Telafer’deki dramın nedeni, pek çok Telaferliye göre mezhepçiliğin kendisi. Telaferliler, mezhepçiliği reddedip, Türkmen ve Telaferli kimlikleri üzerinden hatırlanmalı. Türkiye ve İran başta olmak üzere bölge ülkeleri gerçek bir uzlaşıyla Telafer’e yaklaşmazlarsa, burada istikrarın sağlanması hayal olur.
Musul Operasyonu’nun başlamasıyla birlikte Türkiye için en hassas konulardan birisi olan Telafer meselesi bir kez daha gündeme geldi. Bir zamanlar Irak’ın en büyük ilçesi durumunda olan Telafer bugün çoktan bu özelliğini yitirmiş durumda.
Stratejik konumu, demografik özellikleri, sembolik değeri ve sahne olabileceği ağır katliamın potansiyel etkileri Telafer’i Irak’taki çatışmanın en hassas bölgesi durumuna getirdi.
Telafer ve yanlış bilinenler
Telafer hakkında son dönemde o kadar çok hatalı bilgi dolaşımda ki sağlıklı bir değerlendirme için önce en temel verileri hatırlatmak gerekiyor. Telafer, Irak’ta Ninova Vilayeti’ne (Musul) bağlı, vilayet merkezine yaklaşık 75 km uzaklıkta, Irak-Suriye-Türkiye’nin sınırlarının buluşma noktasının hemen güneyinde yer alan bir ilçe, il değil. Telafer’e bağlı 3 nahiye (Rabia, Zummar ve Iyaziye) var.
Şubat 2014’te Telafer’de yapılan saha çalışmasında resmi yetkililerden edindiğimiz bilgilere göre, IŞİD’in eline geçmeden önce ilçenin toplam nüfusu 510 bin civarındaydı. Nüfusun yerleşimlere göre dağılımı ise merkezde 230 bin, Zummar’da 120 bin, Rabia’da 100 bin ve İyaziye’de 60 bin şeklindeydi. Ancak Telafer ilçesinin tamamı değil, ilçe merkezinin tamamı Türkmenlerden oluşuyor. Ayrıca, ilçe merkezine bağlı köyler ile Iyaziye nahiyesi merkezinin tamamı Türkmen. Rabia ve Zummar nahiyelerinde de Türkmen köyleri var. IŞİD öncesinde en azından resmi kayıtlara göre ilçede kabaca 300 bin Türkmen ve onun yanı sıra Araplar, Kürtler ve çok az sayıda Ezidiler yaşıyordu. Ancak IŞİD’in ilçeyi ele geçirmesi bütün bu demografik yapıyı alt üst etti.
Telafer, IŞİD’den önce dahi Kerkük’ün doğusunda kalan bölgelerle birlikte Türkiye ve İran arasında, Irak’ın kuzey hattındaki en yoğun etki alanı mücadelesi verilen ve hatta bu rekabetin en somut olduğu yerlerden birisiydi.
*****
IŞİD’in Musul merkezini kontrol altına almasından hemen sonra ele geçirdiği Telafer’de son iki yıl içinde idari ve demografik anlamda büyük değişiklikler yaşandı. Son 1 yılda ilçenin kuzey doğusundaki Zummar ile kuzey batısındaki Rabia’nın önemli bir kısmı ile Iyaziye’nin bazı kesimleri Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi (IKBY) tarafından kontrol altına alınmıştı. Ancak ilçenin Türkmen karakterini taşıyan merkez bölgesi halen IŞİD’in denetimi altında bulunuyor.
IŞİD’in ilçeyi ele geçirmesiyle merkezde yaşayan Şii Türkmenlerin tamamı ile Sünni Türkmenlerin önemli bir kesimi Telafer’i terketmek zorunda kaldı. Şii Türkmenlerin çok büyük bir kesimi Irak’ın güneyinde Şii Arapların çoğunlukta yaşadığı vilayetlere ve çok küçük bir kısmı da Türkiye’ye yerleşti. Sünni Türkmenler ise Irak’ta Kerkük, Duhok ve Erbil gibi şehirler ile Türkiye’ye göç etmek zorunda kaldılar.
Şu anda Telafer merkezde kalan nüfusa ilişkin çeşitli veriler kullanılsa da bunların tamamının tahmini olduğu unutulmamalı. Çünkü, Telafer IŞİD’in dışarıdan gelenler için yerleşim imkanı sağladığı en önemli merkezlerden birisi haline gelmişti.
Telafer: Türkiye-İran güç mücadelesinin merkezlerinden biri
Telafer’i geçmişte önemli kılan Irak-Suriye arasındaki geçişin kuzey batı hattını kontrol etmesi, çevresindeki doğal gaz kaynağı ve ağır basan Türkmen toplumsal ve siyasi kimliğiydi. Bunlara kısa vadede üç önemli faktör daha eklenebilir: İran ve Türkiye arasındaki güç mücadelesi, Irak’ta merkezi hükümet ile IKBY arasındaki egemenlik mücadelesi ve mezhepsel çatışma olasılığı.
Telafer, IŞİD’den önce dahi Kerkük’ün doğusunda kalan bölgelerle birlikte Türkiye ve İran arasında, Irak’ın kuzey hattındaki en yoğun etki alanı mücadelesi verilen ve hatta bu rekabetin en somut olduğu yerlerden birisiydi. Hatta, IŞİD öncesinde Telafer’in vilayet olması gündeme geldiğinde dahi yerel siyasette kimin etkili olacağı tartışması asıl olarak Türkiye ve İran gibi dış etkenler üzerinden yürütülüyordu.
Türkiye, Telafer hassasiyetini hep açıkça ortaya koydu. 2005’te ABD’nin Telafer’de yürüttüğü operasyonları o dönemde Türkiye sert bir dille eleştirdi. Sonrasında mezhepsel karakteri ağır basan bir iç savaşın yaşandığı ilçede, Türkiye açık rehabilitasyon programları yürüttü. Düşman aşiretleri barıştırma süreci başlattı. Buna karşılık, İran bazı siyasi partiler ve özellikle uzun yıllar İran’da yaşadıktan sonra Bağdat’ta kritik görevler almış Türkmenler aracılığıyla Telafer’de etkili oldu.
Ne Türkiye ne İran stratejik bir bölge olarak gördükleri bu bölgede etkinliği diğerine bırakmak istiyor. Telafer’de Türkmenlerin arasındaki mezhepsel farklılığın siyasallaşarak bir ayrışmaya dönüşmesi de bu mücadeleyi kızıştırıyor. Bu nedenle, Telafer’in Haşdi Şahabi tarafından ele geçirilmesi ve sonrasında yaşanacak gelişmeler sadece yerel bağlamda değil, iki ülkenin bu stratejik ilçe üzerindeki etkisi açısından değerlendirilmeli.
Telafer’i bekleyen riskler
Telafer’i bekleyen en büyük risk, mezhepsel çatışma olasılığı. Telafer, 2005-2009 yılları arasında mezhepsel çatışmadan çok çekti. Telafer’de yaşayan Türkmenler arasında provokasyon sonucu yoğun bir iç çatışma yaşandı ve aralarında ayrılıklar baş gösterdi. O dönemde yaşananların hatırası hâlâ sıcakken IŞİD’in bölgeye gelişi herşeyi daha kötüleştirdi. Evlerinden uzakta yaşamaya zorlanan, zulüm görmüş binlerce insan son iki yılda ciddi bir travma yaşadı. Şii Türkmenlerden baskı gördüğünü düşünen Sünni Türkmenlerin bir kısmı IŞİD’den, Sünni Türkmenlerden baskı gördüğünü düşünen Şii Türkmenlerin bir kısmı milis gruplardan medet umdu. Sonuç olarak, varlığını kimsenin reddedemeyeceği bir mezhepçilik belası Telafer’de yaşayan Türkmenlere bulaştı. Ortam böyleyken, büyük miktarda Telaferli Şii Türkmenlerin de bulunduğu bir Haşdi Şahabi grubunun Telafer’e ağır bir travmanın etkisi altında girmesi tamir edilemeyecek sorunlara neden olabilir.
IŞİD’in Telafer’den çıkarılması elbette hayati önem taşıyor. Ancak bu süreçte Telafer’den çıkamayan insanların hepsinin aynı kefeye konularak cezalandırılması, Türkmen hafızasında büyük yara açar.
*****
IŞİD’in Telafer’den çıkarılması elbette hayati önem taşıyor. Ancak bu süreçte Telafer’den çıkamayan insanların hepsinin aynı kefeye konularak cezalandırılması, Türkmen hafızasında büyük yara açar. Üstelik, sadece ilçeden çıkamayanlar için değil, kuzeye ve Türkiye’ye kaçanlar için de geri dönüş sorunları ortaya çıkar. Telafer’de Türkmenler arasında barışın sağlanması en öncelikli konu olmalıdır. Yoksa daha kalıcı bir mezhepsel çatışma engellenemez hale gelir.
Kısa vadede Telafer’i bekleyen risk diğer bir risk, ikinci bir Tuzhurmatu olma olasılığı yani IŞİD’den kurtarıldıktan sonra kimin etkin olacağına dair çekişmelerin yaşanması ihtimali… Irak merkezi hükümeti ile IKBY arasında Musul’un kuzeybatısından Diyala’nın güneydoğusuna uzanan bir hat üzerinde bir toprak mücadelesi bulunuyor. “Tartışmalı bölgeler” denilen bu alan demografik çeşitliliğinin yanı sıra enerji zenginliğiyle de öne çıkıyor. IŞİD’in bu alandaki ilerleyişi küllenen bir çatışmayı tekrar su yüzüne çıkardı. Örneğin Tuzhurmatu’da, Diyala’nın bazı kesimleri ve Kerkük’ün doğusunda bölgeyi IŞİD’den temizleyen Şii milis grupları ile peşmergeler arasında “kimin bölgede etkin olacağı” konusunda defalarca çatışma çıktı. Benzer bir durum Telafer’de de yaşanabilir.
Bağdat-Erbil sürtüşmesi bitmiş değil, sadece kısa bir mola verildi. Kürtler kendi kurtardıkları topraklardaki hakimiyeti bırakmayacaklarını defalarca açıkladı. Aslında Telafer’in bir kısmı halihazırda IKBY denetiminde. Merkezi hükümetin tekrar Telafer’in tamamını istemesi yeni bir çatışma körükleyebilir. Üstelik, IŞİD sonrası Musul’da Telafer’in bir vilayet olması projesinin gündeme gelmesi olasılığı çok yüksek. Bu proje 2014 öncesinde de Bağdat’ta yoğun bir destek buluyordu. Bugün için ön plana çıkmayan ancak gelecekte büyük önem kazanabilecek yeni bir çatışma dinamiği barındırıyor.
Telafer’in çıkış yolu: Mezhepçilikten vazgeçmek
Burada özellikle dikkat çekilmesi gereken bir yanlış anlaşma söz konusu. Telafer’e Haşdi Şahabi’nin girmesini istememekle, giren milislerin mezhepçi bir ayrıma gitmesi aynı şey değil. Telafer’e giden Haşdi Şahabi’nin önemli bir kısmının Telaferli Türkmenlerden oluştuğu unutulmamalı. Ancak, geçirdikleri ağır travmadan sonra milislerin de IŞİD benzeri bir zorunlu göç, imha ve ayrımcılık siyaseti izlemesinin mutlaka engellenmesi gerekiyor. Geçirdiği mezhepsel çatışma, zorunlu göç ve toplumsal yapıyı oluşturan geleneksel yapının kırılması gibi olumsuzluklardan sonra Telafer yeni bir mezhepsel çatışmaya dayanamaz. Tam bir istikrarsızlık yuvasına dönüşür.
Telafer’in geçmişte sigortası konumundaki aşiretçilik çökmüş durumda. Aşiret reisleri yerini çoktan savaş ağalarına bıraktı. Ancak siyasal konularda sözleri geçmese bile toplumsal konularda etkilerini tam olarak yitirmiş değiller. Telaferliler içinde hâlâ “akil insan” rolünü oynayacak kişilerin ihmal edilmemeli.
Telafer’deki dramın nedeni, pek çok Telaferliye göre mezhepçiliğin kendisi. Telaferliler, mezhepçiliği reddedip, Türkmen ve Telaferli kimlikleri üzerinden hatırlanmalı. Ancak Telaferlilik ve Türkmenlik son dönemde ağır hasar aldı, Sünni ve Şii kimlikler ön plana çıktı. Yerel kimliği ön plana çıkarmak, Irak şartları düşünüldüğünde çok güç görünüyor. Fakat özel bir statüye sahip bir Telafer Vilayeti’nin oluşması iyi bir başlangıç olabilir.
Son olarak Irak’taki hiç bir çatışma sadece yerel aktörlerin inisiyatifinde değil. Türkiye ve İran başta olmak üzere bölge ülkeleri gerçek bir uzlaşıyla Telafer’e yaklaşmazlarsa, burada istikrarın sağlanması hayal olur.
—————————————————————–
Doç. Dr. Serhat ERKMEN, Ahi Evran Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi ve 21. YY Türkiye Enstitüsü Ortadoğu ve Afrika Masası Başkanıdır. ERKMEN, aynı zamanda 21. Yüzyılda Sosyal Bilimler Dergisi’nin editörlüğünü yürütmektedir.
Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir.
————————————————————-
1 Kasım 2016
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/telafer-daha-buyuk-bir-felaketten-nasil-kurtulur