Tarih Bilinci

Mehmet MAKSUDOĞLU

Birkaç gün önce, Prof. Ahmet Maranki Akit Televizyonunda, yana yakıla, TRT deki popüler tarih dizilerinden şikâyet ediyordu. Haklı olarak diyordu ki : “Özel televizyonlara bir şey diyecek durumda değilim, tarih dizileri diye yaptıklarına karışmam, ama, TRT benim ödediğim vergiyle, çeşitli vergilerden aldığı paylarla böyle yapamaz. Paşaların hâinliğini, Beşinci Murad’ın kızlarının gönül maceralarını böyle sergileyemez. Kızım İtalya’da okudu, Avrupa’nın hiçbir ülkesinde kendi yenilgilerini, kusurlarını filmlerinde göstermezler, diyor.” İlgilileri, bu arada Cumhurbaşkanını göreve çağırıyordu.

Gerçekten de, Avrupa aydınında tarih bilgisi ve tarih bilinci vardır. Avrupalı öğrenci, ilkokuldan başlayarak, öğretmenleri tarafından tarihi yerlere götürülür, kendi tarihini oldukça iyi öğrenir, kendi tarihini, kendi bakış açısıyla öğrenir. Dahası, tarih bilincine de sâhiptir. Tarihin nasıl yazıldığını bilir. (Tarih, bizim çok bilmişlerin sandığı gibi, Batı’da genel olarak, bilim değil, san‘at olarak ele alınır.) Sizinle tarihle ilgili bir konuyu konuşurken, görüşler uyuşmayınca, açıkça söyleyiverir : it depends where you have studied history (nerede tarih öğrendiğine bağlı) der.

Büyük deniz savaşlarını anlatan bir İngilizce kitaba bakıyordum. Lepanto (İnebahtı 1571) savaşıyla başlıyordu. E, 16. Yüzyıldan başlayacaksa Preveze (1538) olması da gerek, hayır yok!

Gittiğim kursta öğretici, İngiltere’yi işgale gelen (1588) Armada (Büyük İspanyol donanması)nın nasıl bozguna uğradığını çok güzel anlatıyordu: Onaltıncı yüzyılın büyük Hristiyan imparatorluğu İspanya Armada’sının nasıl kuzeye doğru kovalandığını, kalan İspanyol gemilerinin, İngiltere’nin kuzeyinden Atlantiğe geçerek İspanya’ya gidebildiğini naklediyordu. Tabii, bu istilâ teşebbüsüne karşı İngiltere’nin Yüce Osmanlı Devleti’nden (Devlet-i ‘Aliyye-i Osmâniyye’den) yardım istediğinden, İspanyolların bazı gemilerini Osmanlı’dan gelebilecek bir hücum ihtimâline karşı Akdeniz’de bırakmış olabileceğinden hiç bahis yoktu, ona öğretilmemişti ki! Kendisine öğretileni aktarıyordu.

Gelelim nasıl film çeviriyorlar :

A man for All Seasons adlı filmde, İngiltere Kralı Sekizinci Henri’nin, karısını boşamasına izin vermeyen Papaya kızıp İngiltere’yi nasıl Protestan yaptığı anlatılır. (Zaten Katolikliğe karşı Erasmus’un etkili olduğu bir zemin vardır ama, bu işte esas sebep Kral’ın uçkur meselesidir.) Henry, Papa’ya, “Sen Roma Piskoposu’sun” der, Anglikan Kilisesini kurar. Karısını boşar (Katoliklikte boşanma yoktur, bizim medenî kanun dahi İsviçre’ninkinden tercüme edildiği için, boşanma zordur) İstediği kadınla evlenir, bu kadının aldattığı ortaya çıkınca onu idam ettirir, iyilik olsun, fazla acı çekmesin diye, kadının başını, Fransa’dan getirttiği usta bir cellâda kestirir. Onaltı karısı olan Sekizinci Henri’yi gözardı eden Avrupa’lılar Osmanlı Haremini pek merak ederler.

Fakat Krallığın ikinci adamı,  meşhur Ütopya yazarı Thomas More,  bu din değiştirme işine katılmaz, Katolik dînine (biz mezhep diyorsak da kendileri dîn derler) bağlı kalır. Hapse atılır, çeşitli baskılara rağmen dînini değiştirmez. Sonunda, Krala Hiyânet suçlamasıyla yargılanır ve idama mahkûm edilir, başı kesilerek idam edilir! Londra’da, (hatırımda kaldığına göre, 47 yıl önce gördüm) Westminister’de mahkeme edildiği yerde bir plaket var üzerinde Thomas More burada dikildi/dineldi (stood) yazılı. (Onaltıncı yüzyılda, Patriotism/vatanseverlik gündemde olmadığı için, Vatana hiyânet {vatan hâinliği} değil, Krala hiyânet {kral hâinliği} büyük suç idi.) (Türkçemizde, yaygın yanlış olarak hiyânet (hâinlik) yerine ihânet kelimesini  kullanırlar.)

Duruma bakalım : Ortada BÜYÜK BİR SUÇ vardır, kesin olan budur. Ya Thomas More, büyük bir hâindir, cezasını bulmuştur, veya Sekizinci Henri büyük bir zâlimdir, uçkurunun dürtüsüne uyup bütün ülkeye dîn değiştirtmiştir, bir devlet adamını ZULMEN öldürtmüştür. Başka bir durum olamaz değil mi? siz öyle sanın! Film olayı öyle bir sunuyor ki, Henri, ülkesini Millî Kiliseye kavuşturan bir Kral, Thomas More ise, inancına uygun yaşayan, tavizsiz, inançlı bit devlet adamı !

Ne şiş yanıyor, ne kebap!

Filmi öyle çevirenlere akıl öğreten, baskı yapan filân yok. Adamlar, kendi milletine yabancılaşmamış, bilinçli, sıradan kişiler.

Tekrar edelim :

Bilinç, diri ile ölü arasındaki farktır. Bilinçsiz kişi, hayat süren bir yaratıktır. Üstelik bilinçli olup da uyaranı komplo vehmiyle suçlayan yaygaracı bir zavallıdır.

 İstanbul, 12.02.2018

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen