Tevazu…

Suzan ÇATALOLUK

Tevazu, bugünlerde dilimizden düşmeyen çok önemli kelime… Adeta yeniden efsunlardan oluşmuş sislere büründü de karşımızda arz-ı endam ediyor mübarek…

Tevazu, ah, ah bu tevazu… Elbette bizi yine tarihin sırlı sayfalarında gezdirdi.

Ve… Tevazu ile ilgili müthiş bir mesele denk düştük!

Efendim…

Ağustos gelmeden biz bu aya gidelim mi?

Yıllardan da 1071…

Sultan Alpaslan’ın anlı şanlı komutanı Sav Tekin ünlü vezir Nizamülmülk’e bir genç getirir ve onu orduya almasını ister.

Nizamülmülk gence şöyle bir bakar. Hiç beğenmez. Çelimsiz, sıradan bir görüntüsü vardır ona göre. Adamdan saymaz. Reddeder Sav Tekin’i.

Ünlü komutan ısrar edince onu kıramaz kudretli vezir. Ama kendince lafı da gediğine koyar ve eğlenir:

“-Alalım orduya. Ola ki Romanos Diogenes’i esir ide!”

26 Ağustos’ta Yüce Allah Selçuklu Sultanı Alpaslan’a dünya tarihine imza atan bir zafer hediye edince Bizans İmparatoru Romanos Diogenes kaçar…

Selçuklu askerleri onu her yerde aramaktadır.

Nizamülmülk’ün beğenmediği  çelimsiz asker de savaşa yiğitçe katılmıştır elbette.

O cesur asker harp bitince soluklanmak üzere bıraktığı atını elinden kaçırır, peşine düşer. At önde o arkada, bir kovalamaca başlar…

Derken… Evet, derken…

Asker şaşkınlıkla durur bir yerde. Sonra saklanır hemen.  Bütün gücüyle sessiz olmaya çalışarak ileri gördüklerine tekrar tekrar bakar: Üzerinde altından bir zırh olan adam yerde oturmaktadır. Yanında yine altından bir tolga vardır. Görkemli atının üzengisi, eyeri sarı sarı, pırıl pırıldır. 

Asker daha dikkatle bakınca adamın üzerindeki haçı da görür!

Hemen karar verir. Bu adam Bizanslı bir keferedir, düşmandır, öldürülmelidir.

Kargısını sıkı sıkı tutar ve sessizce yaklaşır Bizanslıya. Tam silahı fırlatacaktır ki adam durumu fark eder, hemen ona döner ve korkuyla bağırır:

“-Dur! Öldürme beni! Dur!”

Asker sözler karşısında tereddüt edince adam yalvarmaya devam eder:

“-Dur! Beni öldürürsen orduna uğursuzluk gelir. Ben Bizans İmparatoru Romanos Diogenes’im. İmparatorların öldürülmesi uğursuzluk getirir!

Bunun üzerine o çelimsiz asker, imparatorun üstüne atlar, bağlar elini kolunu, katar önüne. Doğru karargâha getirir…

Orduda büyük bir heyecan vardır artık. Haber Sultan Alpaslan’a ulaşır.

Ama yakalanan hakikaten Bizans İmparatoru mudur? Ona gönderdiği elçiyi buldurur Selçuklu Sultanı. Esir edileni gören elçinin cevabı çok açıktır:

“-Beli Sultanım! Çadırdaki esir Roman Diogenes’tir.”

Alpaslan o yiğit askeri derhal görmek ister. Getirirler huzura ve saygıyla yeri öpmesini söylerler. Ama asker asla eğilmez. Saçından, yakasından tutup zorlarlarsa da o çelimsiz der ki:

“-Ben Allah’ın kuluyum!”

Alpaslan askeri çok sever ve onu beratla ödüllendirir, kendisi şehadet şerbetini içinceye dek  hep yanında tutar…

Tevazu, gerçek yiğitlik ve erdemi taktir etmek…

Bir de kendini yiğit ilan etmek ama yerleri de öpmek…

Gurur, büyüklenmek…

Aziz Dostlar,

Tarih böyle diyor. Ünlü vezir Nizamülmülk’ün  “çelimsiz” diye küçümsediği o askerin mucizevi hikâyesini böyle yazıyor.

“Sav Tekin”lerimiz bol olur İnşAllah…

Yazar
Suzan ÇATALOLUK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen