Yıldırım Bâyezîd, yalnız Türk târîhinin değil, geniş mânâda Dünyâ târîhinin sayılı kahramânlarındandır. O, “korku”kelimesiyle tanışmamıştır. Atatürk, Çankaya Köşkü’nde bir sohbet sırasında, yanında bulunanlara dönerek:
“Ressâmlar, bir gün kahramân sîmâsını unuturlarsa, Yıldırım’ı alsınlar, yapıversinler.”
demişti.
Atatürk’ün, burada ressâmları işâret ederek “yapıversinler”demesi, bir sâha darlığı olarak düşünülmemelidir. Bu “yapıverme”tavsiyesini, aslında her daldan san’at erbâbının sâhiplenmesi lâzımdır. İçinde san’at cevheri taşıyan her kişinin gözünde ve özünde, Yıldırım Bâyezîd’den alacağı kahramân hissesi vardır. Zîrâ, onun Niğbolu surlarının küfeki taşlarına[1]zerk ettiği:
“Bre Doğan!.. Bre Doğan!.. Bre Doğan!..”
nârâsı, târîh koridorunda hâlâ çınlıyor.
Kosova Sahrâsı’nda şehîd olan muhterem babası Murâd-ı Hudâvendigâr’ın yerine, yine o sahrâda taht’a oturan Yıldırım Bâyezîd, beklenenin aksine, Sırbistan’ı doğrudan Türk Devleti’ne bağlamamış, ödediği yıllık vergiyi arttırarak, muhtemel harb hâllerinde Sırp ordusundan yirmi bin askeri kendi emrine alarak, onu Türkiye’ye bağlı devlet hâline koymuştu. Yıldırım Bâyezîd’in bu yumuşak tavrı, Sırbistan’da Türklere karşı alâka ve hayrânlık hisleri uyandırmıştı. Zâten Yıldırım Bâyezîd Hân’ın da maksadı bu idi. Cihân’ı kendisine dar gören koca Yıldırım, yine Kosova Muhârebesi sonrasında, Niş ile Semendire arasındaki Alacahisâr Câmii’nde, Sırp Prensesi Maria Olivera Despina ile evlenmişti.
Maria Olivera Despina’nın aleyhinde epeyi söz sarfedilmiştir. Yıldırım Hân’ı şarab mübtelâsı yaptığından tutun da, daha pek çok menfî alışkanlığı, hep bu Sırp Prensesi’nin aşıladığı söylenmiştir. Yıldırım Bâyezîd, belki bâzı vakitlerinde şarab içmiştir, ama, bu, onu yatıp kalkıp şarab içen bir mevkide görmemize sened teşkîl etmez. Târîh önündeki Yılıdırm Bâyezîd, saltanatının tamâmında Rûmeli arâzisi ile Anadolu arasında mekik dokumuş, atından inmemiştir. Çok nâdir ve pek kısa istirâhat ânlarındaki işret sahnelerini, o büyük kahramânın bütün hayâtına yaymak, çok büyük bir haksızlıktır ve hürmetsizliktir.
Aradan yıllar geçip de Yıldırım Bâyezîd, meş’ûm Ankara Muhârebesi sonunda Timur’a esîr olunca, Cihân’ın tanıdığı en zâlim ve dahî gaddar hükümdârlardan biri, belki de birincisi olan Timur, Maria Olivera Despina’yı da getirtmiş ve şânlı Yıldırım’ın yanında, katlanılması imkânsız bâzı kabalıklarda, incitici hareketlerde bulunmuştur. Bunları hazmedemeyen ve o çok yüksek gurûruna yediremeyen Yıldırım Bâyezîd, Timur’un Akşehir konağında Hakk’a yürümüş, can emânetini esas sâhibine teslîm eylemiştir. Esâreti ve mağlûbiyeti hazmedemeyecek Yıldırım kâbının, bu son Despina darbesine dayanması, elbette düşünülemezdi.
Bugün, Ankara Mıhârebesi’nden Yıldırım’ın vefâtına kadar geçen zamânı mercek altına koyan insanlar, Timur’a zâlim derken, Despina’ya mazlûm, Yıldırım Bâyezîd Hân’a da, hiç tereddüd etmeden “kahramân”diyorlar.
[1]küfeki taşı: yapılarda kullanılan açık renkli, hafif, işlenmesi kolay, içinde küçük boşluklar bulunan, zamânla sertleşen bir taş çeşidi.