Güneydoğu Asya’da Türk İzleri Pâyitaht’tan Malezya’ya Gönderilen İki gelin ve İki mîras: Rukiye Hanım ve Hatice Sultan

Ayşe SAMİHA

15. yüzyılda Açe ile başlayan Güneydoğu Asya-Türk ilişkileri, sömürge devletlerine karşı Pâyitaht’tan yardım istenmesi ve akabinde yapılan askerî yardımlar şeklinde cereyan etmiştir. Bir diğer etkileşim de halk arasında söylenegelen hikâyelerde de yer etmiş olan Raja Rûm, Türk Sultanları ve kahramanlıklara dâir hikâyeler, 14. yüzyıldan itibaren geleneksel Maley Edebiyatı eserlerinde epik şiir olarak karşımıza çıkar. (1) Osmanlı Devleti ile Güneydoğu Asya arasındaki politik entitiler ilerleyen zamanlarda politik ve diplomatik ilişkilere ilâve olarak, evlilikler yolu ile resmî olmayan bağlantılarla da kendini göstermiştir. Bu tür evliliklerde, her zaman olmasa da zaman zaman politik sahada önemli aktörler ortaya çıkmıştır ve hattâ zaman zaman farklı krallıklardan da Malezya’ya gelinler gelmiştir. Meselâ, 15. Yüzyılda Çin’in Prenses Hangley Po’yu Malaca Sultanı`na gelin göndermesi ve beraberinde de Müslüman olan Amiral Cheng Ho’yu göndermesi örneği dikkatlerden kaçmaz. Târih boyunca farklı krallık ve sultanlıklardan gelen gelinler vasıtası ile kıyılan bu nikâhlar iç ve dış politikada güç, geçerlilik ve prestij sağlama anlamında önem kazanmıştır. Türk kelimesi Malezya ve Endonezyalı Müslümanlar için günümüze kadar hep önemli olmuştur. “Hikâyât” türünde halk arasında asırlardır anlatılagelen hikâyelerde, hep güçlü bir Türk Sultanı olmuş, hikâyât literatürü ile de Türklük Asyalı halkın gönlünde sıra dışı bir yere sahip olmuştur. İşte bütün bu bilgiler ışığında, bu yazımızda 19. yüzyılda Pâyitaht’tan (İstanbul’dan) yola çıkıp bugün modern Malezya’nın siyasî ve akademik dünyasında üst düzey bürokrat durumunda olan üç ailesinin ‘büyükannesi’ olmasıyla tanınmış Rukiye Hanım ve kardeşi Hatice Sultan’ın kısmen biyografilerinden bahsedip günümüze dâir anekdotlara ve etkilerine değineceğiz.

Malay kaynaklarına göre İngiltere ile yakınlığı olan Johor Sultanı Abu Bakr (Ebubekir), 1879 yılında Londra ziyareti dönüşü Pâyitaht’a uğrar. Sultan II. Abdülhamîd ile görüşür. Abdülhamîd bu dostluğun nişânesi olarak cariyelerden 1864 doğumlu Rukiye Hanım’ı Johor Sultanı’na hediye eder. Sultan Ebubekir, Rukiye Hanım’ı 1884 yılında kardeşi Ungku Abdul Majid ile evlendirir. Müteakip İstanbul ziyaretinde de Sultan Ebu Bekir’e Sultan Abdülhamîd tarafından Hatice Hanım hediye edilir. Sultan Ebubekir ve Hatice Hanım, 1893 yılında Johor Bahru’daki Zahra sarayında evlenirler ve Hatice Hanım, Hatice Sultan olur.

   
Jahor1

        Merhum Sultan Ebubekir                                                     Hatice Sultan
 
Hatice Sultan, Sultan Ebubekir’in dördüncü eşidir ve 1891 yılında Tunku Fatimah isimli bir kızı olmuştur. 1894 yılında Zahra sarayında Johor Sultanı ünvanını almış ve Singapur’da kendisi için özel olarak inşa edilen Woodneuk Sarayı’nda (Istana Woodneuk) yaşamıştır. Bu saray bugün harabe durumundadır. Hatice Sultan 1 Şubat 1904 târihinde vefât etmiştir. Kabri, bugün Singapur’da ilk muvazzaf başkonsolosumuz Ataullah Ahmet Efendi’nin de defnedildiği Telok Blangah Mezarlığı’ndadır.

Jahor2
Jahor3

                               Hatice Sultan-Telok Blangah Mezarlığı-Singapore
 
Kaynaklarda Rukiye Hanım Hatice Hanım’ın kardeşi olarak gösterilir.  Rukiye Hanım’ın mirâsı; yaşadıkları ve günümüze etkileri bakımından Hatice Sultan’a nazaran ardında çok daha önemli etkiler bırakmıştır. Rukiye Hanım’a dâir ne yazık ki bir fotoğraf karesi bulamadık. Ancak hayatına dâir detayları da anlatmadan geçmek olmaz. Toplam üç evlilik yapan Rukiye Hanım’ın Sultan Ebubekir’in küçük erkek kardeşi Unku Abdul Majid ile olan ilk evliliğinden doğan ilk çocuklarına Abdül Azîz ve Abdül Hamîd isimlerini verirler. Rukiye Sultan 24 yaşındadır, 1888 yılında ikinci doğumundan sonra 1889 yılında eşini kaybeder. İkinci evliliğini Syed Abdullah Syed Mohsin Al-Attas isimli Singapur’a göçmüş bir Yemenli ile yapar ve bu evlilikten Syed Ali Syed Abdullah al-Attas adında bir oğlu olur. Ancak eski eşinin ağabeyi Sultan Ebubekir, bu evlilik olduğu sırada ülke dışında bulunduğundan, bu evlilikten haberi olmamıştır ve en kısa zamanda bu evliliğe son verdirilir. Bazı kaynaklarda üç çocukları olduğu yazılsa da akademik yazılarda iki çocuktan bahsedilir. Rukiye Hanım üçüncü evliliğini Sultan Ebubekir’den sonra gelen ikinci güçlü adam, günümüzde başbakana tekabül eden Dato Jafaar Haji Mohamad ile yapmıştır. Bu adam, Sultan Ebu Bekir yurt dışında iken ülke işlerini üzerine alırdı. Rukiye Hanım’ın Dato Jaafar ile olan üçüncü evliliği, Dato Jaafar’ın da dördüncü evliliği idi. Tam kesin târihi olmasa da 1892 yılında olduğu tahmin ediliyor. O vakitte Dato Jaafar 55, Rukiye Hanım da 28 yaşında imişler. Bu evlilik 12 yıl sürmüş ve Rukiye Hanım’ın sekiz çocuğu olmuş. Dato Jaafar ayrıca Rukiye Hanım’ın evvelki çocuklarından üçünü  nüfusuna geçirmiştir. Rukiye Hanım’ın toplam 11 çocuğu olmuştur. Çocukları sırasıyla Aishan, Kamariah, Onn, Malik (merhum), Azizah, Mohamed, Ahmad Keppel ve Yahya. (Anwar, 2011, pp. 63, 79). Bugün bu isimler Malezya’nın siyasî ve entelektüel hayatında önde gelen isimleridir.
 
Bir rivayete göre Rukiye Hanım ikinci evliliğini Sultan Ebu Bekir’den gizlice yaptığı için vefatından sonra Johor Kraliyet Aile Mezarlığı’na değil, ancak yakınındaki bir bölgede, Johor Mahmudiya Mezarlığın’a defnedilir.

Aşağıdaki şemada Rukiye Hanım’ın eşi Abdul Macit ve diğer aile yakınları çizilmiştir.
 
Jahor9
 
Rukiye hanım ve bıraktığı mîras

Rukiye Hanım, modern Malezya’nın siyasî ve akademi dünyasında kayda değer rol almış üç ailesinin büyükannesi olmasıyla tanınıyor. 19. yüzyılın sonlarına doğru, kardeşi Hatice Hanım’la birlikte Johor Sultanı Ebubekir’e Osmanlı Sarayı’nın hediyesi olarak gönderilmişlerdir ve haklarında yazılan pek çok makalede Rukiye Hanım’ın yaptığı evlilikler ve ilişkileri sansasyonel olarak ele alınır ve yazılarında bu hanım hakkında gündeme getirilen mevcut anlatıları, Benedict Anderson’un ‘icad edilmiş hafıza’ kavramına atfen dikkatlere sunarlar; yani sansasyonel bir imaj çizerler ve Türkiye Malezya ilişkilerini bu imaj üzerinden kaleme alırlar. Bizim amacımız bu değil, ancak sosyo-politik ve kültürel öğeler çerçevesinde kendi bulunduğu târih dönemi bakış açısı ile geçmişi ele almaktır.
Sosyo-politik ve kültürel bağları kurabilmek için aklımıza şu sorular geliyor;
Hatice Hanım ve Rukiye Hanım kimlerdi?
Osmanlı Sarayı ile olan bağlantıları ne ölçüde idi?
Saraylı mıydılar?
Bugün Malezya ve Türkiye arasındaki politik bağlar açısından bu iki hanımın önemi nedir?

İşte bu sorular akademik sahada yazılmış yazılar sonucu ortaya atılmış olup sansasyonel imajlardan uzak akademik verilere ve de bizzat Rukiye Hanım’ın varisleri ile olan mülakatlarda verilen cevaplara dayanarak yazılmıştır.

Bugüne kadar kaleme alınmış sansasyonel yazılarda; söz konusu cariyelerin Osmanlı Saray ailesine mensup olmadığı, aksine başka bir ulusa mensup sıradan kişiler olduğu iddia edilmektedir. Rukiye Hanım’ın kimliği etrafında oluşturulan sansasyonel imaj, Türkiye ve Malezya’da bazı belirli çevrelerin târihî gerçekleri farklı yorumlamalarına dayanmakta ve bu imaj ile modern Türkiye ve Malezya ilişkileri tarihî olarak görüntülenmek istenmektedir. Bu sansasyonel imaja yukarıda bahsedilen; toplam üç evlilik yapan Rukiye Hanım, ikinci evliliğini Abu Bakr’dan gizlice yaptığı için vefatından sonra Johor Kraliyet Aile Mezarlığı’nda değil, ancak yakınındaki bir bölgede, Johor Mahmudiya Mezarlığı’nda defnedildiğine dâir cümlelerdir. Bugün bu satırları destekleyecek bir belge ve yazı bulunmamaktadır.

Rukiye ve Hatice Hanım kimlerdi?

Rukiye ve Hatice Hanımlar, birer câriye sıfatı ile 19. yüzyıl sonunda Pâyitaht’tan Güneydoğu Asya’ya, Johor Sultanı’na hediye olarak verilmişlerdir. Günümüzde bizlere uzak bir kavram gibi duran ve üzerinde çok konuşulan, fakat pek fazla bilinmeyen bir husûs olan “câriye” mes’elesine değerli târihçimiz Turgut Güler Bey’in aktarımları ile kısaca değinmek yerinde olacaktır. İslâm dininin verdiği ruhsat dâiresinde, iki câriye temin etme kaynağı bulunuyordu. Bunlardan biri savaş esiri olan kadınlar, diğeri de esir pazarlarında satılan kadınlar idi. İlerleyen yıllarda, savaş esiri kaynağı kuruyunca, geriye sâdece esir ticâreti ve pazarları kalmıştır. Osmanlı Sarayı’nda câriye, Fâtih devrinden başlayarak çokça görülmüş, giderek, pâdişâhların anneleri hep câriye menşe’li kadınlar olmuştur. Saray’a giren câriyelerin bir kısmı aslen gayr-ı müslim olmakla birlikte, Müslüman asıllı câriyeler de vardır ve bunlar ağırlıklı olarak Kafkasya’dan gelmişlerdir. Kafkasya, târîhin en eski devirlerinden başlayarak Dünyâ’nın en büyük ve mühim esir ticâret mekânı ve pazarı olmuştur. Bilhassa Çerkes kızlarının güzelliği, dillerde dolaşmıştır. Hatice ve Rukiye Hanımlar, büyük ihtimâlle Çerkes asıllıdırlar. Fakat bilhassa Saray’a giren ve oradan usûlünce çerâğ edilen bir câriye, kat’iyyen önceki menşe’i ile anılmaz, hepsine “Türk” nazarıyla bakılırdı. Bir de, bu câriyelerin ezici çoğunluğunun, pâdişâh eşi ve de odalığı, halayığı, hâsekisi olmadığını, yüzde doksanının Saray hizmetlerine bakan hizmetçi ve hademe kadrolarında istihdâm edildiğini bilmek lâzımdır. Özellikle bu konuda, câhilce söz katarları dizilmekte, Türk hükümdârlarına hak etmedikleri iftirâ be bühtânlarda bulunulmaktadır.

Rukiye ve Hatice Hanımlar birer câriye idiler. Bu noktada kafamıza takılan soru şudur;  Acaba bu hanımlar Johor Sultanlığı’na birer cariye sıfatı ile mi, yoksa özgürlükleri kendilerine iade edilmiş iki bahtiyar hanım olarak mı gittiler? Ayrıca Johor’a vardıklarında dil sorunu, mutfak kültürü sorunu gibi durumları nasıl aştıklarına dâir konular hâlen araştırılmayı beklemektedir. Ancak Hatice Hanım’ın Ebubekir ile evlendikten sonra Hatice Sultan diye anılması Avrupalı’nın câriyelere bakış açısını bu bağlamda çürütmektedir. Hatice Hanım’ın Hatice Sultan olması, Avrupa nazarındaki sadece cinselliği için kullanılan , kendisinin ve çocuklarının hiç bir hakkı olmayan, gerektiğinde katledilebilen, hiç bir hukukî hakkı olmayan köle diye adlandırılan “câriye” anlayışını çürütmüştür. Ancak Avrupalı yazarlar Hatice ve Rukiye Hanımların evliliklerine dâir şu soruyu sormuşlardır; “Bu evlilikler zamanında gelişmekte olan Pan-İslâmizm’e katkısı olması ve Malezya’da gelişmesi amacı ile mi yapılmıştı? Ayrıca bu evliliklerin Türk yanlısı politik taraf oluşturmak maksadıyla yapıldığı da savlanmıştır. (Armağan 2007, Aymalı 2014, Saltık 2012, Şara Şatana 2012).

Derken, Rukiye Hanım’ın torunları ve en yakınları ile yapılan mülâkatlarda üzerine basa basa büyükannelerinin Türk olduğunu vurgulamışlardır. Bu konuda Güneydoğu Asya-Türk ilişkileri üzerine yapılan araştırmalar akla hemen Hint-Çin kıtasının aşağılarındaki Müslüman milletler üzerindeki “Türk kalkanı” etkisini göreceklerdir. Evet, Güneydoğu Asya Müslümanları ne zaman dara düşseler, Türkler her dâim yardımlarına koşmuş, onları sömürge devletlerine karşı korumuş ve kollamıştır. İşte bu güç, aynı zamanda Maley Sultanlarına mânevî güç sağlamış, prestijlerini arttırmış ve sömürge devletlerine karşı daha dik durmalarını sağlamıştır. Hele hele bir de Rukiye Hanım ve Hatice Hanım gibi birer Pâyitaht hediyeleri olmuştur.
 
Rukiye ve Hatice Hanımların menşe’lerine ulaşmak için yapılan araştırmalar

Rukiye ve Hatice Hanım hakkında en güvenilir kaynaklar Maleyce, Türkçe ve İngilizce kaynaklardır. Bu kaynakların bir kısmı akademik araştırmalar, bir kısmı Rukiye Hanım’ın vârisleri ve yakın aile dostları ile yapılan mülakatlardan oluşmaktadır. Bu çalışmaların içinde Zainah Anwar, Ramlah Adam and Pamela Ong See tarafından hazırlanan “Legacy of Honour- Onur Mîrâsı” adlı çalışma en önemlisidir. Mülakatta bulunulan şahıslar Dato’nun oğlu Datuk Jaafar; Dato Onn’un yakın arkadaşı Zainah Anwar, Dato Onn’un asistanı Mohammed Abid’dir.

Rukiye Hanım’a akraba olan ve Malezya Kebangsaan Üniversitesi’nde (UKM) öğretim üyesi Prof. Dr. Syed Naqib Al-Attas’ın bir talebesi ile Nisan 2010 yılında geçen bir söyleşide câriye konusu açılır. Böylece öğretim görevlisi bir Türk grubunun temsilcilerinin bu akrabalığa dâir görüşmek ve bir randevu alabilmek için kendisine yaklaştıklarını aktarır. Ancak kendisi Osmanlı’nın Güneydoğu Asya’ya yayılmasına dâir Türkiye’deki mevcut populist görüşe karşı uyarılır ve Al-Attas ailesi kibarca bu randevu talebini reddederler. Rukiye Hanım ve kardeşi Hatice Hanım’ın gerçeğine dâir Türkiye’den yaklaşan bu görüşme talebi araştırma konusunda ilk teşebbüs örneği olup önemli bir yere sahiptir. Bu girişim 1976-1981 yılları arasında Malezya’nın 3. Başbakanı olan Hussein Onn’un büyükannesinin geçmişi ile ilgili çalışmalar yapmasını tetikler ve konu ile ilgili araştırmalar yapılmasını talep eder ve Türkiye’ye ilmî bir ekip gönderir.

2014 yılında Hussein Onn’un kardeşi Datuk Onn, büyükanneleri Rukiye Hanım’â dair net bir bilgiye ulaşamadıklarını söyler. Bunu müeakip Hussein Onn büyükanneleri Rukiye Hanım’a dair bilgi elde edebilmek amacıyla Malezya Başbakanı olarak Türk makamlarına yaklaşır ancak Türk makamları tatmin edici bir cevap sağlayamaz. 2014 yılında Başbakanlık Osmanlı arşivleri taranır ama bilgi saylayacak bir ipucu bulunamaz.

Rukiye Hanım’ın soyuna dâir yapılan çalışmalarda en göze batan ilk bilgi bir Türk olduğuna dâir bilgidir. Örneğin, Mohammad Tajuddin, Dato’ Onn ve Zainah Anwar çalışmasında Rukiye Hanım’ın bir Türk olduğunu açıkça yazar. (Haji Abdul Rahman, 1987, p. 1; Anwar, 2011, p. 30, 63). Zainah Anwar Rukiye Hanım’ın vârisleri ile görüşür, ancak Mohammad Tajuddin bilgilerini nereden aldığını söylemez.
Yine Rukiye Hanım’ın torunlarından Pamela Ong’un yaptığı açıklamaya göre Rukiye Hanım kesinlikle iyi bir aileden geliyordu, ancak geçmişi hakkında bilgi mevcut değildi.
 
İki câriyenin Güneydoğu Asya’ya gönderilmesinin Osmanlı’lar ve Maleyler için önemi ne idi?

 Osmanlı’nın iki hanım kızı güneydoğu Asya’ya göndermesi görünürde o bölge ile ilişkilerini sürdürmek gibi gelebilir. Ancak Malezya’nın hemen yakınında olan Açe’nin geçmişine bakacak olursak (1) 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı’dan yardım alarak hep güçlü ve sömürgeciliğe karşı çıkmış bir Açe portresi çıkar karşımıza. Açe’nin Osmanlılar sayesinde geçerliği ve güvenirliği vardı. Açe, sömürge devletlerinin yayılmacı tutumu karşısında Osmanlı’dan güç alıyordu, bölgede prestij sahibi idi. Aynı şekilde Johor Sultanlığı da Sultanlığa evlilik yolu ile katılan iki hanım sayesinde günümüze kadar en güçlü, en zengin ve de en prestij sahibi Sultanlık olagelmiştir. Ortak bir dine sâhip olmak da İslâmı Osmanlı ile birleştirmek Sultanlığa güç katmıştır. Bunların yanında târihî gerçeklere de kulak kabartmak gerekir. 

19. yüzyılın sonunda sömürge devletlerinin  üzerinde çokça kafa yordukları ve Sultan Abdülhamîd’e atfettikleri Pan İslâmizm politikasına dikkatleri çekmek ve bu noktada Pan-İslâmcılık bağlamında, Johor Saltanatı ile İngiltere arasındaki anlaşmaların detaylarını incelemek gerekiyor. İngilizler uzun süre bu topraklarda sömürgeci devlet- Batılı kaynaklarda “koruyucu devlet” olarak geçer- olduğu için, (Ramanathan, 2000, s.109) buralarda Osmanlı’nın Pan-İslâmcı bir yaklaşımı aranmış, ama kanıtlanamamıştır. Bu bağlamda tek sultanlık değil, Johor ile Perak ve Selangor gibi diğer bazı Malezya Sultanlıkları arasındaki ilişkilere de bakılmalıdır ve gerçekten Pan İslâmizm olup olmadığı öyle kanıtlanmalıdır. Bu nedenle, ikinci saltanatlarda meydana gelen ayaklanmalar sırasında, Johor Sultanı, Singapur’da Boğazlar Anlaşmaları’ndaki İngiliz egemenliği çatışmasını çözmeye çalışırken, Sultan Ebu Bekir İngilizlerin batı sahil bölgelerindeki görevlerinde kendi buharlı gemilerini kullanmasına izin verir. (Trock, 1979, sayfa 188-9). Buna ek olarak, bu evlilik düzenlemesi iki Müslüman siyasî oluşum arasında gerçekleşmiş olsa da 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında Johor Saltanatı Singapur’da İngiliz hükümeti ile sınır devleti olarak görüldü. Johor Sultanlığı’nın egemen bir devlet olduğuna dair belirli bir gerekçe olsa da ve hattâ İngilizler karşısında ekolojik-politik düşünceleri ile yakın ve gönüllü ilişkiler var gibi görünse de aslında İngilizler Johor yönetimini bağımsız olarak bölgesel ve uluslararası roller oynama husûslarında rahat bırakmadı. Bu da Johor ve Büyük Britanya arasındaki ilk karşılaşmalardan beri kurulan hiyerarşik ilişkilerin güçlü bir kanıtıdır.

1948’de federasyonunu kurup 1957’de İngiliz sömürgeliğinden bağımsızlığına kavuşan Malezya, federal bir devlettir. 13 eyaletten oluşup bunlardan dokuzu her beş yılda sırası ile başa geçen sultanlıklardan oluşur, ama aynı zamanda merkezî federasyona da bağlıdırlar. İşte Sultan Abdülhamîd tarafından Johor Sultanı’na hediye edilen Rukiye Hanım’ın torunları bugün üst düzey bürokratlar ve de Johor Sultanı durumundadırlar. Johor Sultanı İbrahim ve oğlu Prens İsmail, Rukiye Hanım’ın torunlarıdırlar.

Jahor5                              
                                                                   Johor Sultanlığı tâcı…

Jahor6
                           Johor Sultanlığı- Sultan İbrahim ve Prens İsmail, ortada.
 
Bugün Johor Sultanlığı târîhî akışı içerisinde ve de diğer Malezya Sultanlıkları arasında en zengin, en ihtişamlı ve de kendi özel ordusu olan en etkili sultanlık olarak karşımıza çıkmaktadır. Öyle ki bugün Malezya Federal Devlet Başkanı’nın karışmış olduğu mâli skandallar yüzünden oldukça rahatsız olan Johor Sultanı İbrahim ve Prens İsmail, bu rahatsızlıklarını her fırsatta medyada yaptıkları açıklamalar ile dile getirmektedirler. Bunlardan en dikkat çekeni ise, Prens İsmail’e âittir. Johor halkının güçlü desteğini aldıkları, Başbakan’ın mâli yolsuzluklarından Johor halkının rahatsız olduğu ve de Johor Sultanlığı’nın federasyondan ayrılarak kendi başına daha refah ve bayındır olacağına inandığını söyleyen Prens İsmail, basılı ve görsel medyada oldukça ses getirmektedir.

Jahor7

(Prens İsmail’in Malezya Federasyonu’ndan ayrılmasına değinen pek çok
yazılı basın haberinden bir tanesine örnek.)

Prens İsmail, en son açıklamasında, “Biz artık kendi insanlarımızla ayrı bir devlet kurup kendi bağımsızlığımızı ilân edecek güçteyiz.” demektedir. İşte Johor Sultanlığı’nın kendi başlarına devlet kurduklarında Rukiye Hanım’ın kim olduğu konusu daha da önem kazanacaktır. Zîra devletin başındakilerin geçmişi söz konusu olacaktır.
 
  
Jahor8

           Johor Sultanı İbrahim ve Hanımı                         Sultan İbrahim’in oğlu Prens İsmail
 
Prens İsmail’in zaman zaman serte kaçan ses tonu ile halka ve başbakanlarına peş peşe yaptığı açıklamaları, sultanlıklardan, ya da bir nevî eyaletlerden oluşan Malezya’nın bugün başkanlık sistemine geçmek isteyen ve neredeyse eyaletlere ayrılmaya sıcak bakan günümüz Türkiye siyasetçilerine de vereceği çok önemli mesajlar vardır. Aslında günümüz Türkiye’si için, şu anda canlı bir örnek teşkil eden Malezya, bakınız hâl-i hazırda eyaletlere ayrılmış olan ülkedir ve bu eyaletlerin halkın desteğini ve prestijini, maddi mânevî desteğini alarak zamanla kendi başlarına hareket edebileceklerinin ve de devletin toprak kaybedebileceğinin bir kanıtıdır. Bugün Rukiye Hanım’ın torunları, Johor Sultanlığı’nın siyasî, politik ve akademik liderleridir ve kendi bağımsızlıklarını ilân etmelerine ramak kalmıştır. İşte, kendi payımıza, bu târih kesitinin günümüze ulaşan hikayesinde millî birlik ve beraberlik adına merkezî idarenin ve mevcut sistemin korunmasının ne kadar önemli olduğunu da görmekteyiz
Bugün Malezya siyâsi dağılımından alınacak derslerimiz, gözlemlememiz gereken gelişmeler vardır.
 
 
KAYNAKLAR

http://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/1560-ruzgarlarin-asagisindaki-topraklar-tahtu-l-rih-ten-payitaht-a-tarih-notlari-ve-guneydogu-asya-da-turk-izleri  (1)

Rüzgârların Aşağısındaki Topraklar – Tahtü’l-Rih’ten Pâyitâht’a Târih Notları ve Güneydoğu Asya’da Türk İzleri
 
Abd. Samad, P. (2011). The myth of dato’ Onn Jaafar: The forgotten hero. Kuala Lumpur: Partisan Publication.
 
Abdullah, A. R. T. (2011). Hikayat Johor dan tawarikh almarhum Sultan Abu Bakar [Hikayat Johor and the history of the Late Sultan Abu Bakar], Johor Bahru: Yayasan Warisan Johor.
 
Anwar, Z. (2011). Legacy of honour. Kuala Lumpur: Yayasan Mohamed Noah.
 
Armağan, M. (2007, 30 Eylül). Malezya kimliğinde Osmanlı damgası. Retrieved May 26, 2015,
 
Aymalı, Ö. (2014, 9 Ocak). Osmanlı-Malezya ilişkileri nasıl gelişti?
 
Husain, S. (1985). Biografi perjuangan politik dato’ Onn Ja’afar [Biography of political struggle of Dato’ Onn Ja’afar]. Petaling Jaya: Fajar Bakti.
 
Mengimbau lembaran sejarah hubungan Johor-Turki. [Recalling the narration on history between Johor-Tur­key]. (2007). Buletin Yayasan Warisan Johor, XIII (I-II).
 
Ozay, M. (1990). Islamic identity and development: Studies of the Islamic periphery. Kuala Lumpur: Forum.
 
Ramanathan, N. N. N. (2000). Johore and the origins of the British Control: 1895-1914. Kuala Lumpur: Arenabuku.
Reid, A. (1967). “Nineteenth century Pan-Islam in Indonesia and Malaysia”, The Journal of Asian Studies, 26(2), 267-283.
 
Saltık, E. (2012a). Çerkez Cariye Rukiye; Malezya’da Bir Osmanlı Nesli (Rukiye Hanim: Circassian Concubine and Ottoman Descendants Ruling Malaysia). Yedikıta Dergisi, 41, 12-22.
 
Seben, H. T. (2014). Singapur’daki ilk temsilciliklerimiz ve Başkonsolos Ahmed Ataullah Efendi. T.C. Singapur Büyü­kelçiliği. Retrieved May 27, 2015, from
 
Şara Şatana, N. (2012, 2 Eylül). Rukiye ve Hatice Hanimlar. Retrieved May 26, 2015.
 
Yazar
Ayşe SAMİHA

Türk Milleti’nin târih yolculuğundaki en önemli menzillerinden, pek çok Osmanlı Sultanı’nın Dersaadet’in fethinden sonra bile sadrına başını yaslayıp sînesinde demlenmeye devam ettiği, Koca Sinan’ın “Ustalık eserimdir” de... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen