İpek Yolu Projesi’nin son bölümünü gerçekleştirmek, tarihin ve medeniyetin izlerini görmek, Bilgi Şöleni boyunca anlatılanların kadim şahitleri ile buluşmak için sabah erken saatlerde Ankara’dan Aksaray yönüne doğru harekete geçtik. İki otobüs ile çıktığımız yolculuğumuzda katılımcıların çoğunluğu Türkiye’de görev yapan akademisyenler ve öğrenciler olmakla birlikte, bir de çok değerli misafirlerimizle, Azerbaycan ve Güney Azerbaycan’dan gelen akademisyen dostlarımız da bizlerle birlikteydi. Adriyatik’ten Çin Seddi’ne değin güzel Türkçe ile seyahat etmek nasıl bir gurur ve mutluluk verirse insana; bizler de dostlarımızla beraber olmanın, onlarla aynı gönül diliyle konuşmanın, sohbet etmenin mutluluğunu yaşadık gezi boyunca.
Şehriyar’dan, Vahapzade’den şiirler mi dinlemedik? Azerbaycan mahnıları ile diyar diyar mı gezmedik? Aynı türküleri zengin Türkçenin farklı farklı kelimeleri ile mi söylemedik? Hep bir ağızdan birliğimizin, kardeşliğimizin tarihi bir vesikasını oluşturan Çırpınırdı Karadeniz’i hep bir ağızdan söylerken, yüzlerde tebessüm ve inançla bir kez daha ve kararlılıkla ‘Bir millet, iki devlet!’ mesajın mı vermedik? İşte bütün yolculuğumuz boyunca otobüslerimizin içerisinde yaşadığımız güzel anların bir özetidir bu.
Yolculuğumuzda ilk durağımız Şereflikoçhisar’ı biraz geçip, kısa bir dinlenme ve gezinti molası verdiğimiz Tuz Gölü kenarı oldu. Rüzgarlı ve güneşin bütün parlaklığı ile yansıdığı Tuz Gölü kenarında yaptığımız kısa bir gezinti ve göl kenarındaki ürün satış tezgahlarını gezmemizin ertesinde, ana hedefe, Aksaray’a doğru tekrar yola koyulduk.
Yer yer yağmurlu, yer yer bulutlu ve gezimizin ilerleyen saatlerinde bol bol karşılaşacağımız dolu yağışı ile beraber Aksaray’a ulaştık. Burada bir tesiste verdiğimiz kısa bir çay molasının ertesinde İl Kültür Müdürlüğü’nden gelen rehberimizle birlikte rotamızdaki ilk hedef noktamız olan Ağzıkarahan Kervansarayı’na ulaştık. 1239 senesinde Anadolu Selçuklu hükümdarı II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde tamamlanan kervansaray, Selçuklu mimarisinin tipik bir modelini teşkil ediyordu. Tarih boyunca İpek Yolu’nun tacirlerini, seyyahlarını Türk düşüncesinin en güzel örneklerinden biri olan geniş misafirperver özelliği ile ağırlayan Ağzıkarahan, aynı zamanda müstahkem bir askeri konak ve sığınak görevi de görmüş tarih boyunca. Yine konaklayanların ve ziyaret edenlerin can ve mal güvenliğinin sağlanması gayesi ile ilk sigorta sistemini geliştiren Han olma özelliğiyle de dikkatlerimizi çekti Ağzıkarahan.
Azıkarahan’dan sonraki durağımız Aziz Marcurius Yeraltı Şehri oldu. Tarihî taş evlerin arasında, küçük bir giriş oyuğu bulunan şehir, Hristiyanlığın yasak olduğu M.S. 250’li yıllarda yaygın olarak kullanılırken, bir sığınak hüviyeti de taşımaktaymış.Göz göz odaları, labirenti andıran koridorları, güvenlik sebebiyle kapılara konuşlandırılmış devasa silindirik taşlar ile yeraltı şehri, kullanıldığı dönem de göz önünde bulundurulunca tam bir gizli kale görüntüsü çiziyordu doğrusu.
Ihlara Vadisi’ne vardığımızda biraz yorgun ama bir o kadar da müthiş bir tabiat harikasına erişmenin sevinci vardı içimizde. Güzelyurt ilçesi sınırları içerisinde bulunan Ihlara, asırlar boyu Melendiz Çayı’nın suları ile aşındırması sonucu ortaya çıkan muazzam bir kanyona ismini veriyor. Yağışlar nedeniyle debisi yükseldiği için inemediğimiz çay kenarına, kuşbakışı dahi olsa bakmak, göz gezdirmek tabiatın kuvveti ve güzelliği ile ilgili çok önemli tecrübeler edinmemize vesile oldu. (Özellikle bu alanın turizme kazandırılması ile ilgili seyir teraslarından balon turuna değin çeşitli projelerin hayata geçirilmesi için yoğun çaba harcandığını, gezimizin akşamında sohbet etme imkânı bulduğumuz, Aksaray adına heyecanlı ve umutlu İl Kültür Müdürü tarafından öğrenmiş olduk.)
Gezimizin bir diğer durağı yine Güzelyurt ilçesi sınırları içerisinde bulunan Manastır Vadisi içerisinde yer alan Kilise Cami (Aziz Gregorious Kilisesi) oldu. Cumhuriyet dönemiyle birlikte cami olarak kullanılan kilise; İmparator Theodosius tarafından, Nenezili din bilgini Aziz Gregorius adına M.S. 385 yılında kapalı haç planında inşâ edilmiş. Cami içerisinde bulunan ve Rus Çarı II. Nikola tarafından gönderilen Ahşap Anbon ise ahşap işçiliğinin güzel bir örneği olarak dikkatimiz çeken objelerden biri oldu.
Günün son durağı şehir merkezinde yer alan Somuncu Baba (Şeyh Hamid-i Veli) Türbesi oldu. Babası, soyu 24. kuşaktan peygamberimize dayanan Şeyh Şemseddin Musa El-Kayserî olan Somuncu Baba; Kayseri, Şam, Erdebil, Bursa, Hicaz gibi şehirlerde yaşamış, Aksaray’da vefat etmiştir. Ciddi bir ilmî ve tasavvufî eğitim alan Somuncu Baba, Anadolu’yu yurt haline getiren ve bir geleneği sürdüren erenler arasında bulunması vesilesi ile öneli bir şahsiyettir.
Günün yorgunluğunu Aksaray Belediyesi’nin misafirliğinde yediğimiz yemeklerle ve elbette bizler için oldukça mühim hediyeler olan kültür eserlerine kavuşarak, konakladığımız otelimize geçerek dinlenmek suretiyle üzerimizden attık.
Gezimizin son gününe bu kez düne nazaran güneşli ve ılık bir hava ile uyandık. Dolu yağışı, rüzgârlı hava ve ciddi bir yorgunluğun ardından güneşin o tatlı ışıkları hepimiz için güne daha dinç başlama nedeni oldu. Son durağımız, Anadolu’daki en önemli kervansaraylardan bir olan Sultanhanı Kervansarayı oldu.
Anadolu’nun en büyük kervansarayı ünvanına sahip olan Sultanhanı, Sultan I. Alaeddin Keykubad zamanında 1229 yılında yapılmış. Selçuklu mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan kervansaray, sizi büyük bir haşmetle karşılayan taç kapısı ile İpek Yolu’nun o tarihî mistik atmosferine taşıyor deyim yerindeyse. Geniş avlusu, süslemeleri, avlunun tam ortasında küçük bir mimarî şaheser edası ile misafirlerini selâmlayan Köşk Mescit ile ünvanına ve içerisinde bulunduğu kadim medeniyete yakışır bir vakur duruş ile Sultanhanı, geçmişin bütün ihtişamı ve sadeliğini bünyesinde barındırıyor.
Son olarak Sultanhanı Belediyesi’ne ait bir halı tamir atölyesini ziyaret ederek Aksaray gezimizi tamamladık. Burada, Türk kültürünün tüm açıklığı ile ortaya konduğu, kadim kültürün tüm ayrıntılarının sergilendiği dokuma halıların tamir işlemini zevkle takip ettik. Türkistan coğrafyasından Anadolu’ya değin, değişerek ama özü kuruyarak gelmiş halı motifleri, insana bir kez daha büyük bir medeniyetin çocukları olduğu izlenimini ve sorumluluğunu veriyor.
Aksaray, görmeden önce ve gördükten sonra olarak zihinlerimizde kati bir değişime sebebiyet verdi. Tarihiyle, tarihin hediye ettiği kadim eserleri ile, İpek Yolu’nun mühim bir geçiş noktasını oluşturan coğrafi konumu ile, Hasandağı’nın görkemli gölgesi altında huzurlu ve sakin bir Anadolu şehri olan Aksaray, hatıralarımızda güzel bir yere sahip oldu. Sanıyorum yazımızı bitirmeden evvel, en başta önemini ifade etmeye çalıştığımız İpek Yolu’na gönül veren ve bütün bu organizasyonların mimarı olan Dr. Fahri Atasoy’a, proje boyunca büyük bir özveri ile çalışan Türk Yurdu dergisi çalışanlarına ve Türk Ocakları Genel Merkezi yönetim kurulu üyelerine teşekkür etmemiz gerekir.
*Bu yazı, Türk Yurdu dergisinin Nisan 2016 sayısında yayınlanan ‘İPEK YOLU BİLGİ ŞÖLENİ VE AKSARAY GEZİSİNE DAİR’ adlı yazının bir kısmından sitemize eklenmiştir.