Kazma-Kürek, Kap-Kacak

Allah’tan Nihat Sami Banarlı, Goethe’nin dev eseri  “Faust”u Lise 3  “Türk ve Batı Edebiyatı” kitabına koymuştu da  yaygın kitlelerce bir düzey bilinir hale geldi.

Bundan aklımda şunlar kalmış; Faust Şeytanla (Mefisto) ile bahse tutuşur. Dünyanın hiç bir cazibesi ona “geçen zaman dur gitme ne olursun” dedirtmemelidir. Bir gün derse Faust kaybedecek ve Mefisto ruhunu alacaktır. 

Faust çok zor imtihanlardan başarıyla geçer. Ta ki kör, yaşlı ve yorgun bir adamken bir gün mezar kazıcılarının kazma seslerini duyar. Bu ses ona öylesine hoş gelir ki “geçen zaman dur gitme ne olursun” der. Mefisto zafer sevinciyle çıkıp geldiğinde ise tecelli eden adalet/merhamet Mefisto’ya aslında kazanmadığını bildirirler. Faust daha iyi bir sonu hak etmektedir; melekler ruhunu alıp semaya götürür.

Dünyaya dair pek çok cazibeyi reddeden bu adamın kazma seslerine bu kendini kaptırışı okuyucuyu sarsar ve hayran bırakır.

“Üstat” Neşet Ertaş’ın “Zülüf” isimli (ve bana göre bir şaheser olan) eserinde “aşk derdiyle geze geze canından usanan” garip aşık “katip ol da yaz gayri aman” dedikten sonra “bir kazma bir kürek mezarımı kaz gayri” der.

Orhan Hakalmaz’dan dinlemek isterseniz; https://www.youtube.com/watch?v=ZUfEB2xs_Ag

Kazma ve kürek, bu basit iki alet birden güçlü metafizik çağrışımlar yapan temsilcilere dönüşür.

Türkçeye benötesi psikolojisi diye çevrilen ve insanın şehvet/gazap etrafında yaşanan psikolojisinde eksik kalan boyut olan manevi boyutu incelemeye çalışan “Transpersonal psikoloji” dünyanın büyük manevi geleneklerini incelediğinde vardığı sonuçlardan birisi şu olmuş; “ölüme hazırlanmak” evrensel olarak tüm maneviyatlara göre hayatın önemli vazifelerinden birisi olarak görülmüş. “Kefen parası” nı bir yanda tutan yaşlılarımızı hatırlayın.

Evrim tartışması bir yana, sıklıkla insan-hayvan fosillerini biri birinden ayıran şey insan kemiklerinin yanındaki kap-kacak olmuş.

Biliyorsunuz ya o dev piramitler de “ölüme görkemlisinden bir hazırlık” imiş.

Jamaika’da İngiltere adına Dışişleri bakanlığı görevinde bulunan Müslüman Gai Eaton yaşlı Jamaikalı bir kadını ziyaret ettiğinde kadın çok özel bir şeyi açar; bu bir gelinliktir, bu onun kefenidir ve ona göre de ölüm zaten bir düğündür.

Bu semboloji bize aşinadır; Mevlana da ölüm gününü “zifaf gecesi” diye isimlendirir.

Mevlana işi burada bitirmez; hatta daha enteresan boyutlara taşır,  şu satırlar onun Mesnevi’sinden; “Kendine gönülde bir mezar kazman (…) gerekir”. (Daha sonra hayli ilginç bir şekilde bunun üstüne bir türbe yapmanın veya kubbe kurmanın makbul bir iş olmadığını bildirir.) O da bize kolaylıkla unutulan asli bir vazifeyi hatırlatır. 

Ölüm çoğumuzun içinde bulunduğu sosyo-kültürel katmanın kendiliğinden kurduğu anlam dairesinin tamamlanması için eksik kalan öge gibidir. Bu öyle belirleyici bir ögedir ki o olmadan herşeyin anlamı kayar. Sanki nesnelere, hadiselere. hiç kimsenin mevcudiyetinden tereddütü olmayan bu şey yokmuş gibi anlam verilir.

Freud bile “ölüm ilkesini” “şehvet ilkesini” yazdığı ilk makalesinden 24 sene sonra yazmış. Bunun için koskocaman bir Dünya savaşı gerekmiş. Ve kimbilir ne çok kazma ve kürek…

Bilgiye, bilince bu kadar önem veren “asri zamanlar”da bu denli yakinen bildiğimiz bir şeyi bilmiyormuş gibi olmak için bunca çaba niye ki?

Evet bu yazının amacı transpersonal psikolojinin (tekrar) keşfettiği vazifeyi hatırlatmaktır. Ve artık bilinçlerimizi bunu içine makulce alacak şekilde büyütmeyi. Bu hamleyi yapmayı.. Faust, Neşet Ertaş, Jamaikalı kadın veya Mevlana’nın bahsettiklerinden daha azına razı olmamalıyız. Sorumluluklarını bilen, ilaç acı olduğunda da içebilen bir insanın vakarında. Daha az değil.

Yukarıda anlam dairesinin tamam olması için eksik olan öge olarak ölüme değinmiştim.Şimdi benim bu yazının dairesini kapatmam ve “geçen zaman dur gitme ne olursun” diyen Faust’a bir şarkı tutarak bitirmem gerekiyor;Erkin Koray’dan  Öyle bir geçer zaman ki; 

https://www.youtube.com/watch?v=gXcGItJ33bk

Öyle bir geçer zamanki dediğim aynıyla vaki 

Birden dursun istersin seneler olunca mazi

Günlere bakarsın katı katı üzerine çekersin perde

Yoldan geçenler varda her akşam gelenler nerde?

Kara yazı yazıldı sanma insanın da kaderi böyle 

Bir cevap buldun mu sorulara yiğitlik de var yine serde

Nasıl gaddar seneler geçiyor durduğu yerde

O nedir seni kızdıran memnun edeceği yerde?

Bak bir garip diyorki “nerede o yarim nerde?”

Anılara kapılıp kanma dünyanın da düzeni böyle 

 

Yazar
İbrahim YILMAZ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen