4 Haziran 2023
Turgut GÜLER

İnsanlık târîhi, aynı zamanda kalemin târîhidir. Büyük İslâm târîhçisi Ebû Câfer Taberî, Hükümdârlar ve Milletler Târîhi adını taşıyan meşhûr eserinde, âyet ve hadîs destekleriyle, ilk yaratılan varlığın kalem olduğunu ısrarla dile getirir. Türk milletinin millî kültür havuzunda da kalemle aynı îtibârlı mevkie çıkarılan bir kitap motifi vardır.

Denilebilir ki, bizim medeniyetimiz, pek çok güzel sıfatlarla anılmasına rağmen, ağırlıklı olarak kalem ve kitap medeniyetidir.

Türk’ü, - haksız yere ve câhilce - kalemin, kitabın dışında portrelere koymak isteyen kasıt ehli, farkında olmadan kendini ele vermektedir. Çünkü kitapsız olmayı küfür kabûl eden hayat tarzı, Dünyâ’da yalnız Türk milletine has bir duruşu gösterir. Değişik sâhalarda büyüklük mertebesine ulaşmış nice Türk, kitabın da, kalemin de sembolü olarak tanınmışlardır.

19 yaşında taht’a çıkıp 21 yaşında Istanbul’u fetheden Sultan İkinci Mehmed Hân, kılıç, pergel, gönye, kalem ve çiçeği aynı mahâret ve estetikle tutabilen ellere sâhipti. O, sâdece Istanbul’un değil; kılıcın, pergelin, gönyenin, kalemin, çiçeğin de fâtihiydi. Fetih sonrasında Ayasofya’da toplanan Bizans artığı şaşkın kalabalığa: “gazab-ı şâhânemden hazer etmeyin. Devletimin himâye ve teminâtı altında istediğiniz şekilde inanmakta ve yaşamakta hürsünüz..” diyordu. Bu sözler, çağın öylesine ilerisindeydi ki, duyan ve başkalarına duyuranlar, Yeni Çağ’ın ebâdını ölçmekte çâresiz kalıyorlardı. Bâzılarının sandığı gibi, Orta Çağ’ı kapatan güç İstanbul surlarını yıkan Türk topları, Haliç’e karadan yürütülerek indirilen Türk gemileri değil, Fâtih’in şahsında Dünyâ’ya gösterdiğimiz insânî bakış açısı, yâni üstün medeniyetimizdi. Bu medeniyet, kitap ve kalem gibi iki sağlam sütûn üzerinde yükseliyordu.

17. yüzyıla, tek başına adını verecek kadar ilim yükü taşıyan Kâtib Çelebî, Sultan Dördüncü Murâd’ın saltanatında, muhtelif askerî seferlere nefer olarak katıldıktan sonra, okuma ve yazma faaliyetine başlamak için yaptığı zihnî ve bedenî hazırlığı anlatırken: “Cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekbere yönelme” ifâdesini kullanıyor. İlim dünyâsında Hacı Halîfe veyâ Hacı Kalfa diye de tanınan Kâtib Çelebî’ye göre, silâhla ve ordu mârifetiyle yapılan mücâdele, büyük gâyeye doğru atılan en küçük adım, kalem ve kitapla yapılacak çalışma ise en büyük ve ulvî meşgûliyettir.

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: