Okumanın Tarihi; Alberto Manguel

Derya GİRGİN

“Okumak yeni oluşmaya başlayan bir şeye yaklaşmak demektir.[[1]]”

Okumanın çok eskilere dayanan bir tarihi vardır. İnsanlar çeşitli dönemlerde bu okuma eylemlerini gerçekleştirebilmek için çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Bu okuma girişimleri, insanların günlük hayatlarındaki eylemlerde kolaylık sağlamak ve insanların birbirlerini daha kolay anlayabilmeyi sağlayabilmesi için ihtiyaç halini almıştır. Bu ihtiyaçlar kendini gittikçe geliştiren ve bugünkü seviyelere gelen okuma eylemlerinin zeminini oluşturmuştur. Bu açıdan bizlere bu gelişmeleri gösterebilmek adına Alberto Manguel bu kitabında öncü olmuştur. 

Manguel “kendisi okur” olan ve bu kariyeri de okuyarak, yazarak, çevirerek, derleyerek farklı yerlerde devam ettirebilmiş bir yazardır. Kendisi, Okumanın Tarihi adlı kitabına kendi hayat hikayesinden başlamış ve bu hayat hikayesinden yola çıkarak geçmişte insanların okuma eylemlerini nasıl oluşturduklarını anlayabilmek ve anlatabilmek için ilk bölümde  zemin hazırlayan, kendisinin ve geçmişin okuma tarihini, edindiği bilgiler ışığında ortaya koyan ve bunu anlatıcıyı sıkmadan keyifle okuyabilmeye vesile olan bir giriş ile okuyucuya sunan bir yazardır. Kitabı ise toplam üç bölümden oluşmakla beraber, bir çok alt başlık barındırmaktadır. Kısaca son sayfa, okuma eylemleri ve okurun güçleri şeklinde bölümlere ayrılmıştır dememiz bize kolaylık sağlayacaktır.

İlk bölüm “Son Sayfa” başlığı olarak geçen ve kafamızda ilk bakışta soru işaretleri barındıran bir bölümdür. İlk bölüme son sayfa olarak başlayan Manguel kitabın devamında amacı ve durumu ortaya koymak için okurlara kapı aralamaktadır ve zihin jimlastiğine başlamıştır bile. Bu bölümde kendi okuma tarihinden bahseden Manguel, ikinci bölümde tarihten kesitlerle “Okuma Eylemleri” için bir zemin oluşturmaktadır. Örneğin kütüphanesindeki kitaplarını belli kategoriler göre ayıran Manguel (alfabetik sıraya ya da psikoloji, felsefe gibi alanlara göre kitapları ayırma), insanların tarihte nasıl kategorilere ayırma eylemini gerçekleştirdiğini gözler önüne sermektedir.

“Ben evrenle kitaplarla tanıştım” diyerek anlatıma başlar yazarımız. Okumak kendi başıma olmak için bir gerekçe sundu ya da yalnız bırakılmama anlam kazandırmıştır der. Çünkü Arjantinli yazar, Arjantin’e döndüğünde ailesinden uzak, dadısı ile yaşamaya başlamıştır. Başka çocuklarla çok vakit geçirmez, kitaplardaki maceraları daha ilginç bulurmuş. Kendinden yola çıkarak James Hillman’ ın sözlerini dile getirir: “Yaşamla erken karşılaşmak, yaşama bir bakış açısı getiriyor.” der ve amacını ise yaşama yeni bir bakış açısı getirmek olduğunu burada ifade ediyor yazarımız. 16 yaşında iken Boenos Aires’ de Pygmalion adında bir kitapevinde okul sonraları işe başlayan Manguel, orada çalışmayı sevmiştir. Arada kitapların çalındığı fark edilse de kitap hırsızlığına aşırılığa kaçmadan devam etmiş ve ona en büyük deneyimlerinden biri olan Jorge Lois Borges ile tanışmasını sağlayacak günleri burada geçirmiştir. 88 yaşında Anglosakson dilini öğrenmek için yardımcı kitaplar almaya ve aynı zamanda gözlerinin görmemesinden dolayı kendisine kitap okuyacak birini bu kitapçıda bulmaya çalışan Borges’e Manguel gönüllü yardımcı olmuştur. Böylece Borges’e kitap okuma macerası başlamıştır yazarın. Sonrasında Borges’e 2 yıl kitap okuyan Manguel belli deneyimlerini aktarmıştır. Örneğin sesli okumanın tuhaf bir deneyim olduğundan, Borges’i tanımadan önce hep içinden okuduğundan ve hızını denetleyebilir gibi gözükse de metnin efendisinin onun dinleyicisi olan Borges olduğundan bahsetmiştir. Çünkü yazan yazabildiğini ortaya koyar ancak okuyucu her anlama çekebilir. Bundan sonra ise Manguel okumanın tarihine geçmektedir. Sonuçta okumanın tarihi okurların her birinin tarihi, öyküsü olarak görülür. Başlangıç noktası bile raslantısaldır. Peki okumamız bize ne kazandırır? Bu anlamda bu soru önem arz eder. Bu soruya Manguel Orhan Pamuk’un Sessiz Ev’inden kesit sunar: “Hayatta bir kez araba yolculuğun bitince başalayamazsın ama elinde bir kitap varsa ne kadar karışık olursa olsun, kitap bitince anlaşılmaz olan şeyi ve hayatı yeniden anlayabilmek için istenen başa dönüp biten kitabı okuyabilirsin yeniden.” demiştir. 

Tüm tarihimizin gösterişsiz iki tablet ile başladığını söyleyen Manguel, ikinci bölümün başlangıcında, düşünen bir kişinin düşünmeyi bıraktıktan sonra bile düşünmeyi sakladığını ve bunu iki gösterişsiz tableti kullanarak görsel ile okuyucuya sunar. Bundan dolayı okumanın gözlerde başladığından, gördüğümüz bir metnin duyduğumuzdan daha iyi aklımızda tuttuğumuzdan bahseder. Ancak nedir bu okumak? Bu soruya Manguel, Empredokles, Epikuros, Aristo, İbnu-l Heysem, Galenos, Halife El Hakim gibi düşünürlerin kuramlarına kısaca yer vererek tartışır. Burada okuma işlevinin gözler ve beyinde hangi işlevler aracılığıyla gerçekleştiği tartışılır. Sonuçta okumanın anlaşılması ve yorumlanmasının kişiye özel olduğu, bu durumunda sadece düşünsel ya da psikolojik farklılıklardan değil, beynin işleyişini belirleyen fiziksel farklılıklardan da kaynaklandığını öğreniyoruz. 

İlgi çekici bölümlerden gidecek olursak Sessiz Okurlar başlığı altında da sözcüklerin yazıya döküldüğünden beri hep sesli okunduğundan, sessiz ya da içinden okumanın o dönem için(10.yy) sıra dışı bir eylem olmasından bahseder yazar. Çünkü harflerin her birinin, harf sayısının, sırasının Tanrı tarafından yazdırıldığı, bunun için de sadece gözlerin değil bedeninde katılımı istendiğini tespit etmiştir. Zaten yazıyı çok kimseler bilmediği için de metinler sesli okunurdu. Birde kitapların yüksek sesle okunması ile ilgili değinilecek önemli bir nokta, metnin fonetik birimler olarak ayrılma zorunluluğu olmamasından da kaynaklanıyordu. Zincirleme dizili tümceler halinde olur ve bir metni okumadan önce sesli ön çalışmalar yapılırdı.

“Belleğin Kitabı” başlığında da az okunup, ezberlenilen metinlerin ezberlenip yeniden kurgulanmasına imkan veren bellek konusuna değinilir. Bu bakımdan Akinolu Tomas’ın düşünceleri önem arz eder ki günümüzde de bu düşünürün etkilerini, etkili hafıza tekniklerinde görmekteyiz. Önemli bir diğer nokta “Eksik İlk Sayfa” başlığı altında okumada ‘son söz’ yoksa hiçbir otoritenin bize doğru okumayı dayatamayacağından bahseder yazar.  Bu bakımdan kitabında ‘son söz’ yazarak ve bunu bize ilk sayfada göstererek doğru okuma yapmamızı sağlamak için yazar kendine bu anlamda bir meşruiyet kazandırmış, ya da biraz daha yumuşatırsak doğru okuma yapabilmek adına bize geçmişi gösterip, geleceğe bu açıdan bakış açısı kazandırmak amacını taşımıştır diyebiliriz. Ancak Kafka’nın Şato adlı eserine değinerek ortalığı biraz daha bulandıran yazar zekice bir yol çizmiştir. Okurun düşünmesi için kapıyı açık bırakmıştır. Kafka’ nın Şato adlı eserinde son sayfa yoktur. Çünkü kahramanı K.  sona ulaşmamalı ki okur bu metni sonsuza dek okuyabilsin. Aynı şekilde kendi kitabı içinde bu fikirleri taşıyan yazarımız başka bir amacına dair kitaptaki bir sözden bahsederek  ki söz şudur : “…çünkü çalışkan adam ne kadar okursa okusun daha ilk sayfaya varamadığını aklından çıkarmamalıdır.” sözü ile de kendi eksikliğini kabul eder ve bu bakımdan ön söz yazmayan, bunun yerine son söz yazarak ve bunu da ön söze koyarak doğru okumayı dayatabileceği düşüncesini güder. Bu bakımdan da yazar kendi eksikliğini kabul eden birinin doğru okuma yapabileceğini, her daim okunabilir bir kitap olabileceğini ortaya koyar ve bu açıdan gizli bir otorite olarak kendini gösterir. Ayriyeten yazar herhangi bir dilin yardımı olmadan okuyabilmekten bahseder. İnsanların görüntüler çevresinde yer alan yazıları eskiden okuyamadıklarından, resimlerden yola çıkarak tarihi, ahlaki önemi kavrayan insanlardan bahseder. Çünkü insanların okuma bilmediği ve okuma bilmenin amaç olarak görülmediği bir dönemde, sadece İncil’in birliğini göstermeye araç olsun diye Hz. İsa’nın kuzu, kutsal ruhun güvercine vb olarak simgelendiği dönemlere göz kırpar. 

Son olarak Okurun Güçleri bölümünde de ilk yazma-okuma becerilerinin, işaretlerin bir adı oluşturmak üzere nasıl bir araya geldiklerini incelemekle başlar yazarımız. Evreni sınıflandıranların kitapları sınıflandırma konusunda yöntemlerinden, geleceği okumakta metin ile karşı karşıya kalan okurun sözcükleri, kendisine ve tarihine hatta yazarına bağlı olmayan mesajlar olarak çözümlediğinden, duvarlar arasında okumakta bir çok kural ve kısıtlamaya boyun eğen, her türlü bilimin öğretilmediği Hein Kadınlarından bahseden Manguel çok geniş bir yelpaze sunar. Bu bakımdan okurların ne tür imkanlar oluşturduğundan bahseder Manguel. Kitapların 12. yüz yıl ın sonlarından başlayarak ticari birer meta olarak kabul edilmeye başlamasından, artık belli kitapların çok zor bulunmasından dolayı çok yüksek fiyatlara satılmasından, bundan dolayı kitap hırsızlarının çoğaldığından, kitapları çalanlara ölüm cezası getirilmesinden ve bunları görsellerle desteklemesinden dolayı Manguel bize okumanın tarihini gözler önüne seriyor.

Çok açık ve anlaşılır bir dili olan Manguel, “Okumanın Tarihi’ eserinde okuyucuları sıkmadan, anlatılan dönemlere götüren bir uçak bileti sunmakta, yer yer eleştirilerimiz bulunsa da okuma üzerine kitap geniş bir yelpaze önümüze sermektedir.  Kitabın görsel ile desteklenmesi ise bize bilgileri daha anlamlı ve zengin kılmaktadır. Bu bakımdan okuma üzerine Türkiye’de Necip Asım Yazıksız’ın “Kitap” adlı eseri de ilgililere duyurulur. Son olarak ilginç gelen birkaç noktayla yazımıza nokta koyalım.

· Yahudilikte okumayı öğrenme töreni “Tevrat senin uğraşın olsun.” yazılı taşı, bal ile kaplanıp çocuğa yalatılırmış.
· Sümerliler kütüphanecilere “Evreni düzenleyenler” dermiş.
· 10. Yy da İranlı bir vezir 177.000 kitaptan oluşan koleksiyonundan ayrılmamak için, alfabetik dizine göre yürümeye alıştırılmış 400 deveye taşıtırılırmış.
· Kendi kullanımı için ilk el yazmaları koleksiyonu Aristo’ya aitmiş.


KAYNAKÇA

Manguel, Alberto, Okumanın Tarihi, Ocak 2013, yapı Kredi Yayınları, İstanbul

Dipnotlar

[1] İtalo Calvino, Bir Kış Gecesi Bir Yolcu,1979

[2] Erciyes Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü , 3. Sınıf 1. Öğretim Öğrencisi

Yazar
Derya GİRGİN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen