İslam’ın Zaman ve Mekandan Bağımsız Okunması

Ömer AĞAÇLI

Din, varlık ve var oluş sorununun açıklanmasıdır. Dinden başka hilkat meselesini hiç bir bilgi türü açıklayamaz. Din, mutlak varlık olan Allah’ı ve O’nun kanunlarını açıklayan ilahi bir bilgi türüdür. Din, Allah’ın dinidir ve bu dinin ismini de “ İslam” koyan Allah’ın bizzat kendisidir.

“İSLAM DİNİ” İlk Peygamber Adem (a:s) ile başlayan, Son Peygamber Hz. Muhammed ile tamamlanmış mutlak hakikat bilgileridir.

Peygamberlerin insanlığa söyle diği bilgiler nelerdir? Kısaca şöyle özetlemek mümkündür:

Hilkatin bir başlangıcı vardır. Hilkatin başlangıcı sorunu, onun bir gayesi olduğunu da içerir. Allah var oluşu var kılmadan önce insanların ruhlarını yaratmıştır. Ve Allah, yarattığı ruhlarla ruyet halinde konuşmuştur. Allah’ın ruhlarla konuşması “ din “ kavramının da özünü belirleyicidir. Allah’ın ruhlarla ilk konuşması ve buluşması “ Elest Bezmi” olarak kavramlaştırılır.

“Elest Bezmi”, visal günleridir. Allah, visal günlerinde ruhlarla sözleşmiştir. Bu sözleşmeye “ Ezeli Misak “ denir. 7/172 ayette bu husus açıklanmıştır.

İnsan dünya’ya geldikten sonra, Allah’ın kendisi için yarattığı nimetlerle ilgisini artırarak, Allahla yaptığı  sözleşmeyi unutur ve dünyaya dalar. Her Peygamber’in misyonu ( görevi ) buradan ortaya çıkar. Yani her peygamber işte bu sözleşmeyi hatırlatan kullardır. Bu hakikat 14/5 ayette vurgulanır: “  Onlara Allah’ın günlerini hatırlat.”…

5/7 ayette:’ “ Allah’ın size olan nimetlerini “ duyduk ve kabul ettik” dediğiniz zaman, sizi bu sözle bağladığı sözü hatırlayın.” Mutlak hakikat insanın ruh halindeyken Allah’a verdiği söz etrafında şekillenmektedir. Diğer bir deyişle insanın Allah’a verdiği sözde sadık kalıp kalmaması. Onun vahiy karşısındaki tavır ve tutumlarının da şekillenmesinin nedeni olarak orya çıkmaktadır. Kur’an insanın vahiy karşısındaki  tavırlarını Peygamberlerin halleri ile birlikte anlatmaktadır.

Her Peygamberin tebliğ ettiği vahyin özü”  tevhid” kavramının içeriğini oluşturur. Tevhid, Allah’ın mutlak anlamda “ Bir” oluşu ve O’nun kanunlarının değişmezliğidir.

2/25 : “ Senden önce hiç bir peygamber göndermedik ki ona “ Ben den başka tanrı yoktur, bana kulluk edin diye vahyetmiş olmayalım.”

20/30: “ Bu Kur’an  insanlara yeniden bir hatırlatmadır.”

Yukarıdaki ayetlerde dinin tek oluşu vurgulanır. Din, son peygamber Hz. Muhammed ile tamamlanmıştır. Hz. Muhammed Allah’a giden yolu da sonuna kadar açmıştır. Bundan sonra da 12/108 ayetle: “ Yolum basiret üzeredir. Ben ve bana uyanları aynı yola davet ediyorum” diyerek Allah’a giden yola davet etmiştir.

Dinin özünü ortaya koyduktan sonra Kur’an ayetlerini kendi anlayışıma göre kateogori etmeye çalışacağım. Ben ilahiyatçı değilim. Tepeden tırnağa teknik bir kimseyim. Benim kafa sistematik, teknik bir kafadır, metafizik bir kafa değildir (Hacı, hoca takımından da değilim).

Kur’an, baştan başa mutlak anlamda varlık olan ALLAH’I tanıtır. Allah’ı isimleri, sıfatları ve fiilleriyle tanıtır. Çünkü mutlak varlık akıl kapsamına girmez. O’nun mahiyetini akıl kavrayamaz. Akıl sadece vahdaniyeti kavrayabilir. Vahdaniyet te isimler, sıfatlar ve fiillerdir. Evren, vahdaniyetin surete bürünmüş hallerinden ibarettir. Dinin amacı evreni açıklamak değildir. Yaratılmış olan her şeyin Allah’ın varlığının delilleri olduğunu söyler ki evren okunacak en yüce hakikat en kitabıdır ve insanın beş duyusunun her an karşısındadır. Şu kadar ki Allah’ın varlığının gerçekliği, doğanın gerçeklğine yansımaktadır.

Her Peygamber ilahi isimlerin ve sıfatların bir yönünü açıklamıştır. Bu nedenle peygamberler arasında fark yoktur. İnsanlar açısından fark olarak algılanan, sıfatların farklılığıdır. Yani tek ve bir olan dinin dinler şeklinde anlaşılması isim ve sıfatların farklılığı yüzündendir. Vahiy birdir. Var oluş alemindeki herşey birden zuhurlardır. Kur’an Allah’ı tanıttıktan sonra inananları O’na davet etmiştir. 3/138 : “Bu kitap, inananlara bir açıklama, korunanlara yol gösteren, manevi bir rehberdir.”, 29/87: “ Rabbine davet et!” ,12/108 : “ Yolum basiret üzerinedir. Ben ve bana uyanları aynı yola davet ediyorum.” Şu kadar varki Hz. Peygamber Allah’ın ztına davet etmiş ve kendine açılan yolun  usül ve  esaslarını belirtmiştir ki bu yolun adı da “ şeriat” tır. Kur’an’da İKİNCİ KATEOGORİ AYETLER ŞERİATLA İLGİLİ OLANLARDIR. Şeriat din kurallarıdır. İbadet ve ahlak hükümlerini içerir. Şeriat, inananlari ve salih amel işleyenleri Allah’a götüren manevi yolun adıdır. Şeriat kelimesinin din alanında başka bir anlamı da yoktur. Şeriat kelimesini genel olarak hukuk anlamında kullanıyorlar, bu dini bağlamaz. Dine inanan kimseler din kurallarına uyarak, ahlak ve ruh disiplini içinde Allah’a yaklaşmaya çalışırlar. Din kuralları dışında insanı Allah’a yaklaştıran hiç bir yol da yoktur. Bunun dışındaki yollar birer aldanıştır. Nitekim Kur’an bu hususu 9/29 ayette “ Gerçek dini, din edinmeyenlerin “ başarılı olamayacaklarına işaret eder.

Kur’an inananları dünya’da yaşarken Allah’a yaklaşmaya, O’na yol bulmaya çağırıyor. ( öbür tar afta değil) Davete uyanlara da bu yolun esaslarını gösteriyor. Davete uymayanları da kendi nefisleriyle başbaşa bırakıyor. Çünkü yaratılışın amacı yaradanı bilmektir. Allah’a giden yol tevhid yoludur. Tevhid ehli kimselere “ muvahid” denilir. Muvahidlerin diğer adı da “ Muttakiler” dir. Tevhid ancak ahlak ve ruh disiplini içinde din kurallarına uyarak, arınarak elde edilir. Bu işler lafla olacak şeyler değildir. Tevhid ehlinde olur tecelliler. Din kuralları kapsamındaki ibadetler tevhidi gerçekleştirmek içindir. Tevhid Allah’ın iradesine göre yaşam bilinci ve tarzıdır. NAMAZ, DİNİN DİREĞİDİR. ORUÇ, RUHUN DİREĞİDİR. ZEKAT, CEMİYETİN DİREĞİDİR. HAC, ÜMMETİN DİREĞİDİR. KELİMEİ ŞEHADET, İMANIN DİREĞİDİR. Bu direklerle insan dirilir, ölü kalpler dirilir, insan uyanır, aydınlanır, yenilenir, hakikat bilinci ortaya çıkar. Kısaca insan olması gereken fıtrat eksenine yerleşerek özünü bulur.

ÜÇÜNCÜ KATEOGORİ AYETLER İSE, vahiy karşısında insan tutum ve davranışlarını açıklayıcı olanlardır.İnsanlık tarihinde vahiy karşısında insanların yedi tarz davrandığını görürüz. Bunları Kur’an; “kafir “, “ Münafık”, “Müşrik”, “ Müslim”, “ Mü’min”, “ Belhüm edal”, ve “ Takva” diye kavramlaştırmış, ve bunların her birinin özelliklerini de geniş olarak açıklamıştır. Burada yeri gelmişken şu hususa da değinmek gerekiyor. Her zaman Allah’ın indirdiği dine karşı, beşeriyet de kendi ürettiği dine sarılarak karşı koymuştur. Ve her zaman dine karşı din oluşmuş, ve karşılıklı mücadele başlamıştır. Bu gün de durumda bir değişiklik yoktur. İnsanlığın hallerinde hiç bir değişiklik yoktur, aynıdır.

DÖRDÜNCÜ KATEOGORİ  ayetlere gelince, bunlarda Kur’an’da adı geçen yirmisekiz peygamber’in Allah’a yaklaşma dereceleri ve bu derecelerde yaşadığı manevi, mistik hallerden söz etmektedir. Kur’an “peygamberler arasında mahiyet farkı yoktur ancak derece farkı vardır. “ diye bu gerçekliğe işaret etmektedir. Peygamberlerin halleri kıssalar formunda açıklanmıştır. Kıssalar da hakikatın insanlara açıklama biçimidir. Kur’an ayetlerinin çoğu “ müteşabih “ ayetlerdir. Muhkem ayetlerin sayısı azdır. Muhkem ayetlerin anlamları açıktır ve bunları alimler bilirler. Müteşabih ayetlerin manalarını da arifler anlarlar. Arifler mecaz çukuruna düşmezler, alimler düşerler.

BEŞİNCİ KATEOGORİ ayetler ise beşeri hayatın tüm var oluş alanlarına ilişkin hükümlerdir. Ve  en tartışmalı olanlardır.  Bunlar muamelata ilişkin hükümlerdir. Kur’an dini/ahlaki bir çağrıdır. İnsan ahlaki bir varlıktır, daima değerlerle yaşamak zorundadır. Değerler manevi şeylerdir. İnsan bu değerlere göre yaşamını kurmak durumundadır. Bu bir zorunluluktur. Kur’an her zaman ve mekanda toplumsal ihtiyaçlara  uygun düzenlemelerin yapılabilmesi için ahlaki ilkeleri, değerleri ortaya koymuştur. Muamelat hükümleri ki buraya hukuk da dahildir, tümüyle ilkeler, değerlerdir, kurallar değildir. Mutlak olan tevhiddir. İlkelerin tümü tevhidi gerçekleştirmek içindir. Marifetin en büyüğü tevhidi bilmek ve gerçekleştirmektir. Çünkü Allah’ın isteği ve fiilleri tevhid üzerinedir. Akıl, ilahi bir cevherdir. Bu nedenle ilahi önermeler olan ilkelere göre düşünürse gerçeği bulabilr. Kur’a insanın aklederek, aklını doğru kullanarak, sürekli doğru yolda olmasın istemektedir (AKIL 1157 AYETTE GEÇER). Kur’an’ın önerdiği ilkeler, iyilik, doğruluk ve güzellik ilham eden ilkelerdir. Kur’an’ın önerdiği ilkeler her zaman ve mekanda uygulanabilecek evrensel, değişmez ilkelerdir. Bu bağlamda her nesil yaşadığı zaman ve mekan, bağlamında bu ilkeler göre kendi yaşamını kurmak durumundadır.

YUKARIDA SÖYLENENLER ÇERÇEVESİNDE KUR’AN TARİHSEL OKUNAMAZ. TARİHSEL OLANLAR BEŞERİ İŞLERDİR.  EVRENSEL, İLAHİ, AHLAKİ, İNSANİ OLAN DEĞERLER İLE TARİHSEL, TOPLUMSAL, BEŞERİ İŞLERİ BİRBİRİNDEN AYIRDETMEK DURUMUNDAYIZ.

Yazar
Ömer AĞAÇLI

Aksaray doğumlu, Ankara Devlet Mühendislik Akademisi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu. Daha sonra işletme masteri yaptı. Kamu da çalıştı... Emlak Kredi Bankası’nda mühendislik, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nde imar başkanlı... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen