“Tanrısız Modernite” den “Yeni Modernite” ye
Durmuş HOCAOĞLU
Evet: Hakîkat hâlde mutlak mânâda din olgusu ortadan kalkmıyor; sâdece, adına din densin ya da denmesin, din olmadığını ve hattâ din karşıtı olduğunu iddia eden bir şey dahi olsa, kendisini mutlaklaştırdığında dinleşiyor, din yerine ikame oluyor; bu, gayri kabili içtinab bir netîce; Bergson’un dediği gibi, “Geçmişte olduğu gibi, bugün de ilimsiz, sanatsız, felsefesiz cemiyet vardır, fakat dinsiz bir cemiyet, asla…” super[1] nosupersubİmdi, vâkıa din olmayan bir şey din yerine ikame oluyor; ama yine de O’nun yerini tutamıyor tabiatiyle. Modernite de öyle: Modernite bizzat, mutlak mânâda dinsizlik olmasa da dini yok farzederek, dine ihtiyaç hissettirmeyen bir dünya inşâına yöneldi ve bu da O’nun tıkanmasına yolaçmış ve böylelikle, insanlığa çok şeyler de kazandıran modernite, artık kaybettirdikleriyle daha fazla gündem işgal eder olmaya başlamıştır. Kaybettirdikleri daha fazla; çünkü, merkeze, bağımsızlık ve hürriyeti aşırı derecede abartılmış insanı yerleştirmekle, bağımsızlık ve hürriyetin mutlaklaştırılması durumunda, “Bağımsızlık, kendini mutlak kabul eder-se, tersine dönüşür” super[2]nosupersub diyen Jaspers’i haklı çıkarmış, kendisini, kendisini aşan hiçbir şeye karşı hesap vermekle mükellef addetmeyen ve dolayısıyla da kendi-kendisini ilâhlaştıran bir insan(lık) tipi yaratmak sûretiyle, insan-üstü sorumluluk hissini kaybeden insanlığın, çöküşe kadar giden bir kriz sürecini tetiklemesine yol açmış bulunmaktadır.
Bu krizin birçok semptomundan birisi de tanrısızlaşan insanın ekonomik verimliliği problemidir. Niall Ferguson, bu hususa temas eden, daha dindar olan Amerika ile Avrupa’yı kıyasladığı bir yazısındasuper[3]nosupersub, Amerikalı işçilerin Avrupalılara nisbetle ortalama yüzde yirimi iki daha verimli olduğunu belirttiken sonra, “…/Bunlar hesaba katıldığında, Amerikan ekonomisinin son 20 yılda Avrupalı rakiplerinin önüne fırlamasının nedeni de anlaşılır. Mesele verimlilik falan değil. Basitçe, Amerikalılar daha fazla çalışıyor. Avrupalılar uzun tatiller yapıyor, erken emekli oluyor ve daha da fazla sayıda Avrupalı ya işsiz ya da grevde. Bu keskin farklılığı neyle açıklamalı? İşte bu noktada Weber’in tezi karşımıza çıkıyor: Avrupa’da en az çalışılan ülkeler, nüfusunun büyük çoğunluğu Protestan olan ülkeler. Büyük oranda Katolik Fransızlar ve İtalyanlar, Amerikalılardan yılda yüzde 15 ile 20 oranında daha az çalışırken, çoğunluğu Protestan olan Almanlar ve Hollandalılar, yanı sıra tümüyle Protestan olan Norveçlilerde bu fark yüzde 25 ile 30 arasında.” diyerek sözü Max Weber’in meşhur tezine getirmektedir: Amerika Avrupa’yı, daha dindar bir toplum olduğu için ekonomik olarak geride bırakmıştır.
Tanrı ile bağın koparılmasının netîcesinde, herşeyin merkezine kendisini koyan ve yalnız kendisine karşı sorumlu olan modern insanlığın krizi yayılma alâmetleri gösteriyor: Köle saydığı tabiata saygı göstermiyor, eşyaya zulmediyor ve bu da geri teperek bir çevre felâketi getiriyor; işte, yaşanmazlaşmaya başlayan dünya!
Ancak, kendisini her şeyin merkezine koyan aynı modern insanın zulmü bu kadarla da kalmamış, doğrudan doğruya kendisine de uzanmaya başlamıştır artık. Zîra, bir yandan insan genleriyle oynanıyor ki bu, gelecekte – meselâ klonlama gibi metodlarla – insan (antropos) değil, ancak insan benzeri veya “insanımsı” ı (antropoid) bir canlı türünün ve kezâ, insanların birçok uzvunun sentetik olarak îmâl edilmesi ile de insan-makine karışımı bir başka türün, bir başka ’insanımsı’nın ortaya çıkması demektir.
Hâsılı kelâm; büyük bir kriz patlamasının eşiğinde duran insanlığın, bütün imkânlarını tüketmiş olan cârî modernite yerine, kendisinin varlık âlemindeki yerini iyice kavrayarak Tanrı’ya dönmesi ve din-merkezli bir yeni modernite inşâ etmesi bir zarûret olmaktadır; aksi hâlde, dünyanın bir “din-sonrası” döneme girmesi, insanlığın, kendi eliyle sonunu getirmesi demek olacaktır.
Dipnotlar
[1] Bergson., Ahlâk İle Dinin İki Kay-nağı (Les Deux Sources de la Morale et de la Religion)., Çeviren: Mehmet Karasan., Millî Eğtim Gençlik ve Spor Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1986., s.137
[2] Karl Jaspers., Felsefeye Giriş., Türkçesi: Mehmet Akalın., Dergâh Yayınları., İkinci Baskı., İstanbul., Şubat 1981., s.118
[3] Niall Ferguson., “ABD Eski Kıtayı Nasıl Geçti?”., The New York Times., 10.06.2003., Türkçe Çeviri: Radikal, 14.06.2003
———————————————————————-
Kaynak: Yeniçağ Gazetesi, 16 Mayıs 2008