Türk Kültüründe Kadının Yeri ve Önemi

Tuğba ÖNCE

Türk destanlarında kadına ilâhi bir görev atfedilmiştir. Türk mitolojisinde “AK ANA” figürü bunun en önemli örneğidir. Sonsuz sulardan çıkıp, Ülgen’e yaratma emrini veren ve tekrar sulara geri dönen Tanrıça Ak Ana’dır. Altay Türklerinin inançlarına göre Ak Ana ışıktan oluşan bir kadın suretidir. Ülgen’in ilk yaratma ilhamını Ak Ana’dan alması, Türklerde kadın figürünün ne kadar önemli olduğunun bir kanıtıdır. Türkler kadını adeta bir yaratıcı olarak görmektedirler. Ak Ana figürü başında bir çift boynuzla betimlenmektedir. Bu da Ak Ana’nın gücünü göstermektedir.

Eski Türk toplumlarında aile en önemli sosyal birlik olduğundan, ailenin temelini teşkil eden kadın, Türk destanlarında ve Türk felsefesinde önemli bir yere konuşlanmıştır. Kültürümüzde kadına yüce bir varlık gözüyle bakılmıştır. Böyle bir kültüre ve töreye hayran olmamak elde değildir. Kadın bereketin simgesidir. Benimsediğim bir söz var ki hem toplumdaki hem de aile kavramındaki yerini açıklar niteliktedir. O söz şöyledir; “ev toprağın üzerine kurulmaz, bir kadın üzerine kurulur.” Evi ev yapan duvarı tuğlası değildir. Evi ev yapan, bizâtihi kadının kendisidir.

Dede Korkut hikâyelerinde kadın, hatun, kız, gelin, ana, kız kardeş, göklü, yadkızı, helal, yenge, daya, avrat, karıcuk, nişanlı kız, ağ pürçekli şeklinde bir takım nitelendirmelerle adlandırılmaktadır. Hikâyelerinde, aile kavramı içinde en önemli bir yere sahip olan soyun devamlılığının kaynağı, yuvayı yapan, fedakârlık ve sadakatiyle toplum içinde farklı bir yere sahip olan kadındır.

Spor Türklerde çok önemlidir. Ancak Türklerde spor, sadece erkeğe ait bir unsur değildir. Aynı zamanda kadınlar ve de çocuklar içinde spor önemli bir yere sahiptir. Özellikle “At binme” de erkekler kadar kadınlarda mahirdir. Ayrıca güreş gibi ata sporu saydığımız dalda erkekler kadar kadınlar da mahirdir. At yarışları, avlanma, ok atma, cirit oynama, kılıç kullanma gibi sporlarda kadınlar da en az erkekler kadar maharet sahibi ve ustalık göstermektedir.

Bunun bir örneğini yine Dede Korkut Hikâyelerinde yer alan Kan Turalı Destanı’nda Kan Turalı, istediği eşini; “ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kafir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı” şeklinde tarif etmekte ve evleneceği kişinin de kendisine benzer özelliklere sahip olması gerektiğini belirtmektedir.

Dede Korkut hikâyelerinde 4 tip kadın tipinden söz edilir. Lâkin bu 4 kadın tipinde ideâl kadın tipin “evin direği (dayağı)” kadın tipidir. Buradaki direk kelimesi öyle alelade basit bir kelime değildir. Mânâsı şöyledir; Göçebe hayat tarzını benimsemiş Türklerde kurulan otağın ortasında bir direk vardır. Ve bu çadırın ayakta kalmasını dimdik durmasını sağlar. Aynı şekilde kadın da evinin direğidir o da aynı vazifeyi üstlenmiştir. Direk bu minvâlde kâdim geleneklerde bütün kâinatı ayakta tutan bir semboldür. Kadının evden çekilmesi evi ayakta tutan direğin yıkılmasıdır.

Manas destanında, kadın evinin namusunun kurucusudur. Kazaklarda bir atasözü de kadının önemini destekler niteliktedir. “Q atını joq üy jetim” Kadını olmayan ev yetimdir der. Ve yine bir başka Kazak atasözünde kadına verilen değer şu şekilde anlatılmıştır; “Birinci zenginlik sağlık, ikinci zenginlik ise kadındır”

Türk destanlarında kadına karşı sarsılmaz bir güven, sadakat, sevgi, saygı ve bağlılık vardır. Kadın kâdim Türk kültüründe erkeğin tamamlayıcısı konumundadır. Kadın dâima erkeğin yanındadır. Erkek kadını olmadan hareket etmez. Törenlerde kadın, Hakanın dâima yanında oturur. Siyasî ve idarî alanlarda görüşlerini beyân eder.

Eski Türk Devletlerinde kadına atfedilen bu önem, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurulması ile kadına eski değerinin ve toplumsal yaşamdaki yerini tekrar iade etmiştir. 5 Aralık 1934’te “Kadınlara Seçme ve Seçilme Hakkı Verilmesi” ile kadınlar tekrar siyasi hayata dâhil olmuş ve devlet yönetiminde söz sahibi olmuşlardır. Cumhuriyeti’mizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, söylemiş olduğu birçok söylemde toplum içinde kadına verilen değeri ifade etmiştir. Örneğin Atatürk, Şubat 1923’te şöyle demiştir; “Bizim sosyal toplumumuzun başarısızlığının sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ilgisizlikten ileri gelmektedir. Yaşamak demek faaliyet demektir. Bundan dolayı bir sosyal toplumun, bir organı faaliyette bulunurken, diğer bir organı işlemezse, o sosyal toplum felçlidir.” Sözleriyle kadının toplumdaki yerinin önemini göstermiştir. Son olarak Mustafa Kemal Atatürk; “Kadınlar içtimai hayatta erkeklerle birlikte yürüyerek birbirinin yardımcısı ve destekçisi olacaklardır.” sözleriyle kadına verilen değeri göstermektedir.

Yararlanılan Kaynaklar:
-Ahmet Taşkesen, Er Tabıldı Destanında Kadın Tipler, Türkoloji Araştırmaları, Vaolme 2/3, 2007.
-Haydar Gölbaşı, Türk Destanlarında Kadının Sportif Faaliyetlere Karılımı, Jasss, Number: 38, Autumn II, 2015
-Özkul Çobanoğlu, Türk Dünyası Epik Geleneği, Akçağ Yay.. Ankara, 2011.
Yazar
Tuğba ÖNCE

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen