TANRI DAĞLARININ TÜRKÜSÜ BOZKURTLAR
Hüseyin Nihal Atsız
Ötüken Yayınlar
Hazırlayan: Burcu SESLİ
Tarih, edebiyat, mitoloji, folklor, Türk halk bilimi vb. alanlarda çalışmalar yapmış olan entelektüellerden Hüseyin Nihal Atsız’ın eserlerinden biri de Bozkurtlar adlı romandır. Bozkurtların Ölümü ve Bozkurtlar Diriliyor şeklinde birbirinin devamı olan iki eserin Ötüken neşriyat tarafından tek kitapta toplanması ile birlikte Bozkurtlar romanı oluşmuştur. Atsız’ın tarihi romanlarındandır.
Birinci kitap olan Bozkurtların ölümü adlı eserde Atsız, Göktürklerin yani Bozkurtların 622 – 630 yıllarında geçen muhteşem ve eşsiz mazisini anlatmaktadır. Atsız, göçebe, avcı ve savaşçı yaşam biçimine bağlı bir kültür yapısı olan Türklerin, tarım ve ticaretle uğraşan Çinlilerin kültürlerinin farklılıklarından doğan çatışma nedeniyle yaşadıkları sorunlara eserde yer vermiştir.
Olay Göktürklerin kağanı olan Çuluk Kağan’ın zehirlendiği haberinin buduna ulaşması ile başlar. Çinli bir prenses olan İçing Katun tarafından zehirlenen kağanın yerine kimin geçeceği, Bozkurtlara kimin kağanlık edeceği, budun tarafından merak konusu olmuştur. Kurultay Çuluk Kağan’ın iki oğlu olan Yaşar Şadı (Tulu Kağan ) sarı benizli , Şu Tegini (Kür Şad) ise toy olduğu için kağanlığa seçmez. Bu iki isim yerine Çuluk Kağan’ın erkek kardeşi olan Bağatur Şad’ı kağanlığa seçer ve Bağatur Şad Kara Kağan adını alır.
Göktürklerin kağanı olan Çuluk Kağan’ın zehirlenmesi budunun başına gelen ilk felakettir. Kağanlarının yasını tutan budunun içindeki odu söndürecek tek şey kağanlarını zehirleyen Çinli Katun’un Türk töresince cezalandırılmasıdır. Fakat Kara Kağan budunu hayal kırıklığına uğratmıştır. Türk töresince cezalandırılıp öldürülmesi gereken Çinli Katun’u, Kara Kağan öldürmesi gerekirken onunla Türk töresince uygun olmayan bir evlilik ile evlenir. Çin Prensesi ve Bozkurt katili tekrar Bozkurtların katunu olur. Bu olay Bozkır topraklarına serpilen ilk nifak tohumudur. Bu evlilik Çuluk Kağan’ın oğulları olan Kür Şad’ı, Tulu Kağan’ı ve budunu öfkelendirir.Bu olay Çinlilere verilen ilk imtiyazdır.
Kara Kağan’ın cülüs töreninde, Çin’den kaçıp Ötüken’e gelen İçing Katun’un erkek kardeşi olan Şen-King’in de devlet işlerinde ve budun üzerinde söz sahibi olması budunun öfkesini ve nefretini bir kez daha artırır. Şen- King’in küstahlıkları bununla da sınırlı kalmamaktadır. O Bozkurt soylu Binbaşı İşbara Alp’in güzelliği ve cesareti ile dillere destan olmuş. Bozkırın hırçın kızı Onbaşı Pars’ın ise kalp çarpıntısı olan Almıla’ya göz koymuştur. Çinli Katun ile kendilerine yakışırcasına hain ve alçakça planlar kurarak Almılayı elde etmek için uğraşır ancak bu uğraşı boşunadır. Ne İşbara Alp, ne Onbaşı Pars, ne Almıla, ne de Kür Şad, Almıla’yı ona yar etmeyecektir. İşbara Alpi’n de izniyle Onbaşı Pars ve Almıla, Ötüken’de filizlenen aşklarını Batı Göktürkler’in topraklarında yeşillendirecektir.
Bozkurtların Çinlilerle mücadelesi bununla sınırlı değildir. Çinli Katun ve Çin Prensinden yüz bulan Ötüken topraklarında yaşayan Çinliler, Bozkurt topraklarında söz sahibi olmaya başlar. Çin’e akın düzenlemedikleri için kıtlığın eşiğinde olan Türklerin başından kara bulutlar eksik olmazken Çinliler ticarette Türkleri kandırarak sefa içinde yaşam sürmektedir. Aslında sorun Çinlilerin refah içinde yaşaması değildir. Tarih sahnesine çıktıkları andan itibaren öncelikleri; değerleri, yasaları, milletlerinin onuru olan Türklerin tahammül edemedikleri nokta, Çinlilerin seslerinin haddinden fazla çıkmasıdır.
Bozkurt devletinin geleceğinden endişelenen Böğü Alp, yerini öğrendiği Kam Kıraç Ata’ya gider. Ondan, Kara Kağan’ın tasa yüzünden öleceğini, aralarında kendisinin de bulunduğu kırk yiğidin dövüşmeleriyle budunun kurtulacağını, bin üç yüz yıllık ölümden sonra dirileceklerini öğrenir. Olaylar da bu istikamette gelişir. Tahtta hakkı olduğuna inandığı için Tulu Han, Çinlilerle ortak hareket eder. Kara Han, Tulu Han’dan ve Batı Göktürklerinden Çin’e akın için yardım ister. Çin’in başkenti ele geçirilecekken Tulu Han’ın planları anlaşılır ve Çinlilerle ateşkes yapılır. Ötüken’de kıtlık devam ederken çeşitli boyların isyanı da başlar. Tulu Han bu isyanı bastırmak için görevlendirilir ama isyanı bastıramaz. Sonraki yıl düzenlenen akın Çin’in zaferi ve Türklerin esaretiyle sonuçlanır.
Bozkurtlar ve esir olmak… Yan yana gelemeyecek ve birbirine tahammülü olmayan iki kelime…
Soyuna esareti yakıştıramadığı için Kara Kağan kahrından ölür. Çinliler Türklere karşı asimilasyon çalışmalarına başlamışlardır. Savaşçı ve avcı olan Türkleri, toprağa ve ticarete bağlı bir yaşam tarzına köle etmek için çaba gösterirler ancak bu çabaları nafiledir. Daha köklü olan Türk kültürü, bu asimilasyona izin vermez. Kür Şad ise bu sırada Bozkurtları esaretten kurtaracak bir plan yapar. Yaptığı plana göre akşamları gezintiye çıkan Çin imparatoruna karşı Kür Şad ve 40 yiğidi pusu kuracak ve Göktürk devleti tekrar dirilecektir ancak o gece yağmurun yağması planları altüst eder. Yinede ayaklanmayı ertelemeyen Kür Şad, Çin sarayına saldırır ve o an eşi benzeri görülmeyen bir mücadeleyi başlatır. Kür Şad ve kırk yiğidi Kıraç Ata’nın da dediği gibi mücadeleyi nehrinin kenarına taşır. Bu kanlı mücadelede başrol Kür Şad’ındır. Bir olmaktan çıkmış bütün bir milletin ideallerini, Göktürklerin değerlerini, onurunu temsil eden Kür Şad- tek bedende bir çok ruh barındıran bozkırın asi oğlu- taht sevdası gütmeden Bozkurt soyunun bir kağanı olarak değil bir Bozkurt olarak hürriyet davası gütmüştür. Türk milletinin hürriyeti uğruna, benliğini hiçe sayarak 40 yiğidi ile nehir kıyısında kılıç sesleri ve at nallarının nameleriyle hürriyet adlı bir türkü tutturmuş, bu namelerle 40 yiğidi ile birlikte adeta ölümle dans etmiştir. Nehrin kenarında yapılan bu benzersiz mücadelenin sonunda Kür Şad ve kırk yiğidi, şahadet şerbetini içip topraktan yaratılmış bedenlerini toprağa bıraktılar.
Ateşten yaratılmış ruhları ile birlikte zafer türküleri söyleyerek göğe yükseldiler. Bu kainatı ürperten bir türkü idi …
Delinse yer çökse gök Yok olsa kül olsa dört yan
Yüce dileğe doğru yine yürürüz yayan
Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan ölümlerle eğlenen
Tunç yürekli Türkleriz
Atsızın deyimiyle bu eşsiz türküyü herkes işitir fakat o ızdıraplı kahkahaları herkes duyamaz. Onun yankılarını uzak yakın ellerden ancak içinde Tanrı dağının odu yanan gönüller sezer.
Bozkurtlar Diriliyor adlı eser, Bozkurtlar serisinin ikinci kitabı ve Bozkurtların Ölümü adlı kitabın devamıdır. Eser Kür Şad ve kırk yiğidinin milletine miras bıraktığı mücadale ve hürriyet aşkı çerçevesinde gelişen olaylardan oluşur.
Roman, Çinlilerin Ötüken’e gönderdiği Türklerin otuz yıl sonra Çıbı Kağan’ın yönetiminde yeniden isyan etmesi ve yenilmesiyle başlar. Babasının Kür Şad olduğunu bilmeyen Urungu da bu savaşa katılmıştır. İsyandan sonra küçük oğlunu yanına alıp kaçtığı için sağ kalan Kür Şad’ın karısı, oğlunu yetiştirmiş, ona ölüm döşeğinde büyük sırrını vermiştir. Urungu , Kür Şad gibi bir kahramanın oğlu olduğunu çok zaman sonra öğrenmiştir.O da babası gibi kağan soyundan gelmesiyle ilgilenmemiş, benliğini hiçe sayarak kendini Türk milletinin, Bozkurtların, bağımsızlık mücadelesine adamıştır.
İlteriş Kağan adıyla tahta geçen Kutlug Şad, Çin’e isyan ederek etrafına Türkleri toplamayı planlar. Çin’de büyümüş, Çinlileri iyi tanıyan, bilgisiyle yeteneğiyle kendisini ispat eden Tonyukuk da kendisine katılır. Dokuz Oğuzlar ise Baz Kağan’ın kızı Ay Hanım’ın etrafında toplanırlar. Ay Hanım, güzelliğiyle ve ihtişamıyla Dokuz Oğuzlarda ve Ötüken’de nam salmıştır. Orhun nehrinden bir parça olan derin yeşil gözlerini gören herkes, o gözlerin büyüsüne kapılmış ve Ay Hanım’a aşık olmuştur. Aşıklar kervanına katılanlardan biri de Urungu’dur. Urungu, Ay Hanım’ın, kalbine düşürdüğü kora engel olamamış ve aşkını Ay Hanım’a ilan etmiştir. Ay Hanım ise Urungu’nun kalbine bıraktığı kor yetmezmiş gibi onu en zayıf noktasından yaralayacak, soylu olmadığı için aşkına karşılık vermeyecektir.
Artık Bozkurtların erlerinin kalbinde iki aşk vardır. Birincisi; bağımsızlık, yeniden diriliş aşkı, ikincisi; Ay Hanım’ın aşkı.
Bozkurtlar Kür Şad’dan yadigar kalan mücadeleci ruh ile tekrar dirilip bağımsızlıklarını, o kutlu günü ilan ederler. Yeniden büyümek bozkıra hükmetmek isteyen Bozkurtlar, Dokuz Oğuzları vergiye bağlamak ister ve Dokuz Oğuzlara savaş açarlar. Aslında bu birçokların savaşıdır. Ay Hanım’ın aşıklarının savaşı, yeniden dirilen Göktürklerin savaşı ve Urungu ile Ay Hanım’ın aşklarının savaşı…
Urungu’nun bu savaşta tek dileği Ay Hanım’ı alıp uzak diyarlara gitmektir. Ancak korkulan olmuş Ay Hanım savaş meydanında ölmüştür .
Bozkurt soylu bir kalbin bile taşıyamayacağı bazı duygular vardır aşk gibi…
Urungu kalbinde bozkırın yabani bir çiçeği gibi büyüttüğü aşkının soluşuna dayanamaz ve sevgilisinin, Ay yüzlü Ay Hanım’ın naaşı ile birlikte sevda tepesinden aşkın en derinine, sonsuzluğa yolculuk yapar.
Bozkurtlar romanı 1949 tamamlanmıştır. Yazarı belli olan modern bir destan gibidir. Yazarın üslubu, eserin olay örgüsü ve eserin içeriğinde bulunan bir çok Türk halk kültürü motifi, esere destansı özellikler katmıştır. Kişilerin seçimi ve adlandırılması, mekanın kişiler ve okur üzerindeki etkisi, romana konu edinilen tarihsel zamanı yansıtan sözcüklerin seçimi , yazarın tarihi roman yazmadaki başarısını gösteren son derece önemli unsurlardandır. Atsız, bu unsurların tamamını büyük bir başarıyla kullanmıştır.
Şerif Aktaş’ “Üslup ferdidir, kaynağını yazarın mizacından ve tecrübesinden alır. O, yazarın gizli ve şahsî mitolojisine uzanan kendi kendine yeten bir dildir” der.
Atsız’ın eserini oluşturduğu dil tam da böyle bir dildir. Yazar, mizacını, hırçın ruhunda barındırdığı epik orta Asya Türklüğünü ve mitolojik unsurları eserin diline yansıtmıştır.
Eserin dili, anlatılan devri yansıtan bir dildir. Eserde dönemin kültürünü yansıtan bir çok atasözüne yer verilmiştir.
Kısraklar tay doğurur, kancık itten enik çıkar, bir Türk’ün ne düşündüğü yüzünden bilinmez, keçi esrik olunca dövüşmeye kurt arar, Türk ata bindimi gözü atasını bile görmez, taş yerinde ağardır, aç buzağı ak bulutu ana memesi sanır… vb atasözleri Göktürklerin yaşam biçimini vurgulamak için Atsız tarafından özenle seçilmiştir .
Eser, Göktürklerin tarihi kadar kültürünü de başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Eserde Türk kültürünü, örf ve adetlerini, geleneklerini, eylemleriyle görecek ve Atsız’ın ustaca anlatımıyla yaşayacaksınız. Atsız, Göktürklerden miras kalan sözlü edebiyat ürünlerimize de eserinde değinmiş ve Türk kültüründe ozanlara verilen değeri de işlemiştir. Kara Kağan’ın ilk ozanlarımızdan Çu çu’nun sözünü kesmek isteyen Çinli Katun’a : ”Ozanların sözü kutludur kesilmez!” demesi Çine akın düzenlemek için yola çıkan Bozkurt ordusuna ozan Çu çu’nun da katılması ve orduyu sazı ve sözleri ile eğlendirmesi, ozanların Türk kültüründe ve Türk milletinde sahip olduğu değeri göstermektedir.
Eserde kişiler tek bir özelikleriyle verilmemiştir. Bir çok yanlarıyla romanda hareket halindedirler. Onbaşı Pars, Almıla, Ay Hanım ve Urungu yalnızca savaşçı yönleriyle değil yaşadıkları aşklarla da okuyucuyu kendilerine hayran bırakmışlardır. Halk hikayelerini aratmayan aşk hikayeleri Atsız tarafından yine dönemin yaşayışını barındıran bir şekilde verilmiştir. On başı Pars ve Almıla’nın aşkı, Dede Korkut hikayelerinden biri olan Banu Çiçek ve Bamsı Beyrek’in aşkını hatırlatmaktadır. On başı Pars ve Almıla, Bamsı Beyrek ve Banu Çiçek hikayesinde olduğu gibi birbirlerine olan sevdalarını kanıtlamak için birbirlerini sınamıştır.
Türklerde evlenmek isteyen erlerin sevdikleri kızlara hislerini açma ve evliliğe ikna etme yolları vardır. Evlenmek isteyen erkek üç gece boyunca kızın çadırında sabahlar ve onu tatlı dilli ile evliliğe ikna etmeye çalışır. Gün ağarınca çadırdan ayrılmak zorundadır. Eğer üç gün içinde ikna edemezse bir daha kızın otağına uğramaz. Bu gelenekten Türk kültüründe kadının söz sahibi olduğunu ve ona verilen değeri görmekteyiz. Eğer genç kızın adayları fazla ise- tıpkı bozkırda güzelliğiyle nam salmış Almıla gibi -o zaman genç kız ile evlenmek isteyen erler meydanda toplanır .Genç kız atın üstünde, elinde oğlak ile erlerin önünden tam dokuz defa geçer ve verilen işaret ile birlikte atını sürer. Kim kızın elinden oğlağı kaparsa genç kız onun evdeşi olur. Eğer erler içinde genç kızın kalbini çalan biri varsa kız oğlağı ona vermek için diğer erlerle mücadele eder. Tıpkı Almıla ile on başı Pars gibi . Onbaşı Pars ve Almıla aşklarını kanıtlamak için yüz er ile mücadele ederek sevdalarını sınadılar ve bu sınavı başarıyla geçtiler.
Diğer aşk hikayelerinden biri de Urungu ile Ay Hanım arasında geçmektedir. Aşkları halk hikayelerinden biri olan Leyla ile Mecnun’un aşklarına benzemektedir. Ay Hanım tıpkı Leyla gibi soyludur, kağan kızıdır. Urungu kağan soyundan olduğu halde Kür Şad gibi bir yiğidin oğlu olduğu bilinmediği için Kays gibi kağan ailesinde kabul görmez. Halbuki Kaysın Leyla’ya olan aşkı kadar aşkı büyüktür. Aralarındaki fark, Urungu bir Bozkurt olduğu için doğuştan sahip olduğu güçlü iradesi, bozkırın çorak toprağından yoğrulmuş dayanıklı yüreği bu büyük aşkın ızdırabıyla yıkılmamış, sevgilisinin cansız bedenini gördüğünde dahi kendini kaybetmeyen Kür Şad’ın oğlu, aşklarının yarım kalmasına izin vermemiş, göğe yükselerek bu eşsiz sevdayı başka bir boyuta taşımıştır.
Göktürk Kağanlığı devrini anlatan eserde Türklerin yaşam biçimi dikkat çekmektedir. Her Türk asker doğar sözünü desteklercesine usta bir şekilde Göktürk erlerinin ve kadınlarının savaşçı ve asker yönü en ince ayrıntısıyla gerçekçi bir yapıda verilmiştir. Türkler at sırtından inmeyen, attığı ok hedefi şaşmayan, salladığı kılıç boşa gitmeyen bir millettir. Kadınların at üstünde kılıçlarıyla bozkırda hareket etmeleri, hayvanları başlarında nöbet tutmaları, eserde Almıla’nın Çin Prensi ile vuruşması, Göktür kadınlarının savaşçı ve askeri ruha sahip olduklarını gösteren örneklerdir . Meydanda okçuluk yarışlarının olması, askeri talimatlardan biri olan tahtaya en hızlı şekilde Türk yazanın ödüllendirilmesi, binicilik yarışı, kılıç kuşanma erlerin birbirleriyle sürekli yarış halinde bulunmaları Türk erkeklerinin savaşçı ve asker kimliklerinin benliklerini sarıp sarmaladığını göstermektedir Türk töresinin kaidelerine de rastladığımız eserde, Türklerde denkliğin eşitliğin önemli olduğunu görmekteyiz. Yarış yahut savaş sırasında Türk erinin karşısındaki rakibi eğer kılıcını, zırhını yitirmişse Türk eri de kılıcını yahut zırhını bir kenara bırakıp rakibiyle eşit şartlarda mücadele etmektedir.
Bozkurtların ölümü ve Bozkurtlar diriliyor adlı iki eserin tek kitapta buluşmasıyla oluşan Bozkurtlar romanında Atsız, Türk milletine ve Türk gençliğine seslenmektedir. Milli kültürümüzün, milli benliğimizin en saf en katıksız dönemi olan Göktürk kağanlığı devrini dönem olarak seçmesi benliğimizi, değerlerimizi, gerçek Türk kimliğini ve Türk Milli kültürünü, Türk gençliğine ve Türk milletine hatırlatmak istemesindendir. Türk gençliğine Türk milletinin geçmiş devirlerini anlatarak millî heyecanlar yaşatmak ve tarih bilincini, sevgisini aşılamak için Türklüğün ibretlerle dolu dinamik çağı olarak gördüğü Göktürk tarihini konu olarak işlemiştir.
Bozkurtlar’da üzerinde durulan en önemli nokta da Türk soyunu “cesur, şuurlu ve kahraman idareciler elinde” son derece iyi işler yapabileceği, “kapalı kültür hayatı ile kolay kolay yok olmayacağı, öldürülebileceği fakat uşak edilemeyeceğidir”. Güçsüz düştüğü dönemlerde de Kür Şad gibi yiğitleri canları pahasına buna karşı çıkarlar. Atsız’ın Türk milletinden temennisi, Türk milletinin değerlerine, kültürüne, Türk kimliğine, Türk topraklarına saldıranlara karşı birer Kür Şad olup Türk töresince hareket edip savaşmasıdır. Atsız, Tarihe şekil veren medeniyeti, dünyaya hakimiyeti, kültürü, değerleri töresi, askeri zekası ile cihanı kendine hayran bırakan Türk milletini ve değerlerini, toprağa çakılmış bir tahta parçası gibi görüp sökmek isteyenlere inat Türk gençlerini Kür Şad olmaya davet ediyor.
Davete icabet etmemiz dileğiyle …