Turgut GÜLER
Akıp giden zamân içinde Türk cemiyetini derinden etkileyen önemli yaşayış değişiklikleri kaydedilmiştir. Bunları kronolojik sıraya koyarak alt alta yazmak dahî, uzun metrajlı listeler ortaya çıkarır. İslâm dinini kabûllenişimiz gibi, hacimli ve gölgesi uzun ikinci bir değişim virajı, Tanzîmât hareketi olmuştur. Siyâsetden edebiyâta, dinî cemaatlerin yeni hüviyetlerinden demokrasi denemelerine kadar, hepsi de müstakil araştırma, inceleme konusu olacak sâhalara bol malzeme dağıtan Tanzîmât, netîce îtibâriyle büyük vatan parçalarının kaybına yol açmıştır. En iyimser tahmînle, bugünkü Türkiye topraklarının 15 katı kadar özbeöz Türk yurdunu, yâd ellerde bıraktık.
Vatan kaybının konuşulduğu yerde, lâfı başka semtlerde dolaştırmak, en edebli fiili kullansanız bile, mugâlâtaya kapı açar. Bu yüzden, vatandan ötesi teferruâtdır. O zamân, bu sonucun alınmasına sebep teşkîl eden değişim hareketinin, Kutadgu Bilig’deki dört esâsa uyup uymadığını görmek, belki bâzı ipuçları yakalamamıza vesîle olur.
1839’dan 1918’e kadar yaşadıklarımız hakkında, Yûsuf Has Hâcib’in – milletinin hislerine tercümân olarak – koyduğu adâlet, eşitlik, faydalılık ve insan haklarına uygunluk prensiplerinin hiçbiri geçer not vermiyor. Yâni, Tanzîmât hareketi, Kutadgu Bilig derslerinden sınıfta kalmıştır.
Yahyâ Kemâl’in, kendisini harâbî (rind) olmakla ithâm eden Ziyâ Gökalp’a;
“Ne harâbî, ne harâbâtîyim
Kökü mâzîde olan âtîyim”
Mısrâlarıyla verdiği cevâp, büyük şâiri, Yûsuf Has Hâcib’le aynı yerde buluşturur.
Kültür değişmelerinin sosyolojik etüdü, bizde oldukça yeni. Diğer bütün sosyoloji başlıkları gibi, kültür (hars) bahsinde de öncülüğü Ziyâ Gökalp yaptı. 1923’de yayınlanan ve Cumhûriyet’in el kitabı muâmelesi gören Türkçülüğün Esasları, çok ciddî uygulamalara kaynak olmuştur. Ancak, başta klâsik Türk mûsıkîsi ve Osmanlı târîhine bakışı olmak üzere, Gökalp’ın tenkîd alan görüşleri de bu eserle okuyucuya ulaşmıştır. Türkçülüğün Esasları’nın, hâlâ isâbet noktasında duran bölümü, Dilde Türkçülük’tür.
“Kültür Değişmeleri” söz kalıbını kendi adıyla birlikte andıran Mümtaz Turhan, Erol Güngör gibi bir hayrü’l-halef bırakarak da mes’elenin akademik devamlılığını sağlamıştır. Onlar, yaptıkları işin ağırlığını önce nefislerinde terâziye koyan nâdir dimâğlardandı. Bugün bulunduğumuz çizgi, Mümtaz Turhan’a da, Erol Güngör’e de fersahlarca uzakta. Lâkin suyun durulması için iyice bulanmasını uman ârifler misâli, gözümüze tutulacak ışık huzmesini bekliyoruz…