28 Eylül 2023
Mehmet MAKSUDOĞLU

Okulda öğretilenler dışında birşeyler okumayıp da, 'mâmûlât' (made in school) seviyesinde kalmış olan ve kendilerine bol keseden 'aydın' denilen, çeşitli mertebelerdeki diplomalılarımızın durumu, görüldüğü gibi, hiç de iç açıcı değildir. Bu milletin aydını, bu milletin dilini iyi kullanabilmeli, târihini de iyi bilmelidir. Bunun çâresi de, dilini, târihini 'iyi' bir şekilde öğretecek, 'iyi' yetişmiş, 'iyi' ve 'zeki, kabiliyetli' öğreticilere muhâtap olmasıdır.

'Zeki, kabiliyetli' ferdleri, 'iyi' Türkçe ve târih öğretmenliğine 'özendirmek' en kestirme yol değil midir? Bunun için de, meselâ, 'Türk Dili ve Edebiyâtı' ile 'târih' öğretecek olanlara, yâni bu derslerin öğretmenlerine, şimdiki aylıklarının üç katı aylık verilse, kıyâmet mi kopar? Böyle bir ödemenin Devlet Bütçesine getireceği yük, 'devede kulak' mesâbesinde olur. Dil ve târih kültürü, kişiyi 'insan' yapar; tıp, mühendislik, elektronik, bilgisayar öğretimiyle kıyaslanmamalıdır. Yetişmekte olan genç bilse ki, Türkçe veya târih öğretmeni olursa, 'iyi' aylık alacaktır, 'işi hazırdır', en zekîlerin çoğu bu işe yönelmez mi? Yirmi veya yirmibeş yıl boyunca böyle bir uygulama devâm etse, 'iyi' öğretmenlerden dilini ve târihini öğrenmiş bir aydınlar ordusu yetişse fenâ mı olur? 'eşitlik, eşit işe eşit ücret' yaygaraları koparılmamalıdır.

Milletin, dilini doğru dürüst konuşan, târih bilgisi ve bilincine sâhip gerçek aydınlara ihtiyacı varsa, teklif ettiğimiz uygulama, orta vâdede semeresini verecek bir çözümdür. Dilini iyi bilen, kendi kültürüne sâhip, târih bilincindeki gerçek aydın, bu milletin meselelerini uzun olmayan bir zaman diliminde halleder. 'Hemen halledeceğim' iddiâsındaki politikacıları hâlâ ciddîye alanların sayısı herhâlde gün geçtikçe azalmaktadır.

Ne dersiniz, bir 'kısa vâde' tedbîri olarak, yaklaştığı anlaşılan seçimlerde, adayların 'târih' ve 'doğru Türkçe' bilgisi konusunda ciddî bir sınavdan geçirilmeleri, birçok meselemize çözüm getireceği umulan bu zevâtın 'doğru' seçiminde etkili ve belirleyici olmaz mı? Yönetmeğe, işlerini yürütmeğe tâlip olduğu milletin dilini doğru dürüst konuşamayan, târihinden bîhaber kişilerden ne bekleyebiliriz?

Yazar Hakkında:

Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olarak Arapça, Farsça, İngilizce ve Hadîs öğretti. Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde İslâm Târihi Asistanı oldu. Tunus’ta doktora tezi ile ilgili malzeme topladı, dilbilgisini bildiği Arapça'nın pratiğini yapmak imkânını buldu. Dördüncü sınıfına kabûl edildiği Burgiba Yaşayan Diller Enstitüsü Arapça Bölümü’nü bitirdi. Türkiye’ye dönüp İstanbul, Başbakanlık Osmanlı Arşivinde belge inceledi. "Tunus’ta Osmanlı Hâkimiyeti" konulu doktorasını verdi. İngiltere’de, University of Cambridge’de Faculty of Oriental Studies’de Türkçe öğretti, orientalistlerin nasıl yetiştirildiklerini gördü. Türkiye’ye dönüp Diyânet İşleri Başkanlığına bağlı olarak İzmit, Ankara ve İstanbul’da vâizlik yaptı. Marmara Üniversitesi'nde 1983 yılında Yardımcı Doçent, 1986 da Doçent ve 1995 yılında Profesör oldu. İzinli olarak gittiği Malezyadaki International Islamic Universty’de 4 yıl (1991-95) Târih ve Medeniyet Bölümü başkanlığı yaptı, Osmanlı Târihi öğretti. Orada iken yazdığı Osmanlı History adı geçen üniversite tarafından bastırılıp (1999) textbook olarak kullanıldı. Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde bir yıl daha öğretim üyeliği yaptıktan sonra Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi kurucu dekanı olarak Eskişehire gitti. 2004-2005 öğretim yılında izinli olarak gittiği Kazakistan’ın Türkistan Beldesindeki Hoca Ahmed Yesevî Milletlerarası Türk-Kazak Üniversitesinde, Hollanda Rotterdam Milletlerarası İslâm Üniversitesinde bir dönem öğretim üyeliği yaptı.

Yazarın diğer makalelerinden: