Taraflar Belirginleşirken: “Ortak Gelecek”

Büyük Britanya Avustralya ve Pasifikteki nispeten küçük adaları bir kenara bırakacak olursak, yerküremiz biri Afro-Avrasya, diğer Amerika olmak üzere iki büyük dünya adasından oluşmaktadır. Bu adalardan birincisi ‘Eski Dünya Adası’, diğeri ise ‘Yeni Dünya Adası’dır. Dünya Tarihinden bilirsiniz, dünya ölçeğinde büyük savaşlar ‘Afro-Avrasya’kıtalarının kapsadığı eski dünya adasında, önce Avrupa ‘da başlar, yine bu kıtada sonlandırılırdı. Başka bir deyişle ‘Eski Dünya Adası’ çekişmelerin, çatışmaların, hesaplaşmaların merkezi konumundaydı. ABD’nin hegemonik güç olarak bulunduğu arka bahçesi olarak kabul ettiği ‘Yeni Dünya Adası’ndaki çatışmalar ise kendi bilgisi tahtında ve kontrolünde başlar ve kendisine zarar gelmeden sonlandırılırdı. ABD ayrıca eski dünya adasında savaşan tarafları ayırt etmeksizin belirli bir süre destekler, savaş sanayii ürünlerini parası karşılığında belirli süre her iki tarafın emrine sunar, sonra da savaşın kazananı belli olunmasına doğru, kazanan tarafa doğru meyleder, muharebe gücünü o tarafa seferber eder, savaşın yıpranmadan kazananı olurdu. Bu yaklaşım ve açılım ABD’ye büyük bir rüçhaniyet kazandırmakla kalmayıp, dünyayı yeniden biçimlendirmede başat rol oynamasına da vesile teşkil etmiştir. XX. Yüzyılın birinci yarısında cereyan eden her iki dünya savaşı sonrası dünyayı şekillendirmek görevi ABD’ye altın tepsi içerisinde sunulmuş, savaş sonrası dünyasının oluşturulması göreviyle adeta ödüllendirilmiştir. Şimdi, hep birlikte anımsayalım, batı dünyasını biçimlendiren ABD Başkanı Woodrow Wilson’ın adıyla anılan Wilson İlkeleri’, ‘Truman Doktrini’, ‘Eisenhower Öğretisi’ hep bu anlayışın ürünü olmuştur. Birinci Dünya Savaşı imparatorlukları ortada kaldırırken, İkinci Dünya Savaşı ise 1648 Westphalia’dan sonra ancak şekillenen ulus devletleri sonlandırmıştır. Oysa çağdaş uluslararası ilişkilerin temeli, 1648 yılında imzalanan Westphalia Barış Antlaşmasıyla atılmıştır.  Westphalia barışının en belirgin özelliği ilk ulus devlet kavramının ortaya çıkmış olmasıdır. Diğer bir deyişle artık savaşlar ve rekabetler bir monarkın çevresinde şekillenmiş zümrelerce değil, ulus bilincine varmaya başlamış ulus devletlerin kararlarıyla alınmaya başlanmıştır. Gerçekten de bu önemli bir ayırıcı özelliktir. Westphalia sistemi ve buna dayalı jeopolitik model ilk aşamada, görüleceği üzere, Avrupa devletlerinin ortak çıkarlarının korunmasını, aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesini, çıkabilecek coğrafi, millî vb. sorunların ortadan kaldırılmasını hedeflemiştir. (1)

İkinci Dünya Savaşı Westphalia yaklaşımını bitirmiş, paktlar dönemine geçişi sağlamıştır.   NATO, CENTO, SEATO paktları, ya da kampları bu açılımın ürünleri olmuştur. Bir başka ifadeyle ABD’nin, kapitalizmi ve Rusya’nın liderliğindeki SSCB’nin ise komünizmi yaymak için ve bunun için ülkeleri kendi kamplarına çekmeye çalıştığı, günün birinde çıkmasından endişe edilen sıcak çatışmalara karşı, caydırıcı etkisi bulunsun diye sürekli silahlanılan bir döneme daha doğru bir deyişle, caydırıcılığın egemen olduğu “Soğuk Savaş” (Cold War) dönemine girilmiştir. Kuşkusuz “Soğuk Savaş” döneminin iki belirgin aktörü ABD’nin güdümündeki NATO ile Rusya’nın tekelindeki Varşova Paktı olmuştur. NATO kampının en önemli oyun planı ise, ünlü Amerikalı jeopolitikçi Spykman’ın ‘Kenar Kuşak Kuramı’na göre Eski Dünya Adasındaki ülkelerin kendi aralarında güç birliği yapmasını önlemek amacıyla tecrit etmek ya da çevrelemek olarak belirlenmiştir. Ancak bu rutin hale gelmiş tek kurşun atılmadan kazanılan soğuk savaşı biçimlendiren stratejik hesap II. Milenyumun sonuna doğru bozulmuş, XXI. Yüzyılla birlikte çöküntüye uğramıştır. Aynı zamanda paktlaşmanın vüs’atı de neredeyse bütün devletleri içine alacak şekilde genişlemiştir. Nasıl ki, Wilson Prensiplerine göre 1930’lara kadar XX. Yüzyıl dünyası daha çok da Eski Dünya Adası şekillendirilirken; XXI. Yüzyıl dünyası da 2030’a kadar genişletilmiş iki kutuplu dünyaya doğru bütünüyle biçimlendirilmektedir. Her yüzyılda bir Yeni Dünya Düzeni inşa edilirken XXI. Yüzyıl Yeni Dünya Düzeni inşası sürecinde Mayıs 2024 ayı başlangıcından itibaren tehlikeli üç aylara girilmiştir.

NATO’nun genişlemesine koşut olarak BRICS+’ı büyütmeye yönelik Çin-Rus anlaşması XXI. Yüzyılın Yeni Dünya Düzeninin inşası sürecinin karşı koyma refleksini oluşturmuştur. Bu kapsamda ÇHC Lideri üzere Xi Jin Ping önce Avrupa’da ABD’ye karşı koyma refleksi olarak görünmüş ve adeta meydan okuyucu bir role bürünmüştür. Mayıs ayı başlangıcında Avrupa’da örtülü bir biçimde NATO’ya meydan okuyan Xi Jin Ping rüzgârı esmiştir. Xi Jin Ping ABD’nin NATO kisvesi altında 24 Mart 1999 tarihinde Sırbistan ve başkenti Belgrad’ı aralıksız 78 gün bombalayarak Yugoslavya’ya karşı tek taraflı savaş başlatmasının ve bu arada Belgrat’taki ÇHC Büyükelçiliğini de bombalamasının 25. Yıldönümünde Sırbistan Lideri Vuciç ile birlikte olmuştur. Belgrad’ı ziyaret edenler görmüşlerdir. ABD 7 Mayıs 1999 tarihinde Belgrad’ın Novi Beograd belediyesinde bulunan Çin’in Belgrad Büyükelçiliği’ni beş ABD yapımı JDAM güdümlü bombası ile vurmuştur. İşte bu nedenle Belgrad 25. Yıldönümü anmasında özellikle Belgrad’a giden Xi Jin Ping Çin ve Sırp dostluğunun kanla yoğrulduğunun önemle vurgulamış ve anlamlı ziyaretin önemine değinmiştir.  Gerçekten de bu son derece ayırt edici bir özelliktir. ABD marifetiyle NATO ÇHC ile karşı karşıya getirilmeye çalışılmıştır. NATO kisvesi altında aşağı yukarı 3 Çinli gazeteci de dahil olmak üzere 500-1200 sivilin öldüğü ve 5500 kişinin de yaralandığı bir havadan müdahale yapılmıştır. Çin Dışişleri Bakanlığı, hemen her sene yapılan anma törenlerinde Pekin’in 1999’da ülkenin Yugoslavya Büyükelçiliği’ne NATO tarafından düzenlenen hava saldırılarını asla unutmayacaklarını ve ittifakın Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte tarihe gömülmesi gerektiğine inandıklarını belirtmektedir. Bu durum Çin nezdinde Putin’in en çok kullandığı bir argüman olmuştur. Ayrıca Çin’in Belgrad Büyükelçiliğini bombalanması anma törenlerinde hemen her yıl yapılan açıklamalarda “Ne Çin halkı ne Sırp vatandaşları ve ne de uluslararası toplum, NATO’nun barbar saldırgan eylemini unutacak” ifadelerine yer verilmektedir. Ayrıca, ABD öncülüğündeki NATO ordusunun, ilgili uluslararası sözleşmeleri ve uluslararası ilişkilerin temel normlarını büyük ölçüde ihlal ettiği, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi düzenlemelerini ‘utanmadan çiğnediği’ vurgusu da yapılmaktadır. (3) Bizzat Xi Jin Ping’in bu yılki 25. Yıl Anma törenindeki üst perdeden açıklamaları sonrası Sırbistan Başbakanı Vuçiç ve Macaristan Başbakanı Orban, “Avrupa’da 4 ay içinde savaş çıkacak” diye Avrupa’nın dikkatini çekmeye çalışmışlardır.

Beş yıl aradan sonra ilk kez Avrupa’yı ziyaret eden Çin Devlet Başkanı Xi Jin Ping ziyareti sırasında Çin ve Sırbistan arasındaki ekonomik ve siyasi bağları derinleştirecek olan “Paylaşılan Gelecek” adı verilen kapsamlı Sırbistan-Çin ortaklığının bir parçası olan anlaşma imzalanmış, anılan anlaşma Temmuz başından itibaren yürürlüğe girecektir. Kısaca ortak gelecek anlaşması “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması”nın da ilerisinde bir durumu göstermektedir.

Bu genel çerçeve içerisinde Çin Devlet Başkanı Xi Jin Ping’in Avrupa’daki meydan okuma ziyaretinin benzerini Putin de Asya’da gerçekleştirmeye soyunmuştur.  Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin hakkında yakalama kararı çıkardığı Putin seçim sonrası ilk ziyaretini 16-17 Mayıs 2024 tarihinde Çin’e yapmak suretiyle yeni direnç hattının da altını çizmiştir. NATO 75. yılını kutlamaya hazırlanırken, Rus lider Putin de SSCB-Kuzey Kore ilişkilerinin 75 yıldönümünde 18-19 Haziran 2024 tarihinde Asya turunun ilk ayağı Pyongyang’da 24 yıl sonra Kuzey Kore ile askeri ittifak kurarak Sovyetler zamanındaki ortaklık modeline dönülmüştür. Malum SSCB dağılınca Kuzey Kore en büyük askeri, teknik ve ekonomik destekçisini yitirmişti. 19-20 Haziran 2024 tarihinde ise Batının bir türlü bölemediği Vietnam’la ise ilişkilerini çeşitlendirmeye gitmiştir. Rusya ile Kuzey Kore arasında “Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması”, 2000’deki ‘Dostluk, İyi Komşuluk ve İşbirliği Antlaşması’nın yerini almıştır. Yeni anlaşma “Birimiz Hepimiz, Hepimiz Birimiz İçin” demek olan NATO antlaşmasına benzer şekilde “taraflardan birine yönelik bir saldırı durumunda karşılıklı yardımlaşmayı” öngörmektedir. Üstelik askeri boyutta. Çin’in Kuzey Kore ile siyasi ve ekonomik ilişkileri ABD’ye yeterince dert olmuşken şimdi denkleme RF girmektedir. Bu ziyaretin bir başka ayırt edici özelliği ise, RF, Asya’da ABD’ye karşı Çin ve altıncı nükleer silah denemesini yapmış olan Kuzey Kore ile bir “Nükleer Denge” kurulmasını hedeflemektedir.  Bütün bunlar “Ortak Gelecek” inşasına doğru gidişin çıkış noktasını oluşturmaktadır.

Evet sevgili okurlar, bütün bu ortaklıklar NATO ülkelerinin Ukrayna’ya F-16 jetleri ve uzun menzilli füzeler vermeye hazırlandığı, Rusya’nın da ‘nükleer’ silahlarının tozunu almaya başladığı bir dönemde tesis edilmektedir. Fazlaca da ileri gitmeye gerek yok, Putin’in 5 Haziran’da Petersburg’daki ekonomi forumunda Kiev’e hassas silah sağlayan ülkelere karşı simetrik yanıttan bahsetmesi, yani “sadece silahı kullananı değil silahı vereni de vururum” demesi yeni tırmanmanın da başlangıcıdır.

Bütün bunlardan sonra, dünya geleceğini ararken, iki zirve ön plan çıkmaktadır. Bunlardan birincisi, 3-4 Temmuz’da Astana’da yapılacak BRICS Zirvesi’, ikincisi de BRICS Zirvesi’nden bir hafta sonra NATO 75. yıl Washington Zirvesidir.  Unutmayalım bu iki toplantıdan birincisinin özel davetlisi, ikincisinin zorunlu ve daimî katılımcısı da Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Bu iki zirve tüm dünya dengelerini etkileyecek parametreleri içermektedir, sevgili okurlar.

Dipnotlar:

(1) Ali Hasanov, “Jeopolitik Teorileri Metodolojisi Aktörleri Tarihi Karakteristiği Kavramları”, İstanbul, Ekim 2012.

(2) Bülent Erandaç, “Küresel lider Başkan Erdoğan”, Takvim Gazetesi, 20 Haziran 2024; https://www.takvim.com.tr/yazarlar/erandac/2024/06/20/kuresel-lider-baskan-erdogan/ Erişim Tarihi 23.06.2024/

(3) Sputnik Dünya, “Çin Dışişleri: NATO’nun Yugoslavya’daki büyükelçiliğimizi bombalamasını asla unutmayacağız”, 06.05.2022; https://anlatilaninotesi.com.tr/20220506/cin-disisleri-natonun-yugoslavyadaki-buyukelciligimizi-bombalamasini-asla-unutmayacagiz-1056142652.html/ Erişim Tarihi 23.06.2024/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen