size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim.
  3. … Eğer bu emrolunanları yaparsanız, Allah sizi, tayin edilmiş bir süreye kadar güzel bir şekilde yaşatır, fazlasını yapan herkese de iyiliğinin karşılığını verir…
  4. Dönüşünüz yalnız Allah’adır. O, her şeye kadirdir.
  5. … Allah onların gizlediklerini de, açığa çıkardıklarını da bilir. Çünkü O, kalplerin özünü bilendir.
  6. Yeryüzünde yürüyen her canlının rızkı, yalnızca Allah’ın üzerinedir. Allah o canlının durduğu yeri ve sonunda bırakılacağı mekanı bilir. (Bunların) hepsi açık bir kitapta (levh-i mahfuz’da) dır.
  7. Eğer insana tarafımızdan bir rahmet (nimet) tattırır da sonra bunu ondan çekip alırsak, tamamen ümitsiz ve nankör olur.
  8. Eğer kendisine dokunan bir zarardan sonra ona bir nimet tattırırsak, elbette “Kötülükler benden gitti” der. Çünkü o (bunu derken) şımarıktır, kibirlidir.
  9. Ancak (musibetlere) sabredip güzel iş yapanlar böyle değildir. İşte onlar için bir bağış ve bir büyük mükâfat vardır.
  10. … İyi bil ki sen (peygamber) ancak bir uyarıcısın. Allah ise her şeye vekîldir.
  11. Yoksa, “Kur’an’ı kendisi uydurdu” mu diyorlar? De ki: Eğer doğru iseniz Allah’tan başka çağırabildiklerinizi (yardıma) çağırın da siz de onun gibi uydurulmuş on sûre getirin.
  12. Eğer (onlar) size cevap veremiyorlarsa, bilin ki, o ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka tanrı yoktur. Artık siz müslüman oluyor musunuz?
  13. Kim, (yalnız) dünya hayatını ve zinetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar.
  14. İşte onlar, ahirette kendileri için … hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir; yapmakta oldukları şeyler (zaten) bâtıldır.
  15. Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalim olabilir? Onlar (kıyamet gününde) Rablerine arz edilecekler, şahitler de: İşte bunlar Rablerine karşı yalan söyleyenlerdir, diyecekler. Bilin ki, Allah’ın lâneti zalimlerin üzerinedir!
  16. Onlar, (insanları) Allah’ın yolundan alıkoyan ve onu eğri göstermek isteyenlerdir. Ahireti inkâr edenler de onlardır.
  17. İnanıp da güzel işler yapan ve Rablerine gönülden boyun eğenlere gelince, işte onlar cennet ehlidir. Onlar orada ebedî kalırlar.
  18. Andolsun, biz Nuh’u kavmine elçi gönderdik. Onlara: “Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.
  19. Ben (Hz. Nuh peygamber) size: “Allah’ın hazineleri benim yanımdadır” demiyorum, gaybı da bilmem. “Ben bir meleğim” de demiyorum, sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, “Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir” diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.”
  20. Nuh’a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.
  21. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme!…
  22. Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: “Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!
  23. Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh’a dedik ki: “(Canlı çeşitlerinin) her birinden iki eş ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!” Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.
  24. (Nuh) dedi ki: “Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah’ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.”
  25. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.
  26. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): “Bugün Allah’ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah’tan başka koruyacak kimse yoktur” dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.
  27. (Nihayet) “Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!” denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: “O zalimler topluluğunun canı cehenneme!” denildi.
  28. Nuh Rabbine dua edip dedi ki: “Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.”
  29. Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.
  30. Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!
  31. Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.
  32. (Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.
  33. Ey kavmim! Ben, ona (peygamberliğe) karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratandan başkasına ait değildir. Hâla aklınızı kullanmıyor musunuz?
  34. Ey kavmim! Rabbinizden bağış dileyin; sonra da O’na tevbe edin ki, üzerinize göğü (yağmuru) bol bol göndersin ve kuvvetinize kuvvet katsın. Günah işleyerek (Allah’tan) yüz çevirmeyin.
  35. … Ölçüyü ve tartıyı adaletle yapın; insanlara eşyalarını eksik vermeyin; yeryüzünde bozguncular olarak dolaşmayın.
  36. Eğer mümin iseniz Allah’ın (helâlinden) bıraktığı (kâr) sizin için daha hayırlıdır. Ben üzerinize bir bekçi değilim.
  37. … (Peygamber) Ben sadece gücümün yettiği kadar ıslah etmek istiyorum. Fakat başarmam ancak Allah’ın yardımı iledir. Yalnız O’na dayandım ve yalnız O’na döneceğim.
  38. Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O’na tevbe edin. Muhakkak ki Rabbim çok merhametlidir, (müminleri) çok sever.
  39. Andolsun ki Musa’yı da mucizelerimizle ve apaçık bir delille gönderdik.
  40. Firavun’a ve onun ileri gelenlerine Fakat onlar Firavun’un emrine uydular. Oysa
  41. (Ey Muhammed!) İşte bu, (halkı helâk olmuş) memleketlerin haberlerindendir. Biz onu sana anlatıyoruz; onlardan (bugüne kadar izleri) kalan da vardır, biçilmiş ekin (gibi yok olan) da vardır.
  42. Onlara biz zulmetmedik; fakat, onlar kendilerine zulmettiler….Allah’ı bırakıp da taptıkları tanrıları, onlara hiçbir şey sağlamadı, ziyanlarını artırmaktan başka bir şeye yaramadı.
  43. Rabbin, haksızlık eden memleketleri (onların halkını) yakaladığında, onun yakalayışı işte böyle (şiddetlidir). Şüphesiz onun yakalaması pek elem vericidir, pek çetindir!
  44. İşte bunda, ahiret azabından korkanlar için elbette bir ibret vardır. O gün bütün insanların bir araya toplandığı bir gündür ve o gün (bütün mahlûkatın) hazır bulunduğu bir gündür.
  45. Biz onu (kıyamet gününü) sadece sayılı bir müddete kadar bekletiriz.
  46. O geldiği gün Allah’ın izni olmadan hiç kimse konuşamaz. Onlardan kimi bedbahttır, kimi mutlu.
  47. Şüphesiz Rabbin, onların her birinin amellerinin karşılığını onlara tam olarak verecektir. Çünkü Rabbin, onların yapmakta olduklarından haberdardır.
  48. O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Aşırı da gitmeyin. Çünkü O, sizin yaptıklarınızı çok iyi görendir.
  49. Zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur (cehennemde yanarsınız). Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra (O’ndan da) yardım göremezsiniz!
  50. Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.
  51. (Ey Muhammed!) Sabırlı ol, çünkü Allah güzel iş yapanların mükâfatını zayi etmez.
  52. Sizden önceki asırlarda yeryüzünde (insanları) bozgunculuktan alıkoyacak faziletli kimseler bulunsaydı ya! Fakat onlardan, kurtuluşa erdirdiğimiz az bir kısmı müstesnadır (bunlar görevlerini yaptılar). Zulmedenler ise, kendilerine verilen refahın peşine düştüler. Zaten günahkâr idiler.
  53. Halkı iyi olduğu halde Rabbin, haksızlıkla memleketleri helâk etmez.
  54. Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı. (Fakat) onlar ihtilafa düşmeye devam edecekler.
  55. Peygamberlerin haberlerinden senin kalbini (tatmin ve) teskin edeceğimiz her haberi sana anlatıyoruz. Bunda sana gerçeğin bilgisi, müminlere de bir öğüt ve bir uyarı gelmiştir.
  56. İman etmeyenlere de ki: Elinizden geleni yapın! Biz de (gerekeni) yapmaktayız!
  57. Bekleyin! Şüphesiz biz de beklemekteyiz!
  58. Göklerin ve yerin gaybı (sırrı) yalnız Allah’a aittir. Her iş O’na döndürülür. Öyle ise O’na kulluk et ve O’na dayan! Rabbin yaptıklarınızdan gafil değildir.

 

10 – YUNUS SURESİ

3 – Rabbiniz o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?

4 – Dönüşünüz hep O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. Herşeyi ilk baştan yaratan O’dur. Sonra iman edip salih amel işleyenleri hak ettikleri ölçüde mükâfatlandırmak için geri döndürecek olan yine O’dur….

5 – O Allah’dır ki, senelerin sayısını ve hesabını bilesiniz diye güneşi bir ışık, ayı da bir nur yaptı. Ve aya menziller tayin etti. Allah bunu hak olarak yarattı. O, bilecek olan bir kavim için âyetlerini ayrıntılı olarak açıklar.

6 – Elbette gece ile gündüzün birbiri ardınca değişip durmasında ve Allah’ın göklerde ve yerde yarattıklarında sakınan bir kavim için bir çok delil vardır.

7 – Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak.

8 – İşte bunların kendi elleriyle ettikleri yüzünden varacakları yer cehennemdir.

9 – Hiç şüphesiz iman edip salih ameller işleyenleri, imanlarından dolayı Rableri hidayete erdirir….

10 – Onların oradaki duaları: “Allahım, sen yücelerden yücesin”; sağlık dilekleri “selâm”, dualarının sonu da “Âlemlerin Rabbi Allah’a hamdolsun.” diye şükretmek olacaktır.

11 – Eğer Allah, insanlara, hayrı çarçabuk istedikleri gibi, şerri de alel-acele verseydi, onların hemen ecellerini getiriverirdi. Fakat bize kavuşmayı ummayanları kendi hallerine bırakırız da azgınlıkları içinde bocalayıp giderler.

12 – İnsana bir sıkıntı dokunduğu zaman, gerek yan yatarken, gerek otururken, gerek dikilirken bize dua eder. Kendisinden sıkıntısını gideriverdik mi sanki kendisine dokunan o sıkıntı için bize hiç yalvarmamış gibi aldırmadan geçer gider. İşte o aşırı gidenlere yaptıkları şeyler böyle güzel gelir.

14 – Sonra onların ardından sizi yeryüzüne halifeler yaptık ki, bakalım nasıl ameller işleyeceksiniz.

15 – Böyle iken, âyetlerimiz, kesin birer belge olarak kendilerine okunduğu zaman, o bizimle karşılaşmayı ummayanlar, “Bundan başka bir Kur’ân getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki, “Onu kendiliğimden değiştiremem, benim açımdan bu olacak bir şey değildir. Ben ancak bana vahyolunana uyarım….

17 – Artık bir yalanı Allah’a iftira eden veya O’nun âyetlerini inkar edenden daha zalim kim olabilir? Hiç şüphesiz o mücrimler iflah olmayacaklar.

18 – Allah’ı bırakıyorlar da, kendilerine ne fayda, ne de zarar verebilecek olan şeylere tapıyorlar ve “Bunlar bizim Allah katında şefaatçilerimizdir.” diyorlar. De ki, “Siz Allah’a göklerde ve yerde O’nun bilmediği bir şeyi mi haber veriyorsunuz?” Allah onların ortak koştukları şeylerin hepsinden münezzehtir.

19 – İnsanlar, aslında bir tek ümmet idiler, sonra ihtilafa düşüp ayrı ayrı oldular. Eğer Rabbinden bir karar çıkmamış olsa idi, ihtilaf edip durdukları şeyler hakkında şimdiye kadar aralarında çoktan hüküm verilmiş olurdu.

20 – Bir de “Ona Rabbinden daha başka bir âyet indirilse ya!” diyorlar. De ki: “Gaybı bilmek ancak Allah’a mahsustur, bekleyiniz bakalım, ben de sizinle beraber bekleyeceğim şüphesiz.”

22 – Sizi karada ve denizde gezdirip dolaştıran O’dur. Hatta gemilerde bulunduğunuz ve o gemiler, içindekilerle beraber hoş bir esinti ile akıp gittikleri ve tam keyiflendikleri sırada o gemilere şiddetli bir fırtına gelir çatar ve her taraftan onlara dalgalar gelmeye başlar. Bütünüyle kuşatılıp artık bittiklerini sanırlar. İşte o vakit tam ihlas ile Allah’a yalvarır ve dindar olurlar: “Eğer bizi buradan kurtarırsan, andolsun ki, şükredenlerden olacağız.” derler.

23 – Sonra Allah onları oradan kurtarır, kurtulur kurtulmaz yeryüzünde çeşitli taşkınlıklara başlarlar. Ey insanlar taşkınlığınız sırf kendi zararınızadır. Şu değersiz dünya hayatının bir süre tadını çıkarınız, sonra nasıl olsa dönüp bize geleceksiniz. Biz de bütün yaptıklarınızı tek tek size haber vereceğiz.

24 – Dünya hayatının misali şöyledir: Gökten indirdiğimiz su ile, insanların ve hayvanların yediği bitkiler birbirine karışmıştır. Nihayet yeryüzü süslerini takınıp süslendiği ve sahipleri kendilerini ona gücü yeter sandıkları bir sırada, geceleyin veya gündüzün, ona emrimiz gelivermiştir, ansızın ona öyle bir tırpan atıvermişiz de sanki bir gün önce orada hiçbir şenlik yokmuş gibi oluvermiştir. Düşünen bir kavim için âyetlerimizi işte böyle açıklarız.

25 – Allah, selamet yurduna çağırıyor ve dilediğini de doğru yola hidayet ediyor.

26 – İyi iş, güzel amel yapanlara daha güzeli ve daha fazlasıyla karşılık vardır. Yüzlerine ne kara bulaşır, ne de aşağılanırlar. Cennet ehli işte bunlardır. Orada ebedî kalacaklardır.

27 – Kötülük kazanmış olanlara gelince, kötülüğün cezası, misli kadardır. Ve onları bir aşağılık ve eziklik kaplar. Onlar için Allah’dan başka hiçbir kurtarıcı yoktur. Yüzleri karanlık gecelerden bir parçaya bürünmüş gibidir….

29 – “Şimdi sizinle bizim aramızda şahit olarak Allah yeter….

30 – İşte burada herkes geçmişte yaptığını bulacak. Ve gerçek mevlaları olan Allah’a döndürülecekler. İftira edip uydurdukları şeyler de kendilerinden büsbütün uzaklaşıp gidecek.

31 – De ki, “size gökten ve yerden kim rızık veriyor? O, kulaklara ve gözlere hükmeden kim? Ölüden diriyi, diriden ölüyü çıkaran kim? İşleri idare eden kim?” Hemen “Allah’dır” diyecekler. De ki, “O halde Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?”

32 – İşte o Allah sizin gerçek Rabbinizdir. Gerçeğin dışında sapıklıktan başka ne vardır? O halde haktan nasıl çevriliyorsunuz?

34 – De ki: “Allah’a eş tuttuğunuz ortaklarınızdan, önce yaratıp, sonra da onu çevirip yeniden diriltecek var mı?” De ki, “Önce yaratıp, sonra da onu yeniden yaratacak olan Allah’dır. O halde nasıl yoldan saptırılıyor, döndürülüyorsunuz?”

35 – De ki, “Ortak koştuklarınızdan doğru yolu gösterecek olan var mıdır?” Deki, “Allah, hak olan doğru yola hidayet eder. O halde doğru yola hidayet eden mi kendisine uyulmaya daha layıktır, yoksa kendisine yol gösterilmeyince onu bulamayan mı daha layıktır. O halde ne oluyorsunuz? Nasıl hükmediyorsunuz?”

36 – Onların birçoğu zandan başka bir şeye uymaz. Zan ise haktan hiç bir şeyin yerini tutmaz. Şüphesiz ki, Allah onların ne yaptıklarını bilir.

37 – Bu Kur’ân, Allah’dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiç bir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.

38 – “Onu o (peygamber) uydurdu” mu diyorlar? De ki; “Haydi siz de onun gibi bir sûre getirin ve Allah’dan başka, çağırabileceğiniz kim varsa onu da yardıma çağırın. Eğer sözünüzde sadık iseniz (bunu yapın).

39 – Hayır. Onlar bilgileriyle kavrayamadıkları, te’vili de kendilerine hiç gelmemiş olan bir şeyi yalan saydılar. Bunlardan önce gelip geçenler de yine böyle inkâr etmişlerdi, amma bak zalimlerin akıbeti nasıl oldu.

40 – Onlardan ona (Kur’ân’a) inanacaklar da var, inanmayacaklar da var….

41 – Eğer seni inkâr etmeyi sürdürürlerse, de ki; “Benim amelim bana, sizin ameliniz de size aittir. Benim yapacağım sizi ilgilendirmez, sizin yapacağınız da beni ilgilendirmez.”

44 – Şurası kesindir ki Allah, insanlara zerre kadar zulmetmez. Ne var ki, insanlar kendi kendilerine zulmedip duruyorlar.

45 – Allah’ın onları haşredip toplayacağı günde, sanki onlar dünyada gündüz bir parça kalmışlar da aralarında tanışmışlar gibi olacak. Allah’ın huzuruna çıkacaklarına inanmamış ve doğru yolu tutmamış olanlar hiç şüphesiz en büyük ziyana uğramış olacaklar.

47 – Her ümmetin bir peygamberi vardır. O peygamberleri gelince aralarında adaletle hüküm verilir. Onlar hiç zulüm görmezler.

48 – Onlar, “Eğer doğru söylüyorsanız bu vaad ne zaman yerine gelecek?” diyorlar.

49 – De ki, “Ben, Allah’ın dilediğinin dışında kendi kendime ne bir zarar ne bir fayda verebilirim”. Her ümmetin bir eceli vardır. Ecelleri gelince artık ne bir an geri, ne bir an ileri gidebilirler.

54 – Zulüm yapmış olan herkes, azabı görünce yeryüzündeki her şeyin sahibi olsa da, (o azaptan kurtulmak için) hepsini feda ederdi. Ve içten içe pişmanlık duyardı. Fakat aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulüm yapılmaz.

55 – Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Açın gözünüzü, Allah’ın vaadi muhakkak ki, haktır, gerçektir. Lâkin onların çoğu bunu bilmezler.

56 – O, hem can veren, hem can alandır. Ve hepiniz O’na döndürülüp götürüleceksiniz.

57 – Ey insanlar! Size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, müminlere bir hidayet ve rahmet geldi.

58 – De ki, “Allah’ın ihsanıyla ve rahmetiyle, yalnızca bunlarla sevinç duysunlar. Bu, onların biriktirip durduklarından daha hayırlıdır.”

59 – De ki, “Baksanıza, Allah sizin için nice rızıklar indirdi, siz onlardan bir kısmını haram, bir kısmını helâl yaptınız”. De ki, “Size Allah mı izin verdi, yoksa siz Allah’a iftira mı ediyorsunuz?”

60 – Allah’a yalanı iftira edenler kıyamet gününü ne sanıyorlar? Allah, insanlara çok ihsanda bulunmuştur, lâkin insanların çoğu şükretmezler.

61 – Hangi işi yaparsan yap, Kur’ân’dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.

62 – Açın gözünüzü! Allah’ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.

63 – Onlar ki, iman etmişler ve Allah’a karşı gelmekten sakınmışlardır.

64 – Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.

65 – Habibim, onların lafları seni üzmesin. Çünkü şan ve şeref bütünüyle Allah’ındır. O her şeyi işitiyor, hepsini görüyor.

66 – Açın gözünüzü! Göklerde kim var, yerde kim varsa hep Allah’ındır. Allah’dan başkasına tapanlar dahi, Allah’a ortak koştuklarına uymuş olmuyorlar, ancak zanna uymuş oluyorlar. Ve yalandan başka bir şey söylemiyorlar.

67 – O, öyle bir Allah’dır ki, içinde dinlenesiniz diye sizin için geceyi, göresiniz diye de gündüzü yaptı. Elbette bunda söz dinleyecek olan bir kavim için âyetler (ibretler) vardır.

69 – De ki: Allah’a iftira edenler elbette felah bulmazlar.

71 – Bir de onlara Nuh’un kıssasını oku: Hani o bir zamanlar kavmine demişti ki: “Ey kavmim, eğer benim aranızda duruşum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt verişim size ağır geliyorsa, şunu bilin ki, ben yalnızca Allah’a dayanmışımdır, artık siz ve ortaklarınız her ne yapacaksanız toplanıp bütün gücünüzle karar veriniz. Sonra bu işiniz size dert olmasın. Sonra bana ne yapacaksanız yapın, bana mühlet de vermeyin”.

72 – Eğer yüz çevirirseniz çevirin, ben de sizden bir ücret istemedim ya! Benim mükafatımı ancak Allah verir. Ve ben O’nun emrine boyun eğen müslümanlardan olmakla emrolundum.

73 – Buna rağmen yine de onu inkâr ettiler. Biz de onu ve gemide kendisiyle beraber olanları kurtardık. Ve onları yeryüzüne halifeler yaptık…. Bak işte uyarılanların akıbeti nasıl oldu.

89 – Allah buyurdu: “Her ikinizin de duası kesinlikle kabul olundu. Siz yine doğru ve dürüst olmaya devam edin. Kendini bilmeyenlerin yoluna sakın uymayın.”

94 – Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor. Andolsun ki, sana Rabbinden hak gelmiştir. Sakın şüphe edenlerden olma!

95 – Ve sakın Allah’ın âyetlerini inkar edenlerden olma, sonra hüsrana uğrayanlardan olursun.

99 – Eğer Rabbin dileseydi, yeryüzünde kim varsa hepsi toptan iman ederlerdi. O halde insanları hep mümin olsunlar diye sen mi zorlayacaksın?

100 – …. Akıllarını kullanmayanlar üzerine Allah bir uğursuzluk yükler.

101 – De ki: “Göklerde ve yerde olup bitenlere dikkatle bakın!” Fakat o uyarmalar ve o âyetler, iman etmeyen bir kavme fayda vermez ki!

102 – Onlar, kendilerinden önce gelmiş geçmiş olanların uğradıkları felaket günleri gibisinden başkasını mı bekliyorlar? De ki, “Bekleyin, ben de sizinle beraber bekleyenlerden olacağım.”

103 – Sonra biz, peygamberlerimizi ve iman edenleri kurtarırız. İşte biz böyleyiz. Müminleri kurtarmak üzerimize düşen bir görevdir.

105 – “Ayrıca yüzünü tevhid dininden ayırma ve sakın müşriklerden olma!” (diye emrolundum).

106 – “Ve Allah’dan başka, sana faydası da, zararı da dokunmayacak olan şeylere yalvarma! Eğer yalvarırsan, o zaman hiç şüphesiz sen zalimlerden olursun.

107 – Ve eğer Allah, sana bir zarar dokunduracak olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. Ve eğer sana bir hayır dilerse, o zaman da O’nun hayrını engelleyebilecek kimse yoktur. O, lütfunu dilediği kuluna nasip eder. Allah çok yarlığayıcı, çok esirgeyicidir.

108 – De ki: “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden hak geldi. Artık kim hidayeti kabul ederse kendi canı için kabul etmiş olur. Kim sapıklık ederse kendi zararına sapıklık etmiş olur. Ve ben sizin üzerinize vekil değilim.”

109 – Sana vahyolunana uy! Ve Allah hükmünü verinceye kadar sabret. Çünkü O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.

 

9 – TEVBE SURESİ

3 – … Yok yine tevbeden yüz çevirirseniz biliniz ki, Allah’ı yıldıracak değilsiniz…

4 – Ancak kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklerden size olan ahitlerinde hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseye yardımda bulunmamış olanlar bunun dışındadır. Siz de onlarla olan antlaşmanızın hükümlerine antlaşma süresinin sonuna kadar uyunuz. Muhakkak ki, Allah müttakileri sever.

5 – … Eğer tevbe ederler ve namaz kılıp zekatı verirlerse onları serbest bırakın. Muhakkak ki, Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

6 – Eğer müşriklerden biri aman dilerse, ona aman ver. Ta ki, Allah’ın kelâmını dinlesin. Sonra onu güvenlik içinde olduğu yere kadar gönder. Çünkü bunlar gerçekten de bilgisiz bir kavimdirler.

7 – O müşriklerin Allah katında ve Resulü katında herhangi bir ahdi nasıl olabilir? Ancak … antlaşma yaptıklarınız var ki, bunlar size karşı doğru durdukça siz de onlara doğru olun. Allah (hainlikten) sakınanları elbette sever.

8 – Onlarla nasıl sözleşme olabilir ki, sizin aleyhinize ellerine bir fırsat geçse, hakkınızda ne bir antlaşma gözetirler, ne de bir yemin. Dil ucuyla sizi hoşnud etmeye çalışırlar, fakat kalbleri o kadarına da razı olmaz…

9 – Allah’ın âyetlerini az bir çıkara değiştirdiler de Allah yolundan engellediler. Gerçekten de bunlar ne fena şeyler yapageldiler.

10 – Bir mümin hakkında ne bir yemin gözetirler, ne de bir antlaşma. Bunlar işte böyle haddi aşan kimselerdir.

11 – Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekatı verirlerse dinde kardeşleriniz olurlar. Biz âyetleri, bilen bir kavme açıklarız.

13 – Yeminlerini bozan, Peygamber’i yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size saldırmaya başlayanlara karşı savaşmaz mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer mümin iseniz her şeyden önce Allah’dan korkmalısınız.

15 – Ve kalblerindeki öfkeyi gidersin. Allah dilediğine tevbeyi nasib eder. Allah her şeyi bilir, hüküm ve hikmet sahibidir.

16 – Yoksa siz hep kendi halinize terk olunacağınızı mı sandınız? … Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.

17 – Müşrikler kendi inkârlarına kendileri şahit olup dururlarken Allah’ın mescidlerini imar etmeleri mümkün değildir. Onların bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Ve onlar ateş içinde ebedi olarak kalacaklardır.

18 – Allah’ın mescidlerini, ancak Allah’a ve ahiret gününe inanan, namazı kılan, zekatı veren ve Allah’dan başkasından korkmayan kimseler imar ederler. İşte hidayet üzere oldukları umulanlar bunlardır.

19 – … Allah zalimler topluluğuna hidayet ihsan etmez.

20 – İman edip de hicret edip, mallarıyla, canlarıyla Allah yolunda cihad edenler, Allah katında en büyük dereceye sahiptirler. İşte bunlar murada ermiş olan mutlu kullardır.

21 – Rab’leri, onları kendi katından bir rahmet, bir rıza ve bir cennetle müjdeler ki o cennette onlar için bitmez tükenmez nimetler vardır.

22 – Onlar orada ebedi kalırlar. Çünkü en büyük mükâfat Allah katındadır.

23 – Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.

27 – … Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

31 – … Allah’dan başka hiçbir ilâh yoktur. O, müşriklerin ortak koştuğu şeylerden de münezzehtir.

32 – …Allah nurunu tamamlamayı diliyor.

33 – O öyle bir Allah’dır ki, Resulünü hidayetle ve hak dinle bütün dinlere üstün kılmak için göndermiştir. Müşrikler hoşlanmasalar da.

34 – Ey iman edenler, şurası bir gerçektir ki, yahudi hahamları ile hıristiyan rahiplerinin bir çoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah yolundan saptırırlar. Bir de altın ve gümüşü hazineye doldurup, onları Allah yolunda sarfetmeyenleri bu yüzden acıklı bir azap ile müjdele!

35 – O gün o altın ve gümüşlerin üstü cehennem ateşinde kızdırılacak da bunlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanacak (onlara): “İşte bu kendi canınız için saklayıp biriktirdiğiniz şeydir. Haydi şimdi tadın bakalım şu biriktirdiğiniz şeyin tadını!” denilecek.

36 – Doğrusu, Allah katında ayların sayısı oniki aydır. Gökleri ve yeri yarattığı günkü Allah yazısında (böyle yazılmıştır)…

38 – …Fakat dünya hayatının zevki ahiretin yanında ancak pek az birşeydir.

44 – Allah’a ve ahiret gününe inananlar, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi görev bildiklerinden (zaten geri kalmak için) senden izin istemezler. Allah o muttakilerin kimler olduğunu bilir.

45 – Senden izin isteyenler, olsa olsa Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar olabilir. Onların kalbleri hep işkillidir. Bundan dolayı şüphe içinde bocalayıp dururlar.

47 – Eğer içinizde sizinle beraber cihada çıkmış olsalardı, bozgunculuk etmekten başka şeye yaramayacaklardı ve aranıza fitne sokmak için uğraşacaklardı. İçinizde onların laflarına kanacaklar da vardı. Allah, o zalimleri iyi bilir.

48- Şurası kesindir ki, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istediler ve sana türlü işler çevirdiler. Nihayet hak yerini buldu ve Allah’ın emri onların zoruna gitmesine rağmen açığa çıktı.

49 – İçlerinden “Aman bana izin ver, başımı derde sokma” diyen de var. Dikkat et, başlarını asıl kendileri derde soktular. Hiç şüphesiz cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.

51 – De ki: “Hiçbir zaman bize Allah’ın bizim için takdir ettiğinden başkası dokunmaz. O bizim mevlamızdır. Müminler yalnızca Allah’a tevekkül etsinler.”

55 – Onların malları da, evlatları da sakın seni imrendirmesin. Bu olsa olsa, Allah’ın onları dünya hayatında bu gibi şeylerle azaba uğratmasından ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murat etmiş olmasından başka birşey değildir.

56 – Hiç şüphesiz onlar, sizden olduklarına dair yemin de ederler. Halbuki sizden değildirler. Fakat onlar öyle bir kavimdirler ki, korkudan ödleri patlıyor.

57 – Eğer sığınacak bir yer veya barınacak mağaralar veyahut girilecek bir delik bulsalardı başlarını diker o tarafa doğru koşarlardı.

59 – Ne olurdu bunlar, Allah ve Resulünün kendilerine verdiğine razı olsalar da “Bize Allah yeter. Allah bize lütuf ve ihsanından yine lutfeder, verir. Bizim bütün rağbetimiz Allah’adır” deselerdi.

60 – Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm’a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

61 – … De ki; “Sizin için bir hayır kulağıdır. Allah’a inanır, müminlere inanır, ayrıca sizden iman edenlere de bir rahmettir”. Allah’ın Resulünü incitenlere acıklı bir azap vardır.

64 – Münafıklar, kalblerindekileri bütünüyle haber verecek bir sûrenin tepelerine inmesinden çekinirler. De ki, alay edip durun bakalım, Allah o sizin çekindiğiniz şeyi kesinlikle ortaya çıkaracaktır.

65 – Eğer kendilerine sorarsan, “Biz sırf lafa dalmış, şakalaşıyorduk.” derler. De ki: “Allah ile, âyetleri ile ve peygamberi ile mi alay ediyorsunuz?”

67 – Münafıkların erkekleri de kadınları da birbirlerine benzerler. Kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve Allah yolunda harcamaktan ellerini sıkı tutarlar. Allah’ı unuttular da, Allah da onları unuttu. Gerçekten de münafıklar hep fâsık kimselerdir.

69 – (Ey münafıklar!) siz de tıpkı kendinizden öncekiler gibisiniz. Oysa onlar sizden daha güçlü, kuvvetli, mal ve evlatça sizden daha varlıklı idiler. Dünya nimetlerinden paylarına düşen kadar zevk sürdüler. Sizden öncekiler kısmetlerine düşen kadarıyla nasıl zevk sürmek istedilerse siz de onlar gibi kısmetinize düşen kadarıyla zevk sürmeye baktınız, siz de sizden önce batağa dalanlar gibi batağa daldınız. İşte bunların dünyada ve ahirette bütün amelleri heder olup gitti ve işte bunlar hep hüsran içinde kalanlardır.

70 – Onlara, kendilerinden öncekilerin; Nuh Kavmi’nin, Âd’in, Semûd’un, İbrahim Kavmi’nin, Medyen Ashabı’nın ve o mü’tefikelerin haberi gelmedi mi? Onların hepsine peygamberleri delillerle gelmişlerdi. Demek ki Allah, onlara zulmetmiş değildi, lâkin onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı.

71 – Erkek ve kadın bütün müminler birbirlerinin dostları ve velileridirler. İyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirirler, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resulüne itaat ederler. İşte bunları Allah rahmetiyle yarlığayacaktır. Çünkü Allah azîzdir, hakîmdir.

75 – Yine onlardan kimi de Allah’a şöyle ahdetmişlerdi: “Eğer bize lütuf ve kereminden ihsan ederse biz de elbette zekâtı veririz ve kesinlikle salihlerden oluruz.” diye söz vermişlerdi.

76 – Ne zaman ki, Allah lutfedip onlara ihsanda bulundu, onlar da cimrilik edip yüz çevirdiler ve zaten yan çizip duruyorlardı.

78 – Allah’ın, onların sırlarını da, fısıltılarını da bilip durduğunu ve Allah’ın bütün bilinmeyenleri bildiğini hâlâ öğrenemediler mi?

79 – Müminlerden zekâttan fazla olarak kendi gönülleriyle bağışta bulunanlara, bir de güçlerinin yettiğinden fazlasını bulamayanlara bakıp da onlarla alay edenleri Allah, maskaraya çevirmiştir. Onlara pek acıklı bir azap vardır.

81 – … Keşke anlayabilselerdi.

84 – Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabirinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah’ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.

85 – Onların ne malları, ne de evlatları seni imrendirmesin. Allah, onları dünyada bunlarla cezalandırmayı ve canlarının kâfir olarak çıkmasını murad ediyor, başka değil.

91 – Allah ve Resulü adına nasihat ettikleri takdirde ne zayıflara, ne hastalara, ne de verecek birşey bulamayan yoksullara savaştan kalmaktan dolayı bir günah yoktur. İyilik edenleri ayıplamaya bir yol yoktur. Allah gafurdur, rahîmdir.

92 – Kendilerini bindirip savaşa gönderesin diye gönüllü olarak sana geldiklerinde, “Sizi bindirecek birşey bulamıyorum.” dediğin zaman, bu uğurda harcayacakları birşey bulamadıklarından dolayı üzülüp gözlerinden yaş döke döke geri dönüp gidenlere de bir günah yoktur.

93 – Kınamaya yol, ancak zengin oldukları halde geri kalmak için senden izin isteyenleredir. Bunlar geri kalanlarla beraber olmayı tercih ettiler. Allah da kalblerini mühürledi. Onlar, artık başlarına geleceği bilmezler.

94 – Savaştan dönüp yanlarına geldiğinizde size özür beyan edecekler. De ki: “Özür beyan etmeyin. Size kesinlikle inanmayız. Allah bize, sizin durumunuzdan haberler verdi”. Bundan sonra da Allah ve Resulü yaptıklarınızı görecektir. Daha sonra da gizliyi ve âşikârı bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O vakit O, size neler yapmış olduğunuzu tek tek haber verecektir.

95 – Dönüp de yanlarına geldiğinizde kendilerinden yüz çeviresiniz (hesaba çekmekten vazgeçesiniz) diye Allah’a yemin edecekler. Siz de onlardan yüz çevirin. Çünkü onlar gerçekten murdar kimselerdir. Yaptıklarının cezası olarak nihayet varacakları yer cehennemdir.

96 – Kendilerinden razı olasınız diye size yemin ederler. Eğer siz onlardan razı olursanız, şunu bilin ki Allah, o fasıklar güruhundan kesinlikle razı olmaz.

98 – … kimi de var ki, verdiğini angarya sayar ve sizin üzerinize belalar gelmesini bekler. O çirkin belalar kendi başlarına olsun! Allah herşeyi işitendir, bilendir.

99 – Yine bedevilerden kimi de vardır ki, Allah’a ve ahiret gününe inanır ve harcadığını Allah katında yakınlıklara ve Peygamber’in dualarını almaya vesile sayar. Gerçekten de bu, onlar için bir yakınlıktır. Allah onları rahmeti içine koyacaktır. Şüphesiz ki, Allah bağışlayıcıdır ve rahmet edicidir.

100 – Muhacir ve Ensar’dan İslâm’a ilk önce girenlerin başta gelenleri ve iyi amellerle onların ardınca gidenler var ya, işte Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’dan razı oldular… İşte büyük ve muhteşem kurtuluş budur.

102 – Onlardan bir kısmı günahlarını itiraf ettiler. Ve iyi bir amelle kötü bir ameli karıştırdılar. Ola ki, Allah tevbelerini kabul eder. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir.

103 – Onların mallarından sadaka al ki, onunla kendilerini temizlersin, tertemiz edersin. Bir de haklarında hayır dua et. Çünkü senin duan kalblerini yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.

104 – Onlar bilmiyorlar mı ki, Allah kullarının tevbesini kabul eder ve sadakaları da alır. Allah tevbeleri kabul edendir, çok merhametlidir.

105 – Ve de ki; “Çalışın! Yaptıklarınızı hem Allah görecek, hem Resulü, hem de müminler görecektir. Sonra da gizliyi ve açığı bilen Allah’ın huzuruna iletileceksiniz. İşte o zaman, neler yaptığınızı size O bildirecektir.

109 – O halde binasını Allah korkusu ve Allah rızası üzerine kurmuş olan mı hayırlıdır, yoksa binasını yıkılmak üzere olan bir uçurumun kenarına kurup da onunla birlikte cehenneme yuvarlanan mı daha hayırlı? Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.

110 – Onların kurmuş oldukları bu türlü binalar, kalpleri parça parça olmadıkça, kalblerinde bir nifak düğümü olup kalacaktır. Allah, alîmdir, hakîmdir.

112 – (Bunlar), O tevbekâr olanlar, o ibadet edenler, o hamd edenler, o oruçlular, o rükua varanlar, o secdeye kapananlar, iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirenler, Allah’ın hududunu koruyanlar (emirleriyle yasaklarının ölçülerine riayet edenler)dır. Müjde ver o müminlere, müjde!

116 – Hiç şüphesiz, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. O, diriltir de, öldürür de. Size O’ndan başka ne bir dost vardır, ne de bir yardımcı.

117 – …Çünkü O, gerçekten çok şefkatli, çok bağışlayıcıdır.

118 – Allah, haklarında hüküm beklenen o üç kişiyi de bağışladı. Çünkü o derece bunalmışlardı ki, yeryüzü bütün genişliğine rağmen onlara dar gelmeye başlamıştı, vicdanları da kendilerini sıkıntıya sokmuştu. Allah’dan kurtuluşun, ancak Allah’a sığınmakta olduğunu anlamışlardı. Sonra da Allah, onları tevbekâr olmaya muvaffak kıldı da tevbelerini kabul buyurdu. Şüphesiz ki Allah, tevbeleri çok çok kabul edendir, çok merhametli olandır.

119 – Ey iman edenler! Allah’dan korkun ve doğrularla beraber olun.

120 – … Çünkü Allah, güzel iş yapanların mükafatını zayi etmez.

121 – Onların, Allah yolunda yaptıkları küçük veya büyük her harcama veya geçtikleri her vadi karşılığında, yaptıkları işin daha güzeliyle Allah’ın kendilerini mükâfatlandırması için sevap yazılmaması mümkün değildir.

128 – Andolsun size içinizden öyle bir peygamber geldi ki, gayet izzetli ve şereflidir. Sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir üstünüze titrer, müminlere gayet merhametli ve şefkatlidir.

129 – Eğer aldırmazlarsa onlara de ki: Bana Allah yeter. O’ndan başka ilâh yoktur. Ben O’na dayanmaktayım ve O, o büyük Arş’ın Rabbidir.

 

8 – ENFAL SURESİ

1 – …. Onun için siz gerçekten mümin kimseler iseniz Allah’tan korkun da biribirinizle aranızı düzeltin. Allah’a ve Resulü’ne itaat edin.

3 – Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yoluna harcarlar.

15 – Ey iman edenler! Toplu olarak kâfirlerle karşılaştığınız zaman, onlara arkalarınızı dönmeyin (kaçmayın).

27 – Ey iman edenler! …. bile bile kendi emanetlerinize hıyanet etmiş olmayasınız.

40 – Yok vazgeçmez de tekrar eskiye dönerlerse artık bilin ki, Allah sizin yardımcınızdır. O ne güzel mevla, ne güzel yardımcıdır.

41 – Şunu da biliniz ki, ganimet olarak aldığınız her hangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da …. yetimlere, miskinlere ve yolda kalmışlara aittir….

46 – …. birbirinizle didişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider. Sabırlı olun, çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.

47 – Çalım atarak ve halka gösteriş yaparak yurtlarından çıkanlar ve Allah yoluna engel koyanlar gibi olmayın. Allah onların bütün yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.

60 – …. Allah yolunda her ne harcarsanız onun sevabı size eksiksiz ödenir ve asla haksızlığa uğratılmazsınız.

61 – Eğer onlar barıştan yana olurlarsa, sen de barıştan yana ol! Ve Allah’a güven. Çünkü işiten ve bilen O’dur.

62 – Eğer sana hile yapmak isterlerse, muhakkak ki sana Allah yeter. Seni yardımıyla ve müminlerle güçlendirecek olan O’dur.

63 – Müminlerin kalplerini birbirlerine O ısındırdı. Yoksa yeryüzünde ne varsa sen hepsini harcasaydın yine de onların kalblerini (böylesine) ısındıramazdın. Lâkin Allah, kalplerini kaynaştırdı. Muhakkak ki, O azizdir, hakimdir.

64 – Ey Peygamber! Sana Allah yetişir, arkandan gelen müminlerle beraber.

65 – Ey Peygamber! Müminleri cihada teşvik eyle. Eğer sizden sabredecek yirmi kişi olursa ikiyüze galip gelirler ve eğer sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar hakkı ve akıbeti düşünmeyen anlayışsız bir kavimdirler.

66 – Şimdi Allah sizden yükü hafifletti ve sizde bir zaaf olduğunu bildi. O halde sizden sabredecek yüz kişi olursa ikiyüz düşmana galip gelirler, sizden bin kişi olursa Allah’ın izniyle ikibin düşmana galip gelirler. Allah sabredenlerle beraberdir.

67 – …. Siz dünya malını istersiniz, oysa Allah ahireti kazanmanızı murad eder. Allah azizdir, hakimdir.

69 – …. Muhakkak ki, Allah bağışlayıcıdır ve merhamet edicidir.

72 – Gerçekten de iman edip hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad veren, onları barındırıp yardım edenler, işte bunlar birbirlerinin dostlarıdırlar. İman ettiği halde henüz hicret etmemiş olanlar, hicret edinceye kadar onlar üzerinde herhangi bir velayet hakkınız yoktur. Bununla beraber dinde sizden yardım isterlerse, sizinle arasında antlaşma bulunanlar aleyhine bir durum olmadıkça, onlara yardım etmeniz de üzerinize borçtur. Allah bütün yaptıklarınızı görüp duruyor.

73 – Kâfirler de aslında birbirlerinin dostları ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat çıkar.

74 – O kimseler ki, iman ettiler, hicret ettiler ve Allah yolunda cihada katıldılar, bir kısımları da onları barındırıp yer, yurt sahibi yaptılar ve yardıma koştular, işte bunlar hakkıyla mümin olanlardır. Bunlara bir mağfiret ve cömertçe bir rızık vardır.

75 – Daha sonradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. …. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.

– Daha snradan hicret edip sizinle beraber savaşa katılanlar da sizdendirler. …. Şüphe yok ki, Allah her şeyi bilir.

7 – ARAF SURESİ

2 – (Bu,) sana indirilen bir Kitab’tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen) hususunda …… bir sıkıntı olmasın.

3 – (Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene uyun ve O’ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

7 – Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.

8 – O gün (amelleri tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtulanlardır.

9 – Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.

10 – Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!

11 – Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Âdem’e secde edin” dedik; hepsi secde ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.

12 – (Allah) buyurdu: “Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?” (İblis): “Ben, dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın.”

13 – (Allah) buyurdu: “Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak senin haddin değildir…..

16 – “Öyleyse, dedi, ….., and içerim ki, ben de onlar(ı saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım.”

17 – “Sonra (onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın.”

25 – “Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip) çıkarılacaksınız!” dedi.

28 – ….. De ki: “Allah kötülüğü emretmez. Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?”

29 – De ki: “Rabbim bana adaleti emretti…..

31 – Ey Âdemoğulları! …… güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.

32 – De ki: “Allah’ın kulları için çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?” ….

33 – De ki: “Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını, günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi yasaklamıştır”.

42 – İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.

51 – Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.

52 – Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.

53 – ….. tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan başkasını yapalım?” Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler kendilerinden saptı, kaybolup gitti.

54 – Şüphesiz Rabbiniz Allah ……. geceyi durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O’nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne yücedir.

55 – Rabbinize ……. gizlice dua edin. Çünkü O, haddi aşanları sevmez.

56 – Düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.

57 – Rahmetinin önünde müjdeci olarak rüzgarları gönderen O’dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz. Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.

68 – “Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir bir öğütçüyüm.”

74 – Düşünün ki (Allah) Âd’dan sonra sizi hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O’nun düzlüklerinde saraylar yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah’ın nimetlerini hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.

140 – Sizi âlemlere üstün kılan Allah olduğu halde, ben size O’ndan başka ilâh mı arayayım! dedi.

144 – Allah buyurdu: Ey Musa! Sana verdiğim peygamberlikle ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçkin kıldım. Sana verdiğime sıkı sarıl ve şükredenlerden ol!

145 – Ve onun için o levhalarda her şeyden yazdık, nasihat ve hükümlerin ayrıntılarına ait herşeyi (belirttik). Haydi bunlara sıkı sarıl, kavmine de emret, onlar da en güzeline sarılsınlar. Size yakında o fasıkların yurdunu göstereceğim.

146 – Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları, âyetlerimizi anlamaktan uzak tutacağım…..

147 – Âyetlerimizi ve ahiretteki karşılaşmayı inkâr edenlerin amelleri hepten boşa gitmiştir. Çekecekleri ceza kendi yaptıklarından başkası mı olacaktır?

153 – O kötü amelleri işleyip de sonra arkasından tevbe ve iman edenler için hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.

154 – Musa’nın öfkesi geçince levhaları aldı. Onlardaki yazıda, ancak Rablerinden korkanlar için bir hidayet ve rahmet vardı.

155 – Bir de Musa, mîkatımız için (tayin ettiğimiz vakitte tevbe için) kavminden yetmiş erkek seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Musa: “Rabbim! dedi, dileseydin bunları da, beni de daha önce helâk ederdin. Şimdi bizi, içimizdeki o beyinsizlerin yaptıkları yüzünden helâk mi edeceksin? O iş de senin imtihanından başka bir şey değildi. Sen bu imtihanla dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğini de hidayete erdirirsin. Bizim velimiz sensin. Artık bizi bağışla, merhamet et, sen bağışlayanların en hayırlısısın.”

156 – ….. rahmetim de vardır , o ise her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır. Onu da özellikle korunanlara, zekatını verenlere ve âyetlerimize inananlara mahsus kılacağım.

157 – Onlar ki, o ümmî peygambere uyarlar, yanlarındaki Tevrat ve İncil’de yazılmış bulacakları o peygambere uyup, onun izinden giderler ki, o, onlara iyiyi emreder ve onları kötülüklerden alıkoyar, temiz ve hoş şeyleri kendilerine helâl kılar, murdar ve kötü şeyleri de üzerlerine haram kılar, sırtlarından ağır yükleri indirir, üzerlerindeki bağları ve zincirleri kırar atar, işte o vakit ona iman eden, ona kuvvetle saygı gösteren, ona yardımcı olan ve onun peygamberliği ile birlikte indirilen nuru izleyen kimseler var ya, işte asıl murada eren kurtulmuşlar onlardır.

158 – De ki; ey insanlar! Ben sizin hepinize Allah’ın resulüyüm. O Allah ki, göklerin ve yerin bütün mülkü O’nundur. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Öldüren de, dirilten de O’dur. Bundan dolayı gelin, Allah’a ve resulüne iman edin. Allah’a ve Allah’ın bütün kelâmlarına iman etmiş bulunan o ümmî peygambere, evet ona uyun ki, hidayete erebilesiniz.

159 – Musa’nın kavminden doğru yolu gösteren ve doğrulukla adalet yapan bir topluluk da vardı.

160 – ….. Size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz, dedik. Onlar zulmü bize yapmadılar, lakin kendi kendilerine zulmediyorlardı.

161 – ….. İyilere nimetlerimizi daha da arttıracağız.

162 – İçlerinden bir kısım zalimler, sözü değiştirdiler, kendilerine söylenenden başka şekle soktular. Zulmü alışkanlık haline getirdikleri için biz de üzerlerine gökten azap yağdırdık.

167 – ….. Muhakkak ki, Rabbin hızla cezalandırandır ve yine muhakkak ki O, çok affedici, çok merhametlidir.

172 – ….. Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” dediği vakit, “pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz” dediler. (Bunu) kıyamet günü “Bizim bundan haberimiz yoktu.” demeyesiniz diye (yapmıştık).

174 – Ve işte biz, âyetleri böyle ayrıntılı olarak açıklıyoruz ki, belki dönerler.

181 – Yine bizim yarattığımız insanlardan öyle bir ümmet var ki, onlar hakka yol gösterirler ve o hak ile adaleti yerine getirirler.

185 – Allah’ın göklerdeki ve yerdeki mülkiyet ve tasarrufuna, Allah’ın yaratmış olduğu herhangi bir şeye ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olması ihtimaline hiç bakmadılar mı? Artık bu Kur’ân’dan sonra başka hangi söze inanacaklar.

199 – Sen yine de affa sarıl, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.

200 – Eğer şeytandan bir vesvese, bir gıcık gelirse hemen Allah’a sığın. Muhakkak ki, Allah hakkıyla işiten, kemaliyle bilendir.

204 – Kur’ân okunduğu zaman, hemen susup onu dinleyin, umulur ki, rahmete nâil olursunuz.

205 – Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini an ve gafillerden olma.

206 – Zira Rabbinin katında olanlar, Allah’a kulluk etmekten asla kibirlenmezler, O’nu tenzih eder, şanını ulularlar ve yalnızca O’na secde ederler.

 

6 – EN’AM SURESİ

1 – Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah’a mahsustur.….

2 – Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O’dur. Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O’nun katındadır…..

3 – O, göklerde de, yerde de (tek) Allah’tır. Sizin gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.

6 – Kendilerinden önce nice nesilleri helak ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden sonra başka bir nesil yarattık.

10 – Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti. Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.

11 – De ki: “Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!”.

12 – De ki: “Göklerde ve yerde olanlar kimindir?” “Allah’ındır” de. O, rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.

13 – Gecede, gündüzde barınan her şey O’nundur. O, işitendir, bilendir.

14 – De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen, fakat kendisi beslenmeyen Allah’tan başka dost mu tutayım?”…..

17 – Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.

18 – O, kullarının üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.

21 – Allah’a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.

29 – Dediler ki:” Dünya hayatımızdan başka bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz”.

31 – Allah’ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır. Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak şöyle derler: “Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!” Bakın yüklendikleri günah ne kötüdür!

32 – Dünya hayatı, eğlence ve oyundan başka bir şey değildir….. Aklınızı kullanmaz mısınız?

33 – Onların söylediklerinin seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o zalimler Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar.

34 – Senden önce de peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.

40 – De ki: “Kendinizi hiç düşündünüz mü, Allah’ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah’tan başkasına mı yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin”.

41 – Hayır, yalnız o Allah’a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.

48 – Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır.

50 – De ki: “Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum.”…..

53 – Biz onlardan kimini kimi ile, “Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gördü” desinler diye, işte böyle imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?

54 – Âyetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki O, bağışlayan, esirgeyendir”.

55 – Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.

56 – De ki: “Şüphesiz ki bana, Allah’tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı”. De ki: “Sizin çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam) o zaman sapıtmış olur, doğru yolda gidenlerden olmamış olurum”.

59 – Gaybın anahtarları O’nun katındadır, onları O’ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap’ta bulunmasın.

60 – Sizi geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O’dur. Sonunda da dönüşünüz ancak O’nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.

61 – O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir, sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan, onun canını alırlar.

62 – Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O’nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.

64 – De ki: “Allah, sizi ondan ve bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız”.

67 – Her haberin kararlaştırılmış bir zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.

69 – Allah’tan korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.

71 – ….. De ki: “Allah’ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün âlemlerin Rabb’ine teslim olmamız emrolundu”.

73 – Gökleri ve yeri, yerli yerince yaratan O’dur. Bir şeye “ol” dediği gün hemen oluverir….

82 – İman edenler ve imanlarını zulüm ile karıştırmayanlar… İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.

94 – Bugün, sizi ilk defa yarattığımız zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda bıraktınız. Allah’ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına, şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.

95 – Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah’tır. O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O’dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz çevirirsiniz?

96 – Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O’dur. Geceyi, dinlenmek için; Güneş’i, Ay’ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah’ın takdiridir.

97 – ….. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.

98 – Sizi bir tek candan yaratan O’dur. Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum için apaçık beyan ettik.

99 – Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler…. Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.

101 – Gökleri ve yeri yoktan var eden O’dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O’dur. Ve O, herşeyi bilendir.

103 – Gözler onu göremez, O ise bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.

104 – ….. Artık kim hakkı görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin bekçiniz değilim!

106 – Rabbinden sana vahyedilene uy. O’ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da yüz çevir.

111 – Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah’ın diledikleri hariç, yine de inanacak değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.

112 – ….. Artık onları iftiraları ile başbaşa bırak.

115 – Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir, bilendir.

116 – ….. Çünkü onlar sadece “zann”a uyarlar ve saçmalarlar.

120 – Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar, yaptıklarının cezasını çekecekler.

121 – Üzerlerine Allah’ın ismi anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar, dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara uyarsanız, muhakkak ki, Allah’a ortak koşanlardan olursunuz.

126 – ….. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.

127 – Onlar için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı, Allah onların dostudur.

129 – İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı zalimlerin bir kısmını, diğer bir kısmına dost yaparız.

133 – Rabb’ın, hiçbir şeye muhtaç değildir, merhamet sahibidir…..

134 – Size vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.

135 – ….. Muhakkak zalimler kurtuluşa eremezler”.

136 – Allah’ın yarattığı ekin ve hayvanlardan Allah’a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: “Bu, Allah’a ait; şu da ortaklarımıza ait” demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah’a ulaşmamakta, fakat Allah’a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne kötüdür.

137 – ….. O halde onları, uydurduklarıyla baş başa bırak!

140 – Bilgisizlik yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah’ın kendilerine verdiği rızkı, Allah’a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar. Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.

141 – ….. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

142 – ….. Allah’ın size verdiği rızıktan yiyin ve şeytanın adımlarına uymayın (peşinden gitmeyin); çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır.

143 – ….. Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin.”

144 – ….. Şüphesiz Allah, o zalimler topluluğunu doğru yola iletmez”

145 – ….. bunlar haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)” Çünkü Rabbin çok bağışlayandır, merhamet edendir.

148 – ….. De ki: “Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz.”

151 – De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da, gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah’ın haram kıldığı cana kıymayın. Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.

152 – Yetimin malına yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz zaman da, yakınınız da olsa âdil olun ve Allah’a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.

153 – İşte benim doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. (Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.

160 – Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar haksızlığa uğratılmazlar.

165 – Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.

 

5 – MAİDE SURESİ

1 – Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin….

2 – Ey iman edenler!…. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Allah’tan korkun….

3 – Leş, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adı anılarak kesilen; boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı iken kesmedikleriniz….. size haram kılındı…. Kim açlıktan daralır, günaha istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.

5 – Bugün size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir…..

6 – Ey iman edenler!…. Allah size bir güçlük çıkarmak istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini tamamlamak istiyor.

7 – Allah’ın, üzerinizdeki nimetini ve “İşittik, itaat ettik” dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini hatırlayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir.

8 – Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.

9 – Allah, iman edenlere ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir mükafat vardır.

10 – İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar, cehennemliktirler.

13 – …. İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet, aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.

17 – …. Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah’a aittir. O, dilediğini yaratır. Allah, her şeye kadirdir.

18 – …. Nihayet dönüş de O’nadır.

19 – …. “Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi” demeyiniz. İşte müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir.

32 – Bunun içindir ki, İsrâiloğulları’na: “Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur” hükmünü yazdık (farz kıldık). Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.

34 – Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

42 – Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler…. Eğer aralarında hükmedersen adaletle hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.

44 – …. İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.

45 – …. Bununla beraber kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim Allah’ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.

48 – …. Onların aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.

49 – Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah’ın hükmünden yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.

50 – Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah’tan daha güzel hüküm veren kim olabilir?

51 – …. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.

54 – Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah’ın bir lütfudur, onu dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.

55 – Sizin asıl dostunuz Allah’tır, O’nun Resulüdür ve namazlarını kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.

57 – Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah’dan gereğince korkun.

58 – Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.

59 – De ki: “Ey kitap ehli! Sadece Allah’a, bize indirilene ve bizden önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan çıkmışlarsınız”.

63 – Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!

64 – …. Ne zaman savaş için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.

69 – Muhakkak ki inananlar, yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah’a ve ahiret gününe iman eder ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

70 – Andolsun biz, İsrailoğulları’ndan söz aldık ve onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir kısmını da öldürmüşlerdir.

71 – Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar, kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onların çoğu kör, sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını görüyor.

72 – …. Zalimlerin yardımcıları da yoktur” demişti.

74 – Hâlâ Allah’a tevbe edip O’ndan af dilemiyorlar mı? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

76 – De ki: “Allah’ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir”.

77 – De ki: “Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyiflerine uymayın”.

83 – Peygamber’e indirilen (Kur’ân)i dinledikleri zaman, onun hak olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün. Onlar: ” Ey Rabb’imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz” derler.

87 – Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.

88 – Allah’ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak yeyin ve inandığınız Allah’tan korkun.

89 – Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz.

90 – Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar (putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki, kurtuluşa eresiniz.

91 – Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?

92 – Allah’a itaat edin, Peygamber’e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki, Peygamber’imize düşen sadece apaçık tebliğdir.

93 – İman edip salih amel işleyenler, Allah’tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah’tan sakındıkları, imanlarından ayrılmadıkları, yine Allah’tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe, daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte bulunanları sever.

95 – Ey iman edenler,…. Allah geçmişi affetmiştir.….

99 – Peygamber’in üzerine düşen sadece duyurmadır. Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.

105 – Ey inananlar, kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir.

117 – “Ben onlara sadece, senin bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah’a kulluk edin, dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat ettirince onları gözetleyen yalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin.

118 – “Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan, şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin”.

119 – Allah buyurdu ki: “Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür.… Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş budur.

120 – Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü Allah’ındır. O herşeye kâdirdir.

 

4 – NİSA SURESİ

5 – Allah’ın, sizi başına diktiği mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6 – Evlenme çağına gelinceye kadar yetimleri gözetip deneyin. Onların akılca olgunlaştıklarını görürseniz, mallarını kendilerine teslim edin. “Büyüyecekler de mallarına sahip olacaklar” endişesiyle onları israf ederek, tez elden yemeyin.……. Mallarını kendilerine verdiğiniz zaman, bunu şahitler karşısında yapın. Hesap görücü olarak Allah yeter.

7 – Ana, baba ve akrabaların miras olarak bıraktıklarında erkeklerin hissesi vardır. Kadınların da ana, baba ve akrabaların bıraktıklarında hisseleri vardır. Bunlar, az olsun çok olsun, farz kılınmış bir hissedir.

8 – Paylaşma sırasında akrabalar, öksüzler, yoksullar hazır bulunurlarsa, onlara da bir şey verin ve onlara güzelce sözler söyleyerek gönüllerini alın.

9 – Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onların geleceğinden endişe duyacak olanlar, (yetimler hakkında da aynı) endişeyi duysunlar, Allah’dan sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.

10 – Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, muhakkak ki karınlarını ateşle doldurmuş olurlar ve cehennemi boylarlar.

17 – Ancak Allah’ın kabul etmesini vaad buyurduğu tevbe, o kimseler içindir ki, bilmeyerek günah işleyip hemen tevbe edenlerin tevbesidir. İşte Allah bunların tevbelerini kabul eder. Allah alîmdir hakîmdir. (Her şeyi bilendir, hikmet sahibidir).

18 – Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: “İşte ben şimdi tevbe ettim.” diyen kimselerin tevbesi kabul edilmez. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri kabul edilmez. İşte bunlara ahirette can yakıcı bir azap hazırlamışızdır.

26 – Allah, sizlere bilmediklerinizi bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tevbenizi kabul etmek istiyor. Allah, her şeyi çok iyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

27 – Allah sizin tevbenizi kabul etmek istiyor. Halbuki şehvetlerine uyanlar ise, sizin doğru yoldan büyük bir meyl ile sapmanızı istiyorlar.

28 – Allah, din hususundaki ağır teklifleri sizden hafifletmek istiyor. Çünkü insan sabır ve tahammül bakımından zayıf yaratılmıştır.

29 – Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Ancak kendi rızanızla yaptığınız ticaretle yemeniz helaldir. Birbirinizin canına kıymayın. Şüphesiz Allah, size karşı çok merhametlidir.

30 – Kim, zulüm ve tecavüz yolu ile bu yasakları işlerse, yakında onu cehennem ateşine atacağız. Onu ateşe atmak da Allah’a pek kolaydır.

31 – Eğer siz, yasaklandığınız büyük günahlardan sakınırsanız, diğer kusurlarınızı örter, sizi güzel bir makama koyarız.

32 – ……. Çalışın da isteklerinizi Allah’ın fazlından ve kereminden isteyin. Gerçekten Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

45 – Allah sizin düşmanlarınızı çok iyi bilir. Gerçek bir dost olarak Allah yeter. Ve yardımcı olarak da Allah yeter.

47 – ……. Yoksa Allah’ın emri mutlaka yerine gelecektir.

48 – Doğrusu Allah, kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah’a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.

49 – …… Onlara kıl kadar zulmedilmez.

58 – Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla görendir.

75 – Hem size ne oluyor ki, Allah yolunda: “Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar, tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı gönder” diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?

135 – Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

147 – …… Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi bilendir.

148 – Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.

149 – Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü bağışlarsanız, biliniz ki Allah çok bağışalayndır.

162 – Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, namazı kılan, zekatı veren, Allah’a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte onlara büyük bir mükafat vereceğiz.

165 – Peygamberleri müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah’a karşı bir bahaneleri olmasın…………..

 

3 – AL-İ İMRAN SURESİ

5 – ……….. ne yerde, ne de gökte hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz.

7 – ……….. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.

8 – Ey Rabbimiz! …….. Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.

10 – Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden caymaz.

21 – ………, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları acıklı bir azapla müjdele!

22 – İşte bunlar öyle kimselerdir ki, ………… Onların hiçbir yardımcıları da olmayacaktır.

28 – ………. Nihâyet gidiş Allah’adır.

29 – De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.

30 – O gün her nefis, ne hayır işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur..……. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.

31 – ……… Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.

54 – ……… Allah hileleri boşa çıkaranların en hayırlısıdır.

57 – ……… iyi işler yapanlara gelince, Allah onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez.

64 – De ki: Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: “Şahit olun biz müslümanlarız”.

66 – ………. Haydi biraz bilginiz olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin tartışıyorsunuz?

71 – Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?

74 – …….. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.

75 – Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. …….. Ve onlar, bile bile Allah’a karşı yalan söylerler.

77 – Allah’a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte onların ahirette bir payı yoktur; ….. Onlar için acı bir azab vardır.

81 – Allah peygamberlerden şöyle söz almıştı: “Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan (kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? …… demişti. Onlar: “Kabul ettik” dediler. (Allah da) dedi ki: “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım”.

82 – Artık bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.

83 – Onlar, Allah’ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O’na boyun eğmiştir ve O’na döndürülüp götürüleceklerdir.

85 – Kim İslâm’dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden olacaktır.

86 – ………. Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.

89 – Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.

90 – Şüphesiz imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.

92 – Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.

94 – Kim bundan sonra Allah’a karşı yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta

98 – De ki: “Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorsunuz?”

103 – Hep birlikte Allah’ın ipine (kitabına) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

104 – İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.

105 – Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.

108 – ……… Allah âlemlere hiçbir haksızlık etmek istemez.

109 – Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah’ındır. Bütün işler Allah’a döndürülür.

110 – Siz …… İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe çalışır ve Allah’a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan çıkmışlardır.

113 – Hepsi bir değildirler. Kitap ehli içinde (diğer hak dinlerde) doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk) vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah’ın âyetlerini okurlar.

114 – Allah’a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar iyi insanlardandır.

115 – Onlar ne hayır işlerlerse karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları bilir.

118 – Ey iman edenler! Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür. Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.

119 – İşte siz öyle kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman “inandık” derler. ……….. Şüphesiz ki Allah gönüllerin özünü bilir.

120 – Size bir iyilik dokunsa fenalarına gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah’dan gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.

126 – ………. Yardım, yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.

129 – ………. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.

134 – O (Allah’tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar, öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.

135 – Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah’tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile, işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.

136 – ……… Çalışanların mükafatı ne güzeldir!

137 – ……… Yeryüzünde gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.

138 – Bu (Kur’ân) insanlar için bir açıklama, ……….ve bir öğüttür.

139 – Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.

140 – ……… Allah zalimleri sevmez.

145 – Allah’ın izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükafatlandıracağız.

146 – ……… Allah sabredenleri sever.

148 – ……… Allah güzel davrananları sever.

150 – Hayır! Sizin mevlanız Allah’tır. O, yardım edenlerin en hayırlısıdır.

151 – ……… Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!

152 – ……… Allah müminlere karşı çok lütufkârdır.

153 – ……… Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

155 – ……… Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.

156 – ……… Allah yaptıklarınızı görmektedir.

158 – Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah’ın huzurunda toplanacaksınız.

159 – Sen (o zaman), sırf Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah’dan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah’a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.

160 – Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak Allah’a güvenip dayansınlar.

161 – Hiçbir peygambere ganimet malını gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.

169 – Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab’leri katında rızıklanmaktadırlar.

172 – ……… Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince Allah’tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.

173 – ……… “Allah bize yeter. O ne güzel vekildir”.

174 – ………. Allah’ın rızasına uydular. Allah büyük lütuf sahibidir.

175 – ………. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz benden korkun.

176 – Küfürde yarışanlar seni üzmesin. …….. Onlar için büyük bir azap vardır.

179 – Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi temizden ayıracaktır. .……… Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin için büyük bir mükafat vardır.

180 – Allah’ın, kendilerine lütfundan verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah’a aittir. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

182 – “Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün karşılığıdır”. Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.

185 – Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir.…….. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten başka birşey değildir.

189 – Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır. Allah her şeye kâdirdir.

190 – Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır.

191 – Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin ….. derler.

192 – ……. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur”.

194 – “Rabbimiz! ………. Muhakkak sen verdiğin sözden dönmezsin”.

195 – Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler… Onların günahlarını elbette örteceğim ……….. En güzel mükafat Allah katındadır.

2 – BAKARA SURESI

 

37 – ……. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.

38 – …… kim o hidayetçimin izinde giderse, onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.

40 – …… ve sadece benden korkun!

41 – ……, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak benden korkun.

42 – Hakk’ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı gizlemeyin.

44 – İnsanlara iyiliği emreder de kendinizi unutur musunuz? ………

46 – Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O’na döneceklerini bilirler.

48 – Ve öyle bir günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.

62 – …….. gerçekten iman eder ve doğru, dürüst işler işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.

86 – ……….. ahireti, dünya hayatına satmış kimseler… Onun için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.

106 – ………. Bilmez misin ki, Allah her şeye kâdirdir.

107 – Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır, hepsi O’nundur. Size de Allah’dan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

112 – Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü Allah’a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.

115 – ……… nereye dönerseniz dönün, orası Allah’a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti) geniştir, O, her şeyi bilendir.

117 – O, göklerin ve yerin yoktan var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca “ol!” der, o da hemen oluverir.

118 – ……… Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz mucizeleri çok açık seçik gösterdik.

131 – ……… o “Ben âlemlerin Rabbine teslim oldum.” dedi.

143 – ………, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri olasınız,….  Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok merhametlidir.

145 – ………, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.

153 – Ey iman edenler! ………… Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.

154 – Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz sezemezsiniz.

155 – Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o sabredenleri!

156 – Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: “Biz Allah’a aidiz ve sonunda O’na döneceğiz.” derler.

157 – İşte onlar var ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de onlardır.

160 – Ancak tevbe edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım. Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.

164 – Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden gemide, Allah’ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra diriltmesinde, diriltip de üzerinde gezinen hayvanları yaymasında, rüzgarları değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı olan bir topluluk için elbette Allah’ın birliğine deliller vardır.

173 – O, size yalnız şunları haram kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah’tan başkası adına kesilen hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.

174 – Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır.

177 – …….. eren o kimselerdir ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaba ve bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.

186 – Şayet kullarım, sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.

190 – ……… Fakat haksız saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.

192 – ……… şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

193 – ……. düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.

195 – Allah yolunda mal harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin. Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.

208 – Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin de şeytanın adımlarına uymayın……

209 – Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.

214 – ……… Bak işte! Gerçekten Allah’ın yardımı yakındır.

215 – ……… Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde Allah onu bilir.

216 – Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.

219- …………. Yine sana soruyorlar neyi infak edecekler (nafaka, hayır, maaş) ? De ki ihtiyaçtan fazlasını.

224 – Sözünüzde durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için, Allah’ı yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah,

231 – ……… Sakın Allah’ın âyetlerini alay konusu edinmeyin, ………. Hem Allah’tan korkun ve bilin ki Allah her şeyi bilir.

242 – İşte akıllarınız ersin diye, Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.

243 – ………Şüphesiz ki Allah, insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.

245 – Kimdir o adam ki Allah’a güzel bir ödünç versin de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de verir. Hepiniz de O’na döndürülüp götürüleceksiniz.

247 – ……… Allah’ın rahmeti geniştir, o her şeyi bilir.

249 – ..…… “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir. Allah, sabırlılarla beraberdir.”

254 – Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın..………..

255 – Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır), bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O’nu ne gaflet basar, ne de uyku. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur. ………. Onlar ise, O’nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar..……………

256 – Dinde zorlama yoktur.……… Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.

262 – Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı, gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.

263 – Bir tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak davranır.

264 – Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır da ne Allah’a inanır, ne ahiret gününe..……… Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.

269 – Dilediğine hikmet verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün akıllılar anlar.

271 – Sadakaları açıkça verirseniz o, ne iyi olur; yok eğer onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha hayırlıdır ve günahlarınızın birçoğunun bağışlanmasına sebep olur. Bilin ki, Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır.

272 – Onları yola getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir. Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.

273 – Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı, bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın. Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir.

274 – Mallarını gece ve gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir zaman mahzun da olmazlar.

280 – Eğer borçlu darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için, daha hayırlıdır.

281 – Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah’a döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla ödenecek ve hiç kimse haksızlığa uğramayacaktır.

284 – Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah’ındır. Siz içinizdekileri açığa vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir.

286 – Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. …………Ey Rabbimiz, bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! …………………

1 – FATİHA SURESİ

1,2,3- Hamd, o alemlerin Rabbi, o Rahman, Rahim,….. Allah’adır.

4- Sadece sana ederiz kulluğu, …ve sadece senden isteriz yardımı, inayeti ya Rab ! (İnsana kul olmak yok !

 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen