Tasavvuf ve Cemaat (Dînî Topluluk) Karşıtlığı

Ali Rıza GÜL[i]

Son zamanlarda İslam coğrafyasında tasavvufi ekollere ve dini cemaatlere karşı duruş moda haline geldi. Unutulmamalı ki, insanın olduğu her yerde toplum, toplumun olduğu her yerde de siyasi, iktisadi, ilmi, fikri, ideolojik vb. gruplaşmalar hep olmuştur, şimdiden sonra olmaya da devam edecektir. Dini cemaatler de bunlardan biridir. Her grup gibi dini grupların da eleştirilebilecek yönleri elbette mevcuttur.

Mademki, toplumun ve toplumu oluşturan alt grupların varlığı bir gerçeklik ise eleştirilerin bunların var olmaması gerektiği üzerinden değil, nasıl olması gerektiği üzerinden yapılması gerekir. Temel hareket noktası bu iken, artık iyice dejenere olmuş, insanlık için zararlı hale dönüşmüş ve düzelme kabiliyetini yitirmiş olan grupların varlığını hedef alan eleştiriler ise haklı görülmelidir. Zira hiç kimsenin mesela dinin nüfuzunu kullanarak toplum içerisinde rezillikler yapma, fitne-fesat çıkarma gibi bir hakkı yoktur.

Netice olarak, dini ve tasavvufi cemaatlere veya gruplara karşı eleştirilerde yıkıcı değil, yapıcı olmak esastır. İslam’ın esaslarıyla bağdaşmayan dini ekol ve gruplar nasıl ki merdut ise, aynı şekilde o esaslarla bağdaşmayan, yapıcı olmayan, adap-erkâna uymayan, sınır tanımayan, küfürbazlıktan öteye geçmeyen eleştiri ve hakaretler de merduttur.

Eğer eleştirilerde şahit olduğumuz sınır tanımazlık devam ederse, çoğu dini değerlere saygı duymayan diğer sosyal gruplar güçlenecekler, toplumda onların yerlerini alacaklardır. Bu da karşımıza hiç de hoşumuza gitmeyen bir manzara çıkaracaktır. Herkes hesabını iyi yapmak zorunda. Kaş yapayım derken göz çıkarmak doğru ve akılcı bir yol asla olamaz.

Devlete gelince, her bir siyasi iktidarın sosyal gruplar arasında tercihler yaptığı, onlardan bir kısmına yakın, diğerlerine uzak olduğu artık yadsınamaz bir gerçektir. Oysa devletin bu grupları belli bir bant aralığında mutedil bir çizgide tutması, küstürerek vatanına ve milletine düşmanlaştırmaması, yanında tutmaya çalışarak marjinalleşmekten koruması, dini ve toplumsal değerlere cephe aldırmaması beklenir. Devletin, devlet kurumlarının, siyasilerin ve idarecilerin bu gruplardan herhangi birini ölçüsüz bir biçimde desteklemesi önce saman alevi misali bir parlama meydana getirse de zamanla insanların bazı idari hatalarda kısmen veya tamamen o cemaati sorumlu tutacak olması ve diğer grupların tepkilerini çekecek olması itibariyle oldukça zararlı ve tehlikelidir. Üst düzey bir devlet görevine atama yapılırken adayda bir dini gruba aidiyet aranması da hem aynı sonuçlara yol açar hem çok ayıptır hem haksızlıktır hem de dünyevi ve uhrevi vebali muciptir.

Asıl tehlikeli olan ise, FETÖ örneğinde olduğu gibi, şımartılan cemaatin günün birinde kendini şımartan yapıyı çökertme, toplumu ve kurumlarını bir ahtapot gibi sarma, devleti ele geçirme ve nihayet bunları gerçekleştirebilmek için ulular arası şer güçlerle işbirliğine gitme ihaneti içerisine girmeleridir. Pek çok dini grup buna dünden teşnedir; çünkü varlığını zaten böylesi hedefleri gerçekleştirme hayali üzerine konumlandırmıştır. Bunu söylerken pek çok sol fraksiyonun daha durumda olduğunu sürekli hafızamızda tutmamız gerekiyor. Bizim coğrafyada ekolleşmek veya gruplaşmak daha iyiyi nasıl gerçekleştirebiliriz üzerine değil, böylesi hainlikler üzerine kuruluyor, maalesef. Batı ülkelerinden ve şer odaklarından limitsiz destek görmeleri de bundan. Uyanık olmamız gerekiyor.

 

[i] Prof.Dr., ESOGÜ İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi

Yazar
Ali Rıza GÜL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen