Türemek (tö-rü-mek) fiili töre kelimesinin kökü olarak kabul edilmektedir. Törü şeklindeki eski telaffuz, zamanla Türkiye Türkçesi’nde töre seslendirmesine dönüşmüştür. Türeyiş, eski Türk telakkisine göre, kendinde kendi olan bir öznenin görünür olması demektir.
Türeyişle Tanrı (Tengri) kelimesi arasında anlam köprüsü vardır. Çünkü Tanrı kelimesi de sürekli doğuş halinde olmaklık ifade eder. Kök sıfatıyla anılan Tanrı, varlık âleminin kendisinden zuhur ettiği kök varlıktır. Varlığın kökü Tanrı’dır. Varlık da Tanrı’nın görünümlerinden ibarettir. Böylece töre türeyişin hangi mahiyet bağlamında şekillendiğini ifade eden hikmet geleneğine ad olmaktadır. Törenin yansıttığı genel hikmet benimsendiğinde, onu benimseyene törük-türük-Türk denilmekteydi.
Türk töresi, varlığı yer ve gök olmak üzere iki ana kategoride görmektedir (Gök ve yer karşılığı, yaygın millî sembolizmde yay ve ok; coğrafya bağlamında gün doğusu gün batısı; devlet teşkilatında iç il-dış il; boy örgütlenmesinde bozok üçok biçimlerine dönüşmüş olarak yansımıştır).
Türkler’de görülen sosyal örgütlenme modeli bu esasa oturmuştur. Bu itibarla töre devletin de esasıdır. Orhon yazıtlarında bu husus töresiz bir devlet olamayacağı ifadesiyle belirtilmiştir. Oğuz Kağan Destanı’nın işaret ettiği Oğuz boy örgütlenmesi, bunu ifade eder. Oğuz Kağan’ın gökten gelen eşinden doğan oğulları (Günhan, Ayhan, Yıldızhan) Oğuz boy örgütlenmesinin Bozok (Yay grubu boylarnı iç il) grubunu teşkil ederken, bir ulu ağacın içinden çıkan (yerin kızı) eşinden doğan oğullarından gelen yerin oğulları da (Dağhan, Denizhan-Gölhan dış il) Üçok grubunu (Ok grubu boyları) meydana getirmekteydi.
Göğün çocuklarıyla yerin çocuklarının birlikte hareket etmesiyle Türk tarihini meydana getiren meşhur yirmi dört boylu örgütlenme modeli şekillenmekteydi. Gök ve yerin kaynaşıp birleşmesi gibi bu boy gruplarından Bozok grubu Doğu ve Güney bölgelerini, Üçok grubu ise Batı ve Kuzey bölgelerini sorumluluk alanı olarak kullanıyor ve buna göre yerleşiyorlardı. Töre, Kutadgu Bilig’in verdiği bilgiye göre güneş gibiydi. Bütün yeryüzünün sorumluluğunu taşır, bütün insanlığa düzen, merhamet ve adalet götürülmesini emreder. Bu dünya görüşü esasına dayalı dünya devleti kurmak, “töre”nin idealidir.
Törenin ana ilkesi olan adalet ilkesi ise varlığın devam teminatı olarak görünüyordu. Yûsuf Has Hâcib’e göre, “Adalet gökyüzünün direğidir” ve bozulduğu takdirde gökyüzü yerinde duramaz çöker, töre bozulur, kıyamet kopar. Törenin istediği adalet, sadece insanların hukuk önünde eşitliği mânasına gelmiyordu. Görünür hukuktaki haklar dengesini sağlamak anlamına ilaveten hayatla ölümü, varlıkla yokluğu, ruhla bedeni, tenzihle teşbihi, varlık-Tanrı ilişkisini doğru değerlendirmeyi, takdisle tenkidi (kutsama ile eleştiriyi) birlikte yürütme ve hayat dengesini bu anlayışta bulmayı da gerektiriyordu. Yani törenin istediği adalet, bir yönüyle ontolojik (varoluşsal) değer taşımakta, bir yönüyle aşırılıkları reddeden bir ahlak getirmekte, bilgiyi ahlaka koşut ve bilgeliğe ulaşmayı sağlayan bir imkân olarak görmekte, feragat ve hizmet temelli bir hayat tavsiye etmektedir (bk. Kutadgu Bilig). Bu anlamda sadece töre uluorta örf, âdet, gelenek olmanın ötesinde bir mahiyete sahiptir. Yüksek bir bilgelik taşıdığı gibi aynı zamanda bir ahlakı (=kılınç); yasalar düzeni (=öngdi); adaleti (=könilik); devlet geleneği (=il); toplumsal örgütlenme modeli (=boy örgütlenmesi) ve hikmet felsefesi (=bilgelik) yüzü vardır. Töreyi bunlardan sadece birine indirgemek o bütüncül mahiyeti gözden kaçırmak olacaktır.
Törenin evrenselliği esas itibariyle, bütün insanlığın “kuta kavuşması” yani kendisinin tanrısal bir varlık olduğunu idrak etmesi idealiyle ayrılmaz bir bütünlük taşımaktadır. Bu itibarla töre bir soyun töresi değil, insanlığın töresidir.
Tarihteki Türk devletleri esas itibariyle töre devletleridir. Ortak özellikleri töreden kaynaklanmaktadır. Törenin insan anlayışı en önemli yönüdür. Kutadgu Bilig’e göre, insanlık esas itibariyle iki gruptur. Bunlardan kalabalık grup, yalınguk diğeri ise insanlık değerleriyle buluşmuş, yönetici ve yönlendirici (kişi) grubudur. Yalınguk sıfatı verilen büyük kitle, menfaat ve çıkarları uğruna yaşayan kitledir. Bunlar yerleşik toplum sosyolojisinin meydana çıkardığı sınıf kavramıyla uzaktan yakından ilgili değildirler. Töre toplumlarında sınıflaşma ve kölecilik yok gibidir. Dolayısıyla yalınguk-kişi sıfatları, bir akletme ve ahlak bağlamında geçerli seviyelerin adlarıdır. Birer sosyal sınıf adı değildir.
Töre toplumlarında ruhban, aristokrasi, burjuvazi, servaj gibi sınıfların oluşumuna izin verilmemektedir. Yerleşik toplumlardaki asiller yani aristokratik yapılar bilinmekte ve onu reddeden bir kullanımla “Gerçek asalet akıl ve ahlakta aranmalıdır” hükmü verilmektedir. Törenin evrensel ideali yalınguk kitlesini; hizmet (tapuk), özveri, ahlak (kılınç) ve bilgiyle kişilik seviyesine ulaştırmaktır. Kişilik seviyesi de tekrar kendi içinde ikiye ayrılmakta, kişi denilen insan seviyesini, bilge ve beylik kavramlarına yöneltmektedir.
Bilgelik manevi olgunluk ve ruhî istiklal ifade ederken, beylik fizikî ve siyasî liderliği işaret eder. Toplumun öncüleri şamanlar değil bilgelerdir. Türk tarihinde toplumu yönlendirme kudretine ulaşmış bilgelerin yanına konabilecek tek bir şaman adının geçmemesi de bunu göstermektedir.
Türkler’de devlet geleneğinin temel esası olan töre gönüllü kabule dayanır. Bu yüzden törenin hükümleri ne kadar keskin olsa da hiç kimse buna itiraz edemez, doğru ve âdil olduğuna inanılır. Bazı kaynaklarda törenin yanında “yasa” kavramı da kullanılmıştır. Sonraki dönemlerde Oğuz töresi kanûn-ı kadim gibi ifadelerde yer almıştır: Bu niteleme bir anlamda devletin, toplumun ve yöneticilerin sınırlarını da belirler. Hiç kimse töreyi aşamaz. Töre en üst normdur. Esasen bu anlayış hukuk tekniği bakımından görece gelişmiş bir zihniyeti barındırmaktadır. Zira normlar hiyerarşisi çok sonraları kavramsallaşmış bir aşama olarak nitelendirilmektedir. Devletin dayandığı esas, yasa anlamında töre değişmez değildir.
Zamanın ve ihtiyaçların gerektirdiği yenilik hükümleri kurultay ve halk (budun) tarafından yenilenebilir. Nitekim Osmanlılar’daki örf-i sultânî kurumu bunun neticesidir. Türkler’de devlet ve toplum hayatında bu şekilde merkezî bir konumda değerlendirilen töre doğal olarak eğitim anlayışının belirlenmesinde ve şekillenmesinde de kurucu unsurdur.
Kaynakça
Başer, Sait. Kutadgu Bilig’te Kut ve Töre. İstanbul 2019.
a.mlf. Töre’nin Türk’ü Türk’ün Müslümanlığı. Eskişehir 2020.
Ergin, Muharrem (haz.).
Oğuz Kağan Destanı. İstanbul 1988. Gökalp, Ziya. Türk Töresi. İstanbul 1976.
Kafesoğlu, İbrahim. Türk Millî Kültürü. İstanbul 1986.
Kâşgarlı Mahmud. Divânü Lûgati’t-Türk. çev. B. Atalay. Ankara 1939-1941.
Ögel, Bahattin. Türk Kültür Tarihine Giriş. Ankara 1985.
Sümer, Faruk. Oğuzlar (Türkmenler), Tarihleri-Boy Teşkilatı-Destanları. İstanbul 1999. Turan, Osman. “Eski Türklerde Okun Hukukî Bir Sembol Olarak Kullanılması”. Belleten. 9/35 (1945), s. 305-318.
Yusuf Has Hâcib. Kutadgu Bilig. çev. R. R. Arat. Ankara 1947-59.