2 Ekim 2023

Turgut GÜLER

Motorlu araçların hareket edebilmesi için “gaz” pedalına basılır. Fakat lüzûmundan fazla gaz verilirse motor boğulur, yaygın tâbirle “ambale” (emballement) olur. Kul yapısı motorun zihni, beyni bulunmadığından, ihtiyaç duyduğu bakım yapılınca eski hâline döner.

İnsanın ve de milletlerin iş göremez duruma sokulmaları, ortaya, motorun grafiğinden çok farklı tablolar koyuyor. Çünkü hâfızası ambale olan kavimler, beyin ameliyatı bile olsalar, sersemliği üzerlerinden atamıyorlar.

Keçecizâde Fuad Paşa’ya atfedilen ve yabancı dipomatlara söylenen meşhûr:

“Siz dışarıdan, biz içeriden Devlet-i Âl-i Osmân’ı yıkmaya çalışıyoruz. Lâkin muvaffak olamadık. Zirâ bu devlet, sanıldığından daha da kuvvetli imiş...”

itirâfı, ambale bir devlet bünyesinin târifidir.

Paşa’nın hazır cevaplığını, talâkatını takdîr etmenin çok ötesinde, en üst kademede bir teslîmiyet tavrı, resmîyete dökülmektedir. Ayrıca, çâre aramak yerine, yıkılışa bilfiil iştirâk etmek temâyülü ağır basmaktadır.

Fuad Paşa’nın da, muâsırı diğer erkân-ı devletin de anlamakta, anlatmakta sıkıntıya düştükleri husûs, kendilerini devlet mekanizmasının dışında görmeleridir. Millet olmadan devlet olmayacağı, sâdece Cevdet Paşa ve emsâli bir avuç dimâğ ehlinin satırlarında gömülü kalmıştır.

“Devlete rağmen” tavırların asrîlik, modernlik, hattâ insanlık (!) sayıldığı ibret-efzâ günler, çıkardığı nice sahte kahramanla birlikte, Türk hâkimiyetinin cenâze alayını teşkîl etmiştir. Sanki Türk’ün ilticâ edecek başka diyârı varmış gibi, ha bire muhâceret şarkıları bestelenmiştir.

Doksanüç Harbi, Yunan Harbi, Balkan Harbi, Birinci Cihân Harbi felâketlerini yaşayan millet biz değilmişiz, her biri bugünkü Türkiye büyüklüğünde onlarca vatan parçasını biz hebâ etmemişiz gibi, hâlâ “vatan”ı hafife alan tufeylî edâları alkışlıyoruz.

Her şeyden evvel, zihin bulanıklığından kurtulmamız lâzım. Vatansız, devletsiz yaşamak, bu büyük milletin alnına yazılamaz. Bunu, târîh koridorunda yapılacak her çeşit yolculuk, en kestirme usûlle anlatacaktır.

"Türk milleti” ve “Türk devleti” olmanın yüklediği bir mes’ûliyet aranacaksa, damarlardan önce hâfızaya bakmak lâzımdır. Târîhe müracaat etmeden, “ambale” zihin yapısından kurtulma ümîdi yok!..

Yazar Hakkında:

Turgut GÜLER

Turgut GÜLER

1951 yılında Afyonkarahisâr’ın Sultandağı ilçe­sine bağlı Dort (bugünkü Doğancık) köyünde doğdu. Âilesi, 1959 Ocağında Aydın’ın Horsunlu kasabasına yerleşti. İlkokulu orada, Ortaokulu Kuyucak’da okudu. İki hafta kadar Nazilli Li­sesi’ne devâm ettikten sonra, Nazilli Öğretmen Okulu’na girdi. Bu okulun ikinci sınıfını bitirdiği 1968 yılında, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu Hazırlık Lisesi’ne kaydoldu. 1969-1973 yılları arasında, Yüksek Öğretmen Okulu hesâbına, İstanbul Üniversite­si Edebiyât Fakültesi Târîh Bölümü’nde tahsîl gördü.

İstanbul Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’nun Kompozis­yon ve Diksiyon Hocası olan Ahmet Kabaklı’nın başkanlığında kurulan Türkiye Edebiyât Cemiyeti’nde, bilâhare bu cemiyetin yayınladığı Türk Edebiyâtı Dergisi’nde vazîfe aldı. Bir tarafdan üniversite tahsîline devâm etti, bir yandan da bahsi geçen der­ginin “mutfak” tâbir edilen hazırlık işlerinde çalıştı. Metin Nuri Samancı’dan sonra da ikinci yazı işleri müdürü oldu (Mart 1973, 15. Sayı). Bu dergide yazı ve şiirleri yayımlandı.

1973 Haziranında üniversiteyi bitirdiğinde, Malatya Mustafa Kemâl Kız Öğretmen Lisesi târîh öğretmenliğine tâyin edildi. Ah­met Kabaklı’nın arzûsu ile bu görevine başlamadı ve İstanbul’da kaldı, Türk Edebiyâtı Dergisi’ndeki mesâîyi sürdürdü. 1975 yı­lında hem Edebiyât Cemiyeti (Bakanlar Kurulu karârıyla Türkiye kelimesi kaldırılmıştı), hem de Türk Edebiyâtı Dergisi, maddî sı­kıntılar yaşadı, dergi yayınına ara verdi. Bunun üzeri­ne, resmî vazîfe isteği ile Millî Eğitim Bakanlığı’na mürâcaat etti.

Van Alparslan Öğretmen Lisesi’nde başlayan târîh öğretmen­liği, Mardin, Kütahya ve Aydın’ın muhtelif okullarında devâm etti. 1984 yılında açılan Aydın Anadolu Lisesi’nin müdürlüğüne getirildi. 1992’de, okulun yeni binâsıyla berâber adı da değişti ve Adnan Menderes Anadolu Lisesi oldu. Bu vazîfede iken, 1999 Ağustosunda emekliye ayrıldı. 2000-2012 yılları arasında, İstan­bul’da, Altan Deliorman’a âit Bayrak Basım-Yayım-Tanıtım’da, yazı ve yayın çalışmalarına katıldı. Yine Altan Deliorman’ın çıkardığı Orkun Dergisi’nde, kendi adı ve müsteâr isimlerle (Yahyâ Bâlî, Husrev Budin, Ertuğrul Söğütlü) yazılar yazdı. İki kızı var.

Yayımlanmış Eserleri: Orhun’dan Tuna’ya Uluğ Türkler, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Takı Taluy Takı Müren (Daha Deniz Daha Irmak), Boğaziçi Yayınları, İstanbul, 2014; Cihângîr Tûğlar-Selîmnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2014; Ejderlerin Beklediği Hazîne, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015, Şehsüvâr-ı Cihângîr-Fâtihnâme, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2015.

 

Yazarın diğer makalelerinden: