Tanrı Dağları’nın Gözyaşları

Tanrı Dağları’nın Gözyaşları
kitabı hakkında

Mehmet Ali Kalkan

Özer Revanoğlu Ağabey yirmi beş yıl Türkistan’da dolaştıktan sonra bu kitabı kaleme almış.

Özer Revanoğlu Ağabeyin adını Adana’daki üniversite yıllarımda duymuştum. Onunla beraber aklıma önce kadim Türk Şehri Revan gelir.

Hani bir Erzurum türküsü var. ‘’ Kırmızı gül demet demet.’’

Vakti zamanında Erzurum da bir baba kervana katılıp mal getirir evin geçimini sağlarmış. Ecel vaki olunca evin oğluna kalmış iş. Oğul annesine kırmızı güllerden getirirmiş, annesi de o güllerden demet yapar saklarmış. Kervan zor, yollar uzun, beklemek kötü. 

Ananın gözü yollarda… Yollar ıssız…
Nice sonra oğlunun Revan’da vefat ettiğini duyar, bir türkü yakar sonra.

Kırmızı gül demet demet
Sevda değil bir alamet
Gitti gelmez o muhannet
Şol Revan’da balam kaldı…

Annenin oğlu, Revan’da kalmış. Bizimde gönlümüz.

Ha Revan, ha Tanrı Dağları…

Türk dünyası bizim hasretimizdi, ağıtlarımızdı, merakımızdı…

“Revan da gülüm gider
Balkan’da dilim gider
Ardınca ölüm gider
Her yanım serhat benim.” idi…

Yüreğimiz Tanrı Dağı diye atardı, Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar müslümanız diyorduk mesela… En yüksek tepesi Han Tanrı’ydı.

“Yufka yüreklerle çetin yollar aşılmaz
Çünkü bu yol kutludur gider Tanrı Dağına…” diyorduk marşlarımızda…

Yine Özer Revanoğlu deyince aklıma ikinci olarak gelen şu;

Özer Ağabey Mersin’den milletvekili adayı oluyor. Adana’da kaldığım Adana Kültür Derneği’nin mensupları da Özer Ağabey’e destek olmak, köylerde, kasabalarda konuşma yapmak için Mersin’e gidiyorlar.

Gidenlerin arasında dernek başkanı Necdet Özkaya Ağabey’de var. Necdet Ağabey Adana’da çok sevilen bir öğretmen.  Binlerce milliyetçi, ülkücü genç yetiştirmiş, disiplinli, bilgili bir ağabeyimiz, bir güzel insan.

Seçim çalışmaları yaparken Cuma namazına gidiyorlar. Kürsüde bir vaiz konuşma yapıyor. Malazgirt’ten, Alparslan’dan bahsediyor. O sırada bir bakıyor Adana’daki mezun olduğu okulun öğretmeni Necdet kaya camiye giriyor. Şaşırıyor ve Alparslan derken arkasından gayri ihtiyari Türkeş lafı çıkıyor. 

Bir de rahmetli Nevzat Kösoğlu ile yaşadıkları ‘’nar meselesi’’ var ki müthiş. Nevzat Kösoğlu Ağabey anlatıyor;

“Sanırım 1979 yılı idi; o yılların siyasî ve toplumsal olaylarını yaşayanlar bilirler. Özer Revanoğlu ile Mersin’den Konya üzeri geliyorduk. Göksun vadisinde Toroslar’a yukarı tırmanırken yolun biraz genişlediği ve vadinin pek güzel görüldüğü bir yerde durduk. Aşağı köylerden gelen bir kısım insanlar meyve satıyorlardı. 9-10 yaşlarında bir çocuk da sepetine nar doldurmuştu. Özer, eline bir nar aldı, evirip çevirirken ‘Tatlı mı?’ diye sordu. ‘Tabiî abi’ dedi çocuk. Özer bir yandan nar seçerken, konuşukluk olsun kabilinden ‘Doğru söyle lan!’ dedi. Çocuk başını sepetten kaldırdı, dikeldi ve şunları söyledi:

‘Biz ülkücüyüz abi, yalan söylemeyiz!

Hiç bir şey diyemedik; söylenecek her söz, yapılacak her hareket, fazla olacaktı. Narları arabaya koyduk ve yola koyulduk. Büyülenmiştik. Uzun süre tek kelime konuşmadık. Sonra Özer şunları söyledi:

‘Bu millet böyledir işte. Yıllardır vatan-millet diye koşturuyoruz; tam, yoruldum, bittim,  artık bırakıyorum dediğim anda, birisi çıkıp bir lâf ediyor; bırak bırakabilirsen… Şimdi, bu hızla kim bilir daha kaç yıl dolaşacağız!’

Özer Ağabey 1938 yılında Silifke’de doğmuş. Ömrü Türk Milliyetçiliğini anlatmakla geçmiş. Siyasetle uğraşmış. İstanbul Milliyetçiler Derneği ve Türk Ocakları Genel Merkezinde görev almış. 1992 yılından itibaren Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan da çalışmış. 

Türkiye Diyanet Vakfı tarafından camii inşa etmek için ata yurdunda, Türkistan da görevlendirilmiş ve burada çeyrek asıra yakın yılları geçmiş. 

Yıllardır esir Türk illerini, insanlarını gönlünde duyan Özer Ağabey’in yazdıkları yüreğimizin bir yerini yakalıyor ve bırakmıyor.

Dağlar bizde kutsaldı. Hele Tanrı Dağları bir başkaydı. Merhum Arif Nihat Asya’nın şiirinde Tanrı Dağlarının geçtiği mısra epey tartışmalara yol açmıştı.

“Tanrı Dağları bana hep heyecan verdi. İlk günlerden bu günlere heyecanım hiç eksilmedi.” diyor kitabın önsözünde. Aslında bir nesil aynı cümleyi hâlâ tekrar ediyor.

Tanrı Dağları’nın en yüksek tepesine Han Tanrı demişler. 

İsa Yusuf Alptekin Bey Doğu Türkistan’dan ayrılırken arkadan Çin askerlerinin yetişeceği sırada Yiğitbaşı Murat şöyle diyor.

‘’Ben yanıma beş gönüllü alırım. Şu boğazı tutarım. Dört beş saat zaman kazanırsınız ve bu zaman zarfında Hindistan’a girersiniz. Kafilenin hayatının kurtulması ancak böyle mümkün olabilir.

İsa Efendi sana çok güveniyorum. Eğer bir gün Uygur davasını unutur da evlad ü ıyal derdine düşersen bil ki kıyamet gününde iki elim yakanda olacak. Bunu sakın unutma, İsa Efendi. Bana söz ver. İsa Efendi bir gün de olsa Uygur davası yerde kalmayacak ve sen çoluk çocuk derdine düşmeyeceksin, bana söz ver.’’dedi. 

Bizi kurtarmak için canlarını veren yiğit başı Murat’a söz verdim. Onlar bizim için öldüler. Ben onlara Cenab-ı Hakk’ın huzurunda söz verdim.

Ve hayatı boyunca davasına hizmet ediyor İsa Yusuf Alptekin Bey.

Kırgızlar ‘’hemşehri’’ yerine ‘’yerdeş’’ diyorlarmış, ‘’dağ’’ yerine’’ too’’. Yine Bişkek’te Anadolu da süt parası dediklerine ‘’kalın’’ diyorlarmış. Bizim doğulu vatandaşlarımızın kullandığı gibi.

Lokantanın adı ‘’Beşnur’’muş. Sonra manasını söylemiş Kurmanbek.

1) Sadaka vermek

2) Namaz kılmak

3) Oruç tutmak

4) Hacca gitmek

5) Kelimeyi şehadet getirmek

Ahıska Türkleri henkel (hinkal) yapmışlar mesela.

Ahmet Yesevi Hz. Türbesi için şöyle yazmış Özer Revanoğlu Ağabey.

‘’Türbenin yüksekliği 39 metredir. Belediye Meclisi’nin aldığı bir kararla Türbeden yüksek bina yapılması yasaklanmış. Komünist rejimleri yetiştirdiği insanlardaki saygıya bakınız. Mekke’de Kâbe’nin etrafına yeni yeni binalar yapılırken Araplar aynı hassasiyeti gösteremediler.’’

Türkistan coğrafyasında altmış üç yaşına giren şahıs peygamber yaşıma girdim diye ziyafet veriyormuş.

Kitapta Almatı’yı, Oş’u, Bişkek’i, Issık Gölü, Manas Ata’yı, Balasangu’nu, Semerkant’ı, Çimkent’i dolaşıyorsunuz. Eskiyi yeniyi bir arada buluyorsunuz. 

Muhtar Şahanov dünya çapında şair olmuş, yıllarını memleketi olan Otrar’ın dışında geçirmiş ve nice sonra ata topraklarına geldiğinde kalabalığın arasındaki üç ihtiyar kadın muska şeklinde küçük bir parça hediye etmişler. ‘’ Bunun içinde Otrar toprağı var. Sakın ola ki bir günde olsa Otrar’ı, doğduğun nefes aldığın bu toprakları unutma’’demişler ya.

Ayak bastığımız her toprak bizim ve mukaddes.

Özer Revanoğlu Ağabey’in gönlüne sağlık.

Tanrı Dağları’nın Gözyaşları okunmalı, hissedilmeli… Topraklar unutulmamalı…

 

 

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen