Tarihle Oynamak Gelecekle Oynamaktır

Sait BAŞER

İnsanlığın bugün ve yarınlarında kültür birikimlerinin önemi tartışılmaz değerdedir. Şüphesiz “bugün”, “dün”ün yuvarlana gelmiş şeklinden ibarettir. Dolayısıyla “yarın”ların kurulmasında tarihî kültürün gerçekliğine en yakın şekilde bilinmesi, unsurlarının iyi anlaşılması şart.

Ancak Türkiye’deki güç odaklarının iktidar paylaşma kavgası, tarihî bilgi ve oluşlara sık sık olağanüstü derecede yüklenilmesine, hattâ onlardaki doğru ve tabii mesajların saptırılmasına yol açıyor. Bu odakların hâlihazırdaki konumlarını ve geleceklerini meşru kılmak adına dürüst ve objektif olmaktan uzak düşen bu tür kurgulama  gayretleri bazen o derece ifrata yol açıyor ki, konuya âşinâ olanların hayret melekelerini dumura uğratıyor. Kültürel geçmişimizle ilgili oryantalist saptırmalar biliniyor; ama güç ve iktidara kavuşmak uğruna, bizden görünen içimizdekiler o saptırmaları ne de tatlı kullanmaktadırlar.

Orhun Yazıtları’ndaki “Öd Tengri yaşar” (‘yasar’ veya ‘aysar’ şeklinde okunma ihtimalleri de söylenmiştir.) (Köl Tigin, Kuzey, 10.str.) “zamanı Tanrı yaşar” (veya kurar düzenler) cümlesi bu saptırmalara konu olan örneklerden.

Dikkatli ve zaman kavramı dışında bir varlık imkanı olmadığını bilenlere, bu cümlenin nasıl bir ontolojik değer taşıdığını anlatmaya gerek var mı? Yunus deyimiyle âdetâ “Dört kitabın mânâsı” bir özlü cümle bu.

Tanınmış hekimlerimizden Aykut Kazancıgil tercümesiyle (Prof.Dr. unvanı altında) İşaret yayınlarından çıkan  Jean Paul Roux’nun “Türklerin ve Moğolların Eski Dini” adlı kitapta, bu “Zamanı Tanrı yaşar” ibaresindeki “öd Tengri…” söylenişinin aslında bir “Zaman Tanrısı”na delâlet ettiği yazılmış. (s.100)”… gerçekte bir zaman Tanrısı söz konusudur.” denilmiş. Aynı şekilde “Oturan Tanrı”, “Yıldırım Tanrısı” gibi başka tanrılar da icat edilmiş ve onlara ‘özerklik’ (!) tanınmıştır.

Böylece eski Türk hayatındaki inanışa bir “Politeist” çehre kazandırılmak istenmiş.

Peşin peşin kabul ediyoruz ya! Atalarımız şaman idi ya! İşte böylece o “Şamanlık” inanışlarına dair iddialara zemin hazırlanmış. İşe bakın ki, “medenî antik Yunan”a, Tanrı Dağları’nda ‘barbar’ Türkler’in yarattığı bir başka ‘Panteon’ ile kardeş icat edilmiştir!.

Biliyorsunuz, biz konunun pek de yabancısı sayılmayız. İlk baskısını 1991de yayımladığımız Kök Tengri adlı araştırmamızda, eski Türkler’in Tanrı inanışı mevcut ve herkese açık kaynaklar ışığında ortaya konulmaya  çalışılmıştı.

Burada o çalışmayı özetlemeye kalkışacak değilim. Ancak gördüm ki bize ait kaynaklarda hele de Orhun Kitabeleri’nde ‘Tanrılar’ şeklinde, kavrama çokluk getiren bir ifade asla yok!..  Tanrı kelimesinin çoğul kullanımı yeni! O inancın hüküm sürdüğü devirlerde çoğul kullanıma rastlanmıyor.

Nitekim, Türkler’in tek tanrılı bir inanış içerisinde yaşadıkları, ilgili ve dürüst dünya Türkologlarınca sayısız defa söylenmiştir. Ayrıca bu konuda bizim neşriyatımız da olmuştur. ‘Kök Tengri’, Töre sisteminin merkezinde yer alan tek ilah olarak karşımıza çıkmıştır. ‘Türk’ kelimesinin de bu dinin mensuplarının sıfatı olduğu anlatılmıştır.(Geniş bilgi için bkz. Sait Başer, Kutadgu Bilig’de Kut ve Töre, son baskı İst. 2011, İrfan Yayınları) Ancak bilinen saptırmalar karşısında bunlara ciddiyet atfedip her saçma iddiaya cevap vermek de mümkün olmadığına göre, biz meseleyi esasından alarak bakmalıyız.

Elbette dünyada kültür tarihimize katkı yapmış bir Türkoloji alemi vardır. Bunların topluca ve her eseriyle reddi yanlış. Ancakyaşanmış acı örnekler sebebiyle Batılı Türkologların eserlerine tedbirli yaklaşmak da elzem görünüyor. Acı olan nokta, bazen sahanın bizden olan elemanlarının da oryantalist sapmalara bilerek alet olmaları. Bazı reddi imkânsız gerçeklere sadık kalıp, olmadık yerde iftira atan, fitne çıkaran çalışmaları, süzüp kritik etmeden savunmasız kamuoyuna zerk etmek cinayet gibi bir şey: Tarihinizin katline seyirci kalıyor ve saptırılmış tarih algısının sayısız zararını milletin yeni kuşaklarının sırtına yüklüyorsunuz!.

Hele günümüz cehle batmış medyasının çapulcu edasıyla her tür millî değere çullanışı sonunda, en aziz değerler harap edilmektedir. Bir zaman bazı gazetelerin “Şamanizm”(!) kitapları hediye edişi gibi.

Şimdi o gazetenin okuyucuları, aslında ‘Şamanizm’ diye bir kelimenin  hiçbir orijinal kaynağımızda geçmediğini, Türkçede böyle bir adlandırma bulunmadığını, atalarının inanç sistemlerine oryantalistlerin isim koyduğunu, bu hastalıklı kavramın bütün dünya kültürlerinde görülen sihir-büyü-cincilik karışımı süflî bir kült olduğunu nereden bilsinler? Anlamanın tecrübeyle ilişkisi hayatî değere sahip olduğundan da bu yafta boynumuzda asılıyken, kendimize dair algının ne kadar yanlış bir yere bağlanacağını, o başlangıçtan sonra bir “millî bilinç” oluşturmanın imkansızlığını nasıl çözsünler?

Şamanlık iddiası, Türk kültürünün yüksek karakterini örtmekte, tek Tanrılı, Tevhit esaslı Töre inanışını ve onun eseri olan büyük bir kültürü ve onun tarihini anlaşılmaz kılmaktadır. Öylesine bir göz boyamayla karşı karşıyayız ki, tarihimizi şekillendirdiği iddia edilen bu uydurma dini temsil eden, adı belli bir tek şaman örneği bulunmayışı bile dikkat çekmiyor. Her toplumun ve her inanç sisteminin uluları malumdur da sadece, binlerce sene dünyayı idare hüneri göstermiş Türkler’in  adı belli bir tanecik şamancığı yoktur!

Üstelik bu sun’î oryantalist imalat ‘din’ (!) bizim Aleviliğin de kaynağı imiş!… O sebeple “Alisiz Alevîlik” tezi (!) muteşem bir keşif gibi yıllardır her fırsatta gündeme sokuşturuluyor.
“Evvel yoğ idi işbu rivayet yeni çıktı.”

Aziz okuyucularımız!

 Milletler ve medeniyetler arası hakimiyet yarışı artık modern çağda kültür, fikir ve duygu alanlarına hükmetmek şekline dönüşmüştür. Zamanımızda fetihler fizîkî alanlardan ziyade muhayyilelerde gerçekleşiyor. Hakim batı kültürü eski usulle vatana kastetmek yerine, o vatandaki değerleri imha ederek kendi değerleriyle değiştirme yolunu seçiyor. Eğer yerli değerleri kendi istikametine çeviremiyorsa, mukavemetlerini kırmak, dirençsiz hale getirmek istiyor. Yurdumuzda son senelerde görülen, mücadele gücü ve azmi sıfırlanmış, Doğu kaynaklı olduğu halde bize Batıdan ithal edilen bir garip Budizm’in propagandası bu ikinci kategoriye örnektir.

Mücadeleci ve yüksek medeniyetiyle kendisine alternatif olabilecek Müslüman Türk’ü Hristiyan yapamıyorsanız, sizden olmuyorsa, nötrleştirin ve Budizm’e sevkedin. Alevîsini de Hz. Ali’den koparın…

Pekala eski Türk dininin Tevhid esaslı Töre olduğu ve Türk kimliğinin de Töre devirlerinde bu sisteme uymak anlamı taşıdığı, yani ırk esaslı değil de Tevhid özlü bir Türklük anlayışının esas olduğu neden görmemezlikten gelinir, insanımızdan saklanır?

Saklanır! Çünkü Batılılaşma ideolojisi, temelinde Hristiyan kültürü ve pozitivizm yatan bir yöneliştir. Yani fikrî-felsefî bir öz taşımaktadır. Cumhuriyet ideolojileri ise halkının kültürel yapısının buna engel olduğu görüşündedir. Dolayısıyla Türk kültürünün hemen hemen bütün unsurlarını o Batılı öze engel olmaması için ıslah ve inkılap tezleriyle bertaraf etme gayretine girmiştir.

Sırf soy anlamına indirgenmiş bir Türklüğü Batı kültür normlarına uydurmak daha kolay olacaktır. Ayrıca da bu anlamda bir Türklüğün başına binbir etnik problem sardırmak da işten değildir. Yaşadığımız etnisite cinnetleri ortada.

Esasen Türklüğün de manevî ve tevhidî bir sistem olması, varlığını kendi yapısına en uygun bir İslâmî sistemde (Yesevî-Hanefî-Mâturîdî esaslı ve Alevî karakterli bir Türk İslâmı’ndan söz ediyoruz) koruyup geliştirdiği ve ideal formlara ulaştığı anlaşılırsa, oynanan oyunun ne kadar yanlış, belki de kasıtlı bulunduğunun ortaya çıkması, bu ülkenin imkanlarını kullananlar için büyük tehlike değil midir?

İşte eski Türk dini üzerinde yapılan spekülasyonların sebebi bizce budur. İddialar katiyyen Türklüğe hizmet için değil, büyük ve tarihi yönelişi örtmek, mümkünse saptırmak içindir.

Oyun geçmişe yönelik gibi görünse de, aslında evlatlarımızın dünyasını imhâya dönüktür! Geleceği, millî ve gerçek tarihi değerlerden uzaklara taşımak gayesine yöneliktir.  
 
 
Yazar
Sait BAŞER

Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç’ın İleği köyünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesini bitirdi. Üç yıl Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde yüksek öğren... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen