Tanrı’yı Unutanlar

Modernite, bir zaman dilimine ait değildir, sürekli yaşayan bir değişimdir; bir sonraki bir öncekinin modernidir. Değişimin iyiye ya da kötüye doğru olması da insanlara ve cemiyetlere göre izafidir.

Aydınlanmanın güçlü düşünce ve fikir atmosferi 20.YY için yepyeni -eskisinin gelişiminden ortaya çıkacak olandan baştan aşağı farklı- sonuçları doğurdu; geleneğin terki öncekilerden farklı yönde gelişti; felsefede, iktisatta, bilimde, sanatta anlayışlar tamamen değişti. Tanrı’nın yerine yeryüzüne indirilen insan da yeryüzüne sahip olmak istedi. Böylece 19.YY modernizmi 20 ve 21.YY’a sermaye, üretim-tüketim, paraya dayanan otoritenin toplumsal hayattaki gücü kapitalizmin ve emperyalizmin kaynağı olarak insanları ikiye ayırdı: Sermayenin olanlar ve ötekiler.

Dünya bu ikilem içinde yeniden şekillendi.

Batı dışı coğrafyaların tamamı “öteki” idi.

Sermayeye kalan refah ve zengin kaynaklar, ötekine kalan yoksulluk, acı, keder ve zulüm oldu.

Tarih yolunda seyrederken, Batı’nın içindeki sakin akıllardan postmodern eleştiri doğdu. postmodern eleştiri ve ötekinin Batı’ya doğru ideolojik, siyasi, sosyal alanda can havliyle yaptığı akış sermayeye modernizmin yönünü değiştirtti.

Modernizm ile göğe kaldırılan Tanrı, şimdilerde tamamen unutuldu.

Unutulan sadece Tanrı olmadı, tarihi seyirde geriye kalanlarla olan bağ da koparıldı; kimliksiz, cinsiyetsiz, Tanrısız, değerleri olmayan, diğerini yok farz eden, böylece milliyetsiz bir insan dönüşümü yaşattırılıyor.  Bu dönüşümle 21.YY’ın göç, dini ve milli kalkışmalar, üretimin yaygınlaşarak sermayenin dağılması gibi mevcuda risk oluşturan birçok sorun da çözülmüş oluyor.

Yeni dünyada insani haz ve sorumsuzluk Tanrı karşısında, kimlik karşısında, cinsiyetin değerleri karşısında, birlik karşısında galip duruma geçti. Ortaya da, aklı, teknolojik gelişimin sınırları içine sokularak çalıştırılan, kişisel haz dışında duygulanımı olmayan, diğerini, sevgi ve aşkı bilmeyen bir insan, daha doğrusu aklı insan olan ama tamamen kontrol edilen yalnız bir başka tip hayvan çıkarılıyor.

Batı medeniyeti yıkılıyor diyenler haksız çıktılar. Batı medeniyeti yıkılmıyor, yolunda yeni modernitesini geliştiriyor. Ama bu seyirde de diğer dünyaya bir fırsat doğuyor:

Sevgi ve aşk boşta kalıyor.

Sevgi ve aşkın yönü diğerine doğrudur.

Diğerini de insana Tanrı tanıtır.

Diğerini sildiniz mi sevgi ve aşk da Tanrı da silinir.

Bir tarafta Tanrı silinirken, sevgisiz ve aşksız, sadece fiziki haz dolu bir insana evrilme yaşanırken, ötekinin önüne de, öteki başarırsa insanlığın önüne de tarihi bir fırsat çıkıyor:

Sevgi ve aşkı yeniden hatırlamak.

Bizlere düşen ise milliyetçi teoriyi artık geçmişe değil geleceğe dönük olarak kurmak.

Yazar
Muzaffer METİNTAŞ

Muzaffer Metintaş, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde göğüs hastalıkları profesörüdür. Akademik çalışma alanı akciğer kanseri, mezotelyoma ve plevra hastalıklarıdır. Bilim felsefesi, medeniyet araştırmaları ve ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen